"Hayranlığı o dereceye vardı ki; yere düştü ve kendinden geçti." -Fuzuli (Leyla ile Mecnun) |
|
||||||||||
|
Buna tarih karar verecek. Çünkü tarih; olayları neden–sonuç ilişkisi içinde, yer ve zaman göstererek, objektif biçimde kayda geçirme işinin yanı sıra, ek iş olarak yargıçlık da yapar. Tabii altın işlemekle uğraşmadığı zamanlarda... Hani bazıları isimlerini altın harflerle yazılmasını istiyor ya... Kırolar! Çoğunuz “Yazıyı artık toparlayamaz! Konu çok dağıldı.” diye düşünüyorsunuz şu anda değil mi? Hah hah ha! Yanıldınız! Konumuz; ilk gece korkusu! Hemen her zaman cinsel münasebetle bağlantılı olarak kullanılan bu kavramın kökenine bir gezi yapacağız. İsterseniz yıllar evvel kendi kendime verdiğim; “Ne zaman “gezi” kelimesini kullansam Müjdat Gezen mi bilir, Yaşar Okuyan mı, Gönül Yazar mı, Hasan kaçan mı? espirisini yapacağım!” sözünü tuttuktan sonra yolculuğumuza başlayalım. Bildiğiniz gibi Evrim Teorisi çökmüştür. Çünkü her canlının, her geçiş türünün fosili bulunamamıştır. Not: Fosilleşmenin; ölen organizmanın hemen çürüyerek sisteme (yaşam döngüsüne) geri kazandırılması nedeniyle zaten çok zor oluşunu, Dünya’nın her yerini kazmadığımız/kazamayacağımız gerçeğini, mantıklı çıkarım yapmak için mantığınızın ve çıkarım yapmaya niyetinizin olması gereğini bir kenara bırakalım. Ha bir de toprağı kazdıkça, bulunan eski canlı kalıntılarının, aşağı inildikçe daha ilkel yapılara sahip oluşlarını, hepsinin aynı anda yaratıldığı kesin(!) olan hayvanlardan bazılarının fosillerine (mesela zebra) alt tabakalarda rastlanmaması gerçeğini de göz ardı edelim. Maymunlara özgü tutunma refleksi ile doğuşumuzu, kuyruk sokumumuzu, biz insanları oluşturan her atomun bu evrende oluştuğu ve üzerinde Made İn Heaven yazmadığı gibi şeyleri ise aklımıza bile getirmeyelim. Sonuç olarak elimizde, çökmez ve kıyamet gününe dek değişmez A.H.B.E (Adem-Havva Bol Ensest) teorisi kalıyor. Dolayısıyla adeta genlerimize işleyen “ilk gece korkusu” olgusunu bu bağlamda ele alacağız. Önce hikâyeyi, pardon(!) teoriyi hatırlayalım. Kafir bilimadamlarının söylediğinin aksine başlangıçta gaz ve toz değil, Cennet vardı. Sonra bu Cennet’te yaşaması için insan (erkek) yaratıldı. İlk insan Adem, bazı şeylerin (mesela sessizlik) değerini anlasın diye de Havva... Cennet’te gazıp tozan bu ikili, mutlu bir varoluşu paylaşıyorlardı. Tanrı açısından can sıkıcı olan bu durumu değiştirmek için gereken tek şey ise bir elma ağacıydı. Bu ütopyadaki tek yasak şey o ağacın meyvesiydi. İnsanların yaratılmasıyla birlikte, hiyerarşideki yeri sarsılan meleklerden en devrimci olanı (Şeytan Efendimiz) bu son sürüm varlıkların o kadar da üstün olmadığını kanıtlamak için akıllarını çelip yasak elmayı onlara yedirince, arzu ettiği kansız devrimi gerçekleştirmişti. Kimine göre adeta soykırım, kimine göre tehcir (zorunlu göç) olarak görülen Dünya’ya Kovulma; Tanrının zayıf karakterli Adem ve side kicki Havva’ya uygun gördüğü cezaydı... Olay kısaca böyle... Gerçi kutsal kitaplar dahil, hikâyeyi tam olarak, bu şekilde kapsamlı anlatan bir kaynak ve/veya böyle olduğunun kanıtı yok. Adem ve Havva’nın da olayı çocuklarına bu kadar objektif anlattığını düşünemeyiz herhalde... Bu, günahkârlardan beklenmeyecek bir tarafsızlık. Zaten önemi yok. Tarih; kendi yediği halt (mesela vatana ihanet, isyan) nedeniyle tehcir edilen, ardından yaşananları “soykırım” olarak çocuklarına anlatarak beyinleri yıkanmış nesiller yetiştiren ve milli birliği, geçmişte yaşanan(?) bu acıya dayanarak kurulmuş kukla devletlerinde yaşayan insanların hikâyeleri pardon(!) teorileriyle dolu değil mi? Her neyse... (Soykırım değil ama...) Eski ortamlarına hiç de benzemeyen (belki kötü bir kopyası olacak kadar) bu yeni habitatda gözlerini açan yeni sürgünler, en büyük şoku Güneş batıp da karanlık olunca yaşamış olmalılar. Cennet’te “gece” “yatma vakti” “uyku” gibi kavramlar değil non-stop eğlence olduğunu ve kimsenin “akşamdan kalma” olmak istemeyeceğini düşünürsek Dünya’daki bu durumun (gece oluşunun) şok ediciliği daha iyi anlaşılır sanırım... Ortamı aydınlatan tek ışık kaynağının yavaşça alçalışını seyrederken, manzaranın güzelliği karşısında etkilenmekten çok, belirsizliğin, ne yapacağını bilememenin korkusunu yaşayan Adem ve Havva, karanlığın tüm görkemiyle çöküşünün ardından muhtemelen psikolojik çöküntüye uğramışlardır. Gece hayvanlarının sesleri ve gölgelerin saldırgan hareketleriyle doruğa ulaşan korku, Güneş’in ilk ışıkları göğü aydınlatana dek zihinlerinde derin duygusal yaralar açmıştır. Kim bilir belki de Güneş’e tapınmamızın altında, gün doğumunun yarattığı sevinç anının ve sırf bir elma yüzünden böylesine cezalar veren tanrıya değil de bizi aydınlatıp ısıtan bir şeye tapınmayı tercih etmenin etkisi vardır. İlk geceyi ve sonrakileri atlatan Dünya Mahkumlarımız, bu tecrübenin etkisinden tam olarak kurtulabilmiş midir? Bence hayır! Ateşi icatettikten sonra bile... Hatta ateşin etrafında toplandıklarında anlatmayı en çok sevdikleri öykü muhtemelen bu “İlk Gece Korkuları” olmuştur. Bu ayrıca, ateşin etrafında toplanıp, korkunç hikâyeler anlatma geleneğinin de başlangıcı olmuş olabilir. Elbette ateşe tapışımızın başlangıcı da... Böylece nesiller geçti. İnsanların karanlığa karşı duyduğu korku hep varoldu. Hayatında ilk kez “gece” gören 6 aylık bir eskimo bebeğinin ağlamasına neden olan bilinçaltına kazınmış bu korku; aslında her insanın içinde bulunan ve kaynağını ortak geçmişimizden, genlerimizden alan insani bir özelliğimizdir. Ne zaman bir erkek ve bir kadın karanlık bir odada, ilk kez başbaşa kalsa, kalp atışlarının hızlanmasının, adrenalin seviyelerinin artmasının nedeni; yaklaşan cinsellik değil, bu İLK GECE KORKUSU dur, köklerini Adem ve Havva’dan alan... Not: Yasak Elma’nın aslında cinselliği ifade eden bir metafor olma ihtimalini saklı tutarım.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ömer kırat, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |