..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Güzellik her yerde karşılaşılan bir konuktur. -Goethe
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > İnceleme > Toplumbilim > Aziz Dolu




12 Haziran 2024
Arapların Mevali Takıntısı ve Türkler  
Aziz Dolu
Atabey yazıları..


:ADD:

Putsever (putperest) Araplarda kölelik yaygın bir uygulamadır. Hatta bu durum İslamiyet’ten sonra da uzun yıllar devam etmiştir. Araplar, azat edilen yani özgürlüğü geri verilen kölelere mevali demiştir. İslamiyet’ten sonra, Arapların kılıcı ile karşı karşıya kalan topluluklar ya Müslüman olacaktır ya köle. Haliyle bu topluluklar biraz da can, mal ve namus korkusuyla Müslüman olmuşlardır. Yemen’den Fas’a kadar uzanan geniş coğrafyada -Arap olmadığı halde- Araplaşan topluluklar da cabası.. Araplar, din değiştiren ama Arap olmayan topluluklar için de mevali kavramını kullanmışlardır. Dahası sözde “din kardeşliğini” sömürgecilik (imperialism) için bir araç olarak kullanan Araplar, mevali dedikleri kişilerin malını, namusunu bile kendilerinde hak görmüşlerdir. Durum, Türkler açısından daha da dramatiktir. Horasan ve Kafkasya’dan tutsak alınıp götürülen Tengri ve/veya Musevî (Yahudi) inançlı Türk çocukları -erkek ise- köle savaşçı, -kız ise- odalık (cariye) yapılmıştır. Arap toplumunda mevali eşittir Türk algısının kökeninde Arapların Türklere uyguladığı bu zorbalık (zulüm) yatar. Mevali denilen kadının -gerçekte tecavüz sonucu- dünyaya getirdiği çocuğun “biyolojik babadan” kaynaklı veliaht olma, miras alma gibi haklardan yoksun olduğunun da altını çizelim. Çocuk, avulda/avluda (aile) bir sığıntıdır sadece. Bir Arap’ın, mevali kabul edilen yani Arap olmayan bir Müslüman’ın ardında toplu namaz kılmasına bile karşı çıkılan sapkın bir dönem.. Hem de Afrika’dan tutsak edilip getirilerek köle yapılmış Habeşli Bilal’i azat edip ona ezan okuma görevi veren bir elçiye (rasul) rağmen!..

Tanrı’nın son elçisi Hz. Muhammed 571 yılında -eski adı Bekke olan- Mekke’de doğmuş, 40 yaşlarında yani 611-612 yıllarında yalavaçlık (peygamberlik) görevini üstlenmiştir. Puta tapan Mekkelilerin baskısı sonucu annesinin memleketi olan Medine’ye, dayılarının yanına göç (hicret) eden elçi (rasul) 632 yılında, henüz 61 yaşında iken sonsuzluğa yürümüştür. Künyesi Ebu Bekir (Bekir’in babası) olan ilk halife 2 yıl, Ömer 10 yıl, Osman 12 yıl, Ali 5 yıl halifelik yaptıktan daha doğrusu yapabildikten sonra -üçüncü halife Osman’ın da akrabaları olan- Şam kökenli Emevîler yönetimi ele geçirmiştir. Halifelerin adıyla birlikte söylenen hazret sözcüğü saygı belirten bir hitaptır. Türkçede sayın, saygıdeğer gibi karşılıkları bulunmaktadır. Yine rasulullah, Tanrı’nın elçisi; habibullah, Tanrı’nın sevgilisi; imam, önder demektir ve bunların Türkçesini kullanmanın dinî açıdan hiçbir sakıncası yoktur. Emevîlerden sonra Abbasîler iş başına gelir. Abbasîleri yönetime getirenler Ebu Müslim öncülüğünde ayaklanan Horasan Türkleridir bu arada.

Emevîlerle başlayan ve mevali uygulaması adı verilen ayrımcılığa ilk karşı çıkan bilgin (âlim) künyesi Ebu Hanife (Haniflerin babası) olan Mansur oğlu Numan’dır. Aile kökleri Horasan’a dayanan dahası Türk olduğu söylenen Ebu Hanife 699-767 yılları arasında yaşamış ve hem Emevî hem de Abbasî dönemine tanıklık etmiştir. Ehl-i beyte yani Hz. Muhammed’in kızı Fatma’nın soyuna yapılan zorbalığa tepki gösteren Ebu Hanife her iki yönetim tarafından da dışlanıp kovuşturmaya uğramıştır. Emevîlerce Bağdat’tan Hicaz’a (Mekke-Medine) sürülen, Abbasîlerce tutuklanan Ebu Hanife zindanda ölmüştür. Hatta zehir verilerek öldürüldüğü de söylentiler arasındadır. Herkes, “Tanrı bizim elimizi bu olaya bulaştırmadı. Biz de dilimizi bulaştırmayalım.” diyerek Ali-Muaviye meselesinden sıyrılan İmam Şafi gibi şark kurnazı olacak değil ya..

Arapların mevali takıntısı biraz yumuşamakla birlikte Abbasîler döneminde de sürüp gitmiştir. Örneğin Arap/Abbasî halifesi Kaim canını, malını, namusunu kurtaran ve Türklerin Oğuz/Kınık boyundan olan Tuğrul Bey’e “mevali olduğu gerekçesiyle” kızını vermek istememiştir. Tuğrul Bey’e “doğunun ve batının koruyucusu/hükümdarı” unvanı bizzat kendisi tarafından verilmişken üstelik.. Arapların seçkin ulus (kavm-i necip) kuruntusu, takıntısı diğer uluslara baskı ve zorbalık olarak yansımıştır. Ta ki Müslüman olmayan Türklerin öldürülmesine “olur” (fetva) veren Arap/Abbasî halifesi Mustasım Billah’ı öldürten İlhanlı hükümdarı Hülagü Han’a kadar!. Güney-batı Türkistan’daki Müslüman Türklerle (Karluklar, Oğuzlar) kuzey-doğu Türkistan’da yaşayan Tengri inancındaki Türkleri (Kıpçaklar, Moğollar) birbirine kırdırmaya çalışan Abbasîler de böylece tarihin tozlu raflarında yerini almıştır. Büyük Selçuklu’yu çöküşe götüren Hasan Sabbah ve Haşhaşîlerinin kökünü kazıyan da Hülagü Han’dır. Hülagü Han aslında ateşe tapan Zerdüşt’ü ortadan kaldıran Sakaların, kadınları orta malı (konsomatris) yapmaya kalkan Mazdek’i yok eden Akhunların yolundan gitmiştir. Araplar ise geçen yüzyılın başında sömürgeci İngilizleri ve “el-nebi” lakabını taktıkları işgal ordusu komutanı General Allenby’yi, Tanrı’nın kılıcı (seyfullah) denilen Türklere ve -lakabı Mehmetçik olan- Türk ordusuna tercih ederek Emevîlerin, Abbasîlerin yoluna revan olmuşlardır. Can çıkar huy çıkmaz diyen atalara rahmet..

Arapların mevali takıntısı ve/veya üstün ırk kuruntusu günümüzde de sürmektedir. Hem de “Üstünlük ancak takvadadır.” diyen Hz. Muhammed’e rağmen.. Çok değil, 2020’nin mart ayında Suudî Arabistan müftüsü: ”Türkler mevalidir, İslam’ı temsil edemezler.” şeklinde açıklama yapmıştır. Zaten Araplar Şiî/Caferî/Alevî Türklerin, Endonezya-Malezya ve Orta Afrika gibi uzak diyarlardaki diğer Müslümanların bile kabul ettiği İstanbul’daki Türk padişahının dinî önderliğini, otoritesini de hiçbir zaman kabul etmemişlerdir. Ülke sınırları İngilizler tarafından cetvelle çizilmiş, -üzerine Mehmetçiğin kanı sıçramış- bayrağı İngilizler tarafından tasarlanmış dahası Ermenistan’dan Yunanistan’a hatta Çin’e kadar her uluslararası meselede Türkiye’nin karşısında saf tutan, kendisine maddî-manevî en büyük/her türlü desteği veren ülke Türkiye olmasına rağmen nankörce bir tutumla Türkiye karşıtı her ülkeyle işbirliği yapan bir Filistin gerçeği ortada dururken ve de 3. Dünya Savaşı’nın fitilinin ateşleneceğini bile bile “Mehmetçik Filistin’e!..” demek ne menem bir akıl tutulmasıdır. Sanırsınız ki Yüce Tanrı Arapları Hollywood artisti, biz Türkleri de onlara koruma (bodyguard) olarak yaratmış.. Türk devleti de Arapları Esirgeme Kurumu oluyor haliyle. “Türk çocuğu artık Arap çölleri için kanını dökmeyecektir.” diyen büyük önder Atatürk’e rahmet..

Tanrı’nın elçisi bizden çıktı diye övünen, -başta Türkler olmak üzere- Müslüman olan diğer toplumları mevali bir başka deyişle ikinci sınıf dindaş gören bir Arap anlayışı, yaklaşımı.. Halkı mevali görülen, yönetim biçimi laik/demokratik/hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne ve kurucusu Gâzi Mustafa Kemal Atatürk’e yönelik olmadık karalamalar (iftira), suçlamalar da cabası.. Peki, ama aklı başında bir kişi ve/veya toplum yalavaç (peygamber) bizden çıktı diye övünür mü? Dönemin en aşağılık, en zavallı toplumu bizmişiz ki Tanrı bile dayanamayıp müdahale etmiş diye utanıp sıkılması gerekmez mi? Tabi utanıp sıkılmak için insanda biraz yüz olması gerekiyor.

Aziz Dolu Atabey

azizdolu.wordpress.com

** Minyatür, Hülagü Han’a aittir.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın toplumbilim kümesinde bulunan diğer yazıları...
C/esaret
Türk Kültüründe Kadının Yeri ve Önemi

Yazarın İnceleme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Anadolu'nun Türklüğü
Karamanoğulları Devleti
Maya Dili ile Türk Dili Arasındaki Ortak Sözcükler
Kaşgar'dan Karaman'a Türkçemiz
Türkler Bin Boydur Biri de Moğol’dur
Yankılı Değil Yalın Türkçe
Büyük Türk Şairi Genceli Nizamî
Türkçenin Gücü

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Bilge Şehirli [Şiir]
Aldırma Be Gönül [Şiir]
Aldırma Be Gönül [Şiir]
Sevesim Var [Şiir]
Zaman Havuzu [Şiir]
Ganire Bacı [Şiir]
Gönül Mahzenimde Yıllandıkça [Şiir]
Toroslar [Şiir]
Metafizik Ürperti [Şiir]
Vatan ve Şehit [Şiir]


Aziz Dolu kimdir?

Avşar Yörüklerinden. .

Etkilendiği Yazarlar:
Edebiyat, dilbilimi (filoloji), sosyoloji, tarih...


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Aziz Dolu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.