Dünyayý isteyen bilime sarýlsýn, ahireti isteyen bilime sarýlsýn; hem dünyayý hem ahireti isteyen yine bilime sarýlsýn" -Hz. Muhammed |
|
||||||||||
|
Onlar, yaþamlarý boyunca hep baþkalarýnýn öykülerini izlemekle ve dinlemekle geçirmiþ, asla yetiþemeyecekleri elde edemeyecekleri o “masalsý dünya”nýn özlemiyle, pembe hayaller kurarak geçirmiþlerdir hayatlarýný… Onlar, bu hayatta kimsenin týnlamadýðý, ilgilenmediði ve hiç kimsenin umurunda olmadýðý insanlar.. Esasen “ideolojiler çaðý” bitti biteli kimse onlarýn yaþamýný bir roman ya da öykü konusu olarak görmüyordu ama onlar yalnýz kendi suskun yaþamlarýnýn kahramanýydýlar hep! Attýklarý çýðlýklar, dile getirdikleri isyanlar hiçbir zaman duyulmamýþ olsa da.. Benim ise esas dikkatimi çeken mesele bunca zorluða, çaresizliðe, bitmiþliðe raðmen bu insanlarýn hiç bir þey olmamýþ gibi hayatlarýna devam ediyor oluþu ve buna uyum göstererek sabýrla yaþamlarýný sürdürebiliyor oluþudur. Yaþadýklarý zorluklarýn üstesinden gelmeyi baþarmýþ bu insanlardaki o metanet, sabýr tahammül kabiliyetine hayraným. Hatta bu duruma bilinen tüm ekonomi ve sosyoloji kurallarý bile çaresiz kalýp izahat yapamayacaðýný söyleyebilirim. Zira, bu denli anlaþýlamamak, bu denli yokluk, yoksulluk, horlanmýþlýk ve duyarsýzlýk karþýsýnda, onlarýn çoktan “sosyal bir patlama” gerçekleþtirmesini, isyana kalkýþmasýný veyahut depresyona girip hastaneleri doldurmasýný dahasý intihar etmesini beklerdim ama insan üstü bir sabýrla ve alaycý bir suskunlukla yaþamlarýný sürdürebilen bu insanlarýn hayatlarýný hepimiz merak etmiþizdir doðrusu… Kim bilir belki de onlar, intikamlarýný bu alaycý suskunluklarýyla ele alýp, isyanlarýný da susarak dile getiriyorlardýr, kim bilir… *** …ah biraz konuþsa, azýcýk anlatsa, onu rahatsýz eden þeyleri paylaþsa belki rahatlayacaktý kadýn… Adam; yýllarca anlatmasýný, içindekileri paylaþmasýný bu yüzden istemiþti ondan… O konuþunca açýlacak bir kapýdan içeri girebilecek ve onu boðan tüm tozlarý silip atabilecekti. Aslýnda konuþmanýn kendisine iyi geldiðini biliyordu kadýn, adam derinlerde birikmiþ o tozlarýn yok olmasý için bir ayna gibi kadýna her konuþmasýnda, tartýþmasýnda izlenimlerini ve deðiþimleri anlatmaya çalýþýyordu. Bir keresinde kadýnýn kýzacaðý, hatta anlattýðýnda aralarýndaki iliþkinin bitmesine sebep olacak bir konuþmayý gayet kibar, mantýklý, iyi niyetli yorumlarla ele alýnca kadýna; “biliyor musun, bir sene önceki senle bu konuyu konuþmuþ olsaydým tepkin çok sert olurdu eminim. Ama bugün öyle mi? Hayýr. Gerçekten sýkýntýlarýný paylaþtýkça daha da ölçülü tepkiler vermeye baþladýn” diyerek pozitif yöndeki deðiþimi sevinçle anlatýyordu. Hatta yakýn gördüðü insanlar bile yaþanan bu deðiþimi fark etmiþlerdi… Bu düzelme uzun sürmedi. Adam: “her þey yoluna giriyor, güzel günleri o da görecek” dediði gün, kadýn aniden susup kendi kabuðuna yine çekiliverdi… Adam, aralarýndaki bu derin suskunluðun nerede son bulacaðýný üç yýl boyunca hiçbir zaman kestirememiþti. Nihayetinde yaþanan bu duruma: “inceltilebilen yalnýzlýklar” diye isim takmýþtý. Çünkü onu seviyor, çok deðer veriyordu. Kadýnýn; zeki, öngörülü, bilgili, hassas, sevecen ve naif biri olduðunu biliyordu. Hatta onu o kadar iyi tanýyordu ki hani onunla ayný topraktan yaratýlmýþ, ayný huzursuzluklarý birlikte emerek büyümüþler gibi hissediyordu.. Acaba onu bu hale getiren sebepleri nasýl yok edebilirdi? Bazý yalnýzlýklar dostlarla buluþunca, bazen güzel bir müzik dinleyince, belki bir kitaba dalýp gidince yok olduðunu tecrübe etmiþti! Fakat bu seferki durum: “belki doðduðu andan beri (insanýn) alýn yazýsýna dönüþen ve hiçbir þeyle eksilmeyecek” cinsten bir baþýnalýða benziyordu… Ama çok þükür korkulan olmadý. Kadýn, omuzlarýnda taþýdýklarýndan yorulduðunu, bunun için konuþmadýðýný söyledi… Hangi þehirde olursa olsun, bir pencerenin önünde, bir dize þiir okuyup hafifletebilirdi kendisini ama hissizlik öylesine derindi ki çok sevdiði adama “büyük aþký, küçük sevgili” gibi görüp kalbini kýrabilirdi… Bu halde bile onu düþünmüþtü… Kendisini bir çölde yapayalnýz gören, yeryüzünü hep karanlýk, sýkýcý, boðucu bulan kadýna, el uzatamamanýn, yardýmcý olamamanýn sýkýntýsýný taþýyan adam adeta yalnýz bir çýnar aðacýna benzetiyordu kendini. Kadýnýn ise ne konuþmaya ne de görüþmeye zamaný ve isteði vardý. Hiç kimseye anlatacak bir sözü kalmamýþtý. Öyle ki kendi söylediði þeylere bile artýk inanmýyordu! Baþkalarýnýn söylediklerine nasýl inanmýþ olsundu?! Zaten baþkalarýna inanmama gibi bir durumu hep vardý. Konuþmanýn bir çözüm yolu olmadýðýna inanýyor böyle düþünüyordu. Çokça film izlemeyi, komik videolar seyrederek zaman öldürmeyi daha sýcak buluyordu. Önceden iletiþim kurmayý; kavga etmek, tartýþmak, baðýrýp çaðýrmak olarak görüyordu. Sürekli öfke nöbetinden yeni çýkmýþ yüz ifadesi ve üslubu olsa da tek cevap, tek söz, söylenilen sözlere karþý alabildiðine ilgisizlik hali o melek yapýlý, iyi niyetli kadýnýn, gardiyan gibi görünmesine sebep oluyordu… Ona güzel bir þey söylemek, sevmek, özlemek “sahici” gelmiyor, aksine çok sýkýcý geliyordu… Belki de her þeyi saçma buluyordu.. Kafasýnda sürekli yaptýklarýnýn muhasebesi… “ben hep böyle mi kalacaðým?” soru ve endiþeyle sürüp giden yalnýz baþýna bir hayat…Gerçekten çok mu sert bakýyordu? Hiç gülmüyor muydu kimseye?, Her an kavgaya hazýr mýydý?, Sustuðunda kimlerle kavga ediyordu içinde? Adamýn bu sorularý ona sormaya imkâný yoktu. Sanki insanlar düþüncelerini okuyordu ve bu yüzden “neyin var?” sorusunu soruyorlardý kadýna… Yýlgýnlýðý, bezginliði, kendi kendine sorduðu sorular yüzünden iyiden iyiye artmýþ olmalýydý. Hani gölde boðulmakta olan birinin çýrpýndýkça dibe batmasý gibi dibe çekildikçe çekiliyordu… Anlýk mutluluklarý bu yüzden tercih ediyor olabilirdi. Nefes almak gibi… Sorularý soranlar ise o anlýk mutluluklarýn çetelesini tutup eleþtirmeye baþlýyordu: “konuþsana, neden konuþmuyorsun” demiyorlar mýydý? Fikri bence buydu. Öðüt, eleþtiri. Artýk hepsinden nefret ediyordu. Ak kaþýk olmadýðýnýn farkýndaydý. Ama onu adam etmeye hiç kimsenin cüret etmesini de kesinlikle istemiyordu. Zira kendi istese zaten adam olmanýn yollarýný çok iyi biliyordu. Kim bilir belki de þimdi deðil, belki daha sonra adam olmayý düþünüyor, istiyordu. Zira çok çok önceden adamdý! Yine olmak bu kadar zor olamazdý. Þimdilik yarým adam olmak istiyordu. Yani, toplumun varsaydýðý o adamlýk elbisesi ona birkaç numara bol geliyor olabilirdi! Ýstese kendisiyle ilgili kararlarý hemen alabilirdi. Bunlarý da uygulayarak yoluna devam edebilirdi. Deðer verdiði þeyler; çocuk ve kahveydi. Tek arzusu ise baþkalarý gibi vurdumduymaz olabilmek ve hissetmeden yaþayabilmekti. Hiçbir þeyden etkilenmeden, hissetmeden yaþayabilmek ne rahat, ne konforlu bir yaþam biçimiydi… Oysa istese baþkalarý gibi o da hemencik geçiþtirebilirdi.. Örneðin insanlarý aldatabilir, onlarý kandýrabilir, hakka, hukuka riayet etmeden þeytanýn avukatý olabilirdi. Evet, istese baþkalarý gibi paldýr küldür konuþabilirdi. Ne var ne yok her þeyi tuzla buz edip daðýtabilirdi. Ama yapmýyordu. Fýtratýna tersti. Bu yüzden ne dili ne eli ne de gönlü içi kan aðlasa da kötülük yapmak istemiyordu. Böyle olmasýna raðmen, ilginç bir þekilde kendisini dünyasýný en karanlýk insaný, sanýyordu… Çok þey istemiyordu. Ýstese de elde olanlarýn da yok olmasýndan endiþe ediyordu. Bilmiyordu. Hiçbir þey bilmiyordu. Algýsýnýn kapýlarýný tüm sözlere, tüm þarkýlara kapatmýþtý. Nasýlsa bir çýkýþ yolu yoktu. Yine ayný olacaktý. Bazen geceleri çocuk gibi aðlamak istiyordu. Ona bile üþeniyordu. Sonra “hiç aðlamanýn üþenmesi olur mu?” diye sorular soruyordu… Aðlamaya üþenince onu da öðrenmiþ oluyordu. Ertelediði aðlamalar niyeyse hiç olmadýk yerde çýkýp geliyordu. Gözyaþý kadýsý, ruhunun karanlýðýný temizlemek için arada baskýn yapýyordu ama en çok da sevdiðinin yanýnda olmadýðý için gecenin karanlýðýnda sessizce için için gözyaþý döküyordu… Hayat; çeke çeke, süne süne, ezile büzüle, bata-çýka güle-oynaya usulca kayýp gidiyordu herkesin avuçlarýndan! Kadýn bunun farkýndaydý… Adamýn akýp giden bu hayatýn içinde tek korkusu onsuz kalmaktý… Onsuzluk bu hayatýn, damarlarýnýn kopmasý demekti. Birbirini ölümüne seven iki insan; bu kadar yakýn ve alabildiðine uzaktaydý. Ýþte onlar, bir köyde, belki bir kentte ya da geliþmemiþ bir þehrin çok katlý binalarýn odalarýnda yaþýyorlar. Katlanýlmasý güç bu yaþamý omuzlamaya ve hayatlarýný sürdürmeye herþeye raðmen devam ediyorlar… Onlarýn öyküleri bazen hayata sýmsýký sarýlýp yaþamakla, bazen gazetelerin üçüncü sayfalarýnda yazýlmak ve bazen de mahpus damlarýnda gün saymakla geçer. Ve “beriki Türkiye” hep çenelerini yorsa da onlarý böyle þeyler hiçbir zaman ilgilendirmemiþtir. Onlarýn tek arzusu, tek umudu ve ýþýðý çocuklarýnýn okumasý, kendilerini kurtarmasý ve kanatlanýp “baþka bir dünyaya” uçmasýdýr… Kalýn Saðlýcakla.
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Yûþa Irmak, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |