..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Umutlarım her zaman gerçekleşmiyor, ama yine de her zaman umuyorum. -Ovid
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Aşk ve Romantizm > ÇAĞLA GÖKDENİZ




16 Ağustos 2008
O Eski Şarkı (Birinci Bölüm)  
gitmek gerçekten kolay mı?

ÇAĞLA GÖKDENİZ


Uzaklıklar beni yeniler diye düşünmüştüm. Oysa şimdi, buraya gelince aynı yorgunluğu, bir şeylerin değişmediğini fark edip yine yoruluyorum.


:BDCD:
Bugün günlerden ne olduğuna dair hiçbir fikrim yok. Her şey o kadar dağınık, o kadar karmaşık ki. Bir şeylerin ucundan tutayım diye uğraşırken öbür taraftan bıraktıklarımı düşünüyorum.

Anılarımdan uzakta başka bir deniz kasabasındayım şimdi. Bilmediğim caddelerde dolaşıyor, tanımadığım yüzlere bakıyor, akşamları dalga sesleriyle o eski şarkıyı dinliyor, deniz kıyısından midye topluyorum.Ve kimseler bilmiyor o midyenin bana neler anlattığını.

Martıların çığlıkları arasında oturup denizi izliyorum. Ufuk çizgisinde bitiyor gibi gözüken denizin aslında bitmediğini hatırlayıp öbür tarafta yine o sınıra bakan insanları düşünüyorum. Onların hayatlarını, bizim hayatlarımızı ve kendi hayatımı…

Geçmişe bakıp, o tozlu raflardan yaşadıklarımı alıp hepsini teker teker yaşayıp, bütün unutulmuş dakikaları yeniden yaşamayı, kimsenin bilmediği gizli saklı anları, başkalarının asla bilemeyeceğini düşünerek yaşadığım zamanları, her şeyi… Yeniden yaşamak istiyorum. O aynadaki görüntüleri hatırlamamış gibi yapıp , yeniden oynamak istiyorum. Ama olmuyor. O kaçtığım gerçek ‘’şimdi’’ dalgaların malozları deniz kıyısına götürdüğü kirler gibi takılı kalıyor gözlerimde.

Deniz kasabası demiştim evet. Öyle barlar, şezlonglar, sırayla dizilmiş oteller, turlar falan yok burada. Bir kasaba burası. Çoğu insanın beklentilerini karşılamayacak tarzdan bir yer. Oysa ben hiçbir zaman anlamadım o insanların eğlencelerini, bütün bir yılın stresini oralarda nasıl attıklarını. Yığılmış insanlar, birbirinin içinde görüntüler, kimin bakışının kimde olduğunun belli olmadığı ya da koruduğunuz bakışlarınızı hatta bedeninizi izleyen gözler… Ayrı bir huzur veriyor burası bana. Kendini taşımaktan yorulmuş birinin yorgunluğu geçer umuduyla geldiği bir yer benim için.

Uzaklıklar beni yeniler diye düşünmüştüm. Oysa şimdi, buraya gelince aynı yorgunluğu, bir şeylerin değişmediğini fark edip yine yoruluyorum. Ve anlıyorum ki, uzaklıklar karar vermeyi kolaylaştırmaktan çok zorlaştırıyor. Onun beni uğurlamak için geldiği otobüs garında ümitsiz, vazgeçmiş, yıkılmış gözlerle bana bakıp kulağıma fısıldadığı o şeyler aklıma geliyor. Bir cam gibi kalbime saplanıyor.

‘’Nereye gidersen git her şey seninle gelir, o yüzden gitme. Yanımda kal…’’ demişti. O an hak vermemiştim ona. Gitmenin, o bırakmam gereken şeyleri bırakmam için ilaç olacağını sanmıştım ve şimdime dönüp, bu kayalıklarda oturan bedenimi hissedip, ellerimdeki teri, ayak uçlarımın üşüdüğünü fark ettikçe anlıyorum. Gitmek çare değilmiş. Çantamdaki küçük not defterimi çıkarıp ona yazmaya karar veriyorum.

Deniz kuduruyor, kapıya asılı midyeler rüzgarla dans ediyor, uzaklarda bir köpek havlıyor bu serin ağustos gecesinde, senin bilmediğin bir kasabadan seni hatırlayıp aslında aklımdan hiç çıkmadığını ama unutmak için unutmuş gibi oynadığım rolü değiştirip sanki birden seni hatırlamış, aklıma yeni düşmüşsün gibi sana yazıyorum.

Sevgilim,

Sana haksızlık ettiğimi en başından beri biliyorum. Ve senin bu gerçeği tıpkı benim gibi en başından bilerek benimle olduğunu da biliyorum. Beni deli gibi sevdiğini, bütün planlarını bana göre ayarladığını,evlenme yaşının çoktan geldiğini belki de birçok insana göre geçtiğini; ama hala beni beklediğini, ailen ve çevrenin sana baskı yaptığını ve bunların hiçbirini belli etmeyip benim hazır olmamı beklediğini de biliyorum. Benim için her şeyi yapabilecek kadar bana çok bağlı olduğunu, bana bakarken, bana dokunurken, ıslak tenini hissederken, vücudunun titrediğini, seni bırakırım korkusuyla yaşayarak, bunu içinde hep taşıyarak yaşadığını ve tüm bu karışıklığın hiçbirini söylemeden, belli etmeden, sorgulamadan, susarak geçirdiğini de biliyorum. Biliyorum…

Bütün bunları bildiğim birine ayrılmamız gerektiğini nasıl söyleyebilirim diye düşünüyorum ve sanki kararım kolaylaşacakmış gibi bir sabah küçük bir valizle buraya geliyorum.

Dört yıldan sonra artık yanında olamayacağımı, zamanlarımızı birlikte paylaşamayacağımızı, birlikte güldüğümüz, birlikte ağladığımız zamanları, birbirimize aldığımız hediyeleri, birlikte gezdiğimiz şehirleri, dudaklarında gezinip tükürüğünü emdiğim gecelerimizi, seni keşfe çıkıp sanki her dokunuşta başka bir kapı araladığımızı sandığımız anları bir daha yaşayamayacağımızı nasıl söyleyebileceğimi düşünmek için geldim buraya.

Buraya geleceğim sabah yanıma gitme diye geldiğinde artık bitmeli demeyi planlamıştım.Gözlerindeki o korku, o bitmişlik nasıl acıttı içimi. Sen beni delicesine severken, ben böyle bir anda senden uzaklaşırken, bunu sana nasıl açıklayabilirdim? Dürüst olmam gerekecekse de bunu nasıl yapabilirdim? Böyle bir durumda dürüstlüğü oynayabilir miydim diye sordum kendime…

Her şeyden çok çabuk sıkıldığımı fark ettiğin bir zamanda çok korkuyorum demiştin bana. Birgün senden sıkıldım demenden çok korkuyorum. O gün bu ilişkideki en temel sorunu (aslında olmuş ve olacak tüm ilişkilerimdeki) bulmuştuk da o zamanlar anlayamamıştık bunu. Yaşadıkça, zamanlar içimizi parçaladıkça, geriye dönüp paylaşılanların adlarını değiştirdiğimizde anlayacaktık. Şimdi, şu an anladığım gibi… Ve başka bir gerçek. Sense daha anlayamamıştın.

Yaşadığım her şey bir yerde bitiyordu. Zamanlar kırılıyor ve hiçbir şey birbirine yakın olamayacak kadar uzaklara düşüyordu. Seni yaşıyordum, seni hissediyordum, seni keşfediyordum ve sonra… Her şeyde olduğu gibi bitti dediğim noktada bıçakla keser gibi her şey bitiyordu. Dursam, gitmesem… Yaşadıklarım sanki aynı ve yaşam değişmiyor bense sayıklıyorum sanki durduğum yerde. Bitti diyorum. Ve korkuyorum. Görüntülerin değişmemesinden çok korkuyorum. Seninle kalmaksa görüntünün donup kalmış bir parçası gibi…

İşte bütün bunları hissedip yaşarken bazen denize giriyorum. Özellikle sabahları ve akşam kızıl güneş yıldızlarla uzaktan uzağa konuşurken. Kuma uzanıp dalgalar bedenimi yaladıkça, beni kollarına alıp kucakladığın geceler geliyor aklıma. Ve sonra nedense ürperiyorum. İçimdeki boşluklar büyüyor. Her gün her şeye yeniden başlama düşüncesiyle başlıyorum. Yeniden başlamalarım ve hep yarım bırakmalarımla ne kadar tükendiğimi fark edip üzülüyorum. Yılların geçtiğini anlıyorum, yüzümdeki çizgilerin arttığını, gözlerimin daha fazla acı taşıdığını belki de yaşlandığımı düşünüyorum.

Ve aslında bu hayatta en başında tükenenlerden olduğum gerçeğiyle yüz yüze kalıyorum.

Yarıda mı bırakıyorum yoksa bitmiş bir mektup mu bilmiyorum. Ona gönderir miyim ya da bir şişeye koyup denize bırakır mıyım onu da bilmiyorum.

Burada çok rahatım. Telefonlarım yanımda değil. Kimse nerede olduğumu bilmiyor. Herhangi bir yerde, herhangi bir deniz kasabasındayım. Herhangi biriyim…

Bir yıldız seçip kendime onunla konuşuyorum arada. Uzaktaki köyün bütün ışıkları yanıp sönüyor sanki. Kırık dökük bu aşkın acılarını çekiyorum. Gecenin serinliğine aldırmadan içimdeki yangını dindirebilmek için denize giriyorum. Bir yıldız kayıyor, bir dilek tutuyorum. Ama ne dilediğimi bilmiyorum.

Ay denizi nasıl aydınlatıyor bir bilsen. Kırık bir aşka bürünmüş kalbimi alıp dalgaların vurduğu kıyıda bıraktığım havluma sarılıp uyumaya gidiyorum…

03.08.08 / BARTIN
Çağla GÖKDENİZ

.Eleştiriler & Yorumlar

:: bilmesin..
Gönderen: Aysu / , Türkiye
21 Eylül 2008
anlatsın sadece midyeler kulağına almam gerekenleri aldım çatı aralarıma sormayacağım neydi uzakların sesi ve neydi en yakın uzaklar bize.. saygılar




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın aşk ve romantizm kümesinde bulunan diğer yazıları...
Mutluluk Sadece Senin Yanında Olmakmış, Anladım
Teninin Kokusuna Hasretim
Ellerin
Mezarını Bilmediğim
Hele Bir Sen Git
Bal Gözlüm
O Eski Şarkı (İkinci Bölüm)
O Eski Şarkı (Son Bölüm/ve Bitti... )

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yalnız Bir Opera
Lale, Nilgül
Adını Koyma
İçimden Göçtü, Göçüp Gitmelerinin Karası
Sarı Odalı Ev

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
İçi (M/n) [Şiir]
Tut ki Mutluyum [Şiir]
Karşı Kıyısın Sen [Şiir]
Dumanımsın, Dumanımdasın [Şiir]
Gölgeydi Cehennem, Tek Bir Soluk İçin [Şiir]
İbrahim... Ateş... Ben... [Şiir]
Birgün [Şiir]
Yan... Yan... Yan... [Şiir]
Üşüyorum [Şiir]
Kanayan Sevdam [Şiir]


ÇAĞLA GÖKDENİZ kimdir?

Her şeyin bir sonu var elbet dedi kadın kendine. Limanlar bekleme yeriydi ve gemiler zamanı gelince giderdi. Gittiği o kadar çok şey vardı ki. Ve şimdi yüzünü yine gitmelere dönüyordu. Öykülerini taşımakta zorlandı hep. Yazarken gözyaşları şahitti. Çünkü ela gözleri bir tek o zaman yeşile kavuşuyordu. Ama artık hep ela kalsın istiyor. Gidişleri biriktiriyor ve intihar saklıyor gözbebeklerinde. Mavi yosun kokulu uçurumda yalnızlıklar betimliyor. Kabulleniyor vazgeçmeyi. Umarım başka bahara o şehirde diye yazdı vakti zamanıyla. Şimdi sonbaharda ve o şehirde. Mutlu. . . 2007-2009 yılları arasında izedebiyatta yazdı. Yazdıkça yaşadı, yaşadıkça da yazdı. Sonra vakit geldi izedebiyatta sus düştü payına. Dar ağacı bile kabul etmedi onu. Limanlar bekleme yeriydi ve gemiler zamanı gelince giderdi. Çıktığı kapıları hiçbir zaman çarpmadı. Kim bilir?Belki bir gün payına düşen sus kalkıverir üstünden. Kim bilir? www. caglagokdeniz. com


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © ÇAĞLA GÖKDENİZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.