Herkes aynı notayı söylediğinde uyum elde edilmiş olunmuyor. -Doug Floyd |
|
||||||||||
|
Büyük şehrin küçük de olamıyor sorunları. Saatinde yatıp, kalkıyorsun. Çünkü; vaktinde olman gereken yerler var, hastane, postane, banka" gibi. Yetişmen şart yoksa işinden olursun Kafka'nın hayali kahramanı Gregor Samsa gibi, öğle tatiline girer gideceğin kurum ya da hastane randevun iptal olur yani olur da olur. Sonuçta, hepsi olumsuzluk zincirinin halkasına eklenir. Geç kalmak büyük cezadır insana. Kaçırdığın bir otobüs seni bir sonraki saat dilimine öteler. Ah zaman ne hayatidir. Kaçan fırsatların bile çoğu bu sebeptendir, vaktinde çözemediğin sorular hayatını gölgeler. Yine bir gün koşuyorum hayatın içinde; antremansız, stilsiz, antrenörsüz. Üstelik bayağı düşmüşlüğüm de var önceden ama uslanmıyorum. Ayağım kayıveriyor aniden. Yere kapaklanıveriyorum. Kafamı iyice geriye atıyorum güya koruyorum. Derken başım hür iradesini kendini asfata yapıştırmaktan yana kullanıyor. Burun çıkıntılı işte her yerde dikine gidiyor. İlk ondan geliyor ses kırt,diye. Çok muntazam olmasa da yüzüme yakışan bir organımın kırılma ihtimali içimi acıtıyor. O da ne kan damlıyor yere. Durum vahim gibi. Çevremde elimi tutacak, kaldıracak biri yok. Kalk mağdure, en yakın sağlık ocağına göster çakılan burnunu. Kirlenen üstümü başımı ellerimle temizlemeye çalışarak sağlık ocağına giriyorum. Sıra alıp numaratörde adımın çıkmasını bir koltuğa oturarak bekliyorum. Yetişmeye çabaladığım yer işimken nasıl da adres değiştiriyor önceliğim. Sonunda içerdeki hasta çıkıyor, dalıveriyorum muayenehaneye. Doktorun büyüyen gözbebekleri, hayret dolu sesiyle kalbim daha hızlı atıyor. Acilen hastanede uzman bir doktora görünmemi ve hemen ambulans çağırmamı söylüyor. Arıyorum ambulansı açık adres istiyor iyi de ne bileyim ben. Hemşire hanım da yeni o da bilmiyor. Demek ki kabahat benim, önceden araştır, kaydet telefon rehberine. Bak nasıl da lazım oluyor. Biraz gecikmeli de olsa ambulans geliyor ve yetiştiriyorlar en yakın hastaneye. Hemen sedyeye alıyorlar beni. Nereden düştüğümü soruyorlar, anlatıyorum. Röntgenden önce tedbir amaçlı tetanoz iğnesi yapıyorlar ve doğru çekime. Örselenmiş, bir hayli şişmiş, domates rengini almış burnumla poz veriyorum endişeli bir halde. İnşallah filmim güzel çıkar, diyorum dualar eşliğinde. Sonuç alınana dek gözlem altında tutuluyorum. Biraz da dizlerim zonkluyor. Burnum orantısız büyümeye devam ediyor ve ağrı artıyor. Neyse ki sonuç iyi. Geçmiş olsun dilekleri ve reçetemle çıkıyorum dışarı ağır adımlarla. E-Devlet üzerindeki ilaç sorgulamamda doktor notu beni benden alıyor. Hazırsanız yazıyorum : "Kendi Seviyesinden Düşme". Boyum kısa olsaydı daha mı az darbe alırdım ki! Düşüncemi savıyorum öteye. Saatime gözüm takılıyor ondan da çekiyorum bakışlarımı. Üç gün istirahatliyim dolayısıyla yetişmek zorunda olduğum hiç bir yer yok. Asla koşmak da yok!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Aysel AKSÜMER , 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |