..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Sevgi dünyadaki yaşam ırmağıdır. -Henry Ward Beecher
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yüzleşme > İlke ERSOY




26 Ocak 2004
"Üstü Kalsın!"  
İlke ERSOY
" Ne zaman gözlerimi açtığımı hatırlamıyordum... Muhtemelen ameliyat biter bitmez; narkozitörün müdahalesi ile uyanmış olmalıydım..."


:BIDB:


 Ne zaman gözlerimi açtığımı hatırlamıyordum... Muhtemelen ameliyat biter bitmez, narkozitörün müdahalesi ile uyanmış olmalıydım. Bütün o dayanılmaz ağrılarım geçmişti, sadece ameliyat yerim sızlıyordu hafifçe... Bir gün kımıldamadan yatmam gerekiyordu, ertesi gün kalkıp ufak ufak yürümeye başlayacaktım. İstesem de kımıldayamazdım zaten, çünkü yattığım yerde hala başım dönüyordu...

 Biraz kendime geldiğimde, hafiften gözüm açıldığında yani; ilk 24 saat içinde başıma gelecek en kötü şeyin sigarasızlık olduğuna karar verdim. Operasyon öncesinde de, narkoz alacağım için 48 saat boyunca içmediğim (tamam, bir-iki tane içmiştim ama sadece o kadar) düşünülürse, nikotin krizine girmem an meselesiydi.

 O günlerden tam birbuçuk sene sonra eşim olacak sevgilimin hastanede geçen zamanlarda benim için yaptıklarını unutmam çok zor herhalde... Hele ki tekerlekli yatağı pencere kenarına çekip de hastane odasında cam kenarında sigara içebilmemi sağlaması; o arada da kapıda nöbet tutup gelip geçen hemşirelerin odaya girmesine engel olması bile benim için bir minnet sebebidir. Evet, çok ayıp belki; yasak olan bir yerde, bir hastane odasında sigara içmiş olmamdan dolayı suçluluk duymam gerekir, ama duymuyorum... Ölüme en yakın olduğum anlardan birkaç saat sonra, elimin üstüne takılı kelebek iğnesi ve kolumda takılı serumla yatağa uzanmış bir halde, hastanenin en üst katlarından birinde bir pencereden yıldızları ve Haliç'i seyrederek keyifli keyifli tüttürdüğüm o iki sigaranın, benim için her zaman ayrı bir önemi olacak. Çünkü o on dakikalık süre içerisinde şu andaki yaşam felsefemin yapı taşlarını oluşturan kavramlarla tanıştım usumda. Galiba öte aleme gidip gelmiş kadar olunca, ister istemez nail olunuyor birtakım sırlara!

 İnsan, hayatla dalga geçebildiği gibi, ölümle de dalga geçebilmeli... Önemli olan an'ın kıymetini bilmek ve içinden geldiği gibi yaşamak. Ben bunu bilir bunu söylerim.Tüm hayatını, tüm geleceğini iğne oyası gibi işleyip programlamaya çalışan insanlar için de üzülürüm... Üzülürüm çünkü onlar nefes almaya devam edecek olmalarının sadece -ihtimal dahilinde olduğu- bir geleceği programlarken, aslında yaşamlarının ellerinden kayıp gitmesine neden oluyorlar... Çünkü gerçek olan, ait olduğumuz sadece 'şu an', gelecek yalnızca bir muamma, geçmiş ise sanrısal anılardan ibaret çoğu zaman; hatırladıkça beynimizde yontup biçimlediğimiz... Pek çok şeyi unutmakla kalmıyor, hatırladıklarımızı da farklı algılayabiliyoruz geriye dönüp de yaşanmışlıklarımızı düşündüğümüzde. Bu durumda da, bugünümüze sahip çıkmaktan daha sahici bir yaklaşım göremiyorum hayatın kendisine hem içerden, hem de dışardan baktığımda.

 Ameliyattan sonra on gün daha hastanede yatmam gerekti. Operasyonda üçbuçuk saat boyunca beni kesip biçmiş nöroşirürjiyen amca da(ki ben ona Neşter Usta ismini takmıştım ama o hiç bilmedi) didaktik ve akılcı(?) üslubu ile her sabah saat altıbuçukta, ben daha uyku sersemi iken odaya girip, bir dolu talimat yağdırıyordu bıkıp usanmadan... Artık daha dikkatli yaşanacaktı, sağlıklı beslenme, spor ihmal edilmeyecekti, sigara kati suretle yasaktı, bol oksijenli ortamlarda yaşanacaktı, alkol çok nadiren alınabilirdi ama tercihen kırmızı şaraptı (neyse ki marka kısıtlaması yapmadı!) ve asla sinirlenilmeyecekti, uyku düzenine sadık kalınacaktı, bitkinlik yaratan her türlü aktiviteden uzak durulacaktı (hiç sansı yoktu bu konuda), stresten kaçılacaktı, beni bir daha görmek istemiyordu (ameliyat etmeyi kastediyordu yani, asıl onu görmek istemeyen bendim!) ama bu işlemden geçmiş birinin tekrar aynı yere düşmesi istatistiki olarak yüzde doksandı, bu yüzden de bütün bu dediklerine harfiyen uyulmalıydı.

 Hiç şansı yoktu!

 Fakat ben şanslıydım. Şanslıyım; en azından hala... Bir daha karşılaşmadık. Bir iki defa televizyonda gördüm, replikler aynıydı, yüzündeki 'bilici' ifade de. Yine de, herşeye rağmen onu sevmiştim... Ne de olsa adam acılarımı dindirmişti, sanatsal çalışmasını yaptığı yerde hala imzasını taşıyorum; hafiften silinmiş olsa da. Söylediği kadarıyla geçen yıllar içinde tamamen kaybolacakmış.

 Kanımca, insan öz saygısını yitirmediği ve onurunu koruyabildiği sürece, tuttuğu her yol mübahtır. Ancak, evi dışında gittiği her mekanda kapı kollarına dokunduğunda bile koşup elini yıkayan, her an titiz, her an tertipli, asla yüksek sesle müzik dinlemeyen, sigaradan içkiden nefret eden, istisnasız her gece onda yatıp sabah beşte uyanıp koşuya çıkan, içi dışı bitki çayı olmuş, yemek yerken bile besinleri gruplara ayırıp tüketen; damak tadı körelmiş, ajandasına her onbeş dakikada bir bakan, evinin ve işyerinin her odasında en az iki tane saati olan, sürekli atacağı bir sonraki adımın; hatta binlerce adım sonrasının bile hesabında olan, sözde stresten uzak; ama bir yandan da sakinleştirici ilaç müptelası olmuş insanlara bakıyorum da, mutlular mı sahiden de? Nefes aldıkları her anın hakkını vereceklerine sürekli bir endişe, sürekli belirsizlikleri netleştirme çabası, sürekli ölüm korkusu, sürekli tatminsizlik... Hep daha fazlası, herşeyin daha fazlası... Yazık.

 Canım gibi sevdiğim şairim Cemal Süreya, ölmeden önce yazdığı son şiirinde der ki:

Ölüyorum Tanrım,

bu da oldu işte

Her ölüm, erken ölümdür

Biliyorum Tanrım

Ama, ayrıca, aldığın şu hayat,

Fena değildir

Üstü kalsın.




 Evet, kuşkusuz her ölüm erken ölümdür; hele ki sevdiklerimiz göçüp gittiyse bu dünyadan. Kaç yaşında olurlarsa olsunlar son nefeslerini verdiklerinde, "onun için tamamdı artık" diyebilir miyiz arkalarından? Ben diyemem... Ama vaktim saatim geldiğinde, kendi adıma gönül rahatlığıyla diyebileceğim tek bir şey var:

 "Üstü kalsın!"

 



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ben İlkyaz'ın Annesiyim!
Su Uyur, Düşman Uyumaz
Biraz Şiir, Biraz Parmak Boyası... Biraz Aşk, Biraz Patates Baskısı...
Pelin Onay'a Mektuplar II / Kumdan Kale Prensesi
Maestro
Pelin Onay'a Mektuplar I / Karpuz Kabuğu Reçeli
Ölmek Ne Kolaymış, Gitmek Ne Zor...
Sabahların En Güzeli
İncelikler Üzerine Küçük Bir Anekdot
Dahi mi, Deli mi?

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Nerdesin [Şiir]
Yar Diye Bildiğim... [Şiir]
Unut Beni Aşk Yarası [Şiir]
Veda [Şiir]
Buhur Dağı ile Kınalı Ceylan'ın Masalı [Öykü]
Evimdeki Yabancı [Öykü]
Bir Garip Yolculuk I - II - III [Öykü]
İzedebiyat Farkı [Eleştiri]


İlke ERSOY kimdir?

"Ne zaman ki henüz vücut bulmamış bir öykünün ya da şiirin kelimeleri kıpırdanmaya başlar içimde, kalemimin mürekkebini yüreğimde damıtırım yazmaya başlamadan önce. . . Son nefesimi verdiğimde dünyaya, ardımda bırakacağım "iz"; benden, yaşadıklarımdan, hayallerimden geriye kalan en sahici kanıt olsun diye. . . " VE BİRKAÇ YIL SONRA: "Bir kadının yaratabileceği en güzel şey, bırakabileceği en güzel iz; evladıymış. . . Kızımın, İlkyaz'ımın gözlerinde henüz yazılmamış en güzel şiirler saklı. . . İkinci doğumgünüm, 29. 06. 2006. . . "

Etkilendiği Yazarlar:
Panait Istrati...Tüm 2.yeniler...En çok da Cemal Süreya. Onun dışında, özellikle çağdaş latin edebiyatı diyebilirim; genel çizgileri ile.


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © İlke ERSOY, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.