Dünyanın her tarafından öğretmenler insan topluluğunun en fedakâr ve muhterem unsurlarıdır. -Atatürk |
|
||||||||||
|
Yavaşça otobüse bineceği durağa geldi. Otobüsü beklemeye başladı. Bir işi ilk defa yapmanın tedirginliği vardı içinde. Ama alışıverdi kısa bir sürede. Herkes otobüs bekliyordu. Ve başka tercihleri yoktu. Kimseye binmek isteyip istemedikleri sorulmamıştı. Garipsenmesi gereken bu bilinmezlik hakkında sessizdiler. Zaten otobüsten öncesinin bir anlamı yoktu. Hatırlanmıyordu neredeyse. Var olan sadece binmek ve mutlu bir yolculuk yapmaktı. İstediği durakta inmekte hürdü herkes en azından. Yavaşça otobüs yanaştı. Koridorda ilerlerken çevresindeki insanlara bakındı. Bunlar onun yol arkadaşlarıydı. Duraklar geçilirken inenlerde olacaktı. Elbette binenlerde. Yol arkadaşlarına gülümsedi. Şu an için hiçbirini tanımıyordu. Ama zamanla alışacaklardı birbirlerine. Birkaç durak sonra birinin derdi hepsinin derdi olacaktı. Onlar kızın yol arkadaşıydı. Kızda onların. Birlikte gülüp birlikte inenleri uğurlayacaklardı. Sadece birkaç durak sonra. Sessizce yol boyunca gideceği koltuğa oturdu. Bekliyordu elinde kitapla, bir yanı boş. Kesin biri gelecekti yanına. Yalnız gitmek olur mu bu hayatta? Heyecan içinde muhabbet edecek, durakların hızlı geçişini anlamlandıracak bir yol arkadaşı bekledi; duraklar geçilirken. Ne kadarda basit bir dekor. Her yer koltukla dolu ve hareket eden dört tekerlek. Hareket etmese de olur. Fazla onu bekletmeden yanına biri oturdu. Beklerken çok da sıkılmamıştı hani. Biraz kitap okumuş ve çevresine alışmıştı. Artık konuşmak istiyordu yeni insanlarla. Öğrendiklerini anlatacak ve yeni zorluklara karşı yanında olacak bir arkadaşı bulmasının zamanı gelmişti. Ürkek bir erkekti yanına oturan. Başka yer olsa sizi rahatsız etmezdim gibisinden gülümsedi. Bilmiyordu ki yanındakinin muhabbet etmek istediğini. Ürkek ürkek koridora bakıyordu. Göz göze gelmemeye çalışıyordu. Kız kitabı kapadı ve yol arkadaşını süzmeye başladı. Onun çekingen olması kıza her yerine bakma özgürlüğünü veriyordu. İyice inceledi yol arkadaşını. Düzgün giyimliydi ve çocukta değildi. Kibar yetiştirildiği her halinden belli oluyordu. Kıza değmemek için neredeyse koridordakilere çarpıyordu. İkisi de konuşmak istiyordu oysa. Birlikte mutlu geçirebilecekleri sayılı durakları sessiz bekleyişle tüketmek ne acı. Kaç durak birlikte gidebilirlerdi ki bir arada. Elbet biri inecekti birazdan. Ve devam eden yeni birisini bulacaktı. Eskisini hemen unutarak. Sessiz, uzun bekleyiş. Nasıl konuşmalı diye düşündü erkek. Toplumun ona verdiği konuşmaya başlamak zorunda olmanın ağırlığı altında. Önce ben konuşmalıyım diye düşündü. Sonra verdiği karşılığa göre devam ederim. Ve yavaş yavaş kıza bakışlarını kaydırmaya başladı. Bir paylaşım noktası yakalarım ve bu nokta benim ilgili olduğum bir alansa gerisi gelir. Sırf bu yüzden ilgi alanları yaratmaz mı biz insanlar? Ne kadar çok bilgin varsa o kadar konuşacak konun vardır gibisinden basit bir mantık kurdu. Oysa onun çok az konu hakkında bilgisi vardı. Ve duraklar hızla akıyordu. Artık ineceği durağın pek önemi de kalmamıştı. Yalnız yolculuk etmekten sıkılmıştı ve ne olursa olsun bu kızla konuşacaktı. En azından kız inene kadar sürecekti bu yolculuk. Önceden inmeye hiç niyeti yoktu. Aslında bir yol daha vardı; kolay olan. Bu hayatı bilmiyormuş gibi yapmak. İneceği yeri sormak. Ve ben bu dünyanın yabancısıyım bana yardımcı olun demek. İnsanlar yardım etmekten hoşlanırlar. Ama bu en son çaresi olmalıydı. Samimi olmazdı bu yol. Kendisi yıllardır bu dünyada yaşıyordu ve her yerini ezbere biliyordu. Derin bir nefes çekti ve kızın gözlerine bakmaya çalıştı. Yol arkadaşı umudunu kesmişti ürkekten ve camdan dışarı bakıyordu. Ah görememişti gözlerini ve dikkatini kendisine çekmesi lazımdı. Biraz kıpırdandı. Ve tekrar kıza baktı. Kız hafifçe gülümsedi. Konuşmak istiyordu. Ve inecek gibi durmuyordu. Tekrar konuşacak konusu olmadığı geldi aklına ve sadece gülümsemekle yetindi. Kız tekrar cama dönecekti ve buna engel olması gerekiyordu. Dudakları kenetlenmişti. Konuşmayı unuttuğu gibi bir saplantı geçiverdi kafasından. Beyninde dolaşan kelimeler dilini harekete geçiremiyordu bir türlü. Yutkundu ve kıza ne olur bir daha cama dönme diye fısıldadı. Kız rahattı ve konuşmak istiyordu. Peki dedi ve gülümseyerek yol arkadaşına bakmaya başladı. Sonunda konuşmuştu. Şimdi ne olacaktı? Bir şeyler anlatması gerekiyordu. Kendisi hakkında ya da yaşadığı dünya hakkında. Hepimizin çok iyi bildiği dünyayı kendisinden bir şeyler katarak anlatmalıydı. Bir durak daha geçti. Niye konuşamıyordu ki? Birden sadece arkadaşlarıyla konuştuğunu fark etti. Onlarla da çok uzun zamandır arkadaşlarıydı. Nasıl konuşmaya başladıklarını tamamıyla unutmuştu. Ortak görüşmeler sıklaştıkça konuşulacak konu kendiliğinden çıkıyordu. Şimdi içinde bulunduğu durum tamamıyla farklıydı. Kendisini hiç tanımayan birine kendisini anlatmak, yabancıyla konuşmak bu kadar mı zordu? Çok derin konular kafasından geçiverdi birden. Kendisinin çözemediği, hayatın derin anlamlarını taşıyan cümlelerdi kafasından geçenler. Ama bir yabancı bunlardan hoşlanmazdı. Ve kendisinin anlamakta zorlandığı cümleleri nasıl bir yabancıya aktarabilirdi ki? Tamamen sıradan gündelik bir konu bulması gerekiyordu onun. Yüzeysel bir iki duraklık bir laf kalabalığı ve gülüşmelerden ibaret olmak zorundaydı. Bu kadar basit bir konu için mi strese girmişti ve hala konuşamıyordu. Tekrar görmek mi istiyordu bu kızı? Ya da böyle bir umudu mu vardı? Belki de aşık olmuştu. Oysa sadece iki duraklık bir konuşmaydı ondan beklenen. Ama iki duraklık ne konuşulur ki? Birden bire kendisine kızdı. Neden hep olayların sonuyla ilgileniyordu ki? İki durak olmuş ya da son durağa kadar birlikte olmuş ne fark ederdi ki? Sadece bu süreyi birlikte geçirmek istiyorlardı. Keyifli geçen bir yolculuk yapmak olmalıydı tek amacı. Kendine güveni geldi. Ve kıza beni tanımak istiyor musun diye sordu? Benimle iki durak ya da son durağa dek -zaten ikisinin arasında bir fark yok ya neyse- birlikte olmak istiyor musun? Kız rahattı ve tekrar gülümsedi. Yanına biri oturmuştu ve en azından denemesi gerekiyordu. Özel ya da onun için otobüse binmiş biri değildi. Hafifçe bende tüm insanlar gibi yalnız yolculuk etmeyi sevmem dedi. Erkek anlattı, kız dinledi. Kız anlattı, erkek dinledi. Gülüşmeler kahkahalar içinde geldiler son durağa. Hatta inmelerine yakın, ikisi de bir mucizenin gerçekleştiğine inanıyorlardı.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © onur güner, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |