"Leyla'nın işi naz ve işve; Mecnun'un gözü yaşı çeşme çeşme..." -Fuzuli (Leyla ile Mecnun) |
|
||||||||||
|
Ne yapacağını bilmez halde dokunduğu her şeyi bok eden, el attığı her yeri istemese de bir şekilde ölüme boğan bir metruk hayalet gitti tarihin gördüğü en psikopat, en zalim insanlardan birinin lanetini bozdu, kilidini açtı. Bundan iyi bir şey çıkmasını ümit ederek, düşmanlarına karşı güç elde etmek için, sebep olduğu kötülüklere bir dur diyebilmek için. Yaşarken dirilere, öldükten sonra da ölülere musallat olan bu canavar, sonu iyiliğe çıkacak bir davaya yardım eder mi? Bizim kimsesizler mezarlığının metruğuna göre evet. Vlad’ ın kesik başının iskeleti elindeyken ve onun karanlık göz çukurlarında alevlenen kini izlerken hala buna inanıyordu. ‘’ O zaman seninle iyi anlaşacağız Vlad ’’ dedi. ‘’ Ben III. Voyvoda Vlad Tepeş, anlaşmalarıma sadakatimle tanınırım ‘’ diyip çirkin bir kahkaha attı. Terk edilmiş Rum yetimhanesindeki hala biraz enerjiye sahip kalabilmiş tüm hayaletler köşe bucak kaçıştı. ‘’ Bu sefer sadık kalmak zorundasın, yoksa kafanı alıp bedeninin yanına götürüp gömmem, bu kadar basit ‘’ dedi hayalet kafatasına doğru bağırarak. Bir cesaret gelmişti… ‘’ İstediklerini yapabilmem için zaten beni oraya götürmen gerekiyor, ondan sonrasında da senin isteklerini yapmak zorunda kalacağım bir durum göremiyorum, nasıl güveneceksin? ‘’ Hayalet kendinden emin görünüyordu. Diğer serbest eliyle cebinden bir sigara çıkardı, yakıp dumanını kurukafanın üstüne üfledi. ‘’ Çünkü benim savaşıma yardım ettikten sonra sana vereceğim bilgiye ihtiyacın olacak ‘’ dedi. Vlad’ ın kafatasına hapsolmuş hayaleti celallendi, heveslendi, öfkelendi. Bir tuhaf oldu. ‘’ Yoksa ? ‘’ Metruk ‘’ evet doğru tahmin ettiğini görebiliyorum, bunu hissedebiliyorum. Sana onun mezarının yerini göstereceğim ‘’ ‘’ Mehmet…’’ dedi Vlad, sesi yılan tıslaması gibi gelmişti. Hayalet önce gülümsedi, sonra dalga geçer gibi kahkaha atmaya başladı. Delirmeye başlamıştı artık… ‘’ Ne Mehmet’ i. Onun mezarı nerede herkes biliyor, ama sen oraya giremezsin hiç boşuna deneme. Korunaklıdır ibadethane kabirleri. Ben sana Akıncı’ nın yerini söyleyeceğim ‘’ dedi. Vlad’ ın ateşi söndü biraz, çok da cazip gelmemişti. ‘’ Bir vezir, bir piyonu yemekten mutluluk duymaz, bu bir başarı değildir.’’ dedi. Hayalet ‘’ bana satranç alegorisi yapma, oyunda bok gibi olduğunu orda da Mehmet’ e yenilip durduğunu herkes biliyor. Şimdi git bakalım o ana, şu kafanın omuzlarının üstünden indirildiği ana. Piyonun veziri yediği ana dön bakalım. Sen elçiye zeval etmenin şahı değil misin? Ha efendisi, ha elçisi. Kelleni vuran Mehmet’ ti ‘’ Hayalet tüm hünerlerini kullanmış, Vlad’ ı fişteklemek için elinden geleni yapmış ve başarmıştı. Kurukafanın göz mağaralarındaki parıltı yine harlı bir aleve çaldı. ‘’ Dediğini yapıcam, sana savaşında yardım edicem. Ama bana blöf yapmadığını, yalan söylemediğini nereden bileyim. Çok konuşuyorsun, bu kadar lafa illa yalan karışır ’’ dedi Vlad. Hayalet artist, artist sigara içiyordu bir yandan. Birden ciddileşti. ‘’ Hadi kafatasın elimde, bana nüfuz edebilirsin. Bak içime, bak ruhaniyetime, yaşadıklarıma ve doğru olanı yapmak adına neleri göze aldığıma bak, sana vereceğim sırrı da ancak kilitli bir sanduka şeklinde göreceksin, onu senden saklamaya hazırlıklıyım çünkü ‘’ dedi. Attı sigarasını yere, ayağıyla ezdi ve kendisini Vlad’ ın sorgusuna hazırladı. Sıktı, sıktı ve beklemeye başladı. Atarlandığı kadar hazır olabilmeyi başarmış olmayı diliyordu. Ama Vlad kani olmuştu ve uğraşmak istemedi. Belki de enerjisini savaşa saklıyordu. Bu hayaletin dramaları ile de ilgilenmiyordu. Ondan istediği şeyi kolaylıkla başarabileceğine inanıyordu. ‘’ Gerek yok ’’ dedi Vlad. Artık bir kurukafa olarak bedenine kavuşmak, özgürlüğüne kavuşmak, intikamını almak istiyordu. Sonrasında da kulaktan duyma öğrendiği ama tam hakim olamadığı ‘’ mirasının ‘’ dünyada hala nasıl anılıyor olduğunu keşfetmek istiyordu. Yaptığı zalimliklerden ilham alınarak sanat yapılmış olması fikri Tepeş’ in egosunu kabartıyordu. ‘’ Hadi gidelim ‘’ dedi. Metruk kafatasını iki eliyle tuttu, tamamen yola ve yolculuğa odaklandı. Sanki gözleri bulundukları adadan bir yolculuğa çıkmış ve varacakları noktaya kadar ses hızında bir dron gibi uçarak yol kat etmişti ve yol bittiğinde, Vlad’ ın mezarının önüne geldiklerinde bitap düştü, yığıldı oracığa. Kafatası elinden düştü. Projeksiyonu titriyor, gidip geliyordu. Sanki ruhaniyetinin enerjisini tüketmiş gibiydi. Kendi başına olsa istediği kadar istediği yere gidip gelebilir, günde bunu binlerce kez belki yapabilir ve bu kadar tükenmezdi. Ama yanında cismani bir şeyi taşıyıp onunla beraber gitme kısmıydı asıl tüketen. Belki de bu kadarını henüz kimse yapmamıştı, ama o yaptı. Şimdi Vlad’ ın başsız bedeninin gömülü olduğu rivayet edilen ve bu rivayetin de düpedüz doğru olduğunu bildiği yere gelmişlerdi. Snagov Manastırı… Hayaletin elinden düşüp yuvarlanan kafatası tam da mezarın mozolesinin taşları üstünde kalmıştı. Çirkin kahkahalar arşı sardı, taşlar kırılıp bomba gibi patlayarak etrafa saçıldı. Manastırdaki rahipler kendilerini odalarına kilitlediler çünkü nesilden nesile taşıdıkları korku, yani bir gün o mezardan iblisin geri kalkacağına dair o korku gün yüzüne çıkmıştı. Toprak önce titremeye ve sonra da ufalanmaya başladı. Tam kafatasının geçebileceği kadar bir oyuk oluştu ve kafatası da sivri köpek dişlerinin titrer gibi hareketlerine eşlik eden kahkahası ile toprağın altına doğru çöktü. Toprak nemlendi ve kızardı, bir miktar da kan kustu dışarıya. Sonra da bedeni ile birleşmiş kafası sayesinde özgür kalan Vlad’ ın hayaleti mezarın içinden sürünerek dışarı çıktı. Doğruldu, bıyıklarını düzeltti. Patlak gözlerinin beyazı yerinde siyah, göz bebekleri yerinde de kan kırmızısı tam da yuvarlak olmayan leke gibi bir şeyler vardı. Metruk hayatında ya da ölümünden sonrasında hiç bu kadar korkunç bir hayalet ile karşılaşmamıştı. Vlad… Kan emici Vlad… Ruh emici Vlad… ‘’ Teşekkür ederim küçük dostum ‘’ dedi ve kılıcını çekti. Kılıçtan şimdiden kan damlıyordu…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Erdem İlker, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |