Müzik söylenemeyeni, ama sessiz de kalınamayanı anlatıyor. -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
Hayalet asma kattan çekim yapılan giriş katına indiğinde istemsizce bunu söyledi. Ortada tam bir vahşet sahnesi vardı. Duvarlar kan revan içinde, kanlı minik el izleriyle doluydu. Şöminenin yanında ise tek bir kelime yazıyordu. ‘’ Sobe ’’ Her yerde parçalanmış, lime lime edilmiş cesetler, iç organlar vardı. Manzarayı görenlerden bir kısmı öğürerek kusuyor, bir kısmı baygınlık geçirmiş yatıyordu. Bir iki tanesi de arkasına bakmadan koşarak kaçmışlardı. Sete diğer herkesten erken gelen ışıkçılar, set görevlileri, stajyerler, asistanlar… Gençler… Şimdi hiç birisi tanınacak halde değildi.Hayalet gözlerini kapadı istemsizce solunda bir soğukluk hissettiğinde. Küçük kız… Hemen dibinde ortaya çıkıvermişti. Çok tatlı görünüyordu, kırmızı ayakkabıları, dantelli pabuçları, beyaz elbisesi ile diğer detayları hariç tatlıydı. Ama ıslak çamurlu gibi saçlarının ardında gülüşü şeytani gözlerden geliyordu. Sesinin masumluğu ise yaptığı her eylemi saf ve duru bir kötülükle yaptığının imzası gibiydi.‘’ Seninle oynamaya gelmiştim, ama sen yoktun. Ben de seni beklerken oyuncaklarınla oynadım. ’’ Yaramaz bir çocuğun kutudan bütün oyuncaklarını salona saçıp, onlarla oynayıp sonra da öyle bırakması gibiydi kızın yatığı.‘’ Gel seninle oynayalım, hadi yukarı çıkalım olmaz mı? ‘’Küçük kız omuz silkeledi. ‘’ Ben oyun oynamıycam artık, seni beklerken yeterince oynadım. Gidiyorum ben’’ dedi. Ve kayboldu gitti… ‘’ Nereye gidiyor, nerden geldi? Canı sıkılırken bunu yapan, eğlenirken ne yaparak eğlenecek? ‘’Hayalet yüzünü ellerinin arasına sıkıştırdı. ‘’ Lanet olsun size, bencil pislik ruh israfları’’ Şu an yaptıkları ile onları öldüren seri katilden bile daha fazla suçlu olduklarını düşünüyordu. Kendi ruhlarını özgür bırakmak için düşmanlarının üstüne kızı salmış, ardını hiç düşünmemişlerdi. ‘’ Lanet olsun size’’ *** Küçük kız katillerini öldürdükten sonra tüm kurbanlar amaçlarına ulaşmış, cismani olarak çoktan terk ettikleri dünyayı ruhani olarak da terk etme vakitleri onlar için gelmişti. Bir ışığın içine hapsolmuş ve bu ışık tüm fani gözlerden yasaklanmış bir yöntemle onları ebedi istirahatgahlarına taşımıştı. Yani mezarlarına… Kimsesizler mezarlığının cins hortlağı hariç katilin kurbanlarının hepsi, kabrine taşındı ve yerleştirildi. Bu zavallı ruhlar huzura ermişti. Işık sıcaktı ve huzur tarifsizdi. Zaman ise hiç yoktu. Sanki hiç var olmamışçasına. Bu yüzden hızlı ya da yavaş geçip geçmediği hakkında bir fikirleri yoktu. Sadece ışık… Işık küçük kız onların ardından cinayetlere başlayınca önce ısısını sonra ise parlaklığını yitirmeye başladı. Uyurken izledikleri o yıldızlar, o dünya üzerinde duyulması imkansız tınılarla ve harmonilerle bezenmiş tanrının dudaklarının arasından çıkan bir ıslık gibi o müzik, evrenin ve zamansızlığın şarkısı git gide uzaklaşmaya başlamıştı. Yerini soğuk ve karanlığa terk etti ışık ve sıcaklık. Evrenin şarkısı yerini metruk zebanilerin homurtularına bıraktı. Müzik gittikçe uzaklardan gelen ayak sesleri duyulmaya başladı. Tırnaklı, toynaklı ayaklara ait sesler. Kaos un ayak sesleri, acı ve yıkım, soğuk ve yabancı bir his ruhlarını kapladı. Bedel… *** Kimsesizler mezarlığının metruk hayaleti tabelalar arasında dolaşıyordu. Aklı başka yerlerdeydi. Küçük kızda. Belki de bugün onun hikayesini anlatmalıydı. Ama onun mezarı bir bomba gibi patlamıştı ve yetkililer o mezarda ne olduğunu anlayıp dinleme gereği duymadan, araştırma bile yapmadan direk doldurup geçmişlerdi. Kızın kemikleri artık mezarlığın geniş bir alanına yayılmıştı. Bir arada olmak ve tekrar hayaleti ile birleşmesini sağlamak. ‘’ İmkansız ‘’ dedi içinden. ‘’ 0 ‘’ numaralı mezarın hizasından geçerken de küfürler yağdırdı. ‘’ Hepsi senin yüzünden ruhsuz fahişe ’’ diye bitirdi salvoyu. Sonra tanıdık bir tabelanın yanında durdu. Onun adına ne kadar üzülüp ve ne kadar sevindiğini hatırladı. Genelde hikayesini anlattığı insanların adını bilir ama söylemezdi, ama onun adını bile bilmiyordu. ‘’00658’’ Adını o da bilmiyordu zaten söyleyememişti. Hayalet sigarasını yaktı, üslubunu takındı ve anlatmaya başladı. ‘’ Hayat herkesi yorar gençler, bazen mutluluğu kovalatırken yorar, bazen mutsuzluktan kaçırırken. Ama yorar. Yorulmadan giden birisi var burada. Adı yok, sanı yok, kimsesi yok, hikayesi yok, anıları yok hiçbir şeyi yok. Bu sizin bok dünyanızda sadece bir gün yaşadı.’’ Mezarda küçük el kadar bir bebek vardı. ‘’ Hikayesini bilmiyorum, zaten birkaç ihtimal var. Ya tecavüz çocuğu olduğu için çöpe atıldı, ya ruh hastası bir annesi olduğu için, ya da ruh hastası bir babası olduğu için çöpe atıldı, belki de kendine bakamayacak durumda olan insanlardı anne babası cinnet geçirdi çöpe attılar. Bir evin tuvaletinde doğdu, çöpe atıldı. Ağlamalarını duyan kağıt toplayan çocuk hastaneye götürdü ama yaşatılamadı ve öldü. Kimin nesidir bulunamadı da. Şimdi size ona ait ne anlatayım. Ona ait anlatacağım ne olursa olsun suçlusu sizsiniz. O kadını tecavüze uğramadan güvenli yaşayabileceği bir şehir sunamayan sizsiniz. Ya da ruh hastası ise anne bunu öngörüp gerekli psikolojik tedaviyi uygulamayan, kontrolleri yapmayan sizsiniz. Ya da ruh hastası ise baba, ondan kadının kaçabileceği güvenceleri sağlayamayan sizsiniz. Ya da bir bebeğe bile sahip çıkamadığınız için sizsiniz. Bu bebek burada sizin yüzünüzden yatıyor. ‘’ Sinirliydi, astral projeksiyonu titreşiyordu. Sigarasını eze eze ve derin nefeslerle çekiyordu. İnsan mahlukatına olan öfkesi alevlenmişti. İnsanların kötü taraflarını görür ve gösterirse, küçük kızın öldürdükleri yüzünden daha az vicdan azabı çekeceğini düşünüyordu belki de. ‘’ Şimdi burada böyle bir hikaye yatıyor. Yerine yatmadan önce bana baktı, doğru mu yapıyorum yanlış mı yapıyorum der gibiydi. Doğru dedim yattı. Hadi git dedim, sen bu dünya için fazla temizsin’’ Yeni bir sigara yaktı. Eskisini düşmanını ezer gibi ezdi. ‘’ aranızda yaşayanların büyük çoğunluğu ölmeyi daha fazla hak ediyor. Ama artık ölmenin ziyanına inanmıyorum. Bu bebek ölümle ziyana değil, sizden kurtulduğu için huzursuzluğu hiç tatmadan huzura gitti. Bunu bir düşünün, bir de buraya gelirseniz bu mezarı ziyaret edin. ’’ İnstagram takipçileri sıklıkla mezarlığa gelip gidiyorlardı. Hikayesi anlatılan mezarları görmeye, belki hayaleti görmeye. Ama göremezler, o sadece anlatmak için orada. Anlatmak ve anlamak… Neden buraya bu dünyaya kısılıp kaldığını anlamak… Tüm bunlar olup bittiğinde yeni bir kafile mezarlığa gelmişti bile. ‘’ 0 ‘’ ın mezarını arıyorlardı. Onları gören hayalet onu görüp duymayacaklarını bile bile reveransını yaptı, selamını verdi her ne kadar tatsız hissediyor olsa da. ‘’ Kimsesizler mezarlığına hoş geldiniz gençler.’’
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Erdem İlker, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |