En güzel özgürlük düşü, hapishanede görülür. -Schiller |
|
||||||||||
|
Caddenin başında bir gürültü koptu. Başına kızıl derililer gibi tüyler takmış ince dalan bir adam koşarak geliyordu. Arkasında yeni yetme gençler yaşasın büyük reisimiz diye bas bas bağırıyorlardı. Büyük reis dedikleri adam geriye dönüp, Haydin çocuklar, daha hızlı olalım. Yoksa geç kalacağız diye bağırdı. Çocuklar hızlarını arttırırken seslerini daha da yükselttiler. Yaşasın büyük reis. Tam önüme geldiğinde adamı dikkatle inceledim. En azından yaşı atmışın üzerindeydi. Öyle hızlı koşuyordu ki kendi kendime bu adam bu yaşta bu enerjiyi nereden buluyor diye düşündüm. Yan tarafta benim gibi tek başına biri oturuyordu. Bana dönerek, çok enteresan değil mi dedi? Evet dedim. Ben de çok ilginç buldum. Yanınıza gelebilir miyim? dedi. Tabi, niye olmasın? Kalkıp yanımdaki sandalyeye oturdu. Garsona, masamdakileri buraya aktar diye işaret etti. Adam anlatmaya başladı. Bu adam tamı tamamına yetmiş yedi yaşındaymış. Bir bankada müdür ya da şefmiş. Emekli olunca Bodrum’a gelip yerleşti. İnanın ben bu adamı kaçık biri sanmıştım. Yine de uçuk biri olsa gerek. Böyle bir yığın çoluk çocuğu peşine takıp oraya buraya koşmak her adamın harcı olamaz. Hele hele yetmiş yedi yaşındaki bir adamın böyle çoluk çocukla oyun oynaması çok enteresan geldi bana. Yemeklerimizi ve içkilerimizi tüketmiştik. İçki getirtmek istedi. İtiraz ettim. Daha fazla içemem. Buradan kalktıktan sonra Muğla’ya gitmek üzere yola çıkacağım. Alkol duvarını aşarak yola çıkmam. O halde deniz kenarına gidelim. Kahvelerimizi orada içeriz. Deniz elektrik ışıklarından kaynaklanan revnaklarla donanmıştı. Denizinin güzelliğini seyretmeye doyum olmuyordu. Daha sonra çay getirttik. Gece yarısından sonra vedalaşıp yola çıktım. Yol oldukça virajlıydı ve sağında solunda derin uçurumlar vardı. Ne güzeldi o daracık ve bol virajlı yolda araba sürmek. Dolunayın ışıkları ağaçlar arasından süzülürken çok çeşitli görüntüler oluşturuyordu. Muğla’ya varmak için acele etmiyordum. Gelecekte tüm bu güzelliklerden yoksun kalacağımız aklımın kenarından bile geçmiyordu. O gece normalde iki buçuk saatte aldığım yolu tam üç buçuk saatte almıştım. Boğa yokuşunda daha eskiden çok sert bir viraj vardı. O virajda iki kişinin canına mal olan bir soygun olduktan sonra yolda düzeltme yapılmış ve o keskin viraj yolun dışında kalmıştı. Virajın yanından geçerken içimi bir ürperti kapladı. Belki de ilk defa ıssız bir yolda bu denli bir korkuya kapılmıştım. Çevrede ne tek bir insan, ne de ışık vardı. Yıllarca o soygun faili meçhul kalmıştı. Olay bir rastlantı sonucu aydınlanmıştı İlk okulda öğretmen öğrencisine çok kızmıştı. Öğrencisine, Seni o boğa yokuşunda yaptığım soygunda öldürdüğüm o iki insan gibi hem de hiç acımadım öldürürüm demesi üzerine öğrenci çok korkmuş ve babasına öğretmeninin söylediklerini aktararak okula gitmek istememişti. Babası çocuğunun anlattıklarını polise bildirince öğretmen tutuklanmış, soygunu ve cinayetleri itiraf ederek olayın yıllar sonra aydınlatılmasına neden olmuştu. Virajlara ne olur ne olmaz diye oldukça hızlı giriyordum. Sanki her virajda yolumu keseceklerdi. Eskihisar’a vardığımda özlemini çektiğim ışığa kavuşmuştum. Işıklar define arayanların ışıklarıydı. O gece o denli korkmamın nedenini hiçbir zaman çözemedim. Nice ıssız yollarda lastik patlaması yüzünden lastik değiştirirken bile korku denilen duygu aklıma bile gelmezdi. Daha sonra aynı yoldan defalarca geçmeme rağmen o korkuyu yaşamadım. Bodrum’a her gidişimde büyük şefi hep görürdüm. Bir defasında göremeyince bir Profilo bayisine sordum. Büyük şefiniz görünürlerde yok. Bodrum’u terk mi etti yoksa? Terk etti ya. Hem de bir daha dönmemek üzere. Hayrola kızdırdınız mı adamı? Her zamanki esprili haliyle, Yok yahu niye kızdıralım. Mezarcı Mahmut çağırınca çukurum boş kalmasın dedi ve gitti. Demek adamcağız nalları dikti. O yaşta o hareketliliğe genç bedenler dayanmaz. Mutlaka kalpten gitmiştir. Evet aynen öyle oldu. Yine böyle çocuklarla koşuşurken birden yere yığıldı ve öldü. Desene Bodrum çok renkli bir simasını kaybetti. Hadi canım sende, delinin biri eksildi. Oysa ben çok üzülmüştüm. Kendisiyle tanışmadığım ve hiç konuşmadığım halde yakın bir dostumu kaybetmiş gibi olmuştum. Bir türlü alışamadım onun yokluğuna. Ne zaman Bodrum’a gitsem sanki yine karşılaşacakmışım gibi bir his doğar içimde.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Özcan Nevres, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |