Hata! Klavye bağlı değil. Devam etmek için F11'e basın... |
|
||||||||||
|
Araplar özellikle İngilizlerin yardımıyla bağımsızlıklarını kazandılar. (Avrupalıların politikaları gereği hiçbir zaman bir bütün devlet olamadılar) Kürtler savaş sırasında Türklerle birlikte canla başla savaştılar. Doğudaki Ermenilerin bir kısmı ise savaştan yararlanarak bağımsızlık istedi. Osmanlı Devleti o sırada fır dolayı bütün çevresinde savaşmakta idi. Karadeniz, Çanakkale, Filistin, Suriye, Irak, Yemen, Muş, Sarıkamış’ta canını dişine takmış, bir savaş kazanmak için değil, yaşamak için savaşıyordu. Tam bu sırada Ermeniler bağımsızlık savaşı başlattılar. Tehcir göç ettirmek anlamına gelir. Hicret, tehcir, muhacir hepsi aynı köklü kelimelerdir. Bağımsızlık isteyenlerin bulunduğu yer Rus sınırına yakındı. Devlet o bölgede yaşayan Ermenileri daha güneye, göçe zorladı. Ordu Ruslarla savaş halindeydi. Göç sırasında bölgenin dağlık olması, kış şartları yüzünden birçok kimse yollarda öldü. Devletin soykırım diye bir politikası yoktu. Hiçbir aklı başında devlet böyle bir politika güdemez. Fakat belki de devleti temsil edenlerin içinde bu eylemi yapanlar oldu. O yıllara kadar barış içinde yaşayan uluslar ondan sonra birbirlerine düşman oldular. Örnek olarak, Kayseri’nin yarısının savaştan önce Ermeni olduğu söylenir. Mimar Sinan Ermeni asıllı bir Kayserilidir. Türkler Anadolu’ya 1071 yılında girdi. Demek yaklaşık 800 yıl bir arada yaşayabilmişler. Ne oldu da iki ulus birbirine girdi? Sebep karşılıklıdır. İki tarafta da ulus bilinci uyanmıştı. Osmanlı Devletinin zayıflamasını isteyen Avrupalılar da bunu körüklediler. Ermenilerin Taşnak örgütü ve Rusların yardımıyla düzenli ordular kuruldu. Ruslar Ardahan’ı işgal ederken bu ordular da Van’ı işgal ettiler. Tehcir ve bireysel soykırımdan Atatürk’ün söylevinde söz edilmektedir. Söylev (Nutuk), Sayfa 172 Belge 160 “Toplanacak olan Mebuslar meclisi üyeleri arasında... ...tehcir ve kıyım işleriyle yurdun ve ulusun gerçek çıkarlarına aykırı başka kötülüklerle lekeli olan kimselerin bulunması doğru olmadığından...” 22 Ekim 1919 Bahriye Nazırı Salih Hulusi Burada konu dolaylı olarak alınmış da olsa böyle bir olayın varlığı kabul edilmiştir. Diyor ki toplanacak meclise tehcir ve kıyım işlerine karışmamış insanlar katılsın. Nermidil Erner Binark’ ‘Şakir Paşa Köşkü’ adlı kitabında Osmanlı devletinin çıkardığı ‘Tehcir Kanunu’ndan söz eder. (Remzi Kitabevi, Şakir Paşa Köşkü, S.45, 46) 700bin Ermeni göç ettirilmiş. Yazarın annesi 1914’te 18 yaşında iken Antep yakınlarında Gavur Dağlarından atlı araba ile geçiyormuş. Buz gibi havada yürüyen kadın, çocuk ve ihtiyarlar görmüş. “Bir kadın, ‘Kulun kölen olayım, bilmem ... yiyeyim beni al’ diye arabama saldırdı. İnsanlar yürüyerek ölüyordu. Gece çadırlardan çocukların ‘mayrik’ (Ermenice anne) diye ağlayan sesleri duyuluyordu. Manzara feciydi. Ermeni göçünün tam ortasına düşmüştük.” Atlas Dergisi Haziran 2001de ‘1915, En Uzun Yıl’ adı altında özel bir sayı çıkardı. Tehcirle ilgili fotoğraflar, Hamidiye Alayları ve ondan önce Rusların desteklediği, Ermenilerin kurduğu düzenli ordular açık seçik görünüyor. Söylendiğine göre soykırımdan en çok Hamidiye Alayları sorumlu tutuluyormuş. Bu alaylar bölge insanlarından oluşan, başında binbaşı rütbesinde bir aşiret reisi bulunan yarı sivil yarı askeri bir güçmüş. Onlar gibi başka bir fotoğrafta da düzenli Ermeni güçlerini Van’da resmi geçit yaparken görüyoruz. “107 yaşındaki Hacı Mehmet Şaar Van’ın Ermenilerin eline geçmesiyle muhacir (göçmen) olmuş. Neredeyse bütün ailesi göç yollarında ölmüş. ‘Dünya ateşe düşmüştü, kim iyi kim kötü belli değildi.’...” (Atlas özel sayı Haziran 2001 S.32) Sonuç olarak diyebilirim ki, savaş zamanıydı ve her iki taraf da birbirine kötülük yaptı. Olay hiçbir şekilde Avrupalıların dediği gibi tek taraflı olmadı. Bir şey daha, ne olduysa Osmanlı devleti zamanında oldu. Türkiye Cumhuriyeti zamanında değil. O yüzden bu konu ile ilgili Türkiye Cumhuriyetinin dileyeceği bir özür yoktur. Ben kendimi bu konu ile ilgili olarak zerre kadar suçlu ve sorumlu hissetmiyorum. Ama olayın iyi bir şey olduğunu da söylemiyorum. Kimse de söyleyemez. Doğuda kişisel olarak olaylara karışmış olanlar, hayattaysalar hala olayları yaşıyor olabilirler. Cumhuriyetten sonraki olaylar için (Varlık vergisi, 6-7 Eylül olayları) aynı devlet örgüsü içinde suçluluk ve sorumluluk hissetmek olabilir. Nitekim Amerikalıların geçmişte yaptıkları Kızılderili katliamlarından sonra 2002 Kış Olimpiyatlarında bayrağı göndere Kızılderililere çektirmeleri bir özür niteliğindedir. Belgeler göstermektedir ki o yıllarda hiç de masum olmayan olaylar yaşanmıştır. Bununla birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nin bugünkü yöneticilerinin Cumhuriyetten önce yaşanmış olayları neden kabul etmediklerine aklım ermiyor. Böyle bir olay olmadı demek, Osmanlı Devleti zamanında geçen olayları da üstlenmek, kabullenmek demektir. Bu ise daha vahim sonuçlar doğurur. Bildiğim kadarıyla ben bir Osmanlı vatandaşı değilim. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Osmanlı Devletini yıkarak kurulmuştur. Zaman zaman iki taraf güçleri birbirleriyle çarpışma bile yapmıştır. İnsanlık tarihindeki olaylara bakarsak başka bir ulustan özür dilemeyecek hiçbir ulus bulamayız. Ben suçluysam eğer, benim suçum her ulustan insanın işlediği suç kadardır. Yalnızca bu nedenle, insan olarak suçluluk ve eziklik hissederim ve ediyorum. Bundan sonra ne yapmak gerekir? Bir kere zamanın 1915 olmadığını, 2002 olduğunu anlamak gerekir. Aradan geçen 87 yıl içinde çok şey değişti. Dünya yeni yönlere doğru gidiyor. Vurmak için kimsenin etnik kimliğine bakmayan bir kriz geçirdik. Bugün Türkiye’de birilerinin beli bükülüyorsa, kötü duruma düşenlerin aralarında etnik bir ayırım olmuyor. Doğudaki ne kadar eziliyorsa batıdaki de o kadar eziliyor. Demek ki ortada bir çelişki varsa bu Türklerle Ermeniler veya Kürtler arasında değildir. Bu da Türkiye’de yaşayan bütün insanların çıkarlarının aynı olması demektir. Daha iyi bir ülkede, daha iyi bir dünyada yaşamak istiyorsak ortak çıkarlarımız için birlikte davranmamız gerekir. Bu saatten sonra böyle şeyleri körüklemek hiç kimsenin işine yaramaz. Herkes bilmeli ki böyle insanlar iki tarafın da zararına çalışmaktadırlar. Gelecekte 1915’te olmuş olaylar gibi olaylara meydan vermemek için bu anlayıştaki kişiler ve düşüncelerle mücadele etmelidir. Yoksa Türkiye’nin başına yalnız kriz değil daha büyük felaketler gelebilir. Destekleyici bilgi olarak, okumadıysanız lütfen “Türkiye’nin Belkemiği” kütüphanesindeki yazıları da okuyun.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mehmet Sinan Gür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |