..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
En büyük mutluluk ve en büyük sıkıntı anlarında sanatçıya gereksinme duyarız. -Goethe
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Anı > Özcan Nevres




20 Eylül 2001
Maltız Keçim Elmas  
Özcan Nevres
Daha içeri girmeden sokak kapısından bağırdım. Baba anne bana biraz süt versene diye


:CCDB:
     Yedi – sekiz yaşlarındayken, babamın sağdıcı
     Özcan benim keçi doğursun, yavrularından bir tanesini sana vereceğim demişti. Aradan bir hayli zaman geçmesine rağmen, vaat edilen oğlaktan hiç ses seda çıkmamıştı. Sormaya utandığımdan umudumu kesmiştim. Bir gün yine karşılaştık.
Hadi gel de oğlağını al dedi. Sevinçten uçuyordum adeta. İki yüz – iki yüz elli metrelik yol sanki hiç bitmeyecekti. Neyse eve vardık. Hanımına seslendi
Hanım getir bakalım bizim Özcan’ın oğlağını. Biraz sonra hanımı beyaz bir oğlakla göründü kapıda. Hemen atılıp kucağıma aldım oğlağımı. Minicik, şirin mi şirin bir yavruydu. Koşarak eve götürdüm. Babam akşam eve geldiğinde,
Oğlum bu oğlak küçük, daha süt emmesi gerekir dedi. Üstelik dişi, iyi bakılmazsa yazık olur hayvana dedi. Babamın verdiği para ile gidip eczaneden bir biberon aldım. Oradan da doğru baba anneme. Daha içeri girmeden sokak kapısından bağırdım
Baba anne bana biraz süt versene diye
Süt ocakta kaynasın iç
Yok olmaz ben sütü eve götüreceğim.
Ne yapacaksın evde sütü, otur burda iç, hem sana üzüm, incir ve badem de veririm
Ben sütü hemen istiyorum, Hasan amca bana bir oğlak verdi ona içireceğim.
Hangi Hasan amca, amcanda keçi yok ki oğlağı nereden bulmuşta sana verecek.
Yok be amcam değil, babamın sağdıcı Hasan amca var ya o verdi.
Hadi be çocum, işin mi yok senin, Ne yapacaksın sütle beslenecek kadar küçük oğlağı. Kessin baban onu oturup yiyin.
Yok olmaz, o oğlak benim,kestirmem onu
Peki bekle de getireyim. Çok severdi baba annem beni. Ne zaman evine gitsem ceplerimi kuru incir, üzüm, badem ve iğde ile doldurmadan göndermezdi. Yine kilere gitti. Eteğine doldurduklarını getirdi.
Önce şunları ceplerine yerleştirelim, sonra da sütü alır gidersin dedi. Sonra da mutfağa yöneldi. Küçük bir tencereye koyduğu sütü uzattı
Tenceremi isterim ha demeyi de ihmal etmedi. On on beş gün kadar baba annemden aldığım sütle besledim oğlağımı. Adını da elmas koydum. Biri birimize öylesine alışmıştık ki, o bensiz ben onsuz duramıyorduk. Yaz sezonu bittiğinde ise kocaman bir keçi olmuştu. Hem de çok iyi cins bir maltız keçisi
Babam kışın iyi bakılmaz diye keçimi eniştesinin merasına gönderdi. İlkbahar geldiğinde babam bana bir müjdesi olduğunu söyledi. Merakla sordum ne müjdesi diye
Senin çepiç doğurdu.
Ne çepici diye sordum. Meğer bir yaşında doğum yapan keçilere çepiç denilirmiş. Çepicin benim keçim olduğunu öğrenince çok sevinmiştim.
Orman Bağları sebze bahçemize her yaz göç ederdik. Yılın hemen hemen altı ayını orada geçirirdik. Göç günü yaklaştığında evimizin bitişiğindeki hayvan damından gelen, keçi sesi duydum. Gidip baktığımda benim keçim Elmas’ı buldum karşımda. Hemen boynuna sarıldım. Bıraktığımda koca diliyle yüzümü yalamaya başladı. hayvan damından gelen, keçi sesi duydum. Gidip baktığımda benim keçim Elmas’ı buldum karşımda. Hemen boynuna sarıldım. Bıraktığımda koca diliyle yüzümü yalamaya başladı. Yavrusu yoktu yanında. Sonradan öğrendim ki, bir süre önce kesip yediğimiz oğlak Elmas’ın yavrusuymuş. Üzülürüm ve eti yemem diye söylememişler.
Yaz boyunca en çok sevdiği otları toplayıp yedirdim. Bana yemem için verilen leblebi, akide şekeri gibi yiyecekleri onunla paylaştım. Oda karşılığında her gün üç dört litre süt veriyordu. Yıllar biri birini kovaladı. Her yaz Elmas ile olan arkadaşlığımız sürüp gidiyordu.
1942 de elden çıkardığımız koyun sürüsünün yerine1952 de 600 koyundan oluşan yeni bir sürü almıştık. Mevsim sonbahar. Pamu ve bağ yapraklarıyla iyice beslenen saürü, birkaç gün sonra Görece köyündeki kışlık meraya çekilecek. Son birkaç günü de sebze bahçemizin çevresindeki pamuk tarlalarında geçirecek. Hayal meyal hatırladığım eski sürünün yerine alınan bu sürüyü çok merak ediyordum. Nihayet sürü geldi. Sürüyü yabandan koruyan altı köpeğin en irisi sarı bir köpekti. O güne kadar gördüğüm köpeklerin en irisiydi. Ona özel bir ilgi gösterdim. Köpekler için özel üretilmiş kepek ekmeğiyle birlikte sofradan artanları da veriyordum. Onunla güreş tutardım. Keçim Elmas çok dikkatli seyrederdi güreşimizi. Alta düştüğümde ise acı acı melerdi ama köpeğe saldırmaya cesaret edemezdi. Birkaç günlük dostluktan sonra, sarı köpek te gidecekti kışlık meraya. Babama sarı köpeği sürüden ayırıp bahçede bırakmasını söyledim. Olmaz oğlum, zira o köpek sürünün göz bebeği. O varken sürüye kurt bile dalamaz demişti. Aradan iki yıl geçmişti. Bu ara babam “ ben ölürsem, oğlum ne koyunlarımızın ne de arazilerimizin nerede olduğunu bilemeyecek” diye yakındığını söylediler bana. Sürüye gitmek istiyordum ama, at sırtında dört saatlik yolu göze alamıyordum. Bir gün babam
Senin Elmas ağır hasta. Bir daha görebileceğini sanmıyorum dedi. Nedir hastalığı diye sordum.
Kelebek
Nasıl bir hastalık bu
Akciğer veremi gibi bir şey, tedavisi de yok
Öyleyse ben yarın meraya gidiyorum. Ertesi gün Menemen’de namlı rahvan kısrağımızı eyerledim. Babam
Damaklı gem takmayı unutma,kısrak dinlenik ve oldukça besili. Dikkatli ol seni bir hendeğe atmasın dedi. Genelde çıplak ve gemsiz bindiğim bu kısrağa gem takmak istemiyordum ama, koca bir kış hiçbir iş yapmadan yedi içti ve yan gelip yattı. Fazlaca dinlenik oluşu ürkütmüştü beni. Naçar damaklı gemi taktım. Taktığım da isabet olmuş, aksi halde zapt etmem mümkün olmayacaktı.
Bir saatte Emiralem’e vardım. Meradan Emiralem Tiren istasyonuna sütlerimizi taşıyan Biko Ali’yi buldum. Sürüye beraber gideceğimizi söyledim. Emiralem regülatöründen sonra yo patika olarak devam ediyordu. Süleymanlı köyünde mola verdik. Atları köy meydanındaki çeşmede suladıktan sonra çeşme yakınındaki özel halkalara bağladıktan sonra köy kahve hanesine girdik. Selamlaştıktan sonra hal hatır sorma faslı başladı. Bir
Sen bizim Nevruz ağanın oğlu değilmin ula diye sordu.
Evet oğluyum
Ula... bak sen şu işe. Sizin koyunlar iki yıldır Görece merasında kışlıyor, biz seni hiç görmedik bile. Kahveciye döndü, gayfeci... yap ula bizim Nevruz oğluna bi şeyler, bak bakalım ne içiyo. Toprak bastı parasını almayı da unutma. Çay söyledim. Çayımı içip bitirdiğimde bir başkası
Gayfeci yap bi şeyler bizim Nevruz oğluna.
Sağol içmeyeceğim.
Gayfeci bi gayfe yap Nevruz oğluna. Çaresiz kahveyi de yudumlamaya başladım. Daha bitirmeden bir başkası
Yap misafire canı ne istiyorsa. Çattık dedim kendi kendime. Nereden girdik bu kahvehaneye.
İçmeyeceğim sağol ağa.
Öyleyse lokum ver misafire. Baktım diğerleri benden de, benden de. Kahveci masanın üzerendeki sararmış, bir hayli kirlenmiş gazeteden bir parça kopardı. İkram edilen lokumları koydu. Sarıp sarmalayıp verdi bana. Naçar lokumları cekedimin cebine koydum. Kalktım
Hadi ağalar benden eyvallah dedim. Hep birlikte
Bunu saymayız ha tekrar bekleriz dediler. Tekrar yola koyulduk. Tam öğle saatinde vardık meraya. Biko Ali attan inip hemen iaşe odasına girdi. Hesap etmemişti köpeklerin bana saldıracağını. Ağıla doğru birkaç adım atmıştım ki, etrafımı köpekler sardı. Hemen yere çöküp birkaç taş aldım. Taşları atıp ta savaşı başlatmak istemiyordum. Onlarda taşları atmamı, elim boşaldıktan sonra saldırmayı bekliyorlardı. Korkunç dişlerini göstererek habire havlayıp hırlıyorlardı Kuyruklarına bakıyorum hepsininkide dim dik. Bu da köpeklerin saldırma kararlığını gösteriyordu. Muçoya bağıracağım, korktuğumu anlayıp saldırıya geçmelerine neden olacağım. İleriden sarı köpeğin havlayarak, hışımla geldiğini gördüm. Eyvah şimdi ayvayı yedin Özcan diyorum kendi kendime. Bunun pençesinden ve dişlerinden ancak seni ölüm kurtarır seni. Sarı köpeğe doğru döndüm. Can alıcı bir yerine isabet ettire bilirsem belki köpekler cephesi bozula bilirdi. Ölümle yaşam arasında bir anlık bir mesafe vardı. Sarı köpek tam saldıracaktı ki birden yavaşladı. Burnunu bana doğru uzatarak kokladı. Yanı başındaki köpeğe döndü. Bir hamlede koca ağzıyla ensesinden kavradığı gibi birkaç adım öteye fırlatı verdi. Hemen ikinci bir köpeğe saldırdı. Onuda ensesinden kavrayıp fılatıp attı. Sonrada kuyruğunu sallayarak yanıma geldi. Çöktüğüm yerden ver elini bakalım sarı dedim. Ön ayağını uzattı tokalaştık. Kahvecinin verdiği lokumları cebimden çıkarıp yedirmeye başladım. Diğer köpekler bir hayli uzaktan seyrediyor bizi. Olanı biteni anlamaya çalışır gibi bir halleri var. Hiç birinde yanımıza gelecek cesaret yok. O sırada muço dışarı çıktı.
Ne oluyor yahu, köpekler niye havlıyorlar, kime sarıyorlar bu kadar.
Elinin körü kime saracaklar tabiki bana
Hadi yahu, sanki köpekler seni tanımıyorlar.
Elbette tanımazlar. Görmeyeli iki sene oldu.
Olsun yine de tanırlar. Demek ki tanıdıklarından bu kadar gürültüyle karşıladılar. Sen bana benim keçinin nerede olduğunu göster de gideyim. Yoksa çektiğim korkunun bedelini sana ödeteceğim.
Aha şu derenin içine bak. Orada bir pınar var. Pınarın başından hiç ayrılmaz. Sarı köpekle birlikte dereye yöneldik. Biraz sonra pınarın yanı başında sadece bir deri bir kemik kalmış keçimi gördüm. Elmas diye bağırdım. Bana doğru baktı. Yanıma gelmek için davrandı. Nafile. Ayakları taşıyamıyordu gövdesini. Oracığa yığılı verdi. Koşarak gittim yanına. Boynuna sarıldım. Bir ara göz göze geldik. Gözleri hüzün doluydu. Sanki ağlıyordu. Onun için aldığım, çok sevdiği leblebi şekerlerini çıkardım cebimden. Yanı başına oturdum. Bir avuç leblebi şekerini uzattım. Leblebileri ağzına aldı. Gücü çiğnemeye yetmiyordu. Sarı köpek dikkatle izliyordu bizi. Bir avuç ona da uzattım. Koca diliyle temizleyi verdi avucumdan. Biraz sonra ayrılmak için kalktım. Keçimin kalkmAsına da yardım ettim. Hayvanların ağlayıp ağlamadıklarını bilmem ama, bana ağlıyormuş gibi geldi. Belki de o hayvanlara özgü iç güdüsüyle biri birimizi bir daha göremeyeceğimizi sezmişti. Uzun kulaklarını okşadım. Yanından uzaklaşırken, arkamdan gelmek için davrandı. Boşuna... Yürüyecek mecali yoktu.
Ağıla döndüm. Muçoya sürünün nerede olduğunu sordum. İki saatten ötede olduğunu söyledi. Hesap ettim. Gidiş dönüş en az dört saat. Dört saatte dönüş yolu. Gözüm kesmedi. Geriye döndüm. Akşam geç saatlerde eve vardım. Kısrağı götürüp ahıra bağladım. Tımarını yaptıktan sonra, yemini ve suyunu verdim. Eve geldiğimde babam,
Nasıl geçti yolculuk, sürü nasıl diye sordu. Sürü iki saat uzaktaymış, bende gitmedim dedim. Babam,
Allah, allah meraya kadar gittin ve sürüyü görmeden döndün ha. Aradan yıllar geçti. Yeri geldiğinde halen başıma kakar bu sorumsuzluğumu.
Ertesi gün keçimin ölüm haberi geldi.
Nerede bir maltız keçisi görsem, upuzun kulakları ve koca memeleriyle Elmas gelir aklıma. Son görüşümdeki hüzün dolu gözleri beynime saplanır sanki. Üzüntüye boğar beni. O benim çocukluğumun en vefalı arkadaşıydı.


                                   ÖZCAN NEVRES




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın anı kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bir Zamanlar Ben De Politikacıydım
Giritli Nevres Cafer Ağa
Deli Aziz
Deli Metin
Egenin Abant'ı Karagöl
Deli Ahmet
Büyük Şef
Ah O Afganistan
Arkadaş Acısı
Deli Serpil

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Muhabbet Kuşları Nasıl Üretilir
Onu Ölesiye Sevmişti
Severek Ayrılalım
Mutluluğu Ölümü Ararken Buldu
Mustafa Efe
Neden Terk Ettin
Bağımsız Aday Deli Osman
Güz Gülleri Gibi
O Yalancının Biriydi
Aşk Bu Mudur

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Acılarla Yaşamak [Şiir]
Özleyiş [Şiir]
[Şiir]
Bir Dosta Mektuplar 1 - 12 [Şiir]
Sevgiliye [Şiir]
Seni Düşündüm Yine [Şiir]
Alın Götürün Beni Dalgalar [Şiir]
Ah Bu Sensizlik Yok Mu [Şiir]
Bir Rüzgardır Yaşamak [Şiir]
Uyan Be Memet [Şiir]


Özcan Nevres kimdir?

1958 de gazetecilige basladim. O zamandan beri yazmaktayim.

Etkilendiği Yazarlar:
Yaşar Kemal, Ümit Yaşar Oğuzcan Fazıl hüsnü Dağlarca


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Özcan Nevres, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.