Sevgi dünyadaki yaşam ırmağıdır. -Henry Ward Beecher |
|
||||||||||
|
13.47: -Korkutmuyor mu seni? diye sordu yeni sevgili.. Ağacın içinde yaşıyor olmak ...ya da ağacın senin odanın içinde olması...geceleri yeşil, koyu yeşile dönüştükçe..hışırtılar çığlık attıkça... yüreğin ağzına gelmiyor mu? Cahide’nin bu parlak gözlü, gül yüzlü, esmer güzeline vurgun olmadığını anlaması işte tam bu ana rastlamıştı...içinden birşeyler akıp gitmeye başlamış...hayalkırıklığını sevecenliğiyle örtbas etmeye çalışmış ama aslında bir zamanlar sevdiği ve arasıra hala özlediği “şamanın” hediyesi olan pipi formlu kaktüsü kaptığı gibi bu gül yüzlüye koklatmak geçmişti aklından... -Sen onu bir de nisan yağmurlarında gör...yağmur damlalı geniş yapraklarıyla gözgöze, dizdize otur biraz...onunla birlikte selamla güneşi, fırtınaları...yaprakları dökülmeye başladığında yanında ol, ona ilkbaharı hatırlatıp umut ver...Zeytingöz Kumru Bey ve pek değerli eşi Zarif Hanım’ın kuytu köşelerdeki cilveleşmelerini röntgenle...Bak bakalım korkuyor musun? diye tatlı-sert çıkışmıştı Cahide...ama sonra Gülyüzlünün solmaya başladığını farkedip kendine kızmış ve : -Canımın içi...ne içersin? Adaçayı mı yeşil çay mı?diyerek gül yüzlünün rengini ruhsarını geri getirmişti... 14.00: Cahide ocağın başında,yalnız ,suyun kaynamasını beklerken uzaklara gitti...4 yıl önce bir ağustos akşamındaydı şimdi...yer aynıydı...odada,Cahide’nin büyülü odasında, büyülü ağacıyla gözgözeydiler...Cahide, o kel adama aşıktı...o kel adam Cahide’nin ,isim babasıydı... Yaşlar, boylar,onlar, bunlar herşey bu kadar uyumsuzken bu aşk da neyin nesiydi? İçeriden sesler geliyordu...Korka korka öpüşmüşlerdi, minicik...: -Kız ! yeşilin içinde yaşıyorsun...bu var ya nimet, nimet ! demişti alnı geniş, Cahide’nin tanıdığı en şuh, en, en, en ,en adam...Cahide’nin nutku her zamanki gibi tutulmuştu...kalbi küt diye son birkez atmış sonra at kestanesi ağacının dallarından birine doğru hızla fırlamıştı... Kel adamın miniği olduğuna birkere daha sevinerek; hiçbirşey dememiş..biraz daha sokulmuştu “erkeğine”.Ona hep sokulmak isteyecekti sonraki yıllarda da...ve ara sıra sokulabilecekti...ama hep dar zamanlarda ve hep mahzun olacaktı o sokulmalar...diğerlerine sokulurken bile ona sokulacaktı...ve o anlar Cahide’yi en mahzunlaştıran anlar olacaktı... 14.07: Yanına bisküvi gibi birşeyler ister mi? Böyle kuru kuru çay mı içereceğim çocuğa? 14.08: -Ah benim güzelime bak! Sevgilisine çaylar da yaparmış..diyerek artık adamdürüst bir ilişkileri olduğundan son derece emin ve mutlu bir halde Parlakgözlü, Cahide’ye sevgiyle sarılmış ve böylelikle Cahide vicdan azabından ölmeye yüz tutmuştu ...sevgili olmasak olur mu izninle demek için hiç uygun bir an değildi...Bu Esmer güzeli, uygun anların gelmesine hep engel oluyordu... 14.30: -Ne bekliyorsun hayattan?Nedir hayat?Nasıl tanımlarsın? Yeşil çayını içerken iyice derinleşen Cahide, aslında Esmer den cevap filan beklemiyordu..sadece sesli düşünüyordu...monolog yapıyordu...ve sanki odada başka birisi daha varmış ve hatta bu birisi Cahide’nin hep beklediği birisiymiş gibi geldi Cahide’ye....ve kendine cevap vermeye başladı ağzının içinde konuşarak... -Hayat bir yerlerde cereyan ediyor ve onu bir yerlerden dikizlemek çok güzel.O cereyanın tam ortasında kendimi unutmak ta bir süre için güzel oluyor ama ona biraz mesafeli olmak ta iyi...İşte bu iki durum arasında çatışma yaşamaktır hayat bence.Yani tam merkezde olmak isteğiyle, onu uzaktan, çaktırmadan dikizlemek arasında gidip gelmektir.Tam içinde, kendimi unutmuş, uyuşmuş olmak bir süre güzel ama o süreyi aşınca bu insanın kendini kaybetmesi demek olabilir o yüzden kendim olabilmek, kendimi hatırlamak için biraz uzaklaşmak isterim merkezden.Bir çay daha alır mıydın?Ya da sevgilim, biricik aşkım, bir çay daha alır mıydın? Keşke bunları odadaki hayalet yerine karşımda kanlı, canlı,hafif yağlı duran, Gülyüzlü Esmere söyleyebilseydim diye iç geçirmek üzereyken,Esmerden Cahide’ye bir soru geldi: -Peki sen ne alemdesin hayat bir yerlerde cereyan ederken?Hangi aşamadasın? Beraberliklerden beklentilerin? Cahide içinden “vay be! Çocuk beni fena sıkıştırdı” diye geçirdi ama son derece “cool” bir edayla: -Ben henüz bu dikizleme işinin hakkını verebilmek için tam bir yalnızlığa ihtiyaç duyuyorum.Yani yalnız yaşamak, tamamen kendim olmak, tamamen kendi düzenim, kendi kurduğum hayatta yaşamak istiyorum.Evlilik düşüncesi bu yüzden bana henüz uygun düşmüyor.İki, üç, dört kişilik bir düzende istediğim zaman yalnız hissedebilme becerimi henüz edinemediğimin farkına nişanlılık deneyimimde vardım.Ben bu gibi durumlarda kendimi yokediyor ve üstüne üstlük beraber olduğum adamın da kendini yok etmesini bekliyorum.Ama asıl istediğim bu değilken neden böyle oluyorum?ya da oldum? Bilemiyorum...Sanırım daha fazla tecrübe gerekiyor ki, ben bu filmi daha önce de görmüştüm diyebileyim.Offff..derin mevzular ..boşver ...ne demiş Mevlana: “Melek bilgiyle kurtuldu,hayvan bilgisizlikle kurtuldu,insanoğluysa bu ikisi arasında çekişe-dövüşe kaldı-gitti”. Cahide konunun beraberliklere gelmesinden sıkılmıştı...Esmerle bu konuyu konuşmak istemiyordu...Esmer onun sevgilisi olmasındı..oluvermişti ama bu değişmeliydi....bir şekilde kaçış yolu ararken ne diyeceğini bulmuştu; Cahidemsi bir yoldu: -Bebeyle berebürede bembüreyle bepbüp. Eeyle ereürede embüreyle epüp. Neneyle nerenürede nembüreyle nepnüp. Seseyle seresürede sembürleyle sepsüp. Aayla araurada amburayla apup. Neneyle nerenürede nembüreyle nepnüp. Aayla araurada amburayla apup. -Fransıca “acrostiche”deniliyor buna...yani cümlelerin ilk harfleri yukarıdan aşağı doğru okununca bir şey çıkıyor. Esmer, Cahide’ye garip bir hayranlıkla bir süre baktı ve şöyle dedi: -Ben sana....? eee?sonrası? Sonrasını sorarken biliyor muydu acaba cevabını?Cahide,Esmerin,cevabı bilmesi halinde bu denli cesur olamayacağını yakında anlayacaktı ama o zaman da anlamamış gibi yapacaktı...Parlak gözlü, gül yüzlülerin kırılıp, solmalarına dayanamazdı çünkü... -Ben artık gitmeliyim canım..dedi Esmer gitmek istemediğini Cahide’nin dudaklarına yapışarak belirtirken... Oysa Cahide neredeyse zil takıp oynayacaktı...Ve Esmer gitti..Ve Cahide derin bir ohh çekti..Ve birazcık vicdan azabı..Neyseki vicdan azabı çekmekten tam 12 gün sonra kurtulacaktı ya da kurtulduğunu sanacaktı... -Hey!dur bir saniye ..diye bağırdı Cahide, Esmerin merdivenlerdeki ayak seslerine doğru... Esmer büyük bir zevle durdu. -Al bu kestaneler senin...uğur getirsinler sana...yılda iki kez ağacımdan dökülüyorlar..ben de inip topluyorum...montunun cebinde filan taşırsan sana şans getirirler..ben inanıyorum .. 17.52: Gül yüzlü gitti... -Fransızca “acrostiche” deniliyor buna..yani cümlelerin ilk harfleri yukarıdan aşağı doğru okununca bir şey çıkıyor. -Ben sana...?eee?sonrası? -Ben sana vurgun değilim.BEN SANA VURGUN DEĞİLİM... 18.04.01 Öykü Yüzer
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Öykü Yüzer, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |