Şiir, seçmek ve gizlemek sanatıdır. -Chateaubriand |
|
||||||||||
|
Türkiye, kentler açısından bakıldığında, asayiş yönünden tarihinin en kötü günlerini yaşamaktadır. Kırsalda Osmanlı döneminde Celali isyanları, batıda efe çeteleşmeleri, Cumhuriyet döneminde ise ağırlıklı olarak Doğu ve Güneydoğu çetelerinin dönem dönem varlığı biliniyor. En azından Cumhuriyet döneminde kentlerin bu kadar güvensiz olduğu bir dönem ise her halde yoktur. Kentlerde en az bir kere soyulmamış hane neredeyse kalmamış gibidir. Pencerelere parmaklık uygulaması ortalama üçüncü katlara kadar yükselmiş olup yükselmeye de devam etmekte görülüyor. Duvarlara gömülen kasalardaki altın ve paralar, kasaları duvarla beraber söküp götürerek çalınmakta, aşılmaz zannedilen çelik kapılar adeta yerlerinden sökülmektedir. Yollarda güpegündüz çanta kaptırmadan yürümek son derece zorlaşmış durumdadır. Herkesin içinde pervasızca gerçekleştirilen bu saldırılar sonucunda yaralananların, hatta ölenlerin olduğu biliniyor. Konunun yalnızca maddi çıkar sağlama amaçlı olduğu da düşünülmesin; bireylerin ruhunda tehlikeli biçimde gelişip büyüyen saldırganlık dürtüsü, en basit sürtüşmeleri kaba kuvvet, hatta silah kullanımına yöneltebilmektedir. Toplumda en basit öfke hatta sevinç gösterisi bile tehlikeli ve silahlı asayiş sorunlarına yol açmakta, örneğin futbol karşılaşmalarının birçoğu, sonucu büyük tatsızlıklara varan olaylarla sonuçlanmaktadır. En acı ve endişe veren konu ise, kanun ve devletten ümidini kesenlerle, esasen kendi beklentisi kanunsuz olanların işlerini “mafya” olarak adlandırılan bir takım çetelere havale etmeleridir kuşkusuz. İyi de bütün bu vahşi tırmanışın ardında yatan nedenler nelerdir? Neler olmuştur da normal bir insan ömrü içinde toplum asayiş yönünden tanınmayacak bir çözülme ve çürüme içine girmiştir? Nedenlerin başında hiç kuşkusuz yoksul ve sömürülen kitlelerin zaman içindeki dönüşümü gelmektedir. Eskiden kısmen sopa kimsen de dinin etkisiyle oldukça disiplin altında tutulabilen kitleler artık zapt edilememektedirler. Emperyalist sermaye küreselleşme atağıyla yalnız kendi ekonomik ikbalini sağlama almayı kurgularken, kitleler üzerindeki etkileri hesap edememiş görülmektedir. Örneğin, yeni para kırma alanları çerçevesinde geliştirilen bilgisayar ve inanılmaz iletişim ağlarının, her türlü başkaldırı ve kanunsuzluk özentilerinin eline emniyeti açılmış hazır bomba sunma anlamına geldiği kaçırılmış durumdadır. 1990 ın başlarından itibaren dünya çapında her türlü sosyal savaşımın budanması ve örgütlerin dağıtılması yoksul kitlelerin elinde hırsızlık ve kapkaç türü alternatifler bırakmış görülmektedir. Gerçi emperyalist kapitalizm daima hayal ettiği biçimde, ayağına dolaşan sosyal zincirlerden kurtulmuş, ancak bu kez de kendini genel bir asayişsizlik ve terörizm batağının orta yerinde bulmuştur. Öyle ki bugün varlığını ve saltanatını korumak uğrunda akıl almaz koruma örgütleri kurmak ve teknolojiler geliştirmek zorundadır. Adeta sığınaklarda yaşamakta, her kapıdan geçişi başlı başına bir sorun olmakta, tam anlamıyla korku dağları beklemektedir. Biz bakışımızı kendi toplumumuza yöneltirsek durum hem ilginçleşmekte hem de biraz karmaşıklaşmaktadır. Birçok konu gibi asayiş konusundaki çürüme de Özal dönemi ile başlamış bulunmaktadır. Her türlü güvenceden yoksun kılınan insanlara yalnızca köşeyi dönerek kendini kurtarması öğütlenmiştir bu dönemde. Ayrıca şuursuzca silahlanma da özendirilmiştir. “Ekonomik suça ekonomik ceza veririm” anlayışıyla hayal kırıklıklarına ve ahlaki çözülmelere itilen kitleler de öyle ya da böyle kendi köşelerini kendileri dönmeye uğraşmaktadırlar o zamandan beri. Son dört yıldan beri ülkeyi yöneten iktidarın ise, niteliği de, derdi de bambaşkadır. Osmanlı’dan bu yana şamarlana şamarlana gelen bu dincilerin iki derdi vardır. Birincisi öteden beri ayağına dolaşan Ordu’dan kurtulmak, diğeri ise, mağdur olarak gördüğü tabanlarına ülke kaynaklarını aktararak onları adam sırasına sokmak ve davaya adam kazanmak için sağa sola türban giyme karşılığı para dağıtmak… Tabii bir de bu iki amaca ulaşmak uğrunda Avrupa Birliği’nin kapısının önünde Medine dilencisi gibi sürünüp durmak… İşte iktidarın niteliği bu olunca, hırsız üreten yaygın sefaletin de, mevcut tablo karşısında en basit asayiş önlemlerinin alınmamasının da anlaşılmayan tarafı kalmamaktadır. İktidar benzeri görülmemiş bir işsizlik ve derin yoksulluk içinde kıvranan kitlelerin üzerine bir de asayiş amacıyla varmayı fazladan oy kaybı olarak değerlendirmekte, bu çerçevede asırlık karakolları kapatarak polisleri ortalıktan sistemli olarak çekmektedir. Tabii bu tablo karşısında olan gene mağdur kitlelere olmakta, varlıklı kesim kendisine yönelttiği ülke kaynaklarının bir bölümünü, yaşadıkları lüks site ya da villaları duvarlarla çevirip silahlı korumalar ve yüksek teknolojilerle güvenceye alırken, kitleler evlerinde ve yollarda dehşet içinde başlarına gelecekleri beklemektedirler.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ali Erasoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |