..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
İnsanların arasında yaşadığımız sürece, onları sevelim. -Andre Gide
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Aşk ve Romantizm > Ömer Faruk Hüsmüllü




20 Kasım 2011
Coşkun Irmak - 2  
Ömer Faruk Hüsmüllü
İkisi de ne diyeceklerini, söze nasıl başlayacaklarını bilemiyorlardı. Neden sonra Münevver söze ilk başladı. Bir şeyler konuştular, ancak ne konuştuklarını daha sonra ikisi de unutacaklardı. Bu heyecan dolu konuşma en fazla on dakika sürmüştü. Eve gitmek için arkasını dönen Münevver’e şaşkın şaşkın bakakalmıştı Hayrettin. Eve yaklaştığında Münevver, arkasına dönüp baktı ve Hayrettin’in yüzündeki şaşkınlığa gülmeden edemedi. Bu gülüş alay değil; sevgi doluydu.


:BJAE:

Pazar günü öğlen demişti, ancak o, sabahtan parka gitti. Defalarca parkın etrafını dolaştı. Bırakın akşamı, öğlen bile bir türlü olmuyordu. Zamanın geçmesini hem istiyor hem de istemiyordu. İstiyordu, çünkü belki Münevver’i bir an önce görebilecekti. İstemiyordu, çünkü Münevver’in cevabı olumsuzsa büyük bir hayal kırıklığı yaşayacaktı. Oysa şimdi hiç olmazsa bir umudu vardı. O zaman bu umudu da bulamayabilirdi.

Parkta oynayan çocukları izledi. Parkın kapısındaki büfeden bir gazete aldı. Şöyle bir baktı gazeteye okumak için. Sonra vaz geçti. Ya o gazete okumaya daldığı sırada Münevver geçer giderse!

Öğlen oldu. İkindi oldu. Derken hava yavaş yavaş kararmaya başladı. Parktaki insan sayısı da iyice azalmıştı. İki tane çocuktan başka kimseler görünmüyordu. Bu saatten sonra Münevver’in gelmeme ihtimali daha kuvvetliydi. Gitmeliydi artık. Ama gidemiyordu, ayakları yere çakılmış gibiydi. Umutsuzca bekliyordu. Gelmeyecekti. O kadar kolay mıydı bu işler? Kendine kızıyor, kızmakla kalmayıp yaptığından utanç da duyuyordu. Kafası karışıktı. Banka oturdu. Az önceki gördüğü çocuklar da gitmişti.

Ayağa kalktı, etrafa bakındı. Parkın ışıkları yanmıştı. Giriş kapısının yanındaki lambanın altında bir gölge fark etti. Birisi geliyordu. Gelen bir bayandı. İyice yaklaştı. Evet bu Münevver’di.

-Merhaba, hoş geldin. Benim adım Hayrettin, dedi.

Münevver tek kelime bile etmedi. Sadece gülümsedi ve Hayrettin’in şaşkın bakışları arasında orayı terk etti.

Hayrettin, geçmişteki bu anıları yaşarken ocaktaki çaydanlığı çoktan unutmuştu. Aklına gelince yerinden fırladı, mutfağa doğru koştu. Çaydanlığın kulpundan tutmasıyla bırakması bir oldu. Çünkü çaydanlığın ısınan kulpu elini yakmıştı. Bu yanma tabii ki ilk değildi, daha önce de defalarca olmuştu. Münevver, onu pek mutfağa sokmazdı, zira girerse mutlaka bir sakarlık yapardı.

Bir elbezi alıp çaydanlığı tuttu, demliğin içine su döküp çayı demledi. Suyu azalan çaydanlığa tekrar su doldurup ocağın üzerine koydu. İçeri giderken dolaptan kahvaltılık bir şeyler de aldı.

Münevver’in parkta olumsuz bir tepki vermeyip gülümsemesi, onun için büyük bir sevinç kaynağı idi. Bu nedenle daha cesur olmaya karar verdi. Bir mektup daha yazdı. Gene Kenan’ı yakalaması lazımdı. Kenan’ı bulduğunda çocuğun biraz nazlandığını gördü. Verdiği para miktarını artırdı, demir değil kağıt para sıkıştırdı eline. Yaşı ufaktı, ama paraya aklı eriyordu Kenan’ın.

Kenan cebindeki mektup ve parayla birlikte koşturdu Münevver’in evine doğru. Hayrettin mektupta yarın için aynı yerde, aynı saatte gene buluşmayı teklif ediyordu. Yarım saat sonra Kenan geldi. Hayrettin, zaten bir köşede onu beklemişti.

-Hayrettin abi, gel şu tenha yere gidelim. Bu çok gizliymiş, dedi.

Çocuğu takip etti. Kendince tenha olduğuna karar verdiği bir yerde, Kenan cebinden çıkardığı bir mektubu ona verdi. Önce kendi gönderdiği mektubun Münevver tarafından iade edildiğini zannettiğinden canı sıkıldı. Ama bu mektup onun gönderdiğinden daha küçüktü. Aldı, avucunu sıkı sıkıya kapatıp evine yöneldi. Heyecandan kalbi yerinden çıkacakmış zannetti, bir an nefes almakta bile zorlandı. Telaşla eve girdiğini gören annesi, ne olduğunu sorduğu halde onu duymadı bile. Odasına girdi, mektubu avucunun içinden yatağın üzerine bıraktı.

Bir türlü mektubu açıp okumaya cesaret edemiyordu. Öylece mektuba bakıp durdu bir müddet. En sonunda bütün cesaretini toplayıp mektubu açtı ve okumaya başladı. Mektubun uzunluğu sadece iki satırdı. Münevver parkta buluşmak istemediğini, yarın tam saat 12’de evlerinin arkasındaki bahçeye gelmesini istiyordu.

İki satırlık mektubu defalarca okudu. Kalbinin üzerine koydu. Gözlerini kapatıp Münevver’i hayal etti. Ondan, Münevver’den aldığı, Münevver’e ait olan ilk şeydi bu mektup. Mektubu öpmek istedi, ayıp olur diye bunu yapmadı. Belki de böyle bir davranış, saygısızlık olarak bile değerlendirilebilinirdi.

Yemek odasının vitrinindeki siyah beyaz nişan fotoğrafına gene baktı. Bu da onların beraber çektirdikleri ilk fotoğraflarıydı.

-Münevver, hayatım; o ilk buluşmalarımızı hatırlıyor musun? Nişanlanmadan önce topu topu üç kere buluşmuştuk.

Demlenen çayı masaya getirdi. Kahvaltı için masada eksik olanları gözden geçirip mutfaktan almaya gitti.

İkinci buluşmaları için saat tam 12’de Hayrettin, Münevverler’in tel bahçe çitlerinin yanındaydı. Bir dakika sonra da bahçede Münevver göründü. Münevver bahçedeki sebzelerden birkaç tane koparırken bir yandan da etrafı kolaçan ediyordu. Kimsenin olmadığına kara verdikten sonra, tel çitlere doğru yaklaştı.

İkisi de ne diyeceklerini, söze nasıl başlayacaklarını bilemiyorlardı. Neden sonra Münevver söze ilk başladı. Bir şeyler konuştular, ancak ne konuştuklarını daha sonra ikisi de unutacaklardı. Bu heyecan dolu konuşma en fazla on dakika sürmüştü. Eve gitmek için arkasını dönen Münevver’e şaşkın şaşkın bakakalmıştı Hayrettin. Eve yaklaştığında Münevver, arkasına dönüp baktı ve Hayrettin’in yüzündeki şaşkınlığa gülmeden edemedi. Bu gülüş alay değil; sevgi doluydu.

Geçmişteki anılara dalan Hayrettin, kahvaltının dozunu da kaçırmıştı. Ne kadar yediğinin ve ne kadar çay içtiğinin farkında değildi. Masadan kalkıp kahvaltılıkları mutfağa götürürken şişen karnından bu açıkça belli oluyordu.

(Devam edecek)



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın aşk ve romantizm kümesinde bulunan diğer yazıları...
Acayip Bir Hikaye
Coşkun Irmak - 11 (Son Bölüm)
Resimle Gelen Ölüm
Coşkun Irmak - 8
Coşkun Irmak - 9
Coşkun Irmak - 10
Gülün Sonu
Coşkun Irmak - 6
Coşkun Irmak - 5
Coşkun Irmak - 7

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Küçücük Hikâyeler - 2
Deliden Mektup Var
Bir Murat Dört Surat
Korona Hikayeleri - 8
Küçük Hikâyeler - 1
Senin Hikayen
Bir Ölünün Günlüğü - 8 Son Bölüm
Prostat
Bir Ölünün Günlüğü - 7
Dilsiz Fahişe - 8 (Son)

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Siyasi Taşlama: Neşezâde - 2 [Şiir]
Siyasi Taşlama: Karamsarzâde [Şiir]
Kusurî"den Tırtıklama [Şiir]
Zam Zam Zam... [Şiir]
Tırtıklama (Kazak Abdal'dan) [Şiir]
Yoklar ve Varlar [Şiir]
İstanbul,sana Âşık Bu Kul [Şiir]
Âşık Dertli"den Tırtıklama [Şiir]
Namuslu Karaborsacı [Şiir]
Dostlarım [Şiir]


Ömer Faruk Hüsmüllü kimdir?

Uzun süre Oruç Yıldırım adını kullanarak çeşitli forumlara yazı yazdım. İddiasız iki romanım var. Çok sayıda siyasi içerikli yazıya ve biraz da denemelere sahibim. Emekli bir felsefe öğretmeniyim. Yazmaya çalışan her kişiye büyük bir saygım var. Çünkü yazılan her satır ömürden verilen bir parçadır.

Etkilendiği Yazarlar:
Az veya çok okuduğum tüm yazarlardan etkilenirim.


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.