..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Zaman dostluğu güçlendirir, aşkı zayıflatır. -La Bruyere
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > İnceleme > Türkiye > Mehmet Sinan Gür




13 Ağustos 2001
01 10 Anti Küreselleşme  
Mehmet Sinan Gür
Bireylerin küreselleşmeye karşı olmalarının nedeni, içgüdüsel olarak çıkarlarına ters düştüğünü anlamalarından kaynaklanıyor.


:DCEI:
Derdimiz nedir kardeşim? Yaşamak, ama adam gibi yaşamak. Peki bu nasıl olacak? Biraz düşünelim. Daha iyi yaşamak için ne gerekiyor?

1.     Enerji
2.     Ürün
3.     Yer.

Bunları sağlarsak adam gibi yaşar mıyız? Evet. Bunları sağlamak için başkasının boynuna basmak gerekir mi? Hayır. İşte bu nokta daha iyi yaşamanın ve aynı zamanda başkalarının haklarına saygı göstermenin kilit noktası.

Bugün dünyayı para yönetiyor. Enerji para ve emek ile üretiliyor. Ürün para ve emek ile üretiliyor. Yer para ile elde ediliyor.

Bazı insanlar rahat yaşasınlar diye onlardan kat kat fazla insan sıkıntı çekiyor. İnsanlar emeklerini para karşılığında satıyorlar ve kazandıkları para ile yaşamak için gerekli maddeleri satın alıyorlar. Fakat para sahibi olanlar ürün elde edebilmek için sattıkları maddelerden kar almak zorunda kalıyorlar. Bu durum kısır bir döngüye neden oluyor. Para bu kar oranı yüzünden yavaş yavaş bir noktada toplanıyor. Emeğini satarak yaşayanlar yavaşça ve gittikçe fakirleşiyorlar.

Doğadaki bütün enerjilerin kaynağı Güneştir ve bedavadır. İleride öyle bir zaman gelecek ki emeğin satılmasına gerek kalmayacak. Bunun için Güneşin yaydığı enerjiyi kullanmayı öğrenmek gerekiyor. Nasıl bir ağaç hiç para harcamadan ve yerinden kıpırdaman büyüyorsa insanlar da para ve büyük emek harcamadan yaşamasını öğrenecekler.

Yukarıdaki üç maddenin ilk ikisi Güneşin sayesinde gerçekleşecek. Ancak daha iyi yaşam için gerekli olan üçüncü şarta Güneşin yapabileceği bir şey yok.

Nüfus artışı. Küreselleşmenin ortaya çıkmasına neden olan en büyük etken. Nüfus arttıkça insanların yaşama alanı, yani yer daralıyor. Nüfus artışı bu hızla sonsuza kadar süremez. Diyelim ki bir araba içindeyiz 200le gidiyoruz ve karşımızda bir duvar var. Nüfus artışı karşısında şu andaki durumumuz budur. İlk iki madde de nüfus artışı ile ters etkisini artırır. İnsan çok olursa enerji yetmez, ürün yetmez, üretecek çok insan varken üretilecek ürün yoksa büyük sorunlar çıkar. Şu andaki durumumuz da budur zaten. Bu şartların sürmesi ve daha da ağırlaşması durumunda bir grup insan beslenemeyecek yani bırakın daha iyi yaşamayı, hiç yaşayamayacak demektir. Fakat bu grup hangi grup olacak? Kim yaşayamayacak ve buna kim karar verecek?

Dünyada insanlar kurdukları devletlerin egemenlikleri altında yaşıyorlar. Zaman içinde biri diğerinden güçlü oluyor. Güçlü olan devlet artan nüfusuna yer açmak üzere zayıf devleti eziyor.

Şimdi genelden özele gelelim. Devletimizin durumu ortada. Başka devletlere karşı güç dengemiz gittikçe bozuluyor. Geleceği düşünmemek, sorun yokmuş gibi davranmak bizi kurtarmaz. Dünyadaki bütün küreselleşme karşıtları aynı şeyi düşünüyor. Küreselleşme etkileri geliştikçe bazı insanların yaşama alanı daralıyor bazılarınınsa genişliyor. Söylenen tonlarca lafın hepsi bu olayı gerçekleştirmek için bir kılıftan başka bir şey değil. O tonlarca lafa örnekler vereyim. “Siz çok şeker üretiyorsunuz.” “Siz çok tütün üretiyorsunuz.” “Sizin borcunuz arttı.” “Siz kokoreç yiyorsunuz..” Benzer örneklerle sayfalar doldurulabilir. Daha olmazsa “Siz bıyık bırakıyorsunuz.” Ve hatta “Gözünüzün üstünde kaşınız var.” Lafı bile örnek olabilir. Böyle giderse bizi bekleyen sonu tahmin etmek zor olmasa gerek. Ancak henüz tren kaçmış değil.

Genel olarak farklı ülkelerde olan farklı milletler veya aynı ülke içinde olduğu halde aynı milletten olmayan, aynı düşüncede olmayan gruplar diğerlerini yok ederek kendilerine yer açmaya çalışırlar. Gerçekte elimize fırsat geçerse aynı şeyi biz de yaparız. Türkiye içinde birbirimizi yiyerek yapıyoruz zaten. Amaç hep benzer olmayanı yok edip benzer olanlara yer açmak. Bunun için de bir çok örnek verilebilir. Madımak yangınında 36 kişi o yüzden öldü. CHP genel başkanı o yüzden parti içinde tasfiye yaptı. Hala Kuzey İrlanda’da Katoliklerle Protestanlar çatışıyorlar (gelinim sen anla). Söz dönüp gene demokrasiye geliyor. Demokrasi başkasının yaşama hakkına saygı duymaktır. Bu söz yalnızca “başkasının yaşamasına izin vermektir” anlamına gelmez.

Başka bir düşüncenin varlığına bile tahammül edemeyen kişilerin, toplulukların var olduğu bir toplumda küreselleşmeden nasıl söz edilebilir? Bu konu yalnız yönetimin doğru temellere oturmasından ibaret değil ki. Ayrıca kendilerinin küre olduğunu iddia edenler şu haliyle niyetlerinin hiç de iyi olmadığı izlenimini veriyorlar. Birileri birilerini alt ederek küreselleşme sağlanacak. Böyle küreselleşme olmaz. Yani olur da ben razı olmam. Hiç kimse de razı olmaz.

1800lü yıllarda Napoleon Bonaparte’ın yaptığı gibi bir Avrupa birliği, küreselleşmeye hizmet etmez. Napolyon’un niyeti Avrupa’yı tek devlet yapmaktı. Ama Fransız devleti. Bunun gibi Osmanlı devletinde gayri müslimlerden fazla vergi alarak, çocuklarını devşirerek, oradan oraya sürerek nasıl eşitlik ve birlik sağlanabilirdi? Osmanlı’da ümmet kavramının birleştiriciliğinden söz ediliyor. Osmanlı devletindeki gibi bir ortam sağlanırsa, bu birlik beraberlik demek değildir. İlla namaza gidip oruç tutacaksın, tesettüre bürüneceksin. Bir taraftan “zorla yapmıyorum, onlar istedikleri için yapıyorlar” deyip diğer taraftan çeşitli yollarla, vergi toplayarak, kadınların yüzüne kezzap atmakla, erkekleri öldürmekle tehdit ederek toplumu cendereye almaya çalışacaksın. Böyle birlikler olmaz. Bu hareketlerin sonunda ortaya bir barış ortamı çıkmaz. Bunlar olsa olsa baskı rejimleridir. Sonunda daha özgürce düşünen başka bir grup tarafından yıkılmaya mahkumdurlar. Çünkü insanların tabiatı budur. Baskıya gelemez.

Doğru veya yanlış, dünyanın gidişi bu yöndedir. Bir grup ne kadar özgürlükçü ise çevresine o kadar çok insan topluyor. Bunu kendi emelleri için mi kullanıyor? Sinsice davranıp insanları aldatıyor mu? Günün birinde koyun sanılan toplum mutlaka uyanıyor. Yılanın derisinden sıyrılıp çıkması gibi onu sıkan, dar gelen, eskimiş kabuğu üzerinden atmak, şu veya bu şekilde kendine daha özgür bir ortam sağlamak istiyor.

Bir miktar canlandırma yapılmış bir sözle yazımı bitirmek istiyorum.

-     Bir zamanlar bir savaşçının konuşmasını dinlemiştim. Kaybedilmiş bir savaştan sonra savaşı neden kaybettiklerini sorguluyordu. Dedi ki: “Yargılamadan öldürebilen insanlara gereksinmemiz var. Biz savaşırken karşımızdakini yargılarsak işte böyle kaybederiz. Düşünmeden öldürebilen on tümen askerimiz olsaydı savaşı kazanırdık.” Düşünebiliyor musunuz? Sonuna kadar katliam yapacak 10 tümen asker! Ben böyle düşünmüyorum. Bir savaşı kazanmak için gerçekten haklı olmak gerekir. Çünkü eğer haklıysan yapmayacağın şey yoktur. Duygusuz davranarak düşmanına karşı geçici bir üstünlük sağlayabilirsin. Nitekim bazen böyle şeyler oluyor. Bir amerikan filminde Yemen’de bir Amerikan askeri öldürüldü diye askerler sivil halka ateş açmış. Bu olay gerçek mi değil mi bilmiyorum. Ama deminki mantığa göre gerçek olursa, senin bir askerini öldürdüler diye 83 tane masum insanı öldürürsen bunun haklı bir yanı olamaz. “Senin orada ne işin vardı kardeşim” Diye sormazlar mı adama? Küreselleşmeymiş. Küreselleşme demek küreye teslim olmak demek değil ki. Küreselleşme eşit şartlar altında yaşamak demektir. Çünkü ancak öyle küreselleşme olur. O öldürdüğün 83 tane insanın halkı aynı şekilde senin 83 insanını öldürseydi ne yapardın? Oh... Hayır... Olamaz... Peki sen nasıl cüret ediyorsun? Üstüne üstlük yaptığın işi savunuyorsun. Ortada bir eşitliğin olmadığı açık seçik görülüyor. Yargılamadan öldürmek... Sanki savaş savaş alanında bitiyor.




.Eleştiriler & Yorumlar

:: Küreselleşme emperyalizmdir
Gönderen: Emin Baydil / Kastamonu/Türkiye
6 Şubat 2005
Bizler, iyi niyetle bazı kavramları kendimize göre yorumlamaya çalışıyoruz. İdea olan küreselleşmenin sizin üzerinde bıraktığı izlenim çok farklı. Sizin derken esasında birçoğumuz bu şekilde değerlendirmeye çalıştık ve bu kavramın bir şekilde memleket ve toplum nezdinde yaygılaşmasında da baş rolü oynadık. Fakat, bu temiz yürekli millet,işin gerçek yüzünü her nedense çok geç farkediyor ve birileri tarafından istismar edilerek sömürülmüş olduğunda da iş işten geçmiş oluyor. Bu kavram, dünyanın büyük güçlerinin (siz buna para da diyebirsiniz) dünyayı ele geçirme planlarının süslenmiş emperyalist düşücelerinden başka bir şey değildir. Bizim kafalarda geçen şekli veya mahiyeti önemli değil, önemli olan bu kavramın hangi gücün elinde ne şekilde kullanılmakta olmasında yatmaktadır. Bizler bir çok kavramın peşine bu şekilde düşmedik mi? İthal hangi fikrin bu memleketin menfaatine olduğunu gördük ki?!.. Zaman, kendi gücümüzü değerlendirmek ve kendimize güvenmek zamanıdır. Esasında bu düstur, daima geçerli olmuştur. Saygılar ve selâmlar




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın türkiye kümesinde bulunan diğer yazıları...
Antakya’da Bir Çiftlik ve İzlenimler
01 13 Sivil Toplum Örgütleri Nasıl Güçlenir?
Çanakkale Kara Savaşlarında Taktik Kararlar
01 14 Teröre ve Savaşa Hayır!
01 11 Bizim Kızılderililerimiz
Türkiye’nin Avrupa Birliğine Girme Umutları

Yazarın İnceleme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Gizemli Mısır - Tek Tanrılı Firavun Akhenaton
Müzik - Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz
Yeni Bir Vatandaş Tanımı 2
İnsan Neden Sanat Yapar?
Kitap - Martı Jonathan Livingston
Kitap - Suyu Arayan Adam - 1
Neanderthal İnsanı
Google Earth - Moskova'da Bir Araştırma Öyküsü
Orhan Gencebay Trt1'de
Milliyetçilik Üzerine

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Nazım Hikmet'ten Çanakkale Şiiri [Şiir]
Ateş ve Ölüm (Bütün Şiirler 16. 07. 2009) [Şiir]
Seni Seviyorum Bunalımı [Şiir]
İncir Ağacı [Şiir]
Bir Dosta E - Mektup [Şiir]
10 Ağustos 1915 Anafarta Ovası [Şiir]
Sevgisizlik [Şiir]
Mor Çiçekler [Şiir]
Eskiden [Şiir]
Bir Ruh Çağırma Operasyonu [Öykü]


Mehmet Sinan Gür kimdir?

Yazmayı seviyorum. Bir tümce, bir satır, bir sözcük yazıp altına tarihi atınca onu zaman içine hapsetmiş gibi oluyorum. Ya da akıp giden zamanı durdurmuş gibi. . . Bir fotoğraf, dondurulmuş bir film karesi gibi. Her okuduğunuzda orada oluyorlar ve neredeyse her zaman aynı tadı veriyorlar. Siz de yazın, zamanı durdurun, göreceksiniz, başaracaksınız. . . . Savaş cinayettir. Savaş olursa pozitif edebiyat olmaz. Yurdumuz insanları ölenlerin ardından ağıt yakmayı edebiyat olarak kabullenmiş. Yazgımız bu olmasın. Biz demiştik demeyelim. Yaşam, her geçen gün, bir daha elde edemeyeceğimiz, dolarla, altınla ölçülemeyecek bir değer. (Ancak başkaları için değeri olmayabilir. ) Nazım Hikmet’in 25 Cent şiiri gerçek olmasın. Yaşamı ıskalamayın ve onun hakkını verin. Başkalarının da sizin yaşamınızı harcamasına izin vermeyin. Çünkü o bir tanedir. Sevgisizlik öldürür. Karşımıza bazen bir kedi yavrusunun ölümüne aldırmamak, bazen savaşa –yani ölüme- asker göndermek biçiminde çıkar. Nasıl oluyor da çoğunlukla siyasi yazılar yazarken bakıyorsunuz bir kedi yavrusu için şiir yazabiliyorum. Kimileri bu davranışımı yadırgıyor. Leonardo da Vinci’nin ‘Connessione’ prensibine göre her şey birbiriyle ilintilidir. Buna göre Çin’de kanatlarını çırpan bir kelebek İtalya’da bir fırtınaya neden olur. Ya da tam tersi. İtalya’daki bir fırtınanın nedeni Çin’de kantlarını çırpan bir kelebek olabilir. Bu düşünceden hareketle biliyorum ki sevgisizlik bir gün döner, dolaşır, kaynağına geri gelir. "Düşünüyorum, peki neden yazmıyorum?" dedim, işte böyle oldu. .

Etkilendiği Yazarlar:
Herşeyden ve herkesten etkilenirim. Ama isim gerekliyse, Ömer Seyfettin, Orhan Veli Kanık, Tolstoy ilk aklıma gelenler.


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Mehmet Sinan Gür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.