Bilim şaşkınlıkla başlar. -Aristoteles |
|
||||||||||
|
Bin dokuz yüz seksen beş senesinde Elbistan’ın Demircilik Köyündeydim. Mevsim sessizce deli bir kışa hazırlanıyordu. Kimin umurunda? Genç adam böyle şeylerle mi uğraşır? Aşığız işte toz duman. Beni boş verin de Adem’e bakın siz asıl. Deli gibi aşıktı yine... Sabaha kadar, gözlerine kan oturana kadar mektuplarla uğraşıyor, şiirlerle boğuşuyordu. Şair biri şiirinde “aşk iki kişiliktir,” diyordu. Görüşüne saygım var ama düşüncesine katılmıyorum. Kendi kendine abayı yakmışlığımız vardır biraz. “En iyisi açılalım artık,” diye düşündüğümüzde bir şeyler ters gitmiştir. Kız denk gelmemiştir, ortam ısınmamıştır. Söylemeye fırsatımız olmamıştır belki, ya da kendimizde o cesareti bulamamışızdır henüz. Deli bir kış kapıdaydı. Evde ne odun vardı, ne de tezek. Biz sadece öteki mevsimlerdeki gibi aşıktık. Sıkıyönetim cezaevlerinde binlerce genç mahpustu. Köyün yarısı tutuklu, öteki yarısı görüş günlerini bekliyordu. Şeker işletmeleri sürekli olarak ilan ettiği pancar bedeli ödeme tarihlerini erteliyordu. Biz deli gibi Yedi Karanfil’e tutunmuştuk. Kerpiç odanın duvarları tanıktır yangınlarımıza. Gelip gören olsa aşkın bizi neylediği anlaşılacaktı. Uzaktaki sevgililer gelemediler, duyamadılar, göremediler, sevemediler… Adem sabaha kadar kıvranıp yeni bir mektup döşendi Elbistan’dan taa İzmir’e… Satırlarını bitirirken “kestane kebap, acele cevap,” yazamazdı elbet. Sevgili dediğin ürkek bir kuştu çünkü. Uçup gitmesinden korkuyordu. “Sen canımsın… İki gözümdeki ışık, kanımı tutuşturan ateşsin. İşte bu nedenle derdim, tasam, işim, gücümsün. Yetişir bu kadar yalan deme. Sana söylediğim her kelime günlerce yüreğimde demlenir benim. Aklımın kör kuyularında senin düşlerinle harmanlanır. Biriken hasretimin korunda pişmeyen hiçbir kelime benim dudaklarımı terk edip sana gidemez. Yollarına yalın ayak başıkabak, yollarında elli kanlı harami olurum…” Mor diken başları kuruyup rüzgârlarda sallanmaya başladığında Nurhak beyaz külahını giyer. Sen benden iyi bilirsin buraların güzünü. Şıhho Emmi “Şu gördüğün duman, dağı saran bu duman var ya… Nurhak’a kar yapar,” demişti. Kemal’in kahvesinde oturuyorduk. Cıgara kâğıdına sardığı Maraş Otu’nu dudağının içine henüz yerleştirmişti. Çaylarımız biraz kaçak, biraz Rize… Uzun geceler ve ayaz mevsimi gelip çatmıştır. Bundan kellisini söylemeye ne hacet. Adem yazdığı mektupların yanıtını beklemekten çoktan sıkıldı. Artık karşılığı gelmeyen mektuplarına en az haftada bir hayali cevaplar yazıp duruyor. Akşamları teneke sobada komşuların verdiği tezekler tüterken o romantizmin ve özlemin dibine vurmuş, çırpınıp duruyor. Öleceği gelen it cami duvarına siyer derler. Bizimki de o hesap… “Sen bu ıssız ve kocaman bozkırları bilmezsin. Ay düşen anızların soğuğunu, söğütlerin hüzünlü bakışlarını görmemişsindir. Gece upuzundur buralarda. Kerpiç damlar üstüne çullanır garibanın. Yalnızlık iliğine işler gecenin.” Sen buna yazmak mı diyorsun yani? Adem resmen yaralı bir hayvan gibi inliyordu. Sabaha kadar şiirler yazıyordu uzaktaki sevgiliye… Sevgili dediysem öyle bildiğiniz gibisinden değil. Bizimkinin kıza aşık olduğu tamam da kız buna aşık mı işte orası meçhul. Sabah uyanıp etrafa saçılmış kağıtları topluyordu. Gece yazdıklarını yeniden okuyordu. Ve Hiç birini, bir tekini bile beğenmiyordu. Hepsini sobaya atıp yakıyordu. Birkaç kez alıp saklamak istedim ama olmadı. “Olmuyor be hacı,” diyordu. Yeniden okuduğumda kelimelerin anlamı değişiyor sanki. Renkleri birbirine karışıp kırmızıları akıyormuş gibi geliyor işte… Bin dokuz yüz seksen beş kışında kar ve tipi hiç durmadı. Elbistan ovası eksi otuzları gördü. Ben kendi gözlerimle görmedim. Arktaki kazlar, ördekler donmuş dediler. İyi de o karda ahırdan çıkıp hayvanlar oraya nasıl gitmişler? Kış ortasında koyun kemresi sobayı delip yamulttu. Yanarken alevler dışarıdan görünüyordu. Gecenin karınlığında duvarda oynaşan alevleri izlemek eğlenceli olsa da yeni bir soba almak lazımdı. Kış sert olunca yaşlılar birer birer öldüler. Cenaze ağlayıcısı Zeynep Bacıya bolca iş çıktı. Ölümlerin acıttığı canlar bir yana karlarla kaplı bozkırda mezar kazmak, cenaze kaldırmak çok zor oluyordu. Acaba içlerinde hiç “be adam dişini azıcık daha sıkıp Nisanda ölseydin ne güzel olurdu diyen olmuş mudur? Adem ve ben deli kışa rağmen aşıktık. Kış ortasında Hasan’ın kahvesinde tombala başladı. Bir ay kadar sürdü. Köyde hayat biraz canlanır gibi oldu. Gecenin sonunda ortaya büyük ikramiye olarak bir hindi konuyordu. Oysa neredeyse herkesin evinde hindi vardı. Nasıl olduysa birisi de bizim elimize düştü. Komşulara kestirdik. Komşudan emanet aldığımız emanet fırının içine attık. Nar gibi kızarınca çıkardık . Ama yenmeyecek kadar sertti. Önce haşlanması gerekiyormuş bilmiyorduk. Büyük ikramiye yine komşuların köpeklerine kahvaltı oldu. Adem hiç üşenmeden, usanmadan, bıkmadan ve yorulmadan uzaklardaki sevgilisine mektup yazıyordu. Mektuplar doğruyu söylemeye mecbur değildi. “Kardan yakında gözlerim kör olacak. Hoş görülecek bir şey yok zaten. Sen söyleme diyorsun ama kendimi tutamıyorum. Seni baldan, bahardan, ekmekten, sudan, yıldızlı gökyüzünden bile daha çok seviyorum. Seni sevdiğimi neden gizleyeyim. Allah’ın bildiği kuldan saklanır mı? İyi ki varsın. Sen olmasan bu ıssızlıkla aklımı kaçırırım...” Seyfullah
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © seyfullah ÇALIŞKAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |