Bir dost nedir? Öteki ben. -Zenon |
|
||||||||||
|
Ayşe Hanımlar alicek pikniği çok severler, baharda ve yazın sık sık pikniğe giderler. Bakmayın “ailecek” dediğime, çünkü topu topu iki kişilerdir zaten. Ama pikniğe en az sekiz - on kişi giderler. Bir seferinde otuziki kişi gitmişlerdi, ordu gibi. Belki inanmayacaksınız ama 25 kilo kanat yemişlerdi. Yemin ederim ! Gözlerimle gördüm....... Kısacası karı-koca pikniğe yalnız gitmezler hiç. İlla ki birileri olacak yanlarında. O nedenle kalabalık giderler hep. Çok da güzel vakit geçirirler. Piknikte bayanlar koşturur dururlar aynı evdeki gibi. Hatta evdekinden daha fazla koşturur ve doğal olarak daha fazla yorulurlar. Düşünsenize bir ; piknikte mutfak yok, set yok, musluk gibi akan su yok....... Taşıma suyla değirmen döndürürler diyebilirim. Piknik telâşı bir gün önceden başlar Ayşe Hanım için. Kızartmalar, acılı ezmeler, patates salataları, zeytinyağlılar, turşu gibi aparatifleri hazırlar. Bazen börek, lokma bile yapar. Hanımların çantalarından kendi elleriyle hazırladıkları çeşit çeşit yiyecekler çıkar piknikte. Çünkü piknikte taş bile yenebilir. Size belki fazla gibi gelen hazırlıkların hepsi tüketilir. Çilpik çıkmaz. ( Biz Mudurnu’da böyle deriz. )Yani yiyeceklerin hepsi silinir süpürülür. O nedenle hanımlar akıllarına gelen her yiyeceği hazırlarlar. Arabadan indir indir bitmez, ye ye bitmez. Halil İbrahim sofrası gibi. Daha pikniğe gitmeden yorulur Ayşe Hanım. Yok şu lâzım olur alayım, yok bu lâzım olur bunu da alayım derken, neredeyse evi ayağa kaldırır. Meyveleri yıkar bir kaba koyar. Salata malzemelerini yıkar, kullanmaya hazır eder. Havlu, ıslak bez, masa örtüsü, kahve ocağı, peçete, et tahtası , minder, kilim gibi ayrıntıları hiç unutmaz. O artık bir piknik profesörüdür. Hatta piknikte kolaylık olsun diye maydanozu bile kıyar, bir kavanoza koyar. Sekiz – on kişiye yetecek kadar tabak, çatal, bardak, salata kabı, servis tabağı alır. Yani nerdeyse mutfak raflarını boşaltır. Çünkü kaplar genelde az gelir, hep birileri kendisinden temiz tabak, bardak ister. Bunları piknik sepetlerine yerleştirir. Eline geçen hırkayı, kazağı alır. Geç vakte kadar piknikte kaldıkları için, akşamdan sonra üşürler; kazakları, hırkaları üzerlerine geçirirler. Sonunda, sanki ev taşıyorlarmış gibi bir sürü yük çıkar. Eşi de bunları arabaya koyar. Ayşe Hanım hazırlar, eşi yerleştirir yani. Çünkü hayat müşterek (!) . Piknik yerine varınca hanımlar için hummalı bir çalışma başlar. Masalar açılır, örtüleri örtülür. Olan kabı kacağı, yiyecekleri çıkartırlar. Başlarlar salatayı yapmaya. Bir hanım soğanları soyar, bir diğeri domatesleri doğrar, bir üçüncüsü salatalıkları. Erkekler çoktan dinlenmeye geçmiştir. Ohhhh ! Ayşe Hanım’ın eşi (Örneğin Osman diyelim) hariç. O mangalı yakar, etleri hazırlar, pişirir. Ama diğer erkekler genelde hanımları el ulağı olarak kullanırlar. İstekleri hiç bitmez. Biri susar, diğeri konuşur. İkide bir şöyle derler, yani erkekler: - Hamiyet ! Kömür nerde? Biraz daha kömür koyalım mangala. - Tutuşmadı bu mangal. Gazete kâğıdı verin de kömürü tutuşturayım. ( Gazeteyi veren, kömürü de tutuşturur.) - Birkaç kozalak olsa, kömürler hemen tutuşacak. ( Akıl vereceğine kalk, topla.) - Safinaz ! Islak bez nerde? Ellerim kirlendi. ( Kirletirken Safinaz’a mı sordun? ) - Zırlama lan ! Anladık......Müyesser, getir şu ipi, oğlana salıncak kurayım da kapatsın çenesini. Yani piknikte bile rahatlık yok. Cık cık cık!...... ( Kuracağı bir salıncak, yaptığı tafraya bak şunun. ) - Cavidan ! Patlıcanları ver de közleyeyim. ( Kendisi alsa ya ! ) - Yanmıyor bu çakmak. Benim çakmak nereye gitti ya ? ( Hanımlar senin çakmağının koruma görevlisi mi? ) - Şu patlıcanları soyun Kadriye , pişti hamur gibi. ( Madem pişirdin, soy işte.) - Sivri biber yok mu biber? - Şurda keskin bir bıçak vardı, kim aldı? Elimdeki kesmiyor. - Melâhat ! Sabun nerde sabun? Az sonra: - Melâhat ! Elime su döker misin? ( Bir el yıkayacak alt tarafı.) Başka bir erkek sesi: - Salatayı yaptınız mı? Soğanını bolca doğrayın Ayşe Hanım. ( Sanki lokantada da, garsona emrediyor gibi.) Sonra bir erkeğin sesi duyulur: - Rakı bardaklarını getirin de, siz salatayı yaparken biz ufak ufak demlenmeye başlayalım. ( Her piknikte çocuklar gibi, hanımlardan önce erkekler yemeye başlarlar.) - Erkeklere biraz peynirle turşu falan çıkarın, rakı boş gitmez. ( Demek ki öyle......İçmediğim için bilemiyorum yani.) - Patates almayı unuttuk mu yoksa? Varsa verin de etlerden önce patatesleri pişirelim. ( Acilen patatesler çıkarılır, ince ince dilimlenip, pişirmeleri için erkeklere verilir. ) - Aaaah ! Bir de sarmısak olacaktı şimdi. ( Hanımlar hemen sarmısakları çıkarır verirler.) - Neriman ! Şu köy ekmeğinden ver de kızartayım. Sigaram da bitti. Arabanın torpido gözünde olacaktı. Hadi canım (!) getiriver. ( Sigarayı onun yerine hanımı içse, daha kolay olacak aslında.) Başka bir erkek: - Hanım ! Tereyağını unuttun mu yoksa? ( Onu da sen düşünseydin ya !..Allah Allah! ) Osman Bey ( Erkeklerden tek çalışan o.) etleri pişirir. Bu işi çok da iyi yapar, hakkını yemeyelim şimdi. Ama istekleri devam eder diğer erkeklerin: - Etleri koyacak derince bir tabak verin. ( Bu işi bari tek başınıza yapın. ) - Hanım ! Bizim oğlan gözden kayboldu. Bir bak şuna, uzaklaşmasın. Ne olur ne olmaz. ( Çok merak ediyorsan kalk, kendin bak. Kadıncağız salata yapıyor.) Sonra bir başka erkek alır sırayı: - Kapatın şu müziği yaaaa ! Kuş seslerini dinleyelim. ( Pekiii...Ya ben müzik dinlemek istiyorsam? ) - Neriman ! Kavunu gene mi unuttun yoksa? ( Bak bak şimdi. Karısının unutkan biri olduğunu ilân ediyor herkese. ) - Naciye ! Şu kolaları alın güneşten de, çamın gölgesine koyun. Kaplıca suyu gibi olacak şimdi. ( Ne benzetme ama.) - Benim rakı bardağım nerde Melâhat? (Bardak getirilir.) - Hanım ! Rakı bagajda kaldı galiba, getir şunu. ( Sandalyene mi yapıştın ? Kalk da kendin getir.........Şişe bulunur, arzedilir.) - Buzlu su vardı hani, nerde o? ( Buzlu su da getirilir.) - Kuru yemiş almıştım ben. Zeynep ! Getir kuruyemişleri ! ( Madem aldın, bir zahmet çıkarıver işte.) - Karpuz vardı arabanın arkasında, kesin çabuk. Yalnız güneşe koyun, soğusun. ( Güneşte karpuzun nasıl olup da soğuyacağını pek aklım almaz ama, hadi neyse. ) “ Ya sabır ! ” çekilip karpuz kesilir, emredildiği üzere güneşe konur... Etler pişmiştir bu arada lokum gibi. Tabaklara etleri servis yaparlar. (Yani bayanlar. ) Derken müşkülpesent bir erkeğin sesi duyulur: - Benim tabağımı niye doldurdunuz yaaaaa ! Ben istediğimden istediğim kadar alacaktım. (Yani insan söylemeye utanır bunu. ) Beyefendinin istemediği yiyecekler servis tabağına geri boşaltılır. Ya da kendisine temiz bir tabak verilir. Ve yemeğe başlanır. Derken arkadaşlardan biri atılır: Ayşe Hanım ! ( Veya teyze, abla, her neyse işte ), şu sizin meşhur öğrenciniz Murat’ı anlatır mısınız? Biraz gülelim. Hadi lütfen!....( Ayşe Hanım aynı zamanda pikniklerin animatörüdür.)........Yani pikniğin eğlence bölümü bile bayanlara ait. Ayşe Hanım başlar anlatmaya: - “ Şimdi bir gün...........” diyerek.......Ardından kahkaha sesleri yükselmeye başlar.....Kasabada Murat’ı herkes bilir, gıyabında tanır. Ayşe Hanım’ın Murat’la maceraları Temel fıkralarını aratmaz. Girdiği her toplulukta Murat’ı anlattırırlar ona. Ayşe Hanım’ın, öğrencisi Murat’la çok ama çok güzel anıları vardır çünkü. Pikniktekiler de bundan nasiplerini alırlar. Sonra bir erkek şöyle der: - Kömür kararmadan odun toplasak da ateş yaksak. ( “Toplasak” deyip kendisini katıyor bir de. Sanki o da odun toplayacakmış gibi.) Hemen tepelere tırmanır bayanlar. Kucak kucak odun getirirler. Beyler kadehleriyle meşgul oldukları için onlara hiç ses etmezler. Zaten onlar da hiç oralı olmazlar. Ama hanımların getirdikleri odunları parçalamak nezaketini gösterirler. Lâkin bir erkek yapar yapacağını: - Ne kadar dayanacak ki bu kadar odun ! Yarım saat dayanmaz. Biraz daha getirsek. ( “Getirseniz” diyemiyor da, “getirsek” diyor. ) Sonra bir kahve keyfi yapmak ister Ayşe Hanım. Çünkü o bir kahvekoliktir , kahvesiz pikniğe gitmez. Küçük ocağı vardır, kahve için özel; pikniğe işte bu ocağı mutlaka götürür. Kahveyi pişirip keyifle içmeye başlarken herhangi bir erkek arkadaşın sesi duyulur: - Ayşe Hanım ! Sen yalnız kendine mi müslümansın? Bize kahve yok mu?.....( Ben sizin rakınızdan istiyor muyum? ) Oysa daha kadehleri bitmemiştir. Ama olsunmuş, o arada kahve de içilebilirmiş...Yani hazır önlerine gelsin de ne gelirse gelsin. Hazır mezar bulsalar, girecekler. Tövbe tövbe!.....Yani bu kadar olur. Böylece kahve keyfi yarım kalır Ayşe Hanım’ın. Hemen, diğer isteyenlere de kahve yapar.....Bu arada her taraf çer- çöp, kâğıt içinde kalmıştır. Eline bir poşet geçirir, çöpleri toplar etrafı temizler Ayşe Hanım. Bu konuda duyarlı bayanlar ona yardım ederler. Bir erkek arkadaş sorar: - Ya, temiz bir tabak, bir bardak yok mu? ( Temiz bardak kaldı mı ki ! Sanki lokantadalar.) Daha sonra biri sorar: (Tabi yine bir erkek.) - Üşüdüm ya ! Hanım ! Bana kazak almadın mı? ( Senin giyeceğin kazağı da mı hanımın düşünecek? ).......Ayşe Hanım sizde fazladan hırka var mı, ya da kazak falan? ( Tabi vardır, siz kimin kızıyla dans ettiğinizin farkında değilsiniz herhalde. Beş altı kişiye yetecek kadar kazak, hırka bulundurur Ayşe Hanım. Çünkü birilerine mutlaka lâzım olur.) Yine erkeklerden birinin sesi duyulur: - Naciye ! Şu oğlana bir şey giydir, hava soğudu.... Zaten yeni iyileşti, tekrar hasta edip, başımıza iş açmayalım. ( Çocuk hastalanınca sanki kendisi bakıyormuş gibi.) Bir diğeri: - Suyumuz bitti. Su kapları hep boşaldı. ( Kalk doldur işte. Hareket etmiş olursun hem.) Hemen en yakın çeşmeye giderler bayanlar, suları doldururlar. Ayşe Hanım yürümeyi sevdiği için bu onu mutlu bile eder, Pollyanna gibi. Hatta yediklerinin bir kısmını eritir belki diye, birkaç kez çeşmeye gider gelir. Piknikte ye ve otur.......Hiç ona göre değildir. Bu kadar yorgunluğun üstüne, en yakın bir tepeye birkaç kez çıkar, iner; sırf spor olsun diye...Ne enerjik bir kadın ! Hem de bu yaşta. ( Neredeyse elli.) Derken başka bir erkek arkadaş alır sırayı: - Hanımlar! Çay demlemeyecek misiniz? Hadi demleyin şu çayı. ( Çayınız da kusur kalsın, ne olacak ki ! ) Çaylar demlenir. Bardak bardak beyefendilere ikram edilir. Hanımlar çay servisini bitirip, çaylarını tam keyifle yudumlamaya başlamışken bir erkek arkadaş rica eder: - Bir çay daha içebilir miyim? ( Tabi canım, hemen çayı tazelenir.) - Ben de alayım bir çay daha. ( Nasıl olsa hizmet eden var, iç iç ! ) - Şekeri nerde bunun hayatım (!)? ( “ Hayatı “ yorgunluktan ölecek, adamın umurunda değil. ) - Bana da çay lütfen. ( Çok da kibar. ) - Neriman bir şeker ver canım (!) . ( İnsan canına bu kadar eziyet eder mi? ) Böylece yemek ve çay faslı biter. Bayanlar bulaşıkları toparlar, kağıtlara sarar kaldırırlar. Herkes kendi tabak çanağını toplar birkaç dakika içinde. Ama Ayşe Hanım’ın bu toplama işi çok uzun sürer. Çünkü, onlarca kabı kacağı vardır toparlanacak. ( Bir sürü götürmüştü ya. ) Eşi de topladıklarını arabaya yerleştirir. Çünkü Ayşe Hanım koca bagaja, piknik malzemelerini sığdırma başarısını gösteremez. Osman Bey bunu çok iyi yapar. Mangalı çok güzel yaptığı gibi. Derken pikniğin sonu gelir. Ateş özenle söndürülür, etraf bayanlar tarafından temizlenir. Herkes arabalara doluşup, yola koyulur. Ha ! Bu arada erkeklerden biri hanımlara sorarlar. - Biz şey unutmadınız di’mi? Şöyle bir bakın etrafa......Ben arabanın farlarını tutayım da , siz iyice bakın. Gelirler eve. Ama hanımların piknik işi henüz bitmemiştir. Onca piknik bulaşığını kim yıkayacak! Ayşe Hanım piknik bulaşıklarını sıcak suyla çalkalayıp makineye yerleştirirken, eşi duşa girer. Mangal yaptı ya, et ve is kokar zavallı. Derken banyodan eşinin sesi duyulur: - Ayşeeeehh ! Kapat şu sıcak suyuuuuu! Buraya sıcak su gelmiyor. Dondummmhuuuhuuhh! ( Aslında eşi, kendisine karşı sesinizi hiç yükseltmez. Bu alışkanlığını piknik dönüşü bozar yalnızca.) Ayşe Hanım hemen kapatır sıcak suyu. Çaresiz eşinin duştan çıkmasını bekler bulaşıkları çalkalamak için......Sonra bu iş de biter. Oh! Çok şükür ! Yorulmuştur yaaa !..Atar bir koltuğa yorgun vücudunu. Sonra eşi sorar: - Kahve içmeyecek miyiz? Kalkar kahveleri yapar.......Ama pikniğin kendini yorduğunu hisseder kahveyi yudumlarken. Kafasında bir ağırlık, vücudunda bir rehavet vardır. Uykusu gelir gibi olur. Derken eşinin sesiyle kendine gelir: - Benim yeşil çayımı unuttuk?!?! (Hayret ! Ayşe Hanım nasıl atladı bunu ! ) Kalkar eşinin çayını yapar. Sonra eşi şöyle der uykulu uykulu: - Piknik de yoruyor insanı ya! Eşi uyuklamaya başlarken Ayşe Hanım, piknikten gelen kazakları, hırkaları toparlar. Giyilmeyenleri yerine kaldırır, kirlenenleri makineye atar. Tüm bu yorgunluğuna rağmen, pikniği çok sever Ayşe Hanım. Diğer bayan arkadaşları da öyle. Hayret bir şey ! Nasıl olup da seviyorum diye kendisi de şaşırır.....” Galiba biz kadınlar çile çekmeye alışmışız.” der içinden. “ Hatta öyle alışmışız ki, çektiğimiz çileler bize hobi gibi geliyor.”
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |