Bildiðim tek þey, ben bir Marksist deðilim. -Karl Marx |
|
||||||||||
|
Bu durumda ölmeden yaþamaya çalýþarak günleri geçiriyorduk. Bu yüzden bir günlük tatilimiz çok önemli idi. O günü çok iyi deðerlendirmek gerekirdi. Bunu bilen yöneticiler tatil günleri için Mekke’den Cidde’ye bize özel “Koster” dediðimiz servis otobüsleri koymuþlardý. Bir gün için öðleden sonra Cidde’ye gidip insan yüzü görürdük. Cidde Arabistan’da ‘gavur Cidde’ olarak anýlýrdý. Çünkü baþka kentlere göre daha rahat bir kentti. Þimdi nasýl bilmiyorum ama orada burada olduðu gibi normal giysili Türkler, Avrupalýlar vardý. Tamamen Amerikan zihniyeti ile Türkiye’de olmayan modern bir kent planýna göre kurulmuþtu. Bu yüzden bazen küçük Amerika yakýþtýrmasý da yapýlýrdý. Kýzýldeniz’de çok yukarýlara fýþkýran bir fýskiyesi vardý. Onu önce uçaktan sonra da yakýndan gördük. Kente gittiðimiz zaman bizim gezdiðimiz yerler daha çok içe dönük kapalý çarþýlarý idi. Çarþýlar klimalý olduðu için rahat rahat gezerdik. Daha Türkiye’de yokken orada bütün hamburgerciler þubelerini açmýþlardý. Hatta 30 küsur dondurma çeþidi yapan dükkanlar bile vardý. Her þey özelleþmiþti. Biz Türkler olarak o günlerde bunlara alýþýk deðildik. Bizim süper marketlerimiz daha açýlmamýþtý. Bir bakarsýn bir süper market, yalnýz oyuncak satýyor. Bir baþkasý yalnýz mobilya satýyor, iki katlý, kocaman. Bir taraftan memleket hasreti çekerdik. Bunu söylemeden geçemeyeceðim. Mekke-Cidde karayolunda giderken Türkiye’den geldiði belli olan bir otobüs görürsek Kosterdeki bütün kafalar otobüse döner, ve bizi geçip gözden kayboluncaya kadar takip ederdi. O zamana kadar yurt hasretinin nasýl bir þey olduðunu bilmezdim. O zamana kadar yalnýz kaset ve CD satan bir süper market görmemiþtim. Onu da gördüm. Ýþte bu beni çok ilgilendiriyordu. Markete sepetle giriliyordu. Domates patlýcan alýr gibi sepet dolusu kaset alýyorduk. Ne kadar zenginmiþiz yahu o zamanlar... Yalnýz bu deðildi, bu marketlerde Türkiye’de olmayan birçok müziði ve sanatçýyý bulma olanaðýna da sahip olmuþtuk. Arap bu adamlardan ne anlasýn, sansür de olduðu için Tina Turner’ýn bacaklarýný siyah keçe kalemle boyayýp kasetlerini öyle satýyorlardý. Ama buna da seviniyordum. Çünkü “bu resimdir, günahtýr” diyerek hiç de satmayabilirlerdi. (Nitekim Libya’da böyle bir olay yaþamýþtým. Orada iken ilk akustik gitarýmý aldýktan bir süre sonra satýlmamýþ bütün gitarlarý elektronik müzik aletlerini bir meydana yýðýp yakmýþlardý. Kültür devrimi imiþ.) Bu marketlerden zaten daha çok yabancýlar alýþveriþ yapýyorlardý. Ben de yabancý oluyordum. Cidde’de o isimli bir þirket çýkardýðý için 747 denen bir seri kaset vardý. Arabistana gidenler kesinlikle en az bir 747 almýþlardýr. Ýþte bunlar sepetle satýlýrdý. Yalnýz bir de dezavantaj vardý ki haberlerden ve radyodan yeni çýkan albümleri, sanatçýlarý takip edemiyordum. Yeni öðreneceklerim yalnýzca raflarda gördüklerimle sýnýrlýydý. Böyle avanak avanak gezdiðim günlerden birinde bir kasetin üzerinde bana çok tanýdýk gelen iki yüz gördüm. Bunlar ABBA’nýn erkek üyeleriydi. ABBA o tarihte daðýlmýþtý. Nasýl olurdu? Yoksa ben bilmeden yeni bir albüm mü çýkarmýþlardý? Kasetin üzerinde yalnýzca “CHESS” (satranç) yazýyordu. Hemen bir tane sepetime koydum. O akþam konteynýrýma gidene kadar tuvaleti gelmiþ biri gibi oldukça sýkýntý çektim. ABBA en sevdiðim topluluklardan biriydi. Daðýlmasýna çok üzülmüþtüm. Zamanýnda albümlerini toplamaya çalýþýyordum.. Þimdi MP3 çýktý mertlik bozuldu. Bir CD içinde ABBA’nýn bütün albümlerine sahip oldum. Ama CHESS bir ABBA albümü deðildi. Buna karþýlýk ABBA’nýn hemen bütün özelliklerini taþýyordu. Öyle bir ortamda bundan daha iyi bir keyif düþünemezdim. ABBA daðýldýktan sonra erkek üyeler Benny Andersson ve Bjorn Ulvaeus, yanlarýna söz yazarý Tim Rice’ý, kýz üyelerin yerine Elaine Paige ve Barbara Dickson’ý alarak bu albümü yapmýþlar. Kendilerini de geliþtirmiþler. Birlikte çalýþtýklarý yeni elemanlar ‘rock opera’nýn tanýnmýþ isimleridir. Bu birliktelikten ortaya klasikle rock karýþýmý kolay unutulmayacak bir albüm çýkmýþ. CHESS’in de acýklý bir öyküsü var. Daha sonralarý üzerinde bazý deðiþiklikler yapýlarak sinemaya uyarlandý. Müzik parçalarýnýn yeni bir versiyonu çýktý. Kendisinden izin alýnmadan konu ve sözler deðiþtirildiði için Tim Rice kýzdý, davacý oldu. Filmin Türkiye’de fazla sesi duyulmadý. Ancak dýþarýda çok fazla tanýndý. Filmde söyleyen Judy Kuhn bence daha güzel sesli biriydi. Onun söylediði ve orijinalinde olmayan ‘Someone else’s Story’ (Baþka Birinin Öyküsü) çok güzeldi. Albüm Neþeli Günler’e (The Sound of Music) benzer bir dað müziði ile baþlar. Yer, kuzey Ýtalya’da Merano kentidir (Alplerin hemen dibinde). Satranç ustalarýnýn iþin içine karýþtýðý bir Amerikan-Rus çekiþmesi ve – her zamanki gibi – sevgi olayýný anlatýr. Oldukça karýþýk bir konusu var.. Satranç gibi... Bir Rus satranç ustasý Merano’daki satranç turnuvasý sýrasýnda bir Ýngiliz kadýna aþýk olup batýya iltica eder. Karýsý diðer tarafta kalýr. Ýngiliz kadýn da Amerikalý sevgilisini terk eder. Sonra bu kez Amerika adýna karþýlaþmalara katýlýr. Bunlardan biri Bangkok’ta yapýlýr. Terkedilmiþ olan Amerikalý Rus’un eski karýsýný Bangkok’taki turnuvaya getirir. Halef selef kadýnlar birbirleriyle karþýlaþýrlar. Onu ne kadar sevdiklerini ve bildiklerini düet yaparak anlatýrlar:. “Onu çok iyi tanýyorum” (“I know him so well.” Bu müzik parçasý oldukça tanýndý. Whitney Houston ve annesi dahil birçok sanatçý söyledi). Satranç yalnýz bir oyun deðil ayný zamanda ülkelerin prestijidir. Sovyet Rusya döneminde cepheyi tamamen deðiþtirmiþ bir kiþi olarak ustanýn kazanmasý gerekmektedir. Ruslar da Bangkok’a iltica etmeyeceðinden emin olduklarý bir oyuncu getirmiþlerdir. Amerikalý eski sevgilisini almak için çok tehlikeli ve incitici planlar kurmaktadýr. Terk edilen eþ kocasýný istemektedir. Ýngiliz kadýn geçmiþini ve babasýný merak etmektedir. Ýki sevgili birbirlerini istemektedirler. Rus oyuncu ise yalnýz kazanmayý ve ülkesinin prestijini düþünmektedir. Satranç yalnýz satranç masasýnda deðil ayný zamanda gerçek hayatta oynanmaktadýr. Psikolojik baskýlar altýnda Rus ile eski Rus Usta arasýnda oyunlar baþlar. Oyunlarýn sonunda kimin kazandýðý önemli deðil. Belki orada birkaç oyun matla sonuçlanacaktýr ancak satranç oyunu gibi sevgi oyunu da sýnýrsýz sayýda varyasyonla oynanmaya devam edecektir. Müziðin son cümlesi sanki yaþamýn ve sevgi oyununun bir özeti gibidir: “Bizimki gibi öykülerin mutlu sonlarý varmýþ gibi davranmaya devam ederiz.”
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Mehmet Sinan Gür, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |