"İnsan - işte tüm sır burada. Bu sır üzerinde çalışıyorum, çünkü kendim de insan olmak istiyorum." -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Günlerdir yalvarıyorum, tedaviye yönelik birşeyler yapması için; yok, yapmıyor. Kendi kendine geçmesini bekliyor rahatsızlığının. Daha çok bekler.” Dünya duayla, elek sıvayla,” demişler. Ama siz gelin bunu eşime anlatın. “ Masaj yapalım,” diyorum, “ Olmaaaaaz! ” diyor. “ Pomat sürelim,” diyorum, “ Olmaaaaz! ” “ Yakı yapıştıralım,” diyorum, “ Olmaaaaaz! ” “ Sıcak tatbik,” diyorum, yine “ Olmaaaaaaz! ” Zannedersiniz ki muhalefet partisi lideri. Kuzu gibi adamın huyu değişti rahatsızlanınca. Hani derler ya, “ Çingene, çocuğumun hasta olduğuna yanmam, huyunun değiştiğine yanarım demiş,” diye; ben şimdi o sözü homurdanıp duruyorum.Yalnız bir farkla: Yani “ çocuğumun ” kelimesinin yerine “ eşimin ” kelimesini getirerek. Dedi ki kardeşim: ”Aman abla, hiç mi aklın yok! Madem ilâç almıyor, sen de yediği – içtiği bir şeyin içine kat ilâcı.”.......Hııım! Görür şimdi gününü.....Her sabah kahvaltıda portakal suyu içerim. Bazen eşime de sıkarım. Bir kas gevşetici alıp, portakal suyunun içine katarım ben de. ” Kaçakçının hakkından dolandırıcı gelir,” derler. Bir kez de ben dolandırıcı olayım. Hemen bir kas gevşetici aldım. Bir sabah eşim kalkmadan portakalları sıktım. Bu işin makinesi var ama, teknoloji özürlü olduğum için beceremiyorum, elimle sıkıyorum. Baştan iyi gidiyor da, sonuna doğru sıkıntı basıyor. Ellerim ağrıyor.Eşimin bardağını ağzına kadar dolduruyorum, benimkini dolmaya yakın yapıyorum.Zararı yok, ben az içeyim. Eşimden daha az portakal suyu içtim diye, ölecek değilim ya. Hem evlilik, fedakârlık gerektirirmiş. Alın işte fedakârlık. İyi de, ya eşim anlarsa? ........Anlarsa anlasın, bir ilâç yüzünden beni boşayacak değil ya! ...Eşim yataktan kalktı iki büklüm, kahvaltı masasına oturdu. Hemen portakal sularını masaya koydum. Benim bardak yarım olduğu için, eşimin bardağıyla karışma tehlikesi de yok.......Acaba anlayacak mı? .....Suç işlemek ne zormuş. Kendisinin yüzüne bakamıyorum konuşurken. Hep başka yerlere bakarak konuşuyorum.Tam bardağa uzanırken, su almak için masadan kalktım.Yerime oturduğumda, eşim çoktan yarılamıştı portakal suyunu. Oooooooohhh! ........Hiç gıkı çıkmadı. Yaşasın! Oldu bu iş. Akşama nasıl gelecek bakalım. En azından yarına etkisini göstermesi lâzım. Üç sabah üst üste uyguladım bunu. İlâçlı portakal suyunu içerken, yüzünü ekşitecek korkusuyla, hiç kendisiyle göz göze gelmemeye çalıştım. Kahvaltı masasına hep ondan sonra oturdum. Her seferinde, bardağının yarılandığını gördüm. İçimden de kardeşime dua ediyorum.” Hay Allah senden razı olsun,” diye. Aradan üç gün geçti, nedense hiç yararı olmadı. Sabah işe nasıl gidiyorsa iki büklüm, akşama öyle geliyor. Allah Allah! Bu kas gevşetici niye iyi gelmiyor? Bu arada benim ayaklarım ağrıyor aylardır. Ama son günlerde pek ağrımaz oldu. Eşimin derdine, kendi ağrılarımı unutmuş veya ertelemiş olmalıyım.” Deli deliyi görünce sopasını bırakırmış.” Ne kadar doğru. Dördüncü günün akşamı bir arkadaş geldi. Eşimin rahatsızlığını, ilâç alamadığını duymuş. Kendisine zorla hap içirecekmiş. Sanki çok kolay! Hadi içirsin de göreyim....Baktım elinde kas gevşetici. Eşime gizli gizli içirdiğim hapın aynısı.Tesadüfe bakın siz.Başladı yalvarmaya. ” N’olur iç şunu, iki günde geçmezse ne olayım! ” diye. Eşim yine “ Olmaaaaz! ” diyor....Ben de katıldım eşime.” Olmaaaaz! Ben dört gündür bu hapı, Rüştü’nün içtiği portakal suyuna koyuyorum. Ama hiç yararı olmadı.” Eşimin bana kızacağını beklerken, kendisi önce kısa bir süre şaşkınlık geçirdi, sonra gülmeye başladı. Bana; “ O hapları ben içmedim, sen içtin,” dedi....” Yok canım! ” falan diyecek oldum, eşim açıkladı, nasıl içtiğimi.........Meğer, ben sabahları çay içmiyorum portakal suyu içiyorum diye; eşim, kendi önündeki dolu bardağı, benim önümdeki yarım bardakla değiştiriyormuş. O zaten çay içiyormuş, yarım bardak portakal suyu kendisine yetermiş. Ve ben böylece bilmeden, ilâçlı portakal suyunu içmişim. Ve ayaklarım, son birkaç gündür o nedenle daha az ağrıyormuş.....” Kime niyet, kime kısmet.” “Eeeeeee! Sonra? ” mı diyorsunuz? Sonrası şu: Şimdi ben her gün kas gevşetici içiyorum, ayak ağrılarım için.Portakal suyunun içinde değil tabi.Bir yudum suyla.........Peki ya eşim mi? O hâlâ ilâç almamakta, beline masaj yaptırmamakta, sıcak tatbik bile uygulamamakta ısrar ediyor. Kambur kambur dolşaıp duruyor. Ben biliyorum yapacağımı. Yarın eşime kuru fasülye pişirip, içine kas gevşetici koyacağım. Ben kuru fasülye yemem nasıl olsa.Ona kas gevşeticili kuru fasülyeyi yedirmezsem, bana da “ Kâmuran” demesinler, “ Şimnedifer “ desinler...Ölmek var, dönmek yok.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |