"Bana ev hikayesinden söz açmayın. Artık benim oraya gideceğim yok!" Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
KENDİNİZE HEDİYE ALIR MISINIZ? Bundan birkaç ay önce ne oldu, bakın size anlatayım.Yani, birilerinin sinirlerini bozmak için, başka birileri gayret sarfediyor. Dinleyin şimdi, eminim bana hak vereceksiniz: Gözlerimdeki rahatsızlık ve oldukça ilerlemiş yaşım nedeniyle; hem yakın gözlüğü, hem de hipermetrop gözlüğü almam gerekiyor.İki gözlük yani. Gözlük almak için gittiğim eczacı da, -hani iki gözlük görevi yapan gözlükler var ya- , ondan tavsiye etti .” İki gözlük kullanmak zor olur.” Dedi. Ben de bu tip gözlük almaya karar verdim. Gözlük için, neredeyse bir servet ödemek zorunda kalacağımı nereden bilebilirdim! Bir gözlük yarım milyar. Başka bir ifadeyle;beş-yüz mil-yon li-ra(cık). Ki ben, çok özellikleri olanını seçmedim.Orta değerde bir gözlük.Altın kaplama çerçeveli bir gözlük sanmayın sakın.Devlet de elli milyonunu verecekmiş. Çok üzüldüm devletim için(!). Benim yüzümden eli bozulacak (!) diye. Bir aylık emekli maaşımla, gözlüğümün sadece camını alabiliyorum ancak.Hatta yetmiyor bile. Sen devlete 28 yıl hizmet et, bir maaşınla bir gözlük alama. Ah benim dertli başım!.....Bir daha dünyaya gelirsem, ben biliyorum yapacağımı. Bir aile fotoğrafında yer alabilirim örneğin. Kısacası, bu gözlük işi, uzun uzun düşündürdü beni.O kadar parayı bir gözlüğe nasıl vereceğim? Devletim bana neden biraz daha maddi katkıda bulunmuyor? Dedim durdum.Kendimi ihmal edilmiş,ciddiye alınmamış gibi hissettim devletim tarafından.........Ben yıllarca idealist duygularla çalışırken, bir gün bu günleri göreceğimi nasıl aklıma getirmedim?Çok mu saftım, yoksa idealist miydim dersiniz? Bazen şüpheye düşüyorum da........Bu sorumun yanıtını vermeyin isterseniz. Çünkü saf olmaktan korkuyorum. Bir gözlüğe nasıl bu kadar para vereceğim diye düşündükçe sinirleniyorum. Tabi kimse bunun farkında değil.Kendi kendimle didişip duruyorum, kavga ediyorum. Neyse, şimdi beni asıl sinirlendiren konuya gelelim. İşte bu gözlük meselesine yoğunlaştığım, onca parayı nasıl toparlayacağımı kara kara düşündüğüm günlerden bir gündü. Müşterisi olduğum bir mağazadan adıma kart geldi. Kartta ne yazsa beğenirsiniz?Doğum günümün yaklaşması nedeniyle, KENDİME HEDİYE ALMAK İSTERSEM, o mağazaya gidebilirmişim. Bana yüzde on indirim yapacaklarmış. Aman ne büyük incelik, ne büyük bir lutuf(!). Üzerinde doğum günü pastası resmi olan kart bastırmışlar ve ,”Doğum gününüzde kendinize küçük bir hediye almak isteyeceğinizi düşündük.”diye yazmışlar. Çok sinirlendim, çok!Neden mi bu kadar sinirlendim?Bakın anlatayım: Şimdi bir : Siz, doğum gününde kendi kendine hediye alan birini gördünüz mü ? Ya da kendinize, doğum gününüzde hediye aldınız mı hiç? Şahsen ben, bu yaşa geldim, böyle bir - afedersiniz ama - aptallık yapmadım bugüne kadar. İkincisi: Bu ekonomik krizde doğum günü kutlamanın, hediye almanın (Hem de kendi kendime.) sırası mı? Üstelik, zorunlu olarak kullanmam gereken bir gözlüğümün bile olmadığı bir zamanda. “Ayranı yok içmeye, faytonla gider gezmeye.” misali . Tarih öğretmenimiz yaşanmış bir öykü anlatmıştı bize, öğretmen okulundayken. Bir adamı(Adam dediğime bakmayın, tarihe mal olmuş birisi de, adını hatırlamıyorum şimdi.) tutuklamak üzere evden alıp götürürken, karısı seslenmiş arkadan. ”Gelirken çocuklara çiklet getir.” Demiş..... Mağaza yetkililerinin yaptığı, işte bu öyküyü anımsattı bana. Ben gözlüğümün parasını nasıl ödeyeceğimi düşünürken, onlar bana ne yapıyorlar.Yok doğum gününmüş, yok kendime hediye alacakmışım.Yok eğer kendilerinden alırsam, bana yüzde on indirim yapacaklarmış.Bu ekonomik krizde üstelik. ”Ekmek bulamazsanız, pasta yiyin.” misali. Üçüncüsü: Madem bu kadar doğum günlerine önem veriyorlar, bir müşterisi olduğumdan dolayı, bana hiç olmazsa bir mendil hediye etsinler. Hem gönlümü almış olurlar, hem müşteriyi ellerinde tutmuş olurlar.Onlar akılları sıra, müşterilerin gönlünü kazanmak için yapıyorlar bunu. Müşteri kaçırdıklarının farkında değiller. O mağaza yetkililerinin (Taktım o mağazaya.) yerine ben olsam ve amacım müşteri çekmek, para kazanmak olsa, ne yapardım, biliyor musun? Diyelim sizin doğum gününüzde, size kart gönderip, ”Doğum gününüzde kendinize bir hediye almak isteyeceğinizi düşündük.” diye saçmalamak yerine, eşinize gönderirdim kartı. Doğum gününüzü size değil, ona hatırlatırdım. ”Eşinizin doğum gününde, ona bir hediye almak isteyeceğinizi düşündük.” Derdim. Böylece eşinizin size hediye almasını sağlayarak hem sizin gönlünüzü almış olurdum, hem de yaptığım satış nedeniyle para kazanırdım. Ayrıca sizin gözünüzde çok ciddi, müşterisi ile yakından ilgili bir mağaza olurdum..... Kısacası bu kart beni çok sinirlendirdi ama, o kart sayesinde epey beyin cimnastiği yaptım.Şimdi bu düşüncelerimi mağaza yetkililerine söyleyince, fikir cimnastiği yapma sırası onlara gelecek.Tabi söyleyeceklerimi dikkate alırlarsa. Almazlarsa, kendileri bilirler. Kaybeden kendileri olur. İşte böyle. Söyleyin Allah aşkına; sinirlenmekte haklı değil miyim?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |