Doğru şeritte olsanız bile, olduğunuz yerde kalırsanız er geç ezilirsiniz. -Will Rogers |
|
||||||||||
|
Geç Kalmış Notları O köprüde bir başkalık vardı diye ağlıyor yaşlı adam. O köprüde bir başkalık vardı, bu benim Mostar’ım değil! Teselli sözcükleri aramak içimden gelmiyor. Çünkü biliyorum ki karşımdakinin acısının üzerinde her teselli sözcüğü eğreti duracak. Yeri doldurulamayacak bir çok şeyini yitirmiş, vakarı acısıyla bütünleşmiş, sarsılmış ama yıkılmamış bir çınar gibi karşımda duran adam için ne söylesem yavan. Susuyorum, ağlayarak ve yumruk yaptığım parmaklarımı gizliden gizliye dişleyerek eşlik ediyorum acısına. 12 yakını katledilmişliğin acısını içimde nereye yerleştireceğimi bilemeden. Gariptir ki; saat 15:52 de Mostar yerle bir edildikten sonra; köprüyü yakından gördüğüm, ayak bastığım ilk anda, yani “tamir” edildikten sonra, ben de bu köprüde bir başkalık olduğunu hissetmiştim. Eskiden de bir başkaydı elbet. Fakat artık yalancı bir edayla, hiçbir şey olmamış gibi, akan onca kanın ardından olağanca beyazlığıyla gerçeklikten uzak öylesine bir yeri doldurulmuşluk, kanıma dokunmuştu gördüğümde. O köprüde bir başkalık vardı! Artık eskisinin yerini alamayacak bir farklılıkla, geçmişi ve yerinden edilenleri, yaşananları tarihin, şimdinin ve geleceğin yüzüne vurup duracak. Harici tarihin kitaplarda anlatamadıklarını en yalın ve okunaklı haliyle anlatacak. Yaşanan onca acıya, katliama, tecavüze, vahşete rağmen turistik bir sırıtışın yerleştirildiği çehresiyle örtülmek istenenden daha da gür bir sesle gün be gün içimizi kanatmaya, yaralarımızı deşmeye, zamanın atacağı cilaları pürüzleştirmeye, aklımızdaki ırmakları pıhtılaştırmaya devam edecek. Etmeli de... Umulur ki nisyanın varlığımızdaki mayasını silkeler bu köprü. Mostar’ın girişinde iki ayrı taşa kazınmış ‘Unutma!’ uyarısı içimize kazınır belki böylelikle! * * * 12 akrabası Sırp ve Hırvatlar tarafından, belki de en yakın komşuları tarafından katledilen Sadık amca köprünün üzerinden boğazları kesilip atılan cesetlerin yığıldıkları yerde nehrin kana bulandığını daha doğru bir ifadeyle kandan bir nehrin aktığını anlatıyor. Dima Simaviç; kahrın eskitme verniği gibi yüzünde çatladığı nene, 75 yaşında. Ailesinin tamamını tüm torunları da dahil kaybetmiş. Beş yıldır yerle bir edilen, haritadan silinen bu köyde yalnız başına yaşıyor. “Evet” diyor, “beş yıldır burada yalnız yaşıyorum ama her gün bu yıkılan camiye geliyorum. Hem de her gün. Ezan sesi duyuyorum burada, Osmanlıyı bekliyorum, eskiden nasıl yaptılarsa yine yapsınlar, siz yapın…” Ellerini ağlayarak kah yüzüne götürüyor, kah başını göğe kaldırıp tekbir getiriyor… Ağlıyorum… Yardım beklediklerinin halinden haberdar olan biri olarak daha da sarsılarak ağlıyorum. Camilere doldurulup yakılan Müslümanların sesi hakkıyla yankılanmadı, yankılanmıyor diye ağlıyorum. Mişigrat’ta silahlandırılmış komşuları tarafından katledilen insanlar için ağlıyorum! Elimden daha fazlası gelmiyor diye ağlıyorum. Dünyanın her yerinden bu seslere kulak verip, yürek verip; eşlerini, çocuklarını, ülkelerini bırakıp gelen, dillerini dahi bilmedikleri bu kardeşleriyle omuzlarını ve yüreklerini birleştiren gazilerin şimdilerde bu fedakarlığı yaptıkları ülkeden, Bosna’dan sınır dışı edilmelerinin görmezden gelinmesine, Bosna’nın onca mücadeleden sonra, Aliya'dan sonra, soğuk savaşta bu noktaya gelinmesine ağlıyorum. Her şeyin uzaktan görüldüğü kadar kolay olmadığı açıklamasıyla öfkemi susturmaya çalışanlar karşısında ağlıyorum. Göz yaşlarım şehitlikteki mezar taşlarını seven teyzemin anlamadığım dualarına amin olsun diye ağlıyorum! Mostar’da hala namaz vakitleri dışında camileri kundaklayanlar yüzünden namaz kılacak açık bir cami bulamadığıma ve bunu yapan insanlığa ağlıyorum! İnsanı sevebilme istidadını yitirmiş olanların insanlığı sevme palavralarına ağlıyorum! Mostar’ın belediye seçimlerini Hırvatların %51’le kazanıyor olmalarına şaşıramadığıma ağlıyorum! Hırvatlar sayıca daha azken sırf seçimleri kazanmak için farklı köylerden evlerine insanlar yerleştirip birlik oluyorken, Müslümanların hala bin bir parçaya bölünmelerine ağlıyorum. Minareleri ezansız bırakma mısrası dillerimizdeyken, Mostar yolunda, Foça'da camisi yerle bir olmuş bir minareyi görüp, minareleri camisiz bırakma Allah’ım diye ağlıyorum! Dilsizmütercim: Meryem Rabia Taşbilek
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Meryem Rabia Taşbilek, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |