Yaşama karşı sımsıcak bir sevgi besliyorum... -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Kendince ‘sağlam görüşleri’ olan, ama ( nedense?) maalesef bunlara her zaman katılamayan sevgili arkadaşım Bush. Duydum ki, bunları çok sıkıntı yapıp kendi kendini üzüyormuşsun. Sakın üzülme. İçini rahatlatır mı bilmem ama bu günlerde zaten kaç kişi kendi görüşlerine katılabilme ‘lüksüne’ sahip ki? Açıkçası, kim katılabiliyor ki? Değil mi ya? Sen o güzelim kafanı bunlarla meşgul etme. Ben biliyorum, senin ‘kalbin temiz’. Ne kadar, sana fitne fesat yakıştırsalar da ne kadar ‘yufka yürekli’ olduğunu bir ben bilirim. O cici köpeğin için az mı ağladın, karalar bağladın. Bazı karanlık tipler, kendini bilmez fitne fücurlar, hemen kalkıp ‘el kadar köpeğe o kadar ağlayacağına, Irak’ta öldürülen binlerce günahsız, masum çocuğa acısaydın ya’ diyecekler. Ama sen onlara aldırma. Ben bilmez miyim, her şeyi sadece ‘insanlığın hizmeti’ için yapıyorsun. Kendin için bir şey istiyorsan namertsin. Mesela Petrol gibi. Tövbe estağfurullah, şu kör şeytan insanın aklına ne kadar da kötü şeyler sokuyor değil mi Bushçuğum? Zaten insan denilen bu nankörlere yaranmak imkansız. Hiç kıymet bilmiyorlar vallahi. Sen ‘demokrasiyi’ getirmek uğruna denizler aş, binlerce kilometre öteden kalk gel. Kıymetin bilinmesin. Nankör bunlar, nankör. Şimdi bir de utanmadan ‘Onun üzerine ne vazife, binlerce kilometre öteden bizim nasıl yönetildiğimiz? Ona mı sorduk? Her toplum nasıl yönetileceğine kendisi karar verir. Yönetim biçimimiz yanlışsa yanlış. Hem, kime göre yanlış? Belki, bana göre de esas senin yönetim biçimin hatalı. Hadi bakalım cevap ver’ diyecekler. Bu kendini bilmezler. Sen onlara aldırma emi Bushçuğum… Bu arada, Bushçuğum deyince, sanki çalı çırpı gibi oluyor ama biliyorum ki, sen beni yanlış anlamazsın. Zaten resmi dilimizi, İngilizce ilan etmeye şunun şurasında ne kaldı değil mi canım? O zaman, bu manasız hatalar da kendiliğinden ortadan kalkacak. Böylelikle, kendi kendimize icat ettiğimiz ve dünyanın hiçbir yerinde başka bir örneğine dahi rastlamanın mümkünün olmadığı şu garip İngilizce ve Türkçe karışımı ‘gulyabani’ dil de tarihe karışacak. İnşallah mevlam o günleri tez elden gösterir bana canım Bushçuğum. (Biliyorum, her seferinde sanki sana sanki süpürge der gibi bir şey oluyor ama resmi dilimiz olan İngilizceye geçene kadar artık çaresiz idare edeceksin) Ha, bir de şu dil sorunu var değil mi Bushçuğum? Ay, başını ağrıtmak gibi olmasın ama canım. Sorma bu günlerde, burada bazı zıpırlar çıktı piyasaya. Neymiş, Türkçe’ye başka dillerden giren yabancı kelimeler dilimizi bozuyormuş, falan, filan… Bir kere İngilizce yabancı dil değil ki. Kör cahiller. Yakında resmi dilimiz olacak. Hem yabancı dil olsa, güzel yurdumun biricik başbakanı, sen hariç dünyanın en karizmatik adamı ‘yakışıklı’ Tayip, Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmasında ‘concept’ kelimesini kullanır mıydı? Değil mi ya? Aaaaa, vallahi kendi kulaklarımla duydum. Biz Evleniyoruz ve Pop Star arasında koştururken yanlışlıkla TRT 3’e basmışım. Meclis saatimiymiş neymiş, orada konuşuyordu. Pop Star, Biri Bizi Gözetliyor, Biz Evleniyoruz gibi çok kaliteli, hissiyatı yüksek, öğretici, vatana millete hizmet eden programlar varken Meclis Saati gibi gereksiz programları da neden yayınlar hiç anlamıyorum. Bir kere promosyonu yok. Heyecan yok. Kimse şarkı söylemiyor. Sadece kürsüden konuşan millet vekilleri. O kadar. Şimdi, bazı densizler, ‘Türk Dil Devriminin Yapıldığı ve Türk Dilini Koruma kanunlarının hazırlanarak kabul edildiği ve Dil Kurumunun temellerinin atıldığı o yüce meclisin çatısı altında, 80 yıl sonra, aynı Cumhuriyetin Başbakanı resmi meclis tutanaklarına geçen konuşmasında İngilizce sözcük kullanıyor. Biz Türk Dil Devrimini boşuna mı yaptık? Hani, bir ulusu ‘ulus’ yapan en temel öğelerden biri de kullandığı ‘ortak dil’di? Yani, o devletin Resmi Dili. Bir ülkenin başbakanı kendi ‘ulusal diline’ sahip çıkamazken ülkeye nasıl sahip çıkar? Başbakan olarak, halkına örnek olmak ve önderlik yapmak vasıfları ile donatılmış olması gereken kişi, yabancı bir ülkenin dilini resmi meclis tutanaklarına geçecek olan konuşmasında kullanarak bize hangi konuda ‘örnek’ olmaya çalışıyor acaba? ’ diyecekler. Dedim ya, bunlar çok densiz canım. Bu arada, sahi ‘concept’ kelimesi tutanaklara acaba nasıl geçmiştir? Nasıl yazmışlardır, Türkçe - İngilizce mi? Yoksa, sadece İngilizce mi? Bak, yine kafam karıştı. Amaaaaan, hep söylüyorum. Biz hemen, işi gücü bırakıp ana dilimize İngilizce’ye geçelim diyorum, bir türlü anlatamıyorum.. Neyse, Evet, ‘yakışıklı’ Tayip bu yabancı kelimeleri kullanıyor. İyi de yapıyor. Çünkü, birincisi ne kadar bilgili olduğunu gösteriyor. Canım, adamın çatır çatır yabancı dili var ki konuşuyor. Yoksam nerden bilecek concept’i değil mi ama? (Allah aşkına şunun Türkçesi neydi ki? Ayyyyyy, hemen İngilizce öğrensem iyi olacak yoksam bu gidişle diğer ‘Beyaz Türklerin’ konuşmalarından hiç bir şey anlamayacağım.) İkincisi, acayip Avrupai görünüyor, yani çok janti…(bunun yerine ‘havalı’ da diyebilirdim ama çok düz Türkçe, böyle yüksek bir şahsiyetten bahsederken çok yavan kaçar) Üçüncüsü, bir kere çok yakışıyor, sonracıma çok karizmatik duruyor…. Yaaa, böyle Bushçuğum. Adamı çekemiyorlar. Hep kıskançlık. Kıskanç bunlar, kıskanç. Yok, seni ziyarete geldiğinde bacak bacak üstüne atmış filan. Daha neler. Gazeteler çarşaf çarşaf yazdı. Günlerce konuşuldu. Bazı kendini bilmezler gene ahkam kestiler. Bu sefer de bunu yazan gazeteleri ve medyayı iktidar uşağı olmakla suçladılar. Bu arada bazı çıkıntılar meydanı boş buldular. Tayipçiğimin yokluğunda atıp tuttular. Yok efendim, bir başbakan olarak görevi, ‘Nerede olursa olsun, Büyük Türk Ulusunu en iyi biçimde temsil etmek. Ulusal çıkarlarımızı ve saygınlığımızı korumak, ulusal onurumuzu ve haysiyetimiz rencide edici davranışlardan hassasiyetle uzak durmak’ mış falan filan… Yani laf salatası. Aramızda kalsın, senin karşında bacak bacak üstüne atmasına biraz ben de ‘takıldım’ doğrusu. Yani, insan ‘büyüğünün’, hele hele ‘velinimetinin’, biricik ‘efendisinin’ karşısında el pençe divan durmalı. Öyle, sanki ‘eşiti’ gibi ayak ayak üstüne atmak filan. Olmuyor. Yakışmıyor. Ama artık sen onun gençliğine vereceksin. Öğrenecek ağabeysi, öğrenecek…. Ne de olsa zamane. Sonra, bir de ‘Kıbrıs’ meselesi var. Amma da mesele yaptılar şu ‘Kıbrıs’ı canım. Ver kurtul değil mi ama? Diş ağrısı gibi bir şey oldu resmen. Dişin ağrıdığında ne yaparsın? Dişçiye gider çektirisin. Temiz iş. Çektir gitsin. Dedim ya, insanlar çok ukala. Bu seferde, Tayipçiğimi ‘Kıbrıs’ı babasının malı gibi vermekle’ suçluyorlar. Güya, sen ne dersen onu yapıyormuş. Hatta bazı çok bilmişler işi o kadar ileri götürdü ki tahmin dahi edemezsin. ‘Bu topraklar, şehit kanlarıyla alındı. Her karışında, şehitlerimizin döktüğü kan var. Değil toprak vermek, vermeyi düşünmek bile ‘Vatana İhanettir’. Bunu Amerikalı Amcalarına yaranmak için yapanlara ise ‘Vatan Haini’ denir’ dediler. Yaaaa, sorma. Halbukisi bizim ‘yakışıklı’ ‘Tayip’ haklı. E, ben ne diyorum? Ver kurtul. Yaaaa, işte böyle. İçim pek daraldı. Ama geçenlerde senin eşin için yazdığın o ‘veciz’ şiiri televizyondan dinledim Bushçuğum. Ayyyy, ne güzel şiir yazmışsın öyle. Senin gibi şair adama çok haksızlık ediyorlar. Yine senin günahını alıyor bu yezitler. ‘Şiirleri de kendi gibi pek bir şeye benzemiyor. Ama biz edebiyat dünyası olarak, bağrımıza taş basmaya razıyız. Dünyanın başına bela olmaktan vazgeçsin, şiire soyunsun. Yeter ki insanlık kurtulsun’ diyorlar. Bence sendeki cevheri çekemiyorlar, canım. Dedikodu bu, yaz yaz bitmez Bushçuğum. Elin ağzı torba değil ki büzesin. Kusura bakma, şimdi televizyonda Pop Star başlıyor. Hemen gitmem gerek. Vatana millete hizmet eden bu gibi programların senin ülkenden çıkması ne güzel. Şiir yazıyorsun, Yazdığın şiirler kadar ‘nadide’ bu programların dünyanın dört bir yanına yayılmasını sağlıyorsun. Yani, sana ne kadar çok teşekkür etsek azdır. İnsanlığa bu kadar çok ‘hizmetin’ geçiyor. Hala kıymetini bilmiyorlar. Nankör bunlar, nankör. Eeeeee, şimdilik benden bu kadar Bushçuğum, Pop Star başlamadan ekranın karşısındaki yerimi almalıyım, evdekilere selam eder, gözlerinden öperim….
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Seval Deniz Karahaliloğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |