İste, sana verilecektir; Ara, bulacaksındır; Çal ve kapı sana açılacaktır -İncil |
|
||||||||||
|
Çalıştığım gazetede bir SMS mesajı ile başladı onunla tanışmam. Sonra konuştuk. Onu durağa bıraktım. Durakta konuştuk. Ertesinde bir buluşma oldu. 3 katlı bir kafenin teras katında buluşacaktık. O, buluşma yerine önceden gitmişti. Ben, iş yerinden oraya gidecektim. Ama zaman o kadar sınırlıydı ki, ne yapabileceğim konusunda acil çözümler üretmem gerekiyordu. Buluşma yerine nasıl gideceğimi iş yerinde düşünmeye başladım. Önce patron çocuğunun az önce elinde dolaştırdığı çikolatayı gözüme kestirdim. Çikolatayı aşırıp iş yerinden çıktım. Yolda giderken, bir eksiklik olduğunu düşündüm. Eksikliğin olduğu fikri kalıma dank ettiğinde bir gül bahçesi gözüme ilişti. Küçük bahçeye dalıp, bir gülü kopardım. Sonradan öğrendim ki, o ev de patronun babasının eviymiş. Kafeye yaklaştım. Ancak hala bir şeyler eksikti. Özel bir hediye olmalıydı. Kafenin yanında bir "Çin malları dükkkanı"... İçine gidip ne alabileceğime baktım. Oradan hediyeyi aldım. Güzelce paketlettirip, hediyelik yaptırdım. Artık hazırdım. Kafenin merdivenlerinden çıktım ve masasına oturdum. Konuştuk, gülüştük... Derken garson geldi; -Ne alırsınız? O "çay" dedi. Ben de çay alabileceğimi söyledim. Çaylar geldi ve ben cebimden çıkardığım "aşırma çikolatayı" çayına atıverdim. Şaşırdı. Biraz da öküzlük yaptığımı düşünmüş olmalıydı. Daha sonra da "ne yaptın" der gibi baktı yüzüme... Diğer taraftan kırmızı gülü uzattım. Şaşırdı... Biraz sonra da hediyesini takdim ettim. Heyecanla açtı ve paketin içine baktı. Bir tahta kaşık çıkmıştı paketten. Daha dikkatlice baktı. Acaba farklı bir kaşık mı diye süzmeye devam etti. Gülen yüz mimikleri, yerini şakın çizgilere bıraktı. Başını kaldırıp; "Tahta kaşık?" dedi. Tahta kaşık dedim ve ekledim; "Aşkımız kazan olsun ve kepçe kepçe, kaşık kaşık sunalım diye birbirimize..." "Seni seviyorum" dedi. "Seni seviyorum" dedim. Kalktı gitti. Masada yalnız kalmıştım. En azından bir defacık öpmek isterdim, gitmeden yanımdan. Bekledim bir süre... Onu düşünmek ve az önce yaşadığım heyecanın tadını çıkarmak için bir kaç dakika huzuru soludum. İçimde yarım kalmış buseyi hayal ederek... Kendi kendime hayıflanırkan, terasa çıkan merdivenlerden ayak sesleri duyuyordum. Arkamdan yakalanmıştım. O geldi ve "sarılmadan gideceğimi mi düşündün?" diyerek açtı kollarını... Yanaklarından ve dudağından öptüm. O gün başladı bu büyü... Yani 2002 yılında... Yani 2006'nın Haziranına denk düşerken ayrılığım... Kaşık kaşık birbirimize sunacağımız aşkımızın kazanda bittiğini söyler gibi her şey! Seni seviyorum aşkım. Seni çok seviyorum; kepçende sunmak için sevgi kalmamış olsa da...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Orhan TURAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |