..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
"...öyküyü yazan bilge, beþinci ya da altýncý göbekten kral torunu olduðumu ortaya çýkaracak þekilde belirleyebilir soyumu." -Cervantes, Don Quijote
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Roman > 1. Bölüm > Ömer Faruk Hüsmüllü




1 Þubat 2010
Memleketimin Delileri - 1  
Ömer Faruk Hüsmüllü
Mizah sevenlere tavsiye edilebilir...Fazla uzatmadan sadece 2 bölüm halinde yayýmlanacaktýr.


:FFDH:



Memleketimin
Delileri                    





Ömer Faruk Hüsmüllü     
Temmuz 2006-Edirne
Ýletiþim: ofh1952@gmail.com
                                   




     Bir varmýþ bir yokmuþ,evvel zaman içinde kalbur saman içinde…Masal bu ya,bir ülkede adý saný belli olmayan birçok insanýn yaþadýðý bir yerleþim yeri varmýþ.Buraya masalcýlar Memleketim adýný vermiþler.
Memleketimin kasaba,belde,ilçe ya da vilayet olup olmadýðý tartýþmalý bir konuymuþ.Giriþinde yolun üzerindeki tabelada MEMLEKETÝM-Nüfus:10001 yazýyormuþ.Ancak sonradan tabelanýn altýna Hayýr:10000 ibaresi eklenmiþ.Görünen o ki birisinin nüfus miktarýna itirazý vardý.Bu kiþi Ýddiacý Veysel’di.Veysel’e göre burada yaþadýðý varsayýlan “Sýska Umut,çeyrek porsiyon bir insandý.O nedenle böyle bir kiþi nüfus miktarýnýn içinde gösterilemezdi.”
Üzerine kýsa kollu kahverengi bir tiþort,altýna kot bir pantolon,ayaklarýna ise spor bir ayakkabý giymiþ olan genç bir adam,oturduðu koltuðu arkasýndaki kiþiyi rahatsýz etmeyecek bir þekilde azýcýk yatýrdý,baþýný otobüsün camýna dayayýp gözlerini kapattý.Teypten “Gücüme gidiyor böyle yaþamak” þarkýsý duyuluyordu.
Bu kiþi Memleketim’e yeni atanan Al-Makam’dý.Görevine resmen baþlamadan önce çalýþtýðý eski iþyerinden yýllýk iznini almýþ,yeni görev yerini kimseye haber vermeden incelemek üzere yola çýkmýþtý.Bu görevi kabul edip etmeyeceðine incelemeden sonra karar verecekti.
O devirde,o ülkede Al-Makam’ýn yetkisi çok fazlaymýþ.Aðzýndan çýkan her söz kanun sayýlýrmýþ.”Þu makamý al sana verdim,bunu ona verdim,þunu buna verdim!” diyebiliyormuþ.
Genç adam,gözlerini aralayýp yýlan gibi kývrýlan virajlý yola baktý.Biraz sonra Memleketim-10 yazan trafik levhasýný gördü.”Az kaldý.” diye düþündü. Memleketim’e yaklaþtýkça otobüs hýzýný artýrýyordu.Karþýdan ya da arkadan gelen baþka bir otoya rastlanmadýðýndan sürücü aracý adeta uçuruyordu.
Memleketim üç tarafý ormanla kaplý,bir yanýnda da deniz bulunan þirin bir yerdi.Alt tarafýnda yani güneyinde kendi adýný almýþ bir dere þehri ikiye bölüyordu.
Otobüs ormanýn kenarýndaki Otogar’a girdiðinde genç adamýn burnuna çam kokularý gelmeye baþladý.Bu havayý doya doya içine çekti.”Güzel bir yere benziyor.” diye düþündü,yani ilk intibaý olumluydu. Otobüsten inip,valizini alýp birkaç adým attýðýnda karar vermek için erken davrandýðýný anladý.Çünkü beþ-altý çýðýrtkan kendi yazýhanelerine götürmek için kolundan bacaðýndan çekiþtirmeye baþlamýþlardý.Bir yere gitmediðini,az önce otobüsten indiðini tek tek çýðýrtkanlara anlatýncaya kadar göbeði çatlamýþtý.
En son derdini anlattýðý çýðýrtkandan ,kaptýðý valizini kurtarýnca otogarýn çýkýþ kapýsýna doðru yürüdü.Yürüdü ama yürüyemedi,çünkü bu sefer de taksi þoförlerinin saldýrýsýna uðradý.”Götürelim abi.Valizini bagaja koyayým mý abi? Taksimetreyi gündüz tarifesinden açarým(O sýrada zaten gündüzdü).Kazýklanmak istemiyorsan benim arabaya bin.” Konuþmalarý ve yine orasýndan burasýndan çekiþtirmeler.Neyse ki onlardan da kendini kurtardý ve “Çattýk!” deyip,baþýný sallayarak yoluna devam etti.
Otogarýn dýþýna çýkýp biraz yürüdükten sonra bir benzin istasyonu gördü.Buradan da üzerine benzin pompacýlarýnýn hücum edeceðini zannetti,ama böyle bir þey olmadý.Arabasý olmadýðýna ilk defa sevindi.
Bir caddeye ulaþtý.Caddenin giriþinde “Þehit Onbaþý Koray Caddesi” yazýyordu.Caddenin karþý tarafýna geçerek yürümesini sürdürdü.Biraz gidince bir dere ve üzerinden geçen köprüyü,köprünün hemen çýkýþýnda Yangel Oteli yazýsýný gördü.Ýlk gördüðü bu otelde kalmaya karar verdi.Þu an dinlenmek ve sakal traþý olmak niyetindeydi.
Otelden içeri girdi.Resepsiyonda kimse yok gibi görünüyordu.Biraz dikkat edince koltuðun arkasýna yaslanarak uyuyan resepsiyon memurunu fark etti.Rahatsýz etmemek için geri dönmeye,baþka bir otel aramaya karar verdi.Geri dönerken spor ayakkabýlarýnýn çýkardýðý ses resepsiyon memurunu uyandýrmaya yetti:
-Buyruuun! Sesini iþiterek durdu.
-Buyrun beyefendi!Boþ yerimiz vardýr,fiyatlarýmýz hesaplýdýr,yataklarýmýz temizdir,odalarýmýzda haþereye rastlanmaz.
Bir þey sormamýþtý,ama adam otomatiðe baðlanmýþ gibi otelinin reklamýný yapýyordu.
-Bir oda istiyorum.
-Nehir manzaralý mý olsun?
-Eh,olursa iyi olur!
- Kaç gün kalmayý düþünüyorsunuz?
-Þimdilik iki diyelim.Beðenirsem uzatýrým.
-Tamam,kimliðinizi ve 150 lira rica edeceðim.
-Ama tarifede bir kiþilik oda 35 lira yazýyor.Ýki gece 70 lira olmasý gerekir.150 de neyin nesi?
-O tarifede yazan sýradan odalarýn fiyatý.Sizinki ise dere manzaralý.
-Tamam,tamam al paraný! dedi.Çünkü tartýþacak hali yoktu.
Odasýna girdi,yarým saat dinlendi,traþ oldu ve tekrar dýþarý çýktý.Çýkarken resepsiyon memuru ona yol gösteriyordu:
“-Abi,buranýn esnafý kazýkçýdýr.Yabancý olduðunu belli etme!Yoksa soyarlar valla.” Sanki kendisi farklýydý…
Caddeye çýktýðýnda otelin hemen karþýsýnda Hükümet Konaðý’ný gördü.Demek ki çalýþma yeri buradaydý.”Büyük bir ihtimalle makam odamýn dere manzarasý da vardýr.” diye düþündü.Ýleride binalarýn arasýnda kalmýþ Niyet Müdürlüðü’nü de gördü. Kapýsýnda polis nöbet kulübeleri vardý.
Birden araba korna sesleriyle irkildi.Karþý caddeden bir düðün konvoyu geçiyordu.En önde üstü açýk bir kamyonet,içindeki iki davulcu,bir zurnacý,bir de kameraman ile aðýr aðýr ilerliyordu.Davullarýn sesi zurnanýn sesini bastýrýyordu.En önde gelin arabasý olmasý gerekirken bu konvoyda en önde yer alan arabanýn plakasýnda “Düðüncü Baþý” yazýyordu.Ayný arabanýn camýnýn üstüne de “Baþ ol da istersen düðüncü baþý ol!” yazýlmýþtý.Arabanýn içinde ise, önde, kendi koltuðundan þoförünkine taþmýþ bir kadýn kasýla kasýla oturuyordu.Arabanýn arka koltuklarýnda oturan yoktu.Demek ki bu araç sadece Düðüncü Baþý’na tahsis edilmiþti.
Gelin ve damadý taþýyan araba düðüncü baþýnýnkini izliyordu.Ön plakasýnda “Beraber Ölelim” arka plakasýnda ise “Mutlu muyuz,kime ne?” yazýyordu.Gelin arabasýný damat annesinin arabasý izliyordu.O arabanýn da önünde “Kaynana deðil!” arkasýnda “Kayýnvalideciðim!” yazýlarý vardý.Aynalarýna havlu baðlanmýþ arabalar kornalarýný baðýrta baðýrta ilerliyorlardý.Bunlar belli ki oðlan tarafýydý,çünkü çok neþeliydiler.Geleneklere göre oðlan tarafý neþelerini açýkça belli edebilirlerdi.Konvoya katýlan bazý arabalardan patlayan tabanca sesleri de duyuluyordu.Yol kenarýna park etmiþ bir polis otosundakiler ise olanlarý seyretmekle yetiniyorlardý.Haklarýný yememek lazým,çünkü bir tanesi seyretmekle yetinmedi ve konvoy geçerken polis aracýndan fýrladý.Al-Makam “Ýþte vazifesine düþkün bir memur!Yasalarý düðün de olsa uygulamak amacýnda.Zaten bu tip memurlar olmasa…” diye düþünürken araçtan inen polis Al-Makam’ýn þaþkýn bakýþlarý arasýnda tabancasýndaki mermileri gökyüzüne boþalttý.O da kutlamalara bir katký saðlamak istemiþti!..
Oðlan tarafýnýn konvoyu bittikten sonra,on metre geriden kýz tarafýnýn konvoyu geliyordu.Onlar eðlencede daha dengeliydi,fazla taþkýnlýk yapmýyorlardý.”Uçan da kuþlara nail oldum,ben annemi özledim” parçasý kulaklara kadar ulaþýyordu.
En arkada bir kamyon ve bir traktör vardý.”Belli ki tesadüfen konvoya katýlmýþlar” diye düþündü Al-Makam,ama gene yanýlmýþtý.Çünkü kamyon gelinin çeyizini taþýyan üstü açýk,büyük bir araçtý.Halýlar kamyonun kasasýndan sarkýtýldýðý gibi içindeki her türlü beyaz eþya da görülebiliyordu.Ya traktör?Koskocaman tekerlekli,klimalý,CD çalarlý pahalý bir þeydi.Lastiklerinin yeniliðinden bile sýfýr olduðu hemen anlaþýlýyordu.Peki bunun ne iþi vardý burada?Yolunu þaþýrmýþ sanabilirdiniz,ama üzerindeki balonlar,süsler hiç de öyle olmadýðýný gösteriyordu. Üzerindeki “Gelinime hediyem olsun” yazýlý pankart meseleyi aydýnlatýyordu. ”Bu kadarý da olmaz!”diye düþündü Al-Makam.Oysa “Bu kadarý ise hiç olmaz” demesine çok az kalmýþtý.
En arkadan aðýr aðýr,gýcýr gýcýr parlayan bir biçerdöver geliyordu.Yolun neredeyse tamamýný kapladýðýndan arkasýnda uzun bir araç kuyruðu oluþturmuþtu.Biçerdöver de tarým þenliklerine katýlýyormuþ gibi süslenmiþti.Ýþte Al-Makam’a “Bu kadarý da hiç olmaz!” dedirten yazý bu aracýn üzerindeki pankarttan rahatlýkla okunabiliyordu:”Bu da benden damadýma…”
Biçerdöverin arkasýndan durup baktý,baktý.Konvoy gözden kaybolunca kaldýrýmdan yürümeye devam etti.Týngýrbank’ýn önüne geldiðinde insan sayýsý çok artmýþtý.Bazýlarýnýn yanýndan sürtünerek geçmek zorunda bile kalýyordu.Bu sýrada karþýsýndan gelen bir genç,yere tükürüyormuþ gibi yaptý,tükürüðü geldi Al-Makam’ýn göðsüne yapýþtý.Genç,hemen cebinden bir mendil çýkarýp tükürüðü silmeye kalkýþtý.
-Özür dilerim beyefendi,çok özür dilerim.Þimdi silerim, diyor,bir eliyle silerken diðer eliyle Al-Makam’ýn arka cebindeki cüzdaný çekmeye çalýþýyordu.Al-Makam gencin niyetini anlamakta gecikmedi,hemen cebinin üzerindeki eli yakaladý:
-Ne yapýyorsun sen?
-Abi n’olur affet!Polis olduðunu anlamadým.Baðýþla be abi!
-Ne polisi?Tamam tamam.Defol git baþýmdan!
-Sað ol aðabeyciðim.Allah senden razý olsun!Sana bundan sonra ben dahil buradaki hiçbir týrnakçý yaklaþmayacak, dedi ve koþarak gözden kayboldu.
Al-Makam iyice acýkmýþtý.Kaldýrýmýn kenarýnda çakmaklara gaz dolduran adama sordu:
-Yemek yiyebileceðim iyi bir lokantaya nasýl gidebilirim?
-Beyefendi,buradan düz yürüyün.Biraz sonra büyük bir bina göreceksiniz.Orasý kütüphanedir.Kütüphaneyi geçince trafik ýþýklarý karþýnýza çýkacaktýr.Iþýklardan sola geçip devam edin.O cadde Aþiyan Caddesidir.Hiç bir yere sapmadan caddeyi takip ederseniz,sonuna gelmeden Bol Kepçe Lokantasý’na ulaþýrsýnýz.
Az sonra lokantayý eliyle koymuþ gibi buldu,çünkü adam çok ayrýntýlý tarif etmiþti.Lokantanýn kapýsýndan girer girmez garsonlar kendisini karþýlayýp pencere önündeki bir masaya oturttular.Taskebabý,fasulyeli pilav,cacýk ve kadayýf söyledi.Birkaç dakika içinde tüm ýsmarladýklarý masasýna getirildi.Ýþtahla yemeklerini yemeye koyuldu.
Lokantadaki sinek sayýsý biraz fazlaydý,ama yemekleri doðrusu lezzetliydi.Eliyle alnýna konan sineði kovalarken yemeklerin sergilendiði tarafta daha çok sinek olduðunu gördü.”Acaba o gariban aþçýlar ne yapýyor bu sineklerle?” sorusunun cevabýný almakta gecikmedi:Aþçý yemek tezgahýnýn üzerindeki sinekleri zehir sýkarak öldürmeye baþlamýþtý bile.Üstelik yemeklere düþen ölü sinekleri bir yemek kaþýðý ile ayýklayýp çöpe atýyordu.Bu görüntü midesini bulandýrmýþtý.Yediði sinekli yemeklere mi yoksa zehirli yemeklere mi yanmasý gerektiðini bilemedi.Garsona:
-Gýda maddelerinin olduðu yere zehir atýlýr mý? dedi.Garson:
-Biþey olmaz abi.Biz her gün aynýsýný yapýyoruz.Buranýn insaný dayanýklýdýr.Geçen bir tüp zehir bitti bir günde.Kimseciklere de bir þey olmadý. Sineði bile zor öldüren bu zehirler insana nasýl zarar verecek?
Böðürmemek için kendini zor tuttu,hemen hesabý istedi.Yabancý olduðunu zehir muhabbetinden anlamýþlardý.Hiç buralý olsa böyle konuþur muydu?Madem ki yabancýsýn,al sana hesap:26 lira.Gelen hesabý fiyat listesi ile karþýlaþtýrdýðýnda en az bir misli fazla yazýldýðýný anladý.
Hesabý mecburen ödedi.Olay çýkarmak istemiyordu.Böyle bir þey yaptýðýnda gerçek kimliðini de açýklamak zorunda kalabilirdi.
Bugün göreceðini görmüþtü.Bu kadarý yeterdi.Otele dönüp biraz kitap okuyacak,sonra da erkenden yatýp uyuyacaktý.
Otele girdiðinde resepsiyon memurunun muhabbete giriþ yapmak isteyen sözlerini duymamazlýktan geldi ve hýzla odasýna çýktý.Doðrusu bu kadar olaydan sonra bir de onun muhabbetini çekemezdi…

X X X


Sabahleyin erken bir saatte kaþýnarak uyandý.Kollarýný,yüzünü sivrisinek ýsýrdýðý yetmiyormuþ gibi bacaklarýný da tahtakurularý þiþirmiþti.Resepsiyon memurunun reklamlarýnýn balon olduðu da böylece ortaya çýkmýþtý.Pencereye yaklaþtý,sakin sakin akan dereyi gördü.Temiz bir akarsuya benziyordu.Biraz dikkatli bakýnca karþýdaki büyük bir borudan akan gür bir suyun derenin o kýsmýný köpürttüðünü gördü.
“Hiç olmazsa,odanýn dere manzaralý olduðu doðru çýktý.” diye teselli buldu.Balkona çýktý,orada üzeri tozdan görünmeyen bir sandalye vardý.Üzerine oturulmayalý çok olmalýydý.Ýçeri girip çantasýndan birkaç tane kaðýt mendil aldý,sandalyeyi biraz temizledi ve üstüne oturdu.Derenin yanýndaki evleri ve onlarýn arkasýndaki aðaçlarý yarým saat kadar seyretti.Aþaðý indiðinde resepsiyon memurunu kendisini bekler buldu:
-Efendim,kahvaltý etmek isterseniz otelimizde kahvaltý servisi vardýr.Yalnýz ücrete tabidir.Fiyatlarýmýz dýþarýdan oldukça ucuzdur.
-Eksik kalsýn,dedi yavaþça.Resepsiyon memuru duyamadýðý için sordu:
-Ne buyurdunuz efendim?
-Yok bir þey!Dere kenarýnda bir pastanede kahvaltý etmeyi düþünüyorum.
-Aman efendim,sakýn öyle bir yanlýþlýk yapmayýn.Onlarýn hepsi kazýkçýnýn kazýkçýsý!
Gene yavaþça:
-Sanki siz deðilsiniz,dedi ve dýþarý çýktý.
Kahvaltýsýný ettikten sonra,bu sefer Þehit Onbaþý Koray Caddesinin Hükümet Konaðýnýn bulunduðu taraftan,yani dünkünün tam tersi taraftan yürümeye baþladý.Hükümet Konaðý’nýn yanýnda bir oto galerisi,onun da yanýnda otoparkýnda þimdiden birçok araba park etmiþ olan Teleskop Alýþveriþ Merkezi yer alýyordu.
Alýþveriþ merkezinin çýkýþýnda en az altý tane dilenci saydý.Sabahýn bu erken saatinde hepsi yerlerini kapýp merhamet sömürüsü yapmak için pusuya yatmýþlardý.Bir kadýn dilenci altý aylýk bebeðini ayaklarýnda sallayarak uyutmaya çalýþýyordu.Çocuðun yüzü sinek doluydu.Sineklerin biri konuyor,biri uçuyor,birkaçý birden aðzý yüzü pislik içinde olan çocuðun üstüne adeta pike yapýyorlardý.Onun yanýnda ayaðý bileðinden sarýlý,yanýnda iki tane koltuk deðneði bulunan bir adam ve onun sað tarafýnda sakallý ihtiyar bir dilenci vardý.Onlarýn tam karþýsýnda ise kýyafetleri birbirine benzeyen baþlarý örtülü 30-35 yaþlarýnda üç kadýn dilenci…
Alýþveriþ yerinden çýkan bir adam,üç kadýnýn olduðu tarafa bir lira sadaka parasý attý.Para hepsine eþit bir mesafeye düþtüðünden kime verildiði belli deðildi.Üç kadýnýn üçü de önce paranýn üstüne atladýlar,sonra da birbirinin saçýný baþýný yolmaya baþladýlar.Karþýdaki dilencilerin de bunlarla baðlantýsý olmalý ki onlar da kavgaya karýþtýlar.Yaþýndan beklenmeyen bir çeviklikle yaþlý adam yanlarýna geliverdi,koltuk deðneklerini unutan ayaðý sarýlý adam kadýnlara doðru koþmaya baþladý,bebeði olan bayanýn kavgaya giderken çocuðunu gözü bile görmüyordu.
Kavga henüz baþlamýþtý ki alýþveriþ merkezinden çýkan bir arabanýn kornasý kavgacý dilencileri kendilerine getirdi.Bu görüntü onlarýn zararýnaydý.Hiç bir þey olmamýþ gibi herkes eski yerini aldý.
Mangýrbank’a gelmeden sola dönen bir sokak vardý.Oradan geçerken Al-Makam o sokaðýn içinde çok sayýda insanýn bir arada olduðunu gördü.Merakla yaklaþtý.Adamýn biri elindeki üç tane iskambil kaðýdýný karýþtýrýyor,kapalý olarak masanýn üzerine atýyordu.Masanýn üzerinde içi madeni para dolu bir tas da vardý.Adam:
-Bul kupa asý,al götür para dolu tasý! diye baðýrýyordu.Al-Makam sordu:
-Þartý ne bu oyunun?
-Þartý þurtu, basacan bir lira parayý;bulursan kupa asý, kazandýn demektir tasý.
Al-Makam halktan biri gibi görünmek için birkaç liralýk oynamaya karar verdi.Ama önce izleyecek,bir hile olup olmadýðýna bakacaktý.Biraz izledi.Hile yok gibi görünüyordu.Çünkü adam her þeyi herkesin gözü önünde yapýyordu.Kupa asýný gösteriyor,kaðýtlarý karýyor,el çabukluðu ile onlarýn birini oraya birini buraya atýyordu.Altý-yedi kere yapmasýna raðmen asý bulan þimdilik çýkmamýþtý.O zamana kadar hiç oynamamýþ olan bir adam,önündeki kiþileri biraz iteleyerek yanaþtý:
-Bir de ben deneyeyim, dedi ve bir lirayý bastý.Kapalý kaðýtlardan birini aldý,açtý ve kupa asý…
-Al kardeþim tasý,güle güle harca.
Adam tasý cebine boþaltýrken yardýmcýsý olan bir kiþi,para dolu bir baþka tasý masaya koymuþtu bile.Kazanan bu adamý görmek seyredenleri heyecanlandýrmýþtý.O yüzden oynayanlarýn sayýsý arttý.Ama defalarca oynamalarýna karþýlýk kazanan çýkmadý.
Al-Makam,kaðýtlarý karýþtýran adamýn ellerine iyice dikkat ederek bir lirayý bastý,kaðýdý aldý.As olduðundan öylesine emindi ki!Aldýðý kaðýdý açtý:Sinek yedilisi.Bir daha açtý:Maça dokuzu.Bir daha:Gene maça dokuzu.Her açtýðýnda ya sinek yedili ya da maça dokuzu çýkýyordu.Belki on kere bastý ise de nafile…Adam gözünün önünde kupa asýný masanýn üstüne atýyor,o diye kaðýdý alýyor,ama yine as çýkmýyordu.
Oyunu daha fazla uzatmak gereksizdi.Caddeye çýkmak amacýyla oradan ayrýldý.Sokakla caddenin birleþtiði yerde,az önceki þanslý adamýn cebindeki madeni paralarý oyunu oynatan adamýn yardýmcýsýna verdiðini gördü.Bu her þeyi açýklýyordu:Kazanan bu kiþi ya onlardandý ya da kiralanmýþtý.
Kaybettiði paralara üzülerek yürürken Ýþbitirici Sait’in dükkanýnýn önüne astýðý “Kiralýk” ve “Satýlýk” ilanlarýný gördü.Burasý emlak iþleriyle uðraþan bir büro idi.Oraya doðru baktýðýný gören Sait’in yardýmcýsý Hallederiz Çetin hemen yanýnda bitti:
-Buyur abi,emlakla ilgili bir sorunun varsa hemen hallederiz.
-Kiralýk ev fiyatlarýný öðrenecektim.
-Gel içeri,Sait abi sana yardým eder.
Az sonra çayýný yudumlarken Sait’e sordu:
-Ev kiralarý ne alemde?
-Ne iþ yaparsýnýz,onu söyleyin de ona göre konuþalým.
-Ticaretle uðraþýyorum.Buraya yerleþme planlarým var da…
-O zaman durum deðiþti.Bilgi verebilirim.Çünkü burada kimse memura ev vermek istemiyor.Sizin gibi deðerli bir tüccar aðabeyimize ise ev çook!
-Kaçtan baþlýyor ev kiralarý,kaça kadar çýkýyor?
-Binden baþlar,ama binliklerde siz oturamazsýnýz.Size en az 1500’lük ev olmalý.Onun da altý aylýðý peþin,depozitosu da 5000 Euro.Biliyorsunuz dolarýn da pabucu dama atýldý,artýk Euro geçerli.
-Baþka þartý var mý?
-Bir de çýkarken evi saðlam ve badana edilmiþ olarak teslim edeceksiniz.Yoksa depozit yanar.Bunlarýn hepsi kontratta belirtilecek.
-Bu saydýklarýnýz kira mý,yoksa satýn almak için mi?
-Þaka yapýyorsunuz galiba!Tabii ki kira.
-O zaman uygun bir arsa alýr kendi evimi kendim yaparým.Kira ödeyeceðime kendi evimin borcunu öderim.
-O da uyar.Bu sizin tercihiniz.Ýsterseniz tapusu bende olan bir arsa var,anlaþýrsak hemen tapuyu üstünüze yaparým.
Önce gittiler arsanýn yerini gördüler.Arsa Al-Makam’ýn hoþuna gitmiþti.Sýký bir pazarlýktan sonra arsanýn fiyatýnda anlaþtýlar.Al-Makam Týngýrbank’taki parasýný çekti,Sait’in eline saydý.Sait parayý alýnca hemen iþlemlere baþladý.Bir saat içersinde hepsini tamamladý ve birlikte Hükümet Konaðý’nýn yolunu tuttular.Ýlgili daireye geldiklerinde Sait:
-Siz içeri girin.Ben önceden imzaladýðýmdan þu an bana ihtiyaç yok.Siz de imzayý atýn ve tapuyu alýn.Benim buralarda görünmemem daha uygun olur,dedi.
Gerekli tüm belge ve evraklar yetkili kiþinin önündeydi.Tapunun üzerinde kendi fotoðrafýný gördü.Yetkili hepsini tek tek incelemeye baþladý.Bir ara masasý üzerindeki gazeteyi Al-Makam’a uzatarak:
-Buyurun,gazete okuyabilirsiniz,dedi.
-Teþekkür ederim,diyerek aldý.Amacý okumak deðildi.Gazeteyi ayýp olmasýn diye almýþtý.Bu gazete iþine bir anlam veremiyordu.Saatlerce boþ vakti yoktu ya gazete okuyarak geçirsin.”Neyse boþ ver!” dedi içinden ve gazeteyi katlayarak yandaki sehpanýn üzerine koydu.
Adam incelemeyi bitirdiðinde onu yanýna çaðýrýp birkaç yere imza attýrdý.Kendisi de tapuyu imzalayýp:
-Hayýrlý olsun! dedi.
Sait onu bahçede bekliyordu.Hemen sordu:
-Ne oldu,aldýnýz mý tapuyu?
- Evet aldým.
-Ýçeride size gazete verdi mi?
-Evet verdi de siz nereden biliyorsunuz?
-Ne yaptýnýz gazeteyi?
-Katlayýp sehpa üzerine koydum.Baþka ne yapacaktým ki?
-Ne mi yapacaktýnýz,bilmiyor musunuz?Ýçine birkaç lira sýkýþtýracaktýnýz.
-Ne bileyim ben! dedi ve Sait’le vedalaþarak trafik ýþýklarýna doðru hýzlý adýmlarla yürümeye baþladý.
Iþýklara gelmiþti bile.Aþiyan caddesinin karþýsýna geçti.Batýya doðru yöneldi. Belediyenin önündeki kaldýrýmda bir þeyler satan bir adam etrafýna çok sayýda insan toplamýþtý.Aralarýna girdi.Satýcý:
-Gel vatandaþ,bunlar batan geminin mallarý olsa bile bu fiyata verilmez.Bakýn þu gördüðünüz erkek saç taraðýnýn tanesi piyasada iki lira.Bende ise sadece bir lira.Dur,gitmek yok!Bunun yanýnda þu sýk saçlý erkekler için olaný hediye.Bitmedi bir tane de sakal taraðý gene hediye.Bitti zannetme,pala býyýklarý taramada kullanabileceðiniz þu tarak da bedava.Bayanlarý unuttuk zannetmeyin. Benim ablalarým saçlarýný taramayacaklar mý?Elbetteki tarayacaklar. Þu büyük tarak ablalarýma benden hediye.Þu tarak,bu tarak,kare þeklindeki tarak,sýk diþli tarak… diye diye elindeki poþete 12 tane tarak koydu adam.12 tarak hepsi bir liraydý.Devam etti:
-Bütün ailenin hatta sülalenin tarak ihtiyacý sadece bir lira.Çalsan bu fiyata veremezsin. Ýsteyenler seslensin.Lütfen izdiham yaratmayalým.Önce bayanlara!
Doðrusu bu kadar çok tarak bedava sayýlýrdý.Adam haklýydý,çalsan bu fiyata vermezdin. Al-Makam da bu yüzden almaya karar verdi.Cebinde bozuk bir lira aramaya baþladý.O parayý buluncaya kadar iki kutu dolusu tarak kapýþ kapýþ satýlmýþtý bile.Para elinde kala kaldý.Satýcý seslendi:
-Sevgili müþterilerimiz,hizmetlerimiz bununla da sýnýrlý deðil.Bekleyin ve görün size ne getirdiðimi.Þu elimdeki þiþeye dikkatle bakýn!Bunun içinde her türlü lekeyi çýkarabilecek bir ilaç var.Yurt dýþýndan özel olarak getirttik.Leke çýkardýðýna inanmýyor musunuz?Öyleyse seyredin! dedi ve yanýndaki bir adamýn üzerine bir þiþe mürekkep döktü,diðer bir izleyicinin elbisesine salça,bir baþkasýnýnkine de ketçap sürdü. Hatta kendinden emin bir þekilde bir baþkasýnýn ilk defa giydiði belli olan elbisesine sývý yað sürdü.Adamcaðýz:
-Dur,ne yapýyorsun?O elbiseyi daha dün aldým,dediyse de o:
-Merak etme!Bu ilaç o lekeyi çýkarmazsa bedelini benden al,dedi ve oluþturduðu lekelerin üzerine elindeki þiþeden bir sývý püskürttü.Tüm lekelerin üstü birkaç saniye içinde beyaz bir tabaka ile kaplandý.Satýcý bu deðiþmeyi kendi lehine kullanmak amacýyla:
-Hepiniz tanýksýnýz,iþte ilaç etkisini göstermeye baþladý bile.On beþ dakika bekleyin, çünkü ilaç bu sürede kurur.Sonra kuruyan ilaçlý kýsmý fýrçalayýn.Lekeden eser bile kalmadýðýný hayretle göreceksiniz. Ýlaç kuruya dursun,biz de satýþýmýzý yapalým.Bu ilacýn tanesi yurt dýþý piyasalarda en az 25 Amerikan dolarýna satýlýyor.Bizde sadece 5 lira.Yanlýþ anlamayýn dolar deðil lirayla satýyorum.Belli sayýda getirttiðimiz bu mucize ilaçtan alabilmek için acele edin!
Gene almak için bir hücum oldu,ama taraktaki kadar coþkulu deðildi.Belli ki bazýlarý neticeyi görüp de almak düþüncesindeydi.40-50 tane sattýktan sonra satýcý ilacýn marifetini göstermeden eþyalarýný topladý ve:
-Unutmayýn,iyice kuruduktan sonra fýrçalayacaksýnýz.Beþ dakika daha bekleyin,dedi ve kaçarcasýna oradan uzaklaþtý.
Tabii beþ dakika sonra leke üzerindeki ilacý fýrçalayanlar,lekenin biraz silindiðini ama çýkmadýðýný gördüler.Bazýlarý:
-Acaba erken mi fýrçaladýk?diyorlardý.
Al-Makam önü çöp dolu Belediyenin yanýndan yürümeye baþladý.Aðýr bir pis koku oradan geçen herkesi rahatsýz ediyordu.Bu,çürümüþ et kokusunu andýrýyordu.Bahçeye park etmiþ pislik içersinde bir çöp kamyonu vardý.Koku ondan geliyor olmalýydý.Burnunu tutarak oradan uzaklaþtý.Belediye bahçesinin yanýndaki Derman Bul Ýlaç Satým Yeri’ni gördü.Onun da yanýnda bir okul vardý. Öðrenciler dýþarýda olduklarýna göre demek ki teneffüsteydiler. Yaþlarý büyüktü,lise öðrencisi olmalarý büyük bir ihtimaldi.
Okul bahçesinin dýþýnda simitçiler,turþucular,sakýzcýlar,dondurmacýlar bahçe duvarlarýndaki demir parmaklýklar arasýndan öðrencilere satýþ yapýyorlardý.Arada bir belediye zabýtalarý satýcýlarý kovalýyor,zabýtalar gidince hepsi tekrar eski yerlerini alýyorlardý.Dýþarý nasýl çýktýklarý belli olmayan birkaç erkek öðrenci,tane ile sigara satýþý da yapan simitçiden aldýklarý sigaralarý bir köþede heyecan ve zevkle içiyorlardý.
Okulun hemen bitiþiðinde de fabrikatör Mikdat beyin fabrikasý yer alýyordu.Belediyeden gelen koku burada da rahatsýz ediciydi.Bundan kurtulmak için caddenin karþýsýndan yürümeye karar verdi ve arabalarýn býraktýðý bir aralýktan yararlanarak kendini karþý kaldýrýma attý. Iþýklara doðru yürümeye baþladý.
Iþýklara geldiðinde karþý tarafta Belediye Parký’ný gördü.O tarafa geçti.Parkýn içinden dumanlar ve kýzarmýþ et kokularý hemen fark ediliyordu.Parkýn dýþý ise tam evlere þenlikti.Bir kasap bir köþede bir keçi,bir diðeri bir koyun boðazlýyor,bir baþkasý caddedeki bir aðaca astýðý koyunu yüzüyordu.
Büyük kütükler üzerinde kabaca parçalanan etler,seyyar çengellere küçük parçalar halinde tekrar parçalanmak üzere asýlmýþ koyun ve keçiler,pis bir terazide tartýlan birkaç kiloluk eti hiçbir þeye sarmadan eliyle kaptýðý gibi kebap yapmak üzere parka doðru koþturanlar…Bir kasap onu müþteri zannetti:
-Buyurun beyim!Görüyorsunuz etlerimiz oldukça tazedir.On dakika olmadý keseli. Fiyatlarýmýz da hesaplý.Kilosu sadece 9 lira.Ýster misiniz,but tarafýndan vereyim mi?
Bir baþkasý:
-Beyefendi ciðer,dalak,böbrek lazým mý?Bir hayvanýnkilerin hepsini takým olarak 5 liraya veririm, diyordu.
Bu konuþmalara hiç cevap vermeden yürümesini sürdürdü.Parkýn içine girdiðinde ellerindeki gazete,kürek,tencere kapaðý gibi araçlarla mangaldaki kömürü tutuþturmaya çalýþan,tutuþan kömürün üzerine çið etleri koyan,piþenleri çýkaran,ellerinden yaðlar süzülerek zevkle yiyen,yaðlý ellerini üstüne silen,küçücük çocuklarýn aðýzlarýna yarý çið yarý piþmiþ etleri zorla sokan bir sürü insan gördü.
Radyolardan,teyplerden çýkan müzik sesleri birbirine karýþýyordu.Müziklerin hemen hepsi de arabesk türdendi.Bir aðacýn altýnda iri yarý bir adam,dýþarýdaki kasaplarýn etini ya pahalý bulduðundan ya da beðenmediðinden bu sorununu kendisi çözmek amacýyla bir ayaðýyla kanatlarýna bastýðý bir horozu hem kesmeye çalýþýyor hem de bir türkü söylüyordu.Hayvanýn boðazýna býçaðý sürttü, sürttü… Birkaç sürtmeden sonra hayvanýn boðazýndan kan aktýðýný görünce kestiðini zannetti.Ama býçak pek keskin olmadýðýndan kanat üzerindeki ayaðýný kaldýrýnca hayvan etrafa kanlar saça saça zýplamaya baþladý.Hayvanýn bazý zýplamalarý bir metreyi buluyordu.Durumu gören birisi keskin bir býçakla geldi,horozu yakaladý ve hayvanýn kafasýný keserek bu iþkenceye son verdi.
Top oynayanlar,yürüyüþ yapanlar,seyyar satýcýlar,çay demleyenler,piyango satýcýlarý parkýn diðer sakinleriydi.
Gördüklerinden tiksinerek oradan da ayrýldý.Parkýn dýþýna çýktýðýnda durarak biraz nefeslendi. Gördüklerine inanamýyordu.Dün ve bugün ne kadar çok anormal olay yaþamýþtý.Þaþkýndý ve morali bozuktu.Sinirlerini yatýþtýrýcý bir ilaç almayý düþündü ve yanýndan geçen kelli felli bir adama hastanenin yerini sordu.O da tarif etti.
Biraz sonra hastanedeydi.Hastane insan doluydu.Bu kalabalýkta kendisine sýra gelmeyebilirdi.Gideceði doktor belliydi:Aklýný kaybetmemek için bir Psikolog’a ya da Psikiyatrist’e ihtiyacý vardý.Ama acaba burada bu branþlarda uzman doktor var mýydý? Kapýlardaki isimleri ve doktor branþlarýný okumaya baþladý.Hepsinin önü insan yýðýlýydý,birisi hariç.Orada hiç kimse yoktu.Bu kapýya yaklaþýp kapýdaki yazýyý okudu.Bir kez daha ama bu sefer daha dikkatli okudu:Psikiyatrist Hayati Söylemez.
Kapýyý yavaþça vurdu,içeri girdi.Hayati bey,yakýn gözlüðünün üstünden bu yeni gelen hastasýna baktý ve “Al iþte,bir kaçýk daha geldi.Biraz boþ zamaným olsa hemen birisi bitiveriyor.Sanki adamlarýn antenleri var!” diye aklýndan geçirdi ve bir tane hasta bilgileri kayýt formu çýkardý.
-Hoþ geldiniz.Barkot aldýnýz mý?
-Ne barkotu,nereden alacaktým?
-Amaan boþ ver.Olmasa da olur.Bu barkot markot iþleri zaten gereksiz þeyler.Þöyle buyurun,oturun.Adýnýzý,soyadýnýzý ve yaþýnýzý alayým.
Söyledi,doktor da yazdý.
-Þimdi de derdinizi söyleyin!
-Doktor bey,anlatacaklarýma inanmayacaksýnýz ama inanýn ki doðru söylüyorum.
-Neden inanmayaym caným?Her gün senin gibi onlarca insan geliyor.Öyle þeyler anlatýyorlar ki, küçücük bir çocuk bile inanmaz söylenenlere, ama ben gene de inanýyorum.
-Ben kendim yaþadýklarýma inanmýyorum ki…
-Býrakýn bunlarý da sadete gelelim.
-Önce kimseye söylemeyeceðinize söz verin!Çünkü size bir sýrrýmý vereceðim,ama bu sýr aramýzda kalacak.
-Benim soyadým Söylemez.O nedenle söz,söz.Hadi söyleyin!
-Ben aslýnda sade bir vatandaþ gibi görünüyorum,ama deðilim.
-Belli,belli…Hadi sade olmayan vatandaþ,önce þu sýrrýný söyle!
-Sýký durun söylüyorum:Ben Memleketim’in Al-Makam’ýyým.Yeni atandým. Göreve baþlamadan önce habersizce gelip burayý tanýmak istedim.
Bunu duyunca Psikiyatrist,karþýsýndakine çaktýrmadan hafifçe gülümsedi. Teþhisi koymuþtu. Önündeki forma hemen yazdý:Paranoyak…
-Ee,Al-Makam bey söyleyin bakalým,daha neler anlatacaksýnýz?Madem dertleþiyoruz, ben de size bir sýrrýmý vereyim:Aslýnda ben Týp Fakültesi’ni bitirmedim.Eczacý çýraðý idim,bir diploma buldum,üzerine kendi fotoðrafýmý yapýþtýrdým.Yýllardýr enayilere doktorum diye kendimi yutturuyorum. Neyse, neyse! Benim derdim deðil,seninki önemli.Hemen baþla anlatmaya!
Al-Makam,baþýndan geçenleri bir bir anlattý.Konuþmalarýnýn arasýna çocukluk dönemi anýlarýný da arada sýrada kattý.Doktor sorduðunda eskiyi hatýrlamakta bazen zorlandý,bazen durakladý,bazen de çeliþkili ifadeler kullandý. Bunlar teþhise ilave yapýlmasýna yol açtý: Þizofren Paranoyak…
Konuþma ve teþhis koyma bittikten sonra Hayati bey,reçeteyi en aðýr akýl hastalarýna verilen ilaçlarla doldurdu.Reçeteyi alýp teþekkür ederek oradan ayrýldý.
Al-Makam elindeki reçete ile Þifam Olsun Ýlaç Satým Yerinin önüne geldiðinde karþý kaldýrýmdan adeta uçarak gelen bir adam gördü.Bu Derman Bul Ýlaç Satým Yeri’nin sahibiydi.Adam,hemen Al-Makamýn koluna girip hýzla karþýya geçirdi,reçeteyi elinden kaptý,þöyle bir baktý reçeteye,sonra yüzünü ekþitti ve içinden “Vah zavallým,vah!Bu illetin en aðýr olanýna tutulmuþ.”diye düþündü.
Al-Makam ilaçlarý alýp otele döndü ve valizini toplamaya baþladý.Burada artýk duramayacaðýný anlamýþtý.Bir an önce uzaklaþmak niyetindeydi.Valizini alýp aþaðýya indiðinde resepsiyon memuru ile karþýlaþtý.Onun otelden ayrýlma niyetini sezen memur bir günlük parayý geri isteyeceði korkusuyla:
-Beyefendi,iki günlük ödemiþtiniz.Neden bir gün daha kalmýyorsunuz?Size geri ödeme yapamam,bunu bilesiniz,dedi.
-Geri ödemezsen ödeme be!...diye kendisinden beklenmeyen bir kabalýkla baðýrdý.
Otogarda hemen bir otobüse atladý,bir an önce buradan kurtulmak ister gibiydi.Þansýna gene cam kenarý düþmüþtü.Hem de öne yakýn bir sýradaydý.Otobüs hareket edince torbadaki dört tane ilaçtan birer tane çýkardý,muavinden bir bardak su isteyerek hepsini birden yuttu.Oysa doktor,ilaçlarýn en az bir saatlik ara ile alýnmasý gerektiðini söylemiþti.Ama olsun,o her þeyi unutmak istiyordu.Ýyi halt etmiþ,bir de buradan bir arsa almýþtý.Bunu yaptýðý için çok piþmandý.Haplarýn etkisiyle derin bir uykuya daldý.
Gözlerini açtýðýnda önce nerede olduðunu anlamadý.Gözlerinin üzerine parmaklarýyla biraz bastýrdý,alnýna masaj yaptý.Yavaþ yavaþ kendine geldi ve yaþadýklarýný bir bir hatýrlamaya baþladý. Ýnanamýyordu, ama hepsi gerçekti.
Memleketim’den ne kadar uzakta olduðunu,kaç kilometre yol aldýklarýný tahmin etmeye çalýþtý,ama baþaramadý.Yanýndaki yolcuya sormaktan da çekindi. Tam o sýrada muavin:
-Sayýn yolcular,on beþ dakika ihtiyaç molasý! diye seslendi ve otobüs yollarýnýn üzerindeki ilk dinlenme tesisine girdi.Tesislerde birkaç özel araba ve üç tane de þehirlerarasý otobüs vardý. Otobüslerden birisi Memleketim’e gidiyordu.
Yolcular teker teker otobüsü boþalttýlar.O,inmek niyetinde deðildi.Olanlarý düþünmek istiyordu.”Yaptýðým doðru bir davranýþ mý?Kaçmak bana yakýþýr mý?Mücadele etmem gerekmez miydi?Kolayý herkes sever,esas olan zoru baþarmaktýr.Üstelik yaþadýklarýmýn ilginç ve komik taraflarý da yok mu?Farklý bir açýdan olaylara bakamaz mýyým?” dedi,yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. Birazdan gülümseme kahkahaya dönüþtü.Kendi kendine gülüyordu. Birisi görse kim bilir ne düþünürdü,ama bu umurunda bile deðildi.Evet kararýný deðiþtirmiþti. Ona göre bu kaçýþ utanç vericiydi ve geri dönmeliydi.
Otobüsten aþaðýya atladý,Memleketim’e giden otobüsün yanýna geldi.Araba harekete geçmek üzereydi.Þoföre kendisinin de geleceðini,biraz beklemesini, çünkü valizinin diðer arabada bulunduðunu söyledi.
Hýzlý adýmlarla dinlenme tesisinin lokanta kýsmýna girdi.Yemek yemekte olan muavine durumu anlattý.Muavin yemeðini býrakmak zorunda kaldýðý için memnuniyetsizliðini gösteren bir el hareketi yaparak masadan kalktý.
Muavin,bagajý açarak valizi Al-Makam’a verdi ve arkasýndan kendi duyabileceði bir sesle:
-Sarhoþ iþte ne olacak,gitsin mi kalsýn mý bir türlü karar veremiyor.Zaten Memleketim’e kolay gelinir,ama Memleketim’den zor gidilir,dedi.
Muavinin ”sarhoþ” benzetmesi doðru sayýlabilirdi.Çünkü ilaçlar Al-Makam’ýn dengesini bozmuþtu.Adeta bir sarhoþ gibi bir o yana bir bu yana sallanarak yürüyordu.

X X X



Memleketime döndüðünde gece bir hayli ilerlemiþti.Artýk tecrübe sahibiydi ve o nedenle ayný otelde kalmayacaktý.Yeni bir otel bulabilmek için Hükümet Konaðý’nýn bulunduðu tarafa doðru yöneldi.Hükümet konaðýnýn hemen yanýndaki oto galerisinin tabelalarýnýn deðiþtirildiðini gördü.Karanlýk olmasýna raðmen yazýlar büyük olduðu için tabelayý okuyabiliyordu: ”Galeri En Keriz,Keriz” Okuduðundan bir þey anlamadý.Anlamasý için yarýnýn olmasý gerekiyordu.
Teleskop Alýþveriþ Merkezi’nin yanýndaki sokaktan sola dönünce PTT binasýný ve biraz ilerideki Huzur Otel’i gördü.Yedi-sekiz katlý büyük bir oteldi.Burada kalabilirdi.
Bu otel öncekinden çok konforlu ve temizdi.Giriþte üç tane asansör görülüyordu.Resepsiyonundaki genç kýz oldukça kibar davranýyordu.Bir gecelik ücreti 50 liraydý ve buna sabah kahvaltýsý da dahildi.Genç kýz kaydýný yaparken sordu:
-Odanýz deniz manzaralý olsun ister misiniz?
Daha önceki otelden yediði kazýk aklýna geldi ve yüksek sesle:
-Hayýr,hayýr istemem manzara munzara,dedi.Kýz þaþýrmýþtý.
-Siz bilirsiniz ,diyerek iþine devam etti.
Kayýt iþlemi bitince ücreti ödedi ve odasýnýn anahtarýný almak için elini uzattýðýnda resepsiyondaki kýz anahtar yerine manyetik bir kart uzattý.
-Bu ne?diye sordu.
-Odanýzýn kapýsýný bununla açacaksýnýz.
Teknolojinin ne kadar geliþtiðini ve yaþamý nasýl kolaylaþtýrdýðýný düþündü.Öyle ya kocaman tokmaklý,aðýr anahtar yerine incecik bir kart ayný iþi yapacaktý.Kartý alýp cebine koydu ve asansöre yaklaþtý.Oda numarasýný sormayý unuttuðu için tekrar geri döndü ve sekizinci katta 813 nolu oda olduðunu öðrendi.Asansörlerin üçünün de çaðýrma düðmelerine bastý ,beklemeye baþladý. Hangisi önce gelirse ona binecekti.Ama iki dakika beklemesine raðmen gelen asansör olmadý.Tekrar çaðýrma düðmelerine bastý.Üç dört dakika sonra gelen asansöre bindi. Asansörün içi oldukça geniþti.Yukarý doðru çýkmaya baþladý. Asansör her katta duruyordu.Bazý durmalarda binen oluyor ama çoðunlukla durmasýna raðmen binen insana rastlanmýyordu.Bu dur kalklar canýný sýkmýþtý. Sekizinci kata geldiðinde derin bir nefes aldý.
813 nolu odanýn önünde cebinden kartý çýkardý,kapýdaki manyetik kart okuyucudan geçirdi,okuyucu yeþil bir ýþýk yakarak sinyal verdi.Kapýyý açmak için kapý koluna hamle yaptý.O da ne, kapý kolu yoktu.Sadece bir demir parçasý görülüyordu kapý kolunun takýlý olduðu yerde.Bu demir parçasýný kurcaladý,kapýyý iteledi,ama kapý açýlmadý.Valizini eline alýp asansöre yöneldi,gene bütün çaðýrma düðmelerine bastý.
Dakikalar sonra resepsiyonda idi ve derdini anlatýyordu.Görevli kýz:
-Kapýnýn kolu yerinde miydi?diye sordu.Demek ki kapý kollarý ile ilgili daha önce benzer sorunlar yaþamýþlardý.
-Hayýr,yerinde deðildi.
-Özür dileriz,onun yerine bir baþka odayý 818’i size veriyorum.
Yeni kartý aldý,asansör macerasý bir kez daha yaþanacaktý.Asansöre bindiðinde “Ay sizin teknolojinize…” diye söyleniyordu.
Nihayet odasýnda idi.Yataðýn baþ ucundaki telefonu aldý,resepsiyonu çevirdi:
-Alo,affedersiniz.Bir þey soracaktým.
-Buyurun sorun.
-Acaba otelinizde lokanta var mý?
-Var ama þu saatte servis kapanmýþtýr.
-Ben zaten þimdi için deðil,yarýn akþam için soracaktým.
-Yarýn akþam da lokantamýz maalesef hizmet veremeyecektir.
-Neden o?
-Çünkü otelimiz salonlarýnda yarýn iki tane düðün birden yapýlacak.Bütün personel düðünlerde görevli olacaðý için yarýn lokanta servisimiz kapalýdýr.
-Düðün olduðu zaman insanlar yemek yemiyorlar mý da lokantanýz hizmet vermiyor?Düðün var diye yaþamýn diðer etkinliklerine son mu vermek gerekiyor?
-Maalesef efendim,durum bu.Yoksa biz her alanda müþterilerimize hizmet veriyoruz ama düðünler bizi bazen engelliyor.
-Peki,anlaþýldý,açýklamalarýnýz için teþekkür ederim,dedi ve telefonu kapattý.
Duþa girip,ýlýk suyla yýkandý.Duþtan sonra göz kapaklarýnýn daha da aðýrlaþtýðýný hissetti. ”Gene o lanet ilaçlar yapýyor bunu” dedi ,ilaçlarý býrakmaya yemin etti ve bedenini yataða attý.
Sabah uyandýðýnda saat 09’a geliyordu.Otel personelinden kahvaltý salonunu sordu, yavaþ yavaþ kahvaltýsýný yaptý.Saatine baktýðýnda bu kahvaltý zevkinin bir saati bile geçtiðini gördü.Teþekkür edip sokaða çýktý.
Dünkü gezintisinde deniz tarafýný görmemiþti.Oralarý merak ediyordu.Deniz kenarýnda oturabileceði bir çayhane bulacaðýndan emindi.Ýþte karþýdan bir tane görünmüþtü bile:Kýlkuyruðun Yeri…
Ýçeri girdi.Masalarýn çoðu doluydu.Normal oyun ve oturma masalarýndan baþka iki tane de bilardo masasý vardý.Bunlar diðerlerinden oldukça uzakta olduklarý için etrafa rahatsýzlýk vermiyorlardý.
Masalarýn ikisinde kaðýt,birinde tavla,birinde dama,ikisinde de domino oynayan insanlar vardý.Hatta boþ satranç takýmý bir masanýn üzerinde duruyordu.Satranç takýmýný görünce “Demek ki burada da bazý iyi þeyler olabiliyor. Ýþ onlarý arayýp bulmada!”diye düþündü.
Duvarlarda birkaç tane noter tasdikli bir belgenin fotokopileri yer alýyordu.Uzak kaldýðý için okuyamadý,ama ne olduðunu da doðrusu pek merak etmedi.
Burasý çayhane,kýraathane,oyun salonu karýþýmý bir yerdi.Sahibi Tufan herkesle dalga geçen,herkese gýcýk veren birisiydi.Onun için Kýlkuyruk olarak anýlýrdý.
Yan masadakilere baþýnla selam verip cam kenarýnda deniz manzaralý bir masaya oturdu.Denizin görüntüsü þahaneydi.Mavinin bir çok tonunu yansýtýyordu.Bu manzarayý doya doya seyretmek kararýndaydý,ama buna pek de imkan bulamýyordu.Çünkü çayhaneye her gelen Al-Makam’ý ilk defa gördüðü için ona selam veriyor,”hoþ geldiniz” diyordu.Bir misafir geldiðini fark eden uzak masalarda oturanlar bile Al-Makam’a selamlarýný gönderiyorlardý.O da hepsine ayný þekilde cevap veriyordu.
Galerici Altan içeri girdiðinde önce Al-Makam’ý selamladý,elini havaya kaldýrdý ve:
-Ey millet,bir dakika beni dinleyin!dedi.
Herkes oyunu býraktý,ona baktý.
-Bundan sonra artýk Galerici Altan yok!
-Ne o,yoksa kendi kendine vefat ilaný mý verdin?
-Öyle de sayýlýr.Galerici Altan öldü.Yaþasýn Memleketimin En Keriz Kerizi Altan!
-Kerizi anladýk da,en kerizi ne?
-Öyle deðil,en keriz kerizi!
-Her neyse caným!
-Yani kerizin de kerizi…
Herkes ne olduðunu anlamaya çalýþýyor,merakla Altan’a bakýyordu.Altan bir sandalye çekip oturdu:
-Kýlkuyruk,bana bir çay ver.Herkese de sor,ne içerse ver.Önce misafirden baþla!
-Tamam,çay iþi kolay.Sen neler oldu anlat hele!
Herkes sandalyelerini Altan’a doðru yaklaþtýrdý.Altan onlarýn meraklarýný gidermekte gecikmedi:
-Dün notere gittim ve Memleketimin En Keriz Kerizi olduðumu onaylattým. Onaylý belgenin fotokopilerini burasý dahil bir çok yere astýrdým.Gece de galerinin tabelasýný yeni ünvanýma uygun olarak deðiþtirttim.Bundan sonra kimse en kerizlik iddiasýnda bulunmasýn!Yoksa yasal açýdan suç iþlemiþ sayýlýr.
-Senden daha kerizleri vardýr be Altan!Biz nelerini gördük,neler yaþadýk, kerizden bol ne var Memleketim’de?
-Böyle konuþup da kafamýn tasýný attýrma!Valla veririm seni mahkemeye,arkadaþ markadaþ dinlemem.Benden daha kerizi olabilir mi, anlatayým da hepiniz birden karar verin!
-Biz zaten senin bazý kerizliklerini biliyoruz,bilmediðimiz var mý?
-Var tabii.Utandýðým için bir çoðunu anlatmamýþtým.
-Þimdi anlatýrken utanmayacak mýsýn?
-Hayýr,artýk utanmýyorum.En keriz keriz olduðum için onur duyduðumu bile söyleyebilirim.
-Anlat o zaman.
-Hanginiz evi beþ kere soyulduktan sonra çelik kapý taktýrdýnýz da altýncý kez gene eviniz soyuldu.Hýrsýz benim eve dadandý bir kere.Adam babasýnýn evi gibi elini kolunu sallaya sallaya gecenin bir saatinde eve giriyor;salonda,yatak odasýnda geziniyor,mutfaða girip yaptýðý tostla bir güzel karnýný doyuruyor.
-Hadi caným,o bunlarý yaparken siz geberdiniz mi de bir þey duymuyorsunuz?
-Sað mýyýz geberik miyiz bilmem,ama böyle.Hýrsýzýn bizim evde bir tek çilingir sofrasýný kurup demlenmediði kalýyor.Hoþ,bizden çaldýklarýyla kendi evinde o sofrayý kurup saðlýðýmýza kadeh kaldýrýyordur ya! Duymuyor musunuz,diyorsun.Aslýnda en son girdiðinde bir týkýrtý duyup uyandým.Hýrsýz girdiðinden þüphelendim,ama hanýmý bile uyandýrmadým.Öksüreyim de kaçsýn diye düþündüm.Bir kaç kere öksürdüm.Ne oldu bilir misiniz?
-Hýrsýz tabanlarý yaðlayýp kaçtý.
-Balkondan kendisini attý.
-Saklandýðý yerde tir tir titremeye baþladý.
-Hiç biriniz bilemediniz.Mutfaktan “beni rahatsýz etme” dercesine öksürükle cevap verdi.Hani tuvalet dolu mu diye kapýya vurup öksürürsünüz,doluysa içeriden bir öksürük cevabý gelir,aynen öyle.
-Tabii sen,öksürüðü duyunca kaptýðýn gibi vazoyu daldýn mutfaða.Aman katil matil olma elin hýrsýzý yüzünden!
-Olur muyum caným?Öksürüðü duyunca adamýn býçaðý,tabancasý vardýr korkusuyla yorganý baþýma çektim,öylece sabahý bekledim.Sabah olduðunda tekrar öksürdüm.Cevap gelmeyince gittiðini anladým.Hakkýný yememek lazým,adamcaðýz mutfakta su içtiði bardaðý bile kirli olduðu anlaþýlsýn diye ters kapamýþ.Þimdi söyleyin bana,benden daha en keriz kerizi var mýdýr?
Bir-iki kiþi “bilmem,belki” dercesine kafasýný salladý,ötekilerden ise hiç ses çýkmadý.
-Dahasý var.Geçen sene adý bende saklý kalsýn,bir tüccar arkadaþ çok sýkýþmýþtý.Benden on günlüðüne borç para istedi.Çýkardým 125 bin lira verdim.”Dünyanýn her türlü hali var,gel senet vereyim,ipotek yapayým sana .” dedi. Ben de on gün için buna gerek olmadýðýný söyledim. Aradan üç ay geçti bizim borçludan haber yok.Adamý yolda görüyorum,kafasýný çevirip görmemezlikten geliyor.Utanmasýn,belki durumu bozulmuþtur,düzeltmeye çalýþýyordur,diye düþündüðümden dükkanýna gidip parayý da isteyemiyorum. Neyse,aradan on ay geçince canýma tak dedi.On gün nere on ay nere?Yüzümü kýzartýp dükkanýna gittim, kibarca borcunu hatýrlattým.Bana ne dese beðenirsiniz?
-Ne dedi,ne dedi?
-Kim bu,biz de bilelim.
-Ne diyecek “Ayýp ayýp,bu kadarcýk paranýn lafýný etmek,ne kadar ayýp!”dedi.Bu kadarcýk dediði para az önce söyledim,tam 125 bin lira.
-Amma piþkinmiþ ha!
-Gene o deðil,ben utandým.Önüme baka baka galeriye geldim.
-Sonra,aldýn mý paraný?
-Bulursam alacaðým,adam geçen ay buradan kaçtý.Þimdi söyleyin bana benden en keriz kerizi var mý?
Üç-dört kiþi “yok!” dedi,diðerlerinden gene ses çýkmadý.
-Dahasýný da anlatayým mý?
-Anlaat!
-Ýçinizde ayný tantanacýlara bir günde iki kere soyulan var mý?
-Olur mu öyle þey?Hadi birincisi kaza,ikincisi affedersin ama düpedüz kerizlik…
-Haklýsýn.Ben de zaten onu söylemeye çalýþýyorum.El çantam koltuðumun altýnda Namýk’ýn büfesinin yanýndan geçiyorum.Doðu yöremiz insanlarýna benzeyen iki genç önüme çýkýp kavgaya tutuþtular.Üstüme doðru geliyorlardý.Çantayý bir elime alýp,öteki elimle bu kavga edenleri iteledim.Benim itelememden sonra bunlar kavgayý býrakýp kaçmaya baþladýlar. Namýk büfeden baðýrdý:”Altan abi,dikkat et,bunlar yankesici olabilirler!” Baktým çantam elimde,sol cebim dolu duruyor,sað cebimdeki araba kontak anahtarý da orada.”Yok bi þey Namýk.” dedim.Biraz ileride ceplerime iyice baktýðýmda sað cebimdeki 1000 dolarýn yerinde yeller estiðini gördüm.Demek ki üç kiþiydiler ve ben kavga edenleri itelerken üçüncü kiþi de arkadan cebi boþaltmýþtý.
Bu kadar uzun anlattýðýma bakmayýn.Bu iþin toplam süresi 10-15 saniyeyi bulmaz.Biraz ileride polis ekip otosu vardý.Gittim,durumu anlattým.Polisler “Parayý arka cebinde taþýsaydýn iyi olurdu,oradan para zor çekilir,çantaya koysaydýn çalamazlardý, cepleri yandan açýlan pantolonlar giyme!”þeklinde akýl vermeye baþladýlar.Bu konuda bana yardýmlarý dokunmayacaðý belliydi.
Mesleði þoförlük olan bir kiþi lafa girdi:
-Deme Altan abeycuðum!Ha benu da ayný yerde soydu o uðursuzlar.650 liramý ayný oyunla çaldular.Karþudaki manav onlarý tanýrmýþ.Bir gün ondan öðreneceðum onlarý,anam avradým olsun ki taksi ile sýkýþturacaðum,vuracaðum taksiyi,vuracaðum taksiyi…
-Öyle þey olmaz.Vuracaksýn da paran geri mi gelecek?Belki çocuklarýn ihtiyacý var?Belki özendikleri þeyler var.Ulaþamadýklarý þeylere belki de bu yoldan ulaþabileceklerini düþünüyor olabilirler.Paraya ihtiyaçlarý olduðu kesin.Öyle olmasa ayný adamý Teleskop Alýþveriþ Merkezi’nde ikinci kez soymaya kalkarlar mý?
-Gene mi seni soydu ayný kiþiler?
-Eveet,gene beni soydular.O günün akþamý giyim reyonundan gömlek bakýyordum. Maðaza içinde alýcý gibi dolaþan üç genci gözüm ýsýrdý,ama nereden tanýdýðýmý tam çýkaramadým.Hatýrlamak için kendimi fazla da zorlamadým.Beðendiðim bir gömleði daha yakýndan incelemek için çantamý yanýmdaki bankonun üzerine koydum.Gençlerden iki tanesi yanýma geldiler,gömlekleri ellerine aldýlar,birbirlerine kaliteli ve güzel olduðunu söylediler. Onlarý dinlerken çantayý gene 10-15 saniyeliðine unuttum.Tekrar çantamý elime aldýðýmda ise içinin boþaltýldýðýný gördüm.Ýki tane kameralý cep telefonu,bir ehliyet,1300 lira civarýnda para,altý tane banka kartý çalýnmýþtý.Elinizi vicdanýnýza koyup söyleyin!Benden en keriz kerizi var mý?
Bu sefer “yok” diyenlerin sayýsý sekize ulaþmýþtý.Altan anlattýkça onun kerizliðine onay verenlerin sayýsý artýyordu.
-Üstelik o gün omzuma iki kere de kuþ pislemiþti.Hani kuþ pisliði þans getirirdi?
-Altan abi,omzuna deðil,kafana pislerse þans getiriyor.
-Ha omuz ha kafa!Bir en keriz keriz hikayesi daha anlatmamý istersiniz herhalde!Bakýn þöyle anlatayým:Arabayý hep evin önünden geçen caddeye park ederim.Böylece balkondan bakýnca arabayý rahatlýkla görebiliyorum.Üç ay önce balkonda oturmuþ etrafý seyrediyorum.Bu sýrada benim arabanýn etrafýnda dolaþan bir genç gördüm,bir þeyler arar gibiydi.”Delikanlý,bir þey mi kaybettin?” diye sordum.”Yok abi,bu araba kiminse sahibine söyleyin kapýsý açýk kalmýþ.Ýsterseniz kapatayým kapýyý.”dedi.”Araba benim.Sana zahmet kapatýver be koçum!Ben kilitledim sanýyorum ama demek ki unutmuþum.Sen kapýyý itele ben alarmýn kumandasýný alýp,buradan kilitlerim.”dedim.Ýçeri girip kumandayý alýp,balkona geldim. ”Abi,kapýyý iteledim.Bas bakalým kumandaya kilitlendi mi?”dedi.Ben de “Basýyorum, dikkatli bak,kilitlenip kilitlenmediðini bana söyle!” deyip kumandaya bastým.Aslýnda böyle yaparak arabayý kilitlemiyor,kilitli olan kapýyý açýyordum.Kumandaya basýnca arabanýn dörtlüleri yandý,bunu gören genç de açýlan kapýdan arabanýn içine atladý.Arabayý çalacaðýný anlamýþtým.Onun için koþarak aþaðýya indim,ama arabanýn yerinde yeller esiyordu.
- Pes vallahi.
-Doðru,pes vallahi,ama biraz daha var.Çalýnan arabam kasko sigortalýydý. Gittim sigortaya, saf saf olayý aynen anlattým.Bana demezler mi “Sen hýrsýza arabayý kendi elinle teslim etmiþsin.Sana bir kuruþ bile ödemeyiz.”
-Sigorta vermedi mi parasýný?
-Þu ana kadar alamadým.Sigortayý mahkemeye verdim.Sonuç ne olur bilemem.Þimdi sizler söyleyin bakalým Memleketim’de benden en keriz kerizi var mý?
Al-Makam hariç hepsi bir aðýzdan:
-Yook,diye cevap verdiler.Herkes “kerizlik hikayeleri burada sonlandý!”demesini beklerken Altan yine konuþmaya baþladý:
-Þu bizim bilgiseverof Yalaka Hamdi var ya,o bile beni dolandýrdý.
-Bunda þaþýlacak bir þey yok!O ufak tefek herkese borç takar zaten.
-Ne ufaðý ne tefeði?Bana taktýðý kazýk Memleketim Deresi’ne köprü olur.
-Anlat o zaman da dinleyelim.
-Yalaka bir gün bana geldi.”Bir eser üzerinde çalýþýyorum.Bitmek üzere.Böylesi bir eser Felsefe tarihinde yazýlmadý.Dünyayý yerinden sarsacak bir eser.Eser mükemmel de benim onu bastýracak param yok.Gel bu esere senin de yazar olarak adýný koyalým,buna karþýlýk sen de masraflarý üstlen.Satýþtan elde edeceðimiz parayý masraflar çýktýktan sonra yarý yarýya bölüþürüz.Kabul edersen çok karlý çýkarsýn.Diyelim bir koydun en az yüz alýsýn.Adýnýn tarihe geçmesi de cabasý!”dedi.Ben de “Ben çok para kazanmak amacýyla bu iþe girmem.Ýsmimin duyulmasýný doðrusu isterim.Teklifini bu nedenle düþüneceðim.”dedim.
-Bana verdiði üç günlük süre bitiminde galeriye geldi.Kabul ettiðimi duyunca “Göreceksin katlarýmýz, yatlarýmýz,belki de çiftliklerimiz olacak.”diyerek boynuma sarýldý.Bir matbaa bularak kitabý 20 bin adet bastýrdýk.Yalaka’ya göre bu küçük bir rakamdý,çünkü kitabýn kýsa sürede tükeneceðini ve durmadan baský yapmak zorunda kalacaðýmýzý söylüyordu.Kitabýn kapaðýna yazarlar olarak ikimizin adý yazýldý.Oysa ben býrakýn o kitabýn bir satýrýný yazmayý kitabý okumamýþtým bile!Yalaka kitaptan o kadar emindi ki birinci sayfaya beðenmeyenlerin kitabý iade etmeleri durumunda ücretlerinin geri ödeneceði garantisini de koydurdu.Kitap piyasaya çýkýnca gazetelere,televizyonlara onca reklam verdik.Kapýþ kapýþ satýlacak ve bir tek iade bile olmayacak sanýyorduk.Ýlk günler reklamlarýn etkisiyle çok sattý,ama sonraki günler kitapçýlardan “Durmadan iade geliyor” yakýnmalarýyla karþýlaþtýk.Gelen iade satýlandan da fazlaydý.
-Gelen iadenin satýlandan fazla olmasý imkansýz.Öyle þey olur mu?
-Olur,hem de nasýl olur biliyor musun?Meðerse bizim kitabýn korsan baskýlarý da kitapçýlara iade ediliyormuþ.Yani korsan baskýnýn ceremesini de ben çekiyorum.Ayrýca bizim Yalaka kitabýn neredeyse tamamýný baþka kitaplardan aþýrmýþ.Eserlerinden çalýnan yazarlar bizi mahkemeye verdiler.Kazananlarýn tazminatlarýný da ödüyorum.Uzun lafýn kýsasý þu an benim galerinin deposunda yakacak bir fýrýn,bir ocak ya da bir fabrika aradýðým 20 binin üzerinde kitap var.
-Peki,bu iþe Yalaka ne dedi?Bu baþarýsýzlýðýn hesabýný ondan sormadýn mý?
-Yalaka’da laf çok.Ona göre bu bir insanlýk ayýbýdýr.Yüzyýllar sonra bu eserin deðeri utanç duyularak anlaþýlacaktýr.Artýk iþin o kýsmýný düþünmek bile istemiyorum.Þimdi biraz daha düþünün ve o temiz vicdanýnýzla karar verin: Memleketim’de benden en keriz kerizi var mý?
Bu sefer Al-Makam da katýldý:
-Yook!sesleri çok uzaklardan bile duyulabiliyordu.Kýlkuyruk’un içiricisi:
-Hepinizi Memleketim’in En Keriz Kerizi Altan beyin maddi huzurunda bir dakikalýk saygý duruþuna davet ediyorum.Saygý duruþundan sonra ayrýlmayýn çünkü Sayýn En Keriz Kerizin sizlere çay ikramý olacaktýr,dedi.

X X X

Al-Makam’ýn Memleketim’e geliþinin yedinci gecesi önemli bir olay yaþandý.Bu olay,Memleketim tarihçileri tarafýndan “Mikdat Yangýný” olarak kaydedildi.
Mikdat beyin Aþiyan Caddesi üzerindeki lisenin hemen bitiþiðinde tekstil üretimi yapan bir fabrikasý ile onun üç yüz metre kadar ötesinde,sekiz dönümlük orman arazisine sahip tripleks bir villasý vardý.
Okula bu kadar yakýn bir arazide bir fabrikaya nasýl ruhsat verildiði bazý Memleketimliler tarafýndan sorgulandý ise de Mikdat bey onlara:
-Ben bu fabrikayý yaptýðýmda burada ne okul,ne cadde ne de ev vardý,diye cevap verirdi.
Diyelim ki fabrika ile ilgili söyledikleri doðrudur.Peki orman arazisi içinde bir sürü aðaç arasýna tripleks villayý nasýl kondurmuþtu?Villanýn kaçak olduðu besbelliydi,fakat kimse bundan fazlasýný söylemeye cesaret edemiyordu.
O gün Mikdat beyin villasýnda gündüz baþlayan hareketlilik akþam da devam etmiþti.Hizmetçiler saða sola koþuþturuyorlar;tabaklar,yiyecekler bir yerden bir baþka yere taþýnýyordý.Kalýn zincirlerle baðlý ayý kadar iri üç tane köpek, bu gece durmadan,gelene gidene havlýyordu.
Akþam yemeðini yiyen Mikdat bey ve davetliler,kahvelerini yudumlarken bir yandan da gülüþerek sohbet ediyorlardý.Kahve faslýndan sonra Þark Köþesi’ne geçtiler,tepsiler içine hazýrlanmýþ içki ve mezelerini yavaþ yavaþ tüketmeye baþladýlar.Ýyice duyulsun diye müzik setinin sesini de sonuna kadar açtýlar.
Gecenin ilerleyen bir saatinde villanýn bahçe kapýsýnýn önüne yaklaþan bir minibüs,görevlileri alýp gittikten sonra içeride Mikdat bey,üç erkek arkadaþý ve dört tane yabancý uyruklu bayan kalmýþlardý.
Aceleyle evi terk eden hizmetçilerden birisi, içi su dolu cezveyi yanan ocaðýn üzerinde unutmuþtu. Daha doðrusu kapatýyorum sanýp yanlýþlýkla ocaðýn düðmesini ters tarafa çevirmiþ,yani ocaðý söndürmemiþ sadece ateþ miktarýný kýsmýþtý.Ocak yavaþ yavaþ yanarken cezvenin içindeki su da ýsýnýyordu.
Mikdat bey,Döviz Rýza,Taklitçi Avni ve Beþ Dakika Mehmet içtikçe keyifleniyor, keyiflendikçe de her þeye gülüyorlardý.Hele yabancý bayanlarýn çat pat konuþmalarý onlarýn kahkahalarýný patlatmaya yetiyordu.
Döviz Rýza bankacýydý.Kredi iþlerinde Mikdat beye oldukça yardýmý dokunuyordu.Bu alemin düzenlenme nedeni de Rýza’nýn en son ayarladýðý yüklü bir kredi idi.Mikdat “Bunu becer,seni öyle bir yaþatayým ki hiç unutamayasýn!” demiþti.
Taklitçi Avni,aþýrý neþesiyle bu tip eðlencelerin vazgeçilmez bir üyesiydi. Bazen taklit de yapmaya kalkar, ama pek beceremezdi.Zeki Müren’i taklit ederken halk müziði söylediði, Ayhan Iþýk’ý taklit ederken Erol Taþ gibi konuþtuðu çok olurdu.
Beþ Dakika Mehmet fotoðrafçýydý.Her türlü fotoðraf iþini beþ dakikada teslim etmeyi garanti ederdi.Bu tür gizli eðlenceleri yanýnda getirdiði küçük bir fotoðraf makinesiyle ölümsüzleþtirir, çektiði filmleri itina ile dükkanýnda basar ve gizli bir bölmede onlarý saklardý.Daha sonra fotoðraf dükkanýnda buluþtuklarýnda resimlere bakýp bakýp anýlarýný tazelerlerdi.
Ocaktaki cezvenin içindeki suyun önemli bir kýsmý buharlaþmýþtý.Saat de 01’e geliyordu.Herkes bayan arkadaþýný alarak bir odaya çekildi.Mutfaða bakmak akýllarýnýn ucundan bile geçmemiþti.
Saat 02’ye yaklaþýrken cezvenin içindeki su tamamen bitmiþ,maden kýsmý ateþ gibi kýzarmýþ,tahta sapý da yanmaya baþlamýþtý.Daha sonra ise cezvenin yanan sapýndan mutfaðýn zeminindeki halýnýn üzerine düþen ateþ parçalarý halýyý tutuþturmuþ,halýdan yükselen alevler de perdeleri sarmýþtý.Villanýn içi duman doluydu ve alt katta göz gözü görmüyordu.
Mikdat bey ve misafirleri yangýný fark ettiklerinde onlar için çok geç olmasa bile geçti,çünkü ancak canlarýný kurtaracak kadar zamanlarý vardý.Dört erkek ve dört bayan elbiselerini bile alamadan kendilerini villanýn bahçesine attýlar.

X X X


Al-Makam,saat 02,30 civarýnda dýþarýdan gelen seslerle uyandý.Balkona çýkýp baktýðýnda koþuþan bir sürü insan ve okul tarafýndan göðe yükselen alevler gördü.Etrafa yayýlan duman oraya kadar gelmiþti,burnu ve boðazý acý acý yanýyordu.Giyinip aþaðýya indi ve yangýnýn olduðu tarafa doðru koþan insanlarýn arasýna katýldý.
Ýtfaiye kasabanýn öteki tarafýnda,dere kenarýndaydý.Yangýn yerine oldukça uzaktý.Yangýn ihbarýný alan Ýtfaiye Amiri saða sola emirler yaðdýrýyordu:
-Acele edin,bu adamýn günahlarý kadar yangýný da büyük olur.Günahkarýn günahlarý yanýyor,ama ne yaparsýn görev görevdir!Siz gene de acele edin!
-Kimin yangýný büyük olur amirim?
-Kimin olacak,Fabrikatör Mikdat’ýn!Siz onu bunu boþ verin de itfaiye aracýnýn içi su dolu mu,onu söyleyin.
-Amirim,gündüz parklardaki çiçekleri sulamýþtýk,sonra da doldurmayý unuttuk.
-Allah kahretsin,tam buldunuz aracý boþaltacak zamaný…
Hortumlarý hemen yangýn vanasýna baðlayýp aracý doldurdular,ama oldukça fazla zaman da kaybetmiþlerdi.Sirenlerini açtý ve yola çýktý Memleketim’in tek itfaiye aracý….

X X X


Mikdat’ýn villasýnýn yanýna gelenler,çýrýlçýplak bayanlarý ve erkekleri bahçede saklanmak için oradan oraya koþuþurken görünce yangýný býrakýp onlarý seyretmeye ve gülüþmeye baþladýlar.
Sarhoþ Cemal,daha önce birkaç kundaklama olayýna karýþan,sonra yakalanan ama cezai ehliyeti olmadýðý için her defasýnda serbest býrakýlan Neron Tahir’e takýlmadan edemedi:
-Oðlum Neron,bu iþte senin parmaðýn var mý?Doðru söyle!
-Yok be sarhoþ abim.Benim yangýnlar bunun yanýnda çocuk oyuncaðý sayýlýr.Baksana þu güzelliðe,þu muhteþemliðe…Seyrettikçe insanýn içi açýlýyor.Kocaman villa çatýr çatýr yanýyor,birazdan bir avuç külden baþka bir þey kalmayacak.Sonra,bunu orman ve ardýndan da fabrika izleyecek.Bu macera kaçmaz!Kendime iyi bir yer bulup ,iþin tadýný çýkaracaðým.
-Yangýn sapýðý,ne olacak!dedi Sarhoþ ve onun yanýndan uzaklaþtý.
Neron Tahir’in dediði doðruydu.Yangýn söndürülemezse kýsa sürede her yaný sarabilirdi.
Saklandýðý aðacýn arkasýndan çýkan Mikdat bey,elleriyle bir önünü bir arkasýný saklýyor,daha doðrusu sakladýðýný sanýyordu ve seyredenlere baðýrýyordu:
-Utanmazlar,açýkta bi þey mi gördünüz de bakýyorsunuz? Elalemin þeyine bakacaðýnýza yangýný söndürmeye yardým etsenize!O itfaiye denilen konserve kýlýklý araba da nerede kaldý?Her þey yandýktan sonra mý gelecek?
Beþ Dakika Mehmet,giysilerini alamamýþtý ama nasýlsa fotoðraf makinesi elindeydi.Bir aðacýn arkasýndan hem yangýnýn hem de toplanan insanlarýn fotoðraflarýný çekiyordu.
Çalýlar arasýnda saklanmaya çalýþan Döviz Rýza’nýn her tarafý yara,çizik içindeydi. Vücudunu kaplayan kan çýplak görüntüsünü biraz örtüyordu.Acýdan inliyor,arada bir de çýðlýk atýyordu.
Yabancý bayanlarý þu sýra görebilen yoktu,ama aniden yangýn yerine giren itfaiye aracýnýn farlarý onlarýn yerini de herkese gösterdi.Birbirlerine sarýlmýþlar,çýplak bir tek beden görüntüsü veriyorlardý.
Ýtfaiyeyi gören Mikdat bey,alaylý bir þekilde:
-Nihayet teþrif edebildiniz sayýn yangýn ekibi!Sizden bu iþin hesabýný mahkemede soracaðým,dedi.
Ýtfaiye amiri:
-Mikdat bey,arabamýza roket mi takýp da gelecektik?Bu külüstürle bundan çabuk gelinmez. Arkadaþlar,villanýn iþi bitmiþ.Onu býrakýn önce ormana su sýkýn,hiç olmazsa ormaný kurtaralým.
-Ne ormaný,ne kurtarmasý?Býrakýn ormaný da önce benim fabrikamý kurtarýn.Suyu fabrikaya sýkýn ki tutuþmasýn.
-Beyefendi,fabrika sadece sizin ,oysa orman hepimizin.Öncelik ormanda!
-Bunu da size ödeteceðim.
Al-Makam bu konuþmalarýn ancak sonuna yetiþebilmiþti.Topluluktaki bazý konuþmalarýn ise tümüne tanýktý:
-Meczup Muammer “Allah Allah” deyip kafaný sallayacaðýna,sen bilirsin söyle bakalým bu yangýnýn sebebi nedir?
-Balýkçý Sadi,bunu sadece ben deðil,Allahýn verdiði akla sahip olan her kiþi bilebilir.Bu yangýn þundan bundan deðil bu insanlarýn günahlarýndan çýktý.Günah ateþtir,insaný sararsa insaný yakar,evin içinde günah iþlenirse evi yakar.Ormanda da bu iþ yapýldýysa ormanýn da hiç kurtuluþu yoktur.
Mikdat,yanan villasýna yaklaþmak istediði sýrada üzerine bir parça ateþ sýçradý.Acýyla haykýrdý:
-Yandým anam!
Seyredenlerden buna bir cevap gelmede gecikmedi:
-Yananý Allah görür!
Bir baþkasý:
-Yanan kendi derdine yanar.
Villanýn kontrollü bir þekilde yanmasý saðlanýp hem ormana hem de Mikdat beyin fabrikasýna bolca su sýkýldý.Durgun,rüzgarsýz bir hava vardý.Bu büyük bir þanstý.Bu sayede yangýnýn yayýlmasý önlenebilmiþti.
Ýtfaiye birkaç kez gidip geldi,getirdiði son suyu villanýn kýzgýn külleri üzerine boþalttý. Þiddetli bir “coozzz” sesiyle birlikte ortalýðý büyük bir kül bulutu sardý.Ýnsanlarýn çoðu saða sola kaçýþtý,ama orayý tamamen terk eden olmadý.Seyrin bitmediðini düþünüyorlardý.
Yanan ateþ kalmadýðýndan ortalýk iyice kararmasý gerekirken aksine aydýnlanmýþtý. Çünkü artýk sabahtý.Ýtfaiyeciler iþleri bittiði için malzemelerini topladýlar,araçlarýna bindiler.Binlerce kiþi araçlarýna binen itfaiyecileri coþkuyla gönülden alkýþladýlar. ”Memleketim sizinle gurur duyuyor!” sloganý ortalýðý inletiyordu.Halkýn bu alkýþlarýna itfaiye korna çalarak cevap verdi,bu ayný zamanda bir selamlamaydý.
Bilgiseverof Umursamaz Rüþtü avazý çýktýðý kadar baðýrýyordu:
-Thales’in teorisinin doðruluðunun kanýtlandýðýný binlerce kiþi az önce burada gördü.Ne demiþ üstat?”Varlýðýn ilk ana maddesi yani arkhe su’dur.”demiþ.Bir düþünsenize su olmasaydý bu gece bu þehrin hali nice olurdu?
Bazý kiþiler:
-Galiba bilgiseverof haklý!derken bazý kiþiler de:
-Gene zýrvaladý kaçýk felsefeci,diyorlardý.

X X X

Al-Makam,Burcu Pansiyonun tombul sahibesiyle yaptýðý sýký bir pazarlýktan sonra üç günlüðüne 60 liraya anlaþmýþtý.Memleketimde , birkaç gün de pansiyonda kalmaya karar vermiþti.Odasý cadde üzerinde sevimli ufacýk bir yerdi. Tuvaleti ve banyosu da içindeydi. Odadaki dolaba eþyalarýný yerleþtirdikten sonra tuvalete girdi.Tuvalet duvar ile lavabo arasýndaki daracýk bir yere sanki zorla sýkýþtýrýlmýþ gibi duruyordu.Sýðýp sýðamayacaðýný düþündü,lavaboyu biraz iteledi,sanki lavabo biraz ileri gitmiþ gibi geldi ona.Tuvalet taþýna oturmasýyla kalkmasý bir oldu,çünkü fazla uzun býrakýlmýþ olan tarat borusu altýna batmýþtý.Tuvalet kaðýdý rulosundan biraz kopararak boruyu kaðýtla tutup hafifçe eðdi.Belki þimdi oturabilirdi.Bir kere daha oturmayý denedi.Oturmasýna oturdu ama oturduktan sonra da kýmýldamasýna dahi imkan olmadýðýný gördü.Kilolu birisinin herhalde burayý kullanabilmesi çok zor olacaktý.Ýþini bitirdikten sonra lavaboyu devirmemeye dikkat ederek yavaþça kalktý,ellerini yýkadý.Dolmasý için gerekli süre geçtiði halde rezervuardan sürekli su sesi geldiðini fark etti.”Bu devamlý akarsa,gece iþimiz iþ!Uyumak bu sesten dolayý mümkün olmaz.”diye düþündü.
Aþaðýya indi,pansiyonun kaldýrýma koyduðu üç masadan birisine oturup tombul bayandan bir çay rica etti.Diðer masalarda da insanlar vardý,ama onlar hiç de pansiyonda kalan müþterilere benzemiyorlardý.Memleketimin yerlisi olmalýydýlar.Biraz soluklanmak ya da sohbet etmek için oturmuþlardý.Yan masadaki 50’li yaþlarda iki bayanýn konuþmalarýna kulak kabarttý:
-Sorma Aylacýðým,gittiðime gideceðime piþman oldum.Sabahýn köründen akþama kadar bekledim,ancak iki tane ilaç alabildim.Hastaneye saðlam gittim sinirden hasta döndüm.Bin bir ayak bir yerde.O kadar hasta mý var bu memlekette?Eðer gelenlerin hepsi gerçekten hasta ise vay bizim halimize!
-Ne olacak þekerim,doktora giden tam tedavi olamýyor ki.Geçen gün ben de gittim,bana verilen sýra 108 numaraydý.Giren bir-iki dakikada doktorun yanýndan çýkmak zorundaydý.Bu sürenin içinde muayene ile beraber kayýt ve reçete yazýlmasý da var.Doktor bazen muayene bile etmeden,neyin olduðunu sorup reçeteyi yazýyor.Seninle hiç ilgilenmiyor.
-Bazýlarý da bir çok hastayý özel muayenehanelerine yönlendiriyorlarmýþ. Orada tepeden týrnaða muayene ederler belki!
-Nerdee?Özel muayenesine de gittim bir doktorun.70 liramý aldý,ama gene hastanedeki kadar vakit ayýrdý.Öðlen yemeði arasýnda muayenehanesine gelip özel hastalarýna bakýyor,orasý da týklým týklým.Kýrk beþ dakika vakti ya var ya yok,çünkü oradan çýkýp hastanedeki öðleden sonraki hastalarýna bakacak.
-Belki özel muayenehanesine gidersen hastanede daha iyi davranýr.Ýlaç yazarken biraz cömert olur.
-O avantajý var tabii.Teþhis tam konulamayýnca hastalýk da tam tedavi edilemiyor.Ayný insanlar durmadan doktor kapýlarýný aþýndýrýyorlar.
-Hastanede beklerken ellerinde kocaman çantalarýyla doktorlarýn yanýna teklifsiz giren o ilaç pazarlamacýlarýna çok kýzýyorum.Onlarýn çaldýklarý zaman da bizim zamanýmýz deðil mi?
-Haklýsýn,onlara söylenenleri çok duydum ama yüzlerine karþý bir þey söyleyeni görmedim.
Konuþma hastalýk ve hastane üzerine devam edip gidiyordu.Al-Makam daha önce hastaneye gitmiþti,ama kendi derdine düþtüðünden ne olup bittiðini anlayamamýþtý.Yarýn erkenden hastaneye gidecek ve olanlarý yakýndan görecekti

X X X

Al-Makam sabahýn oldukça erken bir saatinde kalktý.Pansiyonun kapýsýný açmak istedi ama açamadý.Çünkü sahibesi bu kadar erken bir saatte uyanmazdý.Kapýyý zorlayýnca çýkan gürültüye uyandý ve uykulu þaþkýn gözlerle ona bakarak kapýyý açýp uykusuna devam etmek üzere odasýna yöneldi.

Al-Makam hastanenin bahçesine adýmýný atar atmaz keskin bir ilaç kokusu burnuna geldi. Aðrýyan karnýný tutarak ilerlemeye çalýþan 16-17 yaþlarýnda bir genç çocuk, bir kadýnýn koluna girerek yürütmeye çalýþtýðý ama aslýnda sürüklediði 75-80 yaþlarýnda bir ninecik, topuklu ayakkabýlarýnýn çýkardýðý sesi zevkle dinleyerek bahçede dolaþan bir genç kýz, çöp bidonlarýnýn yanýnda adeta pusuya yatmýþ gibi gizlice sigaralarýndan çekmeye çalýþan kadýnlý erkekli altý-yedi kiþi,hiçbir þeye aldýrmadan orada bulduðu plastik çay bardaðýna ayaðýyla vurarak oynayan bazen de bu oyundan zevk aldýðýný gösteren sevinç çýðlýklarý atan dört yaþlarýnda bir çocuk ve onu gözetleyen baþý örtülü bir kadýn ,telaþla oraya buraya koþuþturan beyaz önlüklü görevliler,ne yaptýklarý anlaþýlmayan ama bir arada bulunan toplu bir insan yýðýný hastane bahçesinde göze çarpýyordu.Ortam genelde sakin ve sessizdi ama birden aðýr bir vasýtanýn önce motor ,sonra ise fren sesi bu sessizliði bozdu.Hatta korkuyla bazý insanlar oraya buraya kaçýþmaya baþladýlar.Kimisi :
-Yuhh ayý!
-Sürücü deðil kasap bu kasap !
-Sabah sabah gebertecek bu adam bizi.” diye söylenenler de vardý.
Bu konuþmalarý duyan sürücü “Týbbi atýk aracý “ yazan çöp kamyonunun camýndan baþýný çýkarýp cevap verdi:
-Korkma teyzem.korkma dayým,korkma bacým! Biz kimseye zarar vermeyiz. Yýllardýr sallarým bu direksiyonu,daha bir tane bile vukuatým yok!
Bunu duyan yaþlý bir kadýn öfkeyle:
-Belki de bugün ilk vukuatýn biz olacaktýk , boþ boþ konuþma da iþine bak . Zaten buradaki insanlarýn derdi onlara yetiyor, diye baðýrdý
Sürücü sýrýtarak camdan bir kez daha baktý. Arabayý birkaç metre geriye çekti ama sesini çýkarmadý.


Hastane binasýnýn giriþ kapýsýna yaklaþtýkça kalabalýk artýyordu, çünkü birçok yönden gelen insanlarýn hepsinin hedefi bir an önce o kapýdan girmekti. Buradan önce girmek içeride muayene için gerekli olan barkotu da önce almak demekti.Barkot daðýtan giþelerin önünde yüzlerce insan þimdiden birikmiþti.Al-Makam da barkot kuyruklarýndan birine girdi..Orta yaþlarda bir adam kalabalýðý görünce yanýndaki kadýna :
-Sözüm ona erken geldim diye seviniyordum. Baksanýza þu önümüzdeki insan çokluðuna.Bu insanlar hiç uyumadan gece yarýsý geldiler herhalde buraya.Bugün gözden gene muayene olamam ben,bana gelinceye kadar kontenjan dolar.Ama þansýmý bir kere daha denemek istiyorum.
Bir hayli önlerde bulunan bir kadýn:
-Doðru tahmin ettiniz beyefendi,geçen hafta sabah altýda girdim kuyruða ve tam üç saat sýra bekledim ama muayene olamadým.Diðer poliklinikler böyle deðil,göz hastasý çok ama bakan doktor az.
-Çile çekmek bizim gibilerin kaderi galiba. Baksanýza kuyruklarda iyi giyimli kimse var mý?
Bu iyi giyimli lafý bazýlarýnýn canýný sýktý, hatta homurdananlar bile oldu,ama bunun kendileri için bir hakaret olduðunu söyleyebilecek kimse çýkmadý.Köylü bir adam karýþtý konuþmaya:
-O dediklerinin vardýr parasý, gider özele.Orada ne sýra vardýr ne de beklemek.Bizi burada bir dakikada kontrol eden doktorlar orada onlara saatlerce bakarlar.Bir dakikada benim hastalýðýmý nereden bilecek?Geçen benim süt ineði hasta oldu,çaðýrdým bir veteriner tam bir buçuk saat uðraþtý hayvanla.
-Senin süt ineði kaç para eder?
-Üç-dört bin yapar yeni parayla.
Bu muhabbete kýzanlar da vardý.Bu konuþmalarý boþ buluyorlardý.Sessizce de olsa:
-Sýktý artýk! sözcükleri bazý dudaklardan dökülüyordu.
Yarým saat sonra kalabalýk iyice arttý. Kalabalýðýn artýþýyla insanlarýn üzerine giþelere doðru bir iteleme tazyiki gelmeye baþladý. Baðýranlar hatta çýðlýk atanlar oldu.Bu kargaþayý fýrsat bilen bazý uyanýklar kuyruklarýn ön tarafýndan yer kapmak için harekete geçtiler.Kuyrukta bekleme deneyimi olanlar bunu hemen fark ettiler ve bir karþý hamle ile cevap verdiler :
-Lütfen araya girmeleri önleyelim. Herkes önündeki insana iyi dikkat etsin!
Ýlk baþlarda kuyruktaki insanlar tek baþlarýnaydý, fakat zaman ilerledikçe bilhassa en öndeki insanlarýn yanýnda onlarla sohbet eden birkaç kiþi beliriverdi. Bu eklenen insanlarýn çoðu oradakilerle ne akraba, ne arkadaþ ne de komþuydu.Ön sýrada bulunmanýn birden yarattýðý bir çekicilikti bu…
Giþeler nihayet açýldý ve iþlemler baþladý. Herkes derin bir “Ohh!” çekti. Biraz sonra aradan yarým saat geçmesine raðmen bir adým bile ilerlememiþ olan insanlar bunun nedenini araþtýrmaya baþladýlar. Arkalarda bulunanlarýn bekleme nedenini doðru tahmin etmelerine imkan yoktu.O yüzden arka sýralardan homurtular yükselmeye baþladý.Sýrada olmadýðý halde bir yolunu bulup ön sýralara yerleþen birisi gerilimi azaltmak için:
-Bilgisayarlar bozuldu, bilgisayarlar arýza yaptý. Tamir etmeye uðraþýyorlar, diye arka sýralardan da duyulabilecek bir sesle baðýrdý.
Biraz sonra bilgisayarlarýn sesi duyuldu. Baþka zaman rahatsýz olacaðý bu bilgisayar sesi birçok kiþiye huzur vermiþti. Ümitle beklemeye baþladýlar.Arka sýralarda oldukça kilolu bir bayan belini tutarak kývranmaya baþladý.Yere düþmek üzereyken yanýndakiler tuttu, kaldýrdý.Gözleri büyümüþ ve alnýndan terler boþalýyordu. Birisi:
-Kardeþ sen þuraya otur,sýran gelince sana haber veririz.
-Senin þikâyetin ne?
-Þikayeti ne olursa olsun,baksanýza duramýyor kadýncaðýz! Öndekiler izin verin de iþlemini yaptýrsýn.
Bu teklif birçok öndeki kiþinin canýný sýkmýþa benziyordu.Hayýr diyenler çoðunlukta ama en öndeki bir adam:
-Bir kiþiden ne çýkar.Gelsin yaptýrsýn , deyince iki kiþi hasta kadýnýn koluna girerek giþe önüne getirdiler ve hem hasta kadýnýn hem de kendi iþlemlerini yaptýrdýlar.Böylece arkadakilerin bekleme süresine biraz daha zaman eklediler.
Beklemekten caný sýkýlan Al-Makam ortalýðý hareketlendirmek için:
-Bize bu yaptýklarý tam bir gâvur eziyeti. Aslýnda gavurlarýn günahýný alýyoruz,çünkü onlar hasta olan birisine bu kadar acý çektirmezler,dedi ve etraftan tepki gelmesini bekledi.Ancak hiç kimse en ufak bir tepki göstermedi. ”Korkaklar!” diye düþündü kendi kendine,ama iyice sinirlenmiþti.Tam o sýrada önündeki bayanýn iþi bitmiþ sýra ona gelmiþti ki önündeki bayanla konuþan diðer bir bayan giþenin önüne atlamýþtý bile.
-Hanýmefendi siz sýrada deðilsiniz, sýra bende.Lütfen kuyruðun en arkasýna geçiniz.
-Herkes þahit, ben saatlerdir bekliyorum burada.Sýrada olduðumu siz de gördünüz.
-Evet ama siz oraya sonradan o bayanla konuþmaya geldiniz. dedi ve diðer bekleyenlerden destek istercesine gözlerine baktý. Hayret, gene destek yoktu. ”Lanet olsun” dedi ve ýsrardan vazgeçti.
Kadýn, bu suskunluk üzerine sevinerek elindeki poþetten saðlýk karnesini çýkardý ve giþeye uzattý. Ýki-üç dakika süren iþlemden sonra tekrar elini poþete attý ve bu sefer üç tane daha saðlýk karnesi çýkararak giþeye uzattý.Kadýný izleyen Al-Makam’ý bu son hareket iyice çileden çýkardý:
-Hanýmefendi,bütün mahallenizin saðlýk karnelerini toplamýþsýnýz.Hak etmediðiniz halde kendi iþinizi yaptýrdýnýz,üstüne üstlük üç kiþinin iþini de yaptýrmak istiyorsunuz. Burada bekleþen bu insanlara saygýsýzlýk yaptýðýnýzýn farkýnda mýsýnýz? Yoksa bu kadar insan aptal da bir tek siz mi akýllýsýnýz? Memur haným,lütfen bunu önleyin ve o karnelere iþlem yapmayýn!
Görevli memur bu isteði duymamazlýða geldi ve eskisinden daha hýzlý bir þekilde iþini yapmaya koyuldu.Arada bir Al-Makam’a da bakýyor ve adeta “Bana ne!” demek istiyordu. Yan sýralardan birinde küçük bir çocuk annesine bir þey sormak istedi ama annesi onu :
-Sus!Bak orada kavga oluyor ve ben senin yüzünden duyamýyorum.Sesini kes de ne olduðunu anlayayým,diyerek engelledi.
Yaþlý bir kadýn :
-Ayýp,ayýp.Hem de çok ayýp!Ne günlere kaldýk yarabbi! diyordu ama kimi kýnadýðý hiç de belli olmuyordu.
-Kavga bitse de memurlar rahat çalýþsa!Yoksa daha saatlerce bekleriz burada.
-Adam doðru söylüyor,ama biz kendi hakkýmýzý savunmasýný bilmiyoruz.
-Savunsan ne olacak,kötüler ve kötülükler bitecek mi?
-Belki kadýnýn acelesi var.Yaptýrsýn iþini caným.
Þeklinde kavga ile ilgili birçok görüþ ortaya kondu.Kadýna itiraz eden Al-Makam’ýn dikkatini giþede oturmakta olan hastanenin güvenlik görevlisi çekti. Hemen ona yöneldi:
-Beyefendi buradaki düzeni ve sýrayý saðlamak sizin göreviniz deðil mi? Lütfen bu bayaný sýradan çýkarýnýz.
Bu sözler güvenlik görevlisinin hoþuna gitmedi,ama birden yerinden fýrladý.Onu gören de hemen problemi çözecek sanýr.Oysa o hareket ,oradan kaçýþ içinmiþ.Çünkü daha sonra saatlerce oralarda güvenlik görevlisi gören olmadý.
Ýþi biten kadýn aðýr aðýr dört tane saðlýk karnesini poþetine yerleþtirirken bir yandan da arkasýndaki Al-Makam’a kötü kötü bakýyor ve herkesin duyabileceði bir sesle söyleniyordu:
-Ýnsanlarda acýma duygusu kalmamýþ,benim ayakta duracak halim yok.Ýnþallah Allah sana da bir hastalýk verir ,o zaman benim derdimi belki anlarsýn!
-Hem suçlusun hem de güçlüsün.Haksýz yere iþ yaptýrdýn,bir de utanmadan söyleniyorsun. Pes doðrusu!Burada bekleyenlerin hepsi hasta,keyif için hiç kimse bu daracýk yerde saatlerce beklemez.
Kadýn söylene söylene uzaklaþýrken Al-Makamýn arkasýndaki adam:
-Sana beddua ediyor.
-Etsin.Meþhur sözdür:Köpeklerin duasý kabul edilseydi her gün gökyüzünden kemik yaðardý.
Ýnsanlar altý sýra kuyruk olmuþlardý ve kuyruklarýn sonu binanýn çýkýþ kapýsýna dayanmýþtý.Ötekilerin yanýnda çok kýsa görünen ve birçok kiþinin özenerek baktýðý yedinci kuyruðun giþesinde “Acil barkot” yazýyordu.Durumlarý acil olmadýðý halde orada da þansýný deneyenler yok deðildi.
-Bayýlmak üzereyim,üzerime bir fenalýk geldi.
-Kardeþ o zaman acile geç.
-Acil öteki bölümlere göndermiyor.Oradan sadece acil kýsmýna gidebilirsin.
-Þu bey oradan iþlem yaptýrdý,ona soralým .Beyefendi affedersiniz ama hangi bölüme gideceksiniz?
-Sizi neden ilgilendiriyor anlamadým ama gene de söyleyeyim:Dün dahiliyede iþlerim yarým kalmýþtý,bu yolla tamamlayabileceðimi söylediler.
-Bak,gördün mü , benim dediðim çýktý.
-Ben vazgeçtim acile gitmekten.Orasý iþimi yapmazsa buradaki sýramdan da olurum.
-Kýzým bebek arabasýyla sýrada beklemek zor olur.Þurada bekleyen annem var,yaþlý olduðu için oraya oturttular.Ýstersen bebeði onun yanýna býrak.
-Olur mu teyze,ya çocuðumu çalarlarsa?
-Aþk olsun biz öyle þey yapar mýyýz?
-Ama ben sizi tanýmýyorum ki…
-Kýzým git acile.Senin bebeðin var,söyle sana barkot verirler.
-Bu kadýn da her önüne geleni acile gönderiyor.Ona kalsa herkes acillik!
diye düþündü Al-Makam.Barkot alma iþini bitirmiþti ki,tam bu sýrada en arka sýralardan bir bayanýn:
-Eyvah,soyuldum,yetiþin kaçýyor!diyerek attýðý çýðlýk duyuldu.Ýnsanlar birbirine karýþtý, sýralar bozuldu, öndekiler arkaya arkadakiler ise öne doðru hücum etti.Ne soyulan ne de kaçan vardý.Az sonra sýralar yeniden oluþtu ama bir çok kiþi öndeki yerini kaybetmiþti. Anlaþýlan bu çýðlýk da yeni bir sýra kapma taktiðiydi.
Daha önce önde olanlar bu yeni sýralamaya itiraz ettiler,eski yerlerine geçmek istediler.Öndekiler tabii ki buna yanaþmadýlar.Ýtiþmeler,kakýþmalar baþladý.Biraz sonra da yumruklar konuþtu.Çantalar,saðlýk karneleri havada uçuþuyordu.Doktor kapýlarýnda bekleyen hastalar,doktorlar ve hastane personeli kavganýn olduðu yere doluþtu.Herkes ne olduðunu anlamaya çalýþýyordu:
-Galiba birini soymuþlar.
-Bomba koyarken birini yakalamýþlar.
-Hamile bir kadýnýn sýrada sancýlarý tutmuþ.
-Olay çýkarmak isteyen bir grup ortalýðý karýþtýrmýþ.
-Bir bayanýn çocuðunu kaçýrmýþlar,gibi çeþitli tahminler yapýlýyordu.
Al-Makam,tam da kavganýn ortasýnda kalmýþtý.Yüzünde týrmýk izleri vardý,gömleðinin iki düðmesi de kopmuþtu.Buradan kurtulmanýn çarelerini ararken bir el omzuna dokundu.Baþýný çevirip baktýðýnda tanýdýk bir yüz görmenin verdiði sevinçle gülümsedi:Karþýsýndaki kiþi Psikiyatrist Hayati beydi.O da gürültüye koþanlar arasýndaydý.Kendisine yardýmý dokunacaðýný sanýyordu ama durum tamamen tersineydi.Hayati bey:
-Sevgili hastalarýmýz lütfen sakin olun!Olayý yaratan kiþiyi biliyorum.Ýþte yakaladýðým bu þahýstýr,diye Al-Makam’ý iþaret ediyordu.O bir þey yapmadýðýný söylese de ona kimsenin inanacaðý yoktu.Hayati bey:
-Sakýn kim olduðunu söyleme Al-Makam müsveddesi.Demek ki geçen gün buraya Al-Makam olarak bugün ise bir terörist olarak geldin.Görevliler yakalayýn bunu ve hemen 46’lýlarýn koðuþuna götürün!
Ýtirazlarý para etmedi.Üç tane hastabakýcý karga tulumba aldýlar adamcaðýzý ve emredilen yere götürdüler.
Barkot sýrasý bekleme yerinde artýk her þey normale dönmüþtü.Öyle ya suçlu bulunmuþtu.Al-Makam’ýn az önce konuþmaya çalýþtýðý adam:
-Terörist olduðunu zaten anlamýþtým.Beni tahrik etmeye çok çalýþtý ama kandýramadý, diyordu yanýndakilere.

X X X


Ýþbitirici Sait, Piþpirik Mehmet, Kuruntulu Soner ve Hanýmcýk Metin hararetli hararetli bir kaðýt oyunu oynuyorlardý. Sait, miras yoluyla kalan büyük bir arsayý 18 varisi ikna ederek metre karesi altý liradan alýp dokuz liradan sattýðý için oldukça keyifli ve hoþgörülüydü. Piþpirik Mehmet’in göz göre göre yürüttüðü kaðýtlarý bile görmemezlikten geliyor ve içinden “Amaaan, bir kaðýt için huzursuzluk çýkarmaya deðer mi?” diye düþünüyordu.

     Piþpirik Mehmet aslýnda gözü, kulaðý saðlam, beyni genç insanlarla oyun oynamazdý. Saatlerce kendi gözüne kestirdiði oyuncularýn gelmesini beklerdi. Bu oyuncular gözleri iyi görmeyen, öyle ki býrakýn yerdeki kaðýtlarý elindekileri bile ancak gözüne yaklaþtýrdýðý zaman tanýyabilen, kulaklarý davul çalsa duymayan, yaþlarý yetmiþe dayanmýþ yada geçmiþ oyuncularý seçer, gerekirse bütün gün orada pineklerdi. Yenilmekten hiç hoþlanmazdý; hele hele Kuruntulu Soner’in kendisini yendikten sonra “ Gazoz aðacý!” diyerek takýlmasýna hiç tahammülü yoktu. Bugün þeytana uymuþ, gaflete düþmüþ ve kareyi tamamlama ýsrarlarýna nasýlsa “Olur” demiþti. Þu an oyundaki durumu hiç de iyi deðildi. Kaðýtlarý yürütmesine raðmen sonlarda yer alýyordu. “ Salaklýk ettim.” diye mýrýldandý. Mýzýkçýlýk çýkarýp oyunu bozmak için bir bahane aramaya baþladý…

     Kuruntulu Soner çok þüpheciydi. Diðer oyuncularý sürekli göz hapsinde tutuyor, elindeki iyi kaðýtlarýn verdiði cesaretle kaðýtlarý hýzla masaya çarpýyor, “Hile yapaný yakarým!” diyerek Piþpirik Mehmet’e gözdaðý veriyordu. Ýþbitirici Sait’in pis pis sýrýtmasý hem sinirlerini bozuyor, hem de þüphesinin Piþpirik Mehmet’ten baþka onun da üzerinde toplanmasýna neden oluyordu. Ýþbitirici Sait’in mutlu hali neredeyse onu çýldýrtacaktý. Bir ara:
     -Ne o Ýþbitirici, aðzýn keyiften kulaklarýna varýyor. Yoksa bittin mi? Bir el daha dön, biz de belki sayý azaltýrýz. dedi.
     -Yok bir þey. Benim keyfimin nedeni baþka. Elimde üçü benzer kaðýt bile yok!.. diye cevapladý Ýþbitirici.
     Onlarýn konuþmasýný elindeki kaðýtlarý masanýn üzerine açan Hanýmcýk Metin böldü:
     -Buraya kadar arkadaþlar, herkes elindekileri saysýn!
     -Kaçan mý var? Seninki de kancýk eþek þansý be! dedi Piþpirik Mehmet ve kaðýtlarý öyle savurdu ki hepsi masaya çarpýp yere düþtü.
     Elindeki çay tepsisini boþ bir masaya býrakan içirici koþarak geldi, kaðýtlarý topladý ve:
     -Fazla heyecan yapma Piþpirik! Bunlar senin kurbanlýklara benzemez, çetin cevizdir bunlar çetin… dedi.
     -Hadi be, git baþýmdan! Öfkemi senden çýkarýrým sonra…
     Hanýmcýk Metin bugün þanslý bir günündeydi. Her zaman ayný þansý yakalayamazdý. Bugün yýllýk izninin ilk gününü kullanýyordu. Devlet memuru idi. Homo deðildi, ama biraz kýrýtarak yürürdü. Bunu cinsel tercih nedeniyle deðil kibarlýk zannettiði için yapardý.

X X X

     Umursamaz Rüþtü bir bilgiseveroftu. düþünce sistemlerini alt üst edecek bir felsefe geliþtirdiði düþüncesindeydi. Bütün sorun kendisini anlamayan insanlardý. Yalaka Hamdi de bir bilgiseveroftu. Belki onu anlayabilirdi ama o da zengin yada üst kademedeki insanlara yað çekmekten baþka bir þey yapmýyordu.
Umursamaz Rüþtü bir býçak, bir karpuz ve bir mum aldý. Kimsenin göremeyeceði çimenlik bir yere oturdu. Karpuzun üst kapaðýný kesti. Kabuða hiç zarar vermeden karpuzun içindeki kýrmýz kýsmý çýkardý ve yedi. Bu sýcak havada doðrusu iyi gelmiþti. Öyle haz vermiþti ki bu karpuz ona… Tadý damaðýnda kalmýþtý. Bir ara karpuz üzerine bir felsefi sistem kurmayý bile düþündü ama çabucak bundan vazgeçti. Ýçi boþ olan karpuz kabuðunun dýþýndan özenle sekiz- on tane pencere açtý. Karpuz kabuðunun açýk olan kapak tarafýna iki tane delik delerek bu deliklere elle tutulabilecek bir ip baðladý. Bir iki saat kurumasý için karpuz kabuðunu güneþe býraktý. Ýyice kuruduktan sonra bir mum yaktý, yanan mumdan karpuzun içine biraz sýcak sývý akýttý ve mumu onun üzerine dikti.

     Bir keçi sesi duyup sesin geldiði tarafa baktý. Bir oðlak meleyen annesini emiyordu. Bu sýrada burnuna kýzarmýþ et kokusu geldi. “Oðlaðý gördüm aðzým sulandý. Demek ki insani zaaflarýmý yenemedim!” diye düþündü ama biraz ileride üç sarhoþun çatallý iki oduna taktýklarý bir oðlaðý nar gibi kýrmýzý ateþin üzerinde kýzarttýklarýný gördü. Bu görüntü ona ilham verdi. Kaðýdýný kalemini hemen çýkardý ve felsefe tarihine bir not daha düþtü: “Doðmak ne kadar zor! Çünkü her canlýnýn bu dünyaya gelebilmesi katrilyon kere katrilyon belki de daha fazla ihtimale baðlý. Oysa ölüm öyle mi? Kýsacasý canlanmak çok zor, ölüm ise çok kolay.”

               
X X X


     Umursamaz karpuzunun ipinden tutarak yürümeye baþladý. Oyun oynayan dörtlünün yanýna geldiðinde avazý çýktýðý kadar baðýrdý:
     -Zaman bu kadar ucuz mu, bu kadar bol mu?
     Cevaplar gecikmedi:
     -Sana ne bizim zamanýmýzdan.
     -Sadece sizin deðil; o zamanda benim de, herkesin de hakký var. Böyle hovardaca harcayamazsýnýz.
     -Bilgiseverof, gel otur bir çay iç! Ýçirici bir çay ya da oralet ver bizim felsefecimize! Belki iyi gelir. Baksana gene üþütmüþ iyice. Elindeki o delikli karpuz da ne? Onun içinde ýþýk mý yanýyor?
     -O karpuz deðil. Fener, fener…
     -Güpegündüz elinde fenerle niye dolaþýyorsun o zaman?
     -Beni anlayacak adam arýyorum. Daha doðrusu akýllý bir adam arýyorum.
     -Oyunun içine ettin! deyip zaten oyunu bozmak için bahane arayan Piþpirik Mehmet kaðýtlarý atarak masadan kalktý. Diðerleri homurdanarak itiraz ettilerse de Piþpirik Mehmet’in mýzýkçýlýðý üstünde olduðundan tekrar onu masaya çekemediler.
     Bilgiseverof iyice öfkelenmiþti. Tepinerek söyleniyordu. Öyle ki alnýndan terler, burnundan sümükler akýyordu. Bir ara ter ve sümüklerini gömleðinin koluna sildi. Bunu gören Hanýmcýk Metin “Ööö” diye böðürerek tuvalete doðru koþtu. Piþpirik Mehmet:
     -Felsefeci yeter.!
Ama o duymadýðý için Piþpirik, yüksek sesle devam etti:
     -Gündüz fenerle adam arayan Diyojen bozuntusu, mukallit felsefeci, kes artýk da kafamýzý dinleyelim!
     Bu itham daha da kýzdýrdý bilgiseverofu ve :
     -Diyojen de kim oluyormuþ benim yanýmda! Onun ömrü fýçýda geçmiþ. Benim bir fýçým bile yok. Çöplükte mikroplarla kardeþ kardeþ yaþýyorum. O, dereden tatlý su içermiþ, ben mahalle çeþmesinden koli basili dolu su içiyorum. O, organik olarak üretilen lahana yermiþ, ben ise hormonlu sebzeyi bile bulamýyorum. Hükümdara kabadayýlýk ettiði için herkes onu alkýþlýyor, ben ise medeniyete, teknolojiye ve çaða karþý direniyorum. Söyleyin, o mu büyük ben mi?
     -Bizden olduðun için tabii ki sen büyüksün sevgili Umursamaz Rüþtü bilgiseverofumuz! dedi Ýþbitirici Sait.
     Bu söz felsefeciyi yumuþatmaya yetmiþti. Karpuzdan fenerini aldý , herkese selamýný verdi ve dýþarý çýktý. Ýþte Sait bir iþ daha bitirmiþti. Doðrusu þansý bugün ona da gülüyordu…

X           X X


     Kasabanýn en iþlek caddesi Aþiyan caddesi idi. Aþiyan “Kuþ yuvasý” anlamýna geliyordu. Tevfik Fikret’in hastasý olan baþkan ýsrar etmiþ ve meclise bu ismi koydurtmuþtu. Oysa bu caddede býrakýn kuþ yuvasýný doðru düzgün bir aðaç bile yoktu. Çünkü olanlar cadde geniþletilirken zaten kesilmiþti.

     Caddede araçlar için ayrý ayrý gidiþ geliþ yollarý vardý. Birkaç tane yaya geçidine ve bir tane de üst geçide sahipti. Buna raðmen geçitlerden geçenlerin sayýsý çok azdý. Herkes istediði yerden yolun karþý tarafýna kendini atardý. Buna karþýlýk yaya geçitlerinden saða sola bakarak geçen köpeklere rastlamak da mümkündü. Bir keresinde insanlar arabalara sürtünerek geçerken beþ tane koyunun üst geçitten geçtiðini gören bilgiseverof Yalaka Hamdi:
     -Acaba akýl yaþta deðil de postta mý? diye bir inci döktürmüþtü.
     Aþiyan caddesinin iki tarafýnda karþýlýklý iki tane Ýlaç Satým Yeri vardý. Bunlardan birisi Derman Bul Ýlaç Satým Yeri idi, diðeri ise Þifam Olsun Ýlaç Satým Yeri. Bu iþletmeler aralarýnda kýyasýya rekabet ederlerdi.
     Derman Bul’un sahibi Sinirli Sami, Þifam Olsun’un sahibi ise Sarsak Hüsnü idi. Günde en az on kere bir taraftan “ Sinirliii!” diðer taraftan ise “ Sarsaaak!” baðýrýþlarý yükselirdi. Bu faaliyet rakibin moralini bozmaya yönelik psikolojik bir savaþtý. Mücadelede her yolu mübah kabul etmiþlerdi.
     Elinde reçeteyle kaldýrýmda yürüyen birisi; yürüdüðüne yürüyeceðine piþman edilirdi Sinirli ve Sarsak tarafýndan. Eðer kiþi Sinirli’nin tarafýndan gidiyorsa önsezi ile onu Sarsak hisseder, hemen karþýya kendisini atar, dakikalarca o kiþiyi “ Bana gel!” diyerek çekiþtirirlerdi. Ayný þey Sarsak’ýn olduðu tarafta olduðunda da geçerliydi. Karþýdan karþýya hýzla geçerken ikisi de defalarca arabalarýn altýnda kalma tehlikesi atlatmýþlardý.

     Sinirli, o gün telaþlý ve öfkeliydi. Kötü bir þey olacaðýný hissediyordu. Tezgahýn üzerini silerken elleri titriyordu. kýrýlan bir cam sesi onu çýldýrtmaya yetti:
     -Varan bir, aksilik! dedi.
     Kalfa bir iðne ampulünü düþürerek kýrmýþtý. Onu biraz haþladýktan sonra:
     -Git bana içiriciden bir çay kap da gel. Dýþarýda oyalanma! Tepemin tasý atmak üzere yoksa!..
     Kalfa, iþin ciddi olduðunu anladýðýndan koþarak gitti ve her zaman en az on beþ dakikada getirdiði çayý üç dakikada Sinirli’nin önüne koydu.
     Sinirli, çaydan bir yudum aldýktan sonra kendi kendine:
     -Bugün Sarsak’tan hiç ses çýkmadý. Kim bilir nasýl dümenler çeviriyordur dedi ve kendini kaldýrýmda buldu. Evet, iþte içine doðanlar doðruydu. Sarsak mütekait Remzi Bey’i yakalamýþ, ikna etmeye çalýþýyordu. “ Varan iki aksilik!” dedi ve on saniye sonra da yanlarýndaydý:

     -Sen Sarsak’a kanma Remzi Bey! Ver elindeki reçeteyi. Sana indirim de yapacaðým, dedi Sinirli. Sarsak cevap verdi:
     -Esas seni kandýrmak isteyen Sinirli’dir. Ýndirim der kazýk atar. Gerçek indirim bende. Senin reçetendeki ilaçlarýn SSK payýný ben ödeyeceðim. Ýndirim budur, budur iþte!..
     Remzi Bey afallamýþtý. Ne olduðunu anlamaya çalýþýyordu. Elindeki kaðýdý iyice sýktý, avucuna sýðdýrmaya çalýþtý, ama sýðmadý. Bunun üzerine elini arkasýna sakladý ve :
     -Beyler, ben ilaç milaç almayacaðým. Bizde hasta yok ki ilaç gereksin! Bana gereken Sakarin’den ise bir kutu aldým mý altý ay gidiyor, dedi.
     Buna da kanmadýlar ve adamcaðýzý çekiþtirmeye baþladýlar. O kadar hýrpaladýlar ki adamcaðýz halsizlikte oradaki merdivenlere yýðýlýp kaldý. Bu durum Sinirli için kaçýrýlmaz bir fýrsattý. Hemen karþýdan bakmakta olan kalfaya iþaret etti. Kalfa da anýnda ustasýnýn yanýnda bitti. Remzi bey direnemeyeceðinden rahatlýkla kendi Ýlaç Satým Yerlerine götürebilirlerdi. Ýki koluna girdiler, caddedeki arabalar hasta geçiyor sanýp arkadaki arabalarý tehlikeye atacak þekilde durup yol verdiler. Ortalýk fren sesiyle inliyordu.

     Remzi Bey’i içeri sokunca rahatlamýþlardý;bir sandalyeye oturttular, yüzüne gözüne bol bol kolonya sürdüler. Sinirli, kalfaya:
     -Koþ, Remzi Bey’e soðuk bir þey getir. Biz reçeteyi yaparken o da içip serinlesin, dedi. Kalfa yýldýrým gibi çýktý, yýldýrým gibi girdi elindeki kola þiþesiyle.
     -Remzi Bey, ver reçeteyi! dedi Sinirli. O daha da çok saklamaya çalýþtý. Ýkisi birden adamýn üzerine atlayýp sýkýlý elini açmaya uðraþtýlar. Ohh, nihayet adamýn eli açýlmýþtý. kaðýdý kalfa kaptý ve:
     -Usta, görünüþe göre burada bir sürü ilaç var.
     -Oku bakalým pahalýlardan mý ucuzlardan mý yazýyor?
     -Peki okuyayým: Bir paket makarna,250 gr kýyma, 150 gr peynir, yarým kilo þeker, bir bulaþýk deterjaný, yarým kiloluk çamaþýr tozu…     
     -Yeter, yeteeer! Saçmalama!
     -Valla öyle yazýyor usta!
     Adamcaðýz yavaþ yavaþ kendine gelince:

     -Tane Tane Bakkaliyesi’ne gidiyordum. Haným bir þeyler ýsmarlamýþtý da,dedi.
     Sinirli:
     -Koþ oðlum Tane Taneye, bunlarý al gel! Biz müþterimizi baþkasýna kaptýrmayýz. Hem bizde hizmette sýnýr yoktur.
     Biraz sonra elinde büyükçe bir poþetle Derman Bul Ýlaç Satým Yerinden çýkan mütekait Remzi Bey’Ý gören Sarsak Hüsnü:
     -Yazýk oldu! Çok büyük bir av kaçýrmýþým… diye dövünüyordu. Çünkü poþetin dýþýnda yazan Tane Tane Bakkaliyesi yazýsýný bile okuyamayacak kadar baþý dönmüþtü. Kocaman poþetin içindekilerin hepsini ilaç zannediyordu.

X X X


Bu olayýn bir benzerini mütekait Remzi Bey,birkaç gün sonra da yaþamýþtý.O yüzden “Bunlar da hep beni bulur.”diye sinirleniyordu.
O gün,askerdeki oðlunu ziyarete gitmeye karar vermiþti.Hanýmý Kremli Ayþe’den valizini hazýrlamasýný istedi.Ayþe süsüne,püsüne düþkün bir kadýndý.Orta yaþlarý çoktan geride býrakmasýna raðmen süslenmekten kendini alýkoyamýyordu.Tuvalet masasýnýn üstü parfüm, deoderant ve kremlerle doluydu.Çoðu zaman yüzüne sürdüðü kremi cildine iyice yedirmediðinden kalýp halinde uzaktan bile hangi kremi kullandýðý seçilebilirdi.Kremli Ayþe kocasýna seslendi:
-Valizin hazýr,yollarda dikkatli ol,kapkaççýlara karþý uyanýk ol!
-Haným,sen de beni iyice çocuk yerine koydun vallahi.Ben kendimi korumasýný bilirim.Bana bir þeycik olmaz,merak etme.
-Ben uyarýmý yapayým da..Sonra söylemiþtim derim.
-Giderayak kavga çýkarmak istiyordu,ama Remzi’nin buna niyeti yoktu.Kapýnýn yanýndaki valizini eline almadan evvel ayakkabýlarýný giydi ve:
-Haydi bana eyvallah,deyip dýþarý çýktý.Arkasýndan Kremli Ayþe’nin “Güle güle” deyip demediðini duymadý bile.
Yolda yavaþ yürüyordu,çünkü valiz pek aðýr deðildi ama artýk iyice yaþlanmýþtý.Naççik Veli yolda ona yetiþti ve:
-Remzi dayý,valizini taþýyayým mý?dedi.O da:
-Sað ol,gereði yok.Ben taþýyabiliyorum,dedi.
Naççik Veli:
-Remzi dayý,bunda gocunacak ne var?dedi.
Remzi bey,son cümleden bir þey anlamamýþtý.Zaten bu cümlenin belirgin bir anlamý da yoktu,ama Naççik Veli ikide bir yerli yersiz “Bunda gocunacak ne var?”derdi.Remzi bey,bir baþkasý istese valizini taþýtýrdý,fakat Naççik Veli ile ilgili kulaðýna bazý söylentiler çalýnmýþtý. ”Eli biraz uzun,buldu mu götürür…” gibi laflar iþte.Üstelik hanýmý Ayþe de kapkaç mapkaç demiþti,yoksa daha on dakika bile geçmeden kadýn haklý mý çýkacaktý?Oysa Naççik Veli:
-Bunda gocunacak ne var,bunda gocunacak ne var?diye diye oradan uzaklaþmýþtý bile.Bunu fark edince rahat bir nefes aldý.
Yolda kimleri görmedi ki!..Bir sürü kiþiyle selamlaþtý,bazýlarýnýn sormasý üzerine nereye gittiðini de defalarca anlatmak zorunda kaldý.Kývýrarak giden Hoþtunuz Sami’yi,Sayacý Mehmet’i,Mirasyedi Cafer’i,Hipap Can’ý,Hayret Bi Þey Tahir’i ayrý ayrý selamladý.”Bunlar selamlamakla bitmez!” deyip caddeden ayrýldý,büyük boþ bir arsaya saptý.Buradan otogara daha kýsa yoldan ulaþabilirdi. Arsaya saptýðýný gören Doymaz Hamit arkasýndan:
-Remzi emmi,oradan gitmesen iyi olur.Ýleride çukurlar var,düþersin sonra,diye seslendiyse de duymamazlýktan geldi.
Biraz yürüyünce Hamit’in haklý olduðunu gördü.Ancak bunlar geçilemeyecek çukurlar deðildi.15-20 metre ileriye gittiðinde kurumuþ bir dere çataðý gördü.Geçmesi zora benziyordu.Nasýl geçerim,diye düþünürken çukurun sað tarafýna bir kalasýn yerleþtirildiðini,kalasýn iki tarafýnda da levhalar bulunduðunu ve bir kazýða da teneke bir kumbaranýn baðlý olduðunu fark etti.Levhalar ve kumbara çataðýn öteki tarafýnda da vardý.Bu belli ki iðreti bir köprüydü.Yaklaþtý ve saðdaki levhaya gözü iliþti:
“Modern Deli Dumrul Viyadüðü-Geç ama para ver!1,93 cm. uzunluðunda.Mimarý Belli” yazýyordu.Yanlýþ mý gördüm diye valizi yere býrakýp bir de gözlüklerini takarak okudu.Yanlýþ deðildi gördükleri.Öteki levhada yazýlanlarý da okudu:”Hýzlý geçmek istiyorsan OGS ve KGS kullan!Kredi Kartý geçerlidir.”
Ýki levha da siyah bir zemin üzerine beyaz yaðlý boya ile yazýlmýþtý.Yazýlar pek düzgün olmamasýna raðmen rahatlýkla okunabiliyordu.Teneke kumbarayý salladý,bomboþtu.Demek ki kimsecikler para atmamýþtý.Elini cebine attý,bozuk para aradý,yoktu.Zaten para atýp atmama konusunda kararsýzdý.”Aman,boþ ver!” deyip,gören var mý diye etrafa bakýndý.Sonra saða sola sallanan kalasýn üzerinden karþýya geçti.Doðrusu geçerken düþmekten çok korkmuþtu. Korkusu yaralanmaktan filan deðil de Ayþe’nin çenesindendi.Hemen baþlayacaktý: ”Demedim mi, demedim mi?Ben adamýmý bilirim…” diye.
Karþýya geçince derin bir nefes aldý ve oradaki kumbarayý da salladý.O da boþtu.Ýleride otobüsler görünmeye baþlamýþtý.”Az kaldý.” diye düþündü ve adýmlarýný hýzlandýrdý.
Otogara girmeden önce koþarak kaçan 10-12 yaþlarýnda üç tane çocuk ve onlarý kovalayan bir adam gördü.Adamýn Ali Aða Güm Tak Tak olduðunu küfürlerinden anlamýþtý.
Rivayet olunur ki Ali,camide namaz kýlarken secdeye eðildiðinde yellenmiþti.Bunu duyan birkaç kiþi olayý etrafa anlatýnca adamcaðýzýn adý Ali Aða Güm Tak Tak’a çýkmýþtý.O kendisini “Mesh’im ses çýkardý.”diye savunuyordu ama bu gerçek bile olsa ona kimse inanmak istemiyordu.Çocuklar:
-Ali Aða Güm Tak Tak,diye baðýrarak kaçýyor,o da:
-Ananýzý,avradýnýzý,sülalenizi….Bilmem ne kurularý,bilmem ne çocuklarý… diye küfür ederek kovalýyordu.Remzi bey:
-Boþ ver Ali,býrak þunlarý!Çocuk iþte!dedi.Ali:
-Remzi bey,sadece çocuklar mý?Büyükler de ayný þeyi yapýyor.Hepsinin…
-Býrak küfür etmeyi,aðzýný bozma!
-Vallahi mesh’im gýcýrdadý Remzi bey,diyerek kim bilir kaç bininci kez insanlarý inandýrmak için ayný savunmayý yapýyordu.
Remzi bey,otogara girdiðinde emekli olduðu fabrikanýn müdürü Cezmi’yi gördü.Ne o?Cezmi koltuk deðnekleriyle yürüyordu.Sordu:
-Cezmi bey,ne oldu?Geçmiþ olsun.Ýnþallah kötü bir þey deðildir.
-Sað ol Remzi amca,yok bir þey.Anlatýrým.Gel þurada hem bir çay içelim hem de biraz konuþalým.
Cezmi,kimya mühendisiydi.Kýsa sürede sabun,kolonya,deterjan gibi maddeleri yapmayý öðrenmiþ ama bu tür iþler onu pek sarmamýþtý.Bu konuda oldukça yetenekli olmasýna raðmen bu yeteneðini kullanmak istememiþ ve konfeksiyon üzerine faaliyet gösteren tanýnmýþ bir firmanýn fabrikasýna müdür olmuþtu.Kýsa sürede kendini kanýtlamýþ,tutulan bir eleman haline gelmiþti.Tek kusuru her gece iþten sonra,ya da tatil günleri gündüzler de dahil içki içmesiydi.Ýçtiði zaman baþka bir kiþiliðe bürünüyor,kendisine yakýþmayan davranýþlar yapýyordu.
Cezmi,Remzi beyi hem sever hem de sayardý.”Gözüm arkada kalmadan fabrikayý emanet edebileceðim tek kiþi.Yardýmcýlarýma bile güvenmem ona güvendiðim kadar.”derdi ve ona hep “Remzi amca!” diye hitap ederdi.Remzi de mutlaka onun isminin yanýna bir “bey” ekleyerek konuþurdu.Otagarýn kafesinde Cezmi anlatmaya baþladý:
-Remzi amca,geçen hafta bizim takýmýn maçýný izlemek için Ýs….’a gittim.(Cezmi fanatik bir taraftardý.Tuttuðu takýmdan söz ederken benim takým demez,bizim takým derdi.Çünkü varsayardý ki herkes o takýmý destekliyor.Öyle ya o varken diðer takýmlar desteklenebilir mi?)Maçýn sonlarýna doðru biz 1-0 öndeyiz.Bir ofsayt golü ile durum 1-1 oldu.Ýki dakika sonra hakem bir de aleyhimize haksýz bir penaltý verdi.Adamlar penaltýdan golü atar atmaz hakem maçýn bitiþ düdüðünü çaldý.O hakem kesin satýn alýnmýþtý.Bu bizi çýldýrttý.Biraz da alkol almýþtým maçtan önce.(Onun biraz dediði herhalde en azýndan bir ufak rakýydý.)Neyse biz baþladýk saða sola saldýrmaya.Polis bizi coplaya coplaya sahanýn dýþýna attý,fakat biz dýþarýda da boþ durmadýk ve taþkýnlýðý sürdürdük.
Biraz durdu,nefeslendi.Çaydan bir yudum,sigarasýndan da bir nefes aldý ve konuþmasýna devam etti:
-Caddede uzun boylu bir genç “Yapmayýn beyler,ayýp oluyor.Bu yapýlanlar sporseverliðe yakýþmýyor!” diye bizi uyarmaya kalktý.Vay bunu diyen sen misin,sportmenliði senden mi öðreneceðiz?Kafa da iyi ya!Ben bütün hýncýmý ondan almak amacýyla gence saldýrdým.Bir-iki vurdum,ama aniden yedi –sekiz kiþi bana saldýrdýlar.Vurdular,vurdular,vurdular…
Sonradan öðreniyorum,benim saldýrdýðým ve diðerleri yani hepsi sivil polismiþ.Yediðim dayaðýn sonunda öyle kötüymüþüm ki beni döven polisler ölürüm korkusuyla bir polis arabasýna koyup hemen bir özel hastaneye atmýþlar.Burasýný iyi dinle Remzi amca,çünkü þaþýrýp kalacaksýn…Neyse,ben gözlerimi açtýðýmda ayný filmlerdeki gibi üç tane doktor üzerime eðilmiþ,konuþuyorlar ve durumun ciddiyetini anlatmak istercesine kafalarýný sallýyorlardý.Gözlerimi açtýðýmý gören bir doktor:
-Gözlerini açtý,kendisine geliyor,dedi.Diðeri:
-Bekleyelim,iyice ayýlsýn o zaman söyleriz,dedi.
Ben,tekrar gözlerimi kapadým.Baþlarý olduðunu zannettiðim doktorun konuþmalarýný duyuyordum:
-Gene bayýldý.Acaba özel sigortasý var mý?Çünkü ayaðýn kesilmesi masraflý bir ameliyattýr. Kendine gelince sorarýz.
Gözlerimi tekrar açtým,kafamý kaldýrdým ve kalkmaya çalýþtým.Doktorlar bastýrarak beni yatmaya zorladýlar.
-Ne ayaðý,ne kesilmesi?Kasap mýsýnýz siz?dedim.Birisi:
-Beyefendi,durumunuz kritik.Kesmekten baþka çare yok.Özel sigortanýz var mý,ya da masraflarý karþýlayabilecek durumda mýsýnýz?
-Benim özel sigortam migortam yok.Býrakýn beni!Ben SSK’lýyým.Ömer Seyfettin’in Diyet isimli hikayesinde kasap kolunu kesip diyetini ödeyen adamýn önüne atýyor,siz de benim ayaðýmý kesip çöplüðe atacaksýnýz.Býrakýn beni!
-Baðýrmayýn,böyle yaparak saðlýðýnýzý tehlikeye atýyorsunuz.Biraz sakinleþin de öyle konuþalým.
-Ben sakinim,ayaðýmý kestirmem.Beni en yakýn SSK hastanesine götürün. Buradan çýkmak istiyorum.Býrakýn beni býrakýýýn… diye avazým çýktýðý kadar baðýrmaya baþladým.Baðýrmam hastanenin bir çok yerinden duyulmuþ olmalý ki hemen iki hemþire koþarak içeriye girdi.
Bu iþe yaramýþtý ve yarým saat sonra bir sigorta hastanesindeydim.Oradaki doktorlar da muayene ettiler,film çektiler ama ne kesmeden ne de ameliyattan söz ettiler.Bir ay daha bu deðnekleri kullanmam gerekiyormuþ.Kendi hikayemle baþýný aðrýttým Remzi amca.Sizde ne var ne yok,nereye böyle?
-Estafurullah,ibretle dinledim.An…..’ya bizim askerdeki oðlaný ziyarete gidiyorum.Sen nereye Cezmi bey oðlum?
-Desene kerata büyüdü de asker bile oldu!Ufakken onu fabrikaya getirirdin.Ufak dediysem o zamanlar 12-13 yaþlarýnda vardý herhalde!
-Evet vardý,vardý.
-Ben de Ýs….’a gideceðim.Valideden kalma bir miras iþi var da.
-Hayýrlýsý.
Çaylarýn parasýný ödeyip birlikte çýktýlar.Remzi bey yürürken hem yanýndaki Cezmi bey ile konuþuyor hem de otobüs firmalarýnýn tabelalarýna bakýyordu.Bir kaç adým atmýþlardý ki Çýðýrtkan Yanýk Ses Neþet önlerini kesti.Esas adý Neþet deðildi ama Neþet Ertaþ’a özendiði ve onun eserlerini söylediði için kendisine bu adý vermiþti.Gerçek adýný bilen ya hiç yoktu ya da bir-iki kiþiydi.
Bazý firmalar yolcu kandýrmak daha doðrusu yakalamak için çýðýrtkan tutuyorlardý.Neþet bunlarýn içinde en beceriklisiydi.Anlatýlanlara göre bir keresinde diðer firmalarýn ayný yere giden arabalarý bomboþ olmasýna raðmen kendilerinde yer olmadýðý için bir karý-kocayý dört saat aralýkla ayrý ayrý otobüslerde gitmeye ikna etmiþti.Yýldýzý parlak bir çýðýrtkan olduðu için diðer firmalardan transfer teklifleri almasýna raðmen vefa borcu nedeniyle bunlarý geri çeviriyordu.Çünkü ilk baþlarda ona hiç kimse iþ vermemiþken bu firma elinden tutmuþtu.Tecrübesine güvenerek sordu:
-Abilerim,amcalarým nereye böyle?Yolculuk mu var?Hangi tarafa?Sizlere yardýmcý olalým…
Neþet,usulüne uygun konuþurdu.Tabii ki abi diyerek Cezmi’yi,amca diyerek de Remzi’yi kastediyordu.Cezmi:
-Evet,yolculuk var,ben biletimi dünden aldým.Herhalde Remzi amca da almýþtýr,diyerek sol elindeki koltuk deðneðini saðdakinin yanýna alarak cebinden bileti çýkarýp Neþet’in gözüne sokarcasýna gösterdi.Remzi bey:
-Þey,ben daha almadým.Düþünüyorum,hangisi ucuzsa ona bakýyorum.Hem önce def-i hacet haneye bir uðramam gerek.Sonra karar veririm.Cezmi bey oðlum,sizi yolunuzdan alýkoymayayým,isterseniz siz gidin.
-Tamam Remzi amcacýðým,hoþça kal,iyi yolculuklar,deyip Remzi beyin elini öptü.
-Size de iyi yolculuklar.Dönünce görüþelim Cezmi bey oðlum,dedi ve def-i hacet haneye yöneldi.
Cazgýr peþindeydi.Adýnýn da Remzi olduðunu öðrenmiþti.Müþteriye adýyla hitap etmenin etkisini çok iyi bilenlerdendi.Bu tür konuþma müþteriyi daha yakýnlaþtýrýyordu.O nedenle ismi ile hitap ederek:
-Remzi amca,bizden ucuzunu,bizden konforlusunu bulamazsýn. Televizyonda en son vizyona çýkan film bizde; çay, kahve, kola, bisküvi servisleri bizde.Canýn ne zaman isterse su içmek bizde.Hem çiþim miþim gelir yolda diye düþünme,korkma iç içebildiðin kadar çayý ya da suyu!Gelsin çiþin,çünküm otobüsün içinde def-i hacet bizde…
-Ýþte bu iyi,yani otobüste def-i hacet hane olmasý iyi.Desene artýk tren gibi,otobüsler de def-i hacet haneli oldu.
Ýþte Neþet,bu müþterisinin de zayýf bir noktasýný yakalamýþtý.Gerçi otobüslerinde def-i hacet hane olduðu yalandý,ama yalan olduðunu anlayana kadar müþteri ilk mola yerine ulaþýrdý.Çay,kahve,kola,bisküvi gibi ikram mikram da yoktu.Bir bardak suyu bile muavin söylene söylene getiriyordu:
-Mola yerinde millet yeyip içerken biz gene su dolduracaðýz çeþmeden.Bu yolcular kendi evlerinde olsa bu kadar su içerler mi?Beleþ ya…Ýç Allah iç… diye duyulacak bir sesle dert yanýyordu.Bu yakýnmadan sonra su iste isteyebilirsen!Su verdiði her müþteride çalkalamaya bile ihtiyaç duymadýðý ayný plastik bardaðý kullanýyordu.Öyle ya bir bardak kaç paraydý,müþterinin bundan haberi var mýydý?O arkasýna yaslansýn,ohh,muavin durmadan ona su taþýsýn!
Otogardaki defi hacet haneyi lakabý Zart-Zurt olan Okan iþletiyordu.Kýran kýrana geçen bir mücadeleden sonra yüksek bir bedelle burayý üç seneliðine kiralamayý baþarmýþtý.Býrakýn Memleketim’i Avrupa’nýn en modern ,en temiz def-i hacet hanesini iþlettiðini iddia ediyordu.Hatta bu iþlerle uðraþan bir profesörün teftiþe geldiðini ve yakýnda bir takdirname göndereceðini ve gelince de bunu duvarýn en baþ köþesine asacaðýný söylüyordu.Nedense yeri ayrýlmasýna,aylar geçmesine raðmen bu takdirname bir türlü gelmemiþti.
Remzi bey dýþarýdan baktýðýnda buranýn iki tane kapýsý olduðunu gördü.Birinin üzerinde pipo,diðerinin ise bayan ayakkabýsý resmi vardý.Bir yanlýþlýk yapmayayým diye Zart-Zurt Okan’a sordu:
-Evlat,hangisi erkeklere?
-Saðdaki amca!Anlamadýn mý ,kapýsýnýn üzerinde pipo resmi var.Pipoyu kim içer,tabii ki erkekler.
-Ne bileyim oðlum,kadýnlar da artýk sigara içiyor.Belki pipoya da baþlamýþlardýr diye düþündüm.Bir yanlýþlýk yapmayalým da..
-Ama herhalde kadýn ayakkabýsý giyen erkek yoktur.Oradan da anlayabilirdin.
-Orasý da þüpheli ya,neyse býrak þimdi bunlarý da aç þu hapishanenin kapýsýný.Çok sýkýþtým,hemen aç!
Remzi bey,”hapishane” demekte haklýydý.Çünkü giriþte raylý bir demir kapý vardý,müþteri girerken açýlýyor ve arkasýndan kapatýlýyordu.Ýhtiyacýný gideren kiþinin buradan çýkmasý yasaktý,ancak yandaki turnikelerden çýkabilirdi.Tabii turnikelerin üzerinde yazan miktardaki parayý atarak.Turnikelerden birinde Küçük:25,diðerinde Büyük:50 yazýyordu. Remzi bey baþka þehirlerde de böylesini görmüþtü ama buradakinin tersineydi.Yani turnikeler giriþte idi,girerken para atýlýrsa geçilebiliyordu ve “büyük” ya da “küçük” ifadeleri de yer almýyordu.
Remzi bey,en sonunda içerideydi ve hacetini giderebilecekti.Karþýda el yýkama musluklarý ve aynalarýn üzerinde yine Küçük:25,Büyük:50 yazýlarý vardý.Bunlara ilaveten “Not:Kabýzlar ücretsiz” ve “Ýçeride baþkalarýný rahatsýz edecek þekilde zar-zurt yasak” uyarýlarý vardý.Sol tarafta alaturka hacet yerleri,sað tarafta psivuarlar yer alýyordu.Sað tarafa yöneldi.Psivuarlarý birbirinden ayýran mermer bölmelerin üzerinde susuzluktan kurumuþ iki saksý çiçek de göze çarpýyordu. Psivuarýn yanýna geldiðinde matbaa harfleriyle yazýlmýþ bir baþka yazý ile karþýlaþtý.Orada da “Dikkat,prostatýnýz olabilir!..Lütfen aþaðýdaki telefonu arayýnýz Size yardýmcý olalým:0242-5….” diyen bir özel hastane reklamý vardý.Onun da altýnda elle yazýlmýþ bir deyiþ yer alýyordu:”Ne kadar sallarsan salla dona düþer son damla..”
Ýþini bitiren Remzi bey,ellerini sývý sabun mu,ucuz bir bulaþýk deterjaný mý olduðu belli olmayan bir sývý ile yýkadý.Ellerini silecek bir þeyler arandý etrafta,yoktu.Su sesini duyan Okan seslendi:
-Amca,peçeteler dýþarýda veriliyor.
-Tamam,geldim.Nasýl çýkacaðým buradan?
-Makineye para atarak.
-Hangisine,ne kadar?
-Önce söyle bakalým amca,büyük mü küçük mü?
-Ayýp oðlum,ayýp!Bu yaþtaki adama böyle sorulur mu?
-Niye ayýp olsun amca?Sadece sana deðil herkese soruyoruz.Söyle,büyük mü küçük mü?
-Ne bileyim ben büyük mü küçük mü?O insanýna göre deðiþir.Hem ben ölçmedim ki büyük mü küçük mü bileyim.Varsa cetvel yada mesura gidip ölçeyim.Bundan sonra bu tip yerlerde demek ki sorgulanmak da varmýþ.Bilsem öðrenir gelirdim.
-Yok amca,yanlýþ anladýn.Hacet büyük mü küçük mü,onu sordum.
-Haceti neye göre büyük neye göre küçük diye sýnýflandýracaðýz?O iþin büyüðü,küçüðü olur mu?
-Þöyle sorayým o zaman:saða mý gittin sola mý?
Çýkýþa göre deðerlendirdiði için Remzi beyin gittiði yer solunda kalýyordu,oysa Okan giriþe göre soruyordu.Onun için Remzi bey:
-Sola,dedi.
-Ah,þimdi oldu.O zaman soldaki turnikeye 50 kuruþ atýp geçeceksin.
-Yok daha neler?Bir simit 25, bir çay da 25 kuruþ iken bir hacet 50 kuruþ . Olur mu öyle þey?Bir çay iç 25 ver,çýkarmasýna 50 ver.
Bunu duyunca Okan yanlýþlýðý anladý ve:
-Tamam amca,o zaman sen 25 kuruþ ver.Kiminin parasý kiminin de duasý.
-Paramý aldýðýn yetmedi,bir de duamý mý alacaksýn?Hem bende bozuk para yok,hepsi bütün.
-Olsun bozarýz.

Remzi bey dýþarý çýktýðýnda olanlar nedeniyle kýzgýndý.Kendisini bekleyen Yanýk Ses Neþet’i görünce kýzgýnlýðý daha da arttý.Baðýrarak sordu:
Ne var?Yoksa beni mi takip ediyorsun?
-Ne münasebet Remzi amcacýðým!Geciktin de…Gelmeyince bir þey mi oldu diye meraklandým.
Cazgýr yalan söylüyordu.Çünkü dakikalardýr Remzi bey çýkacak diye nöbet tutuyordu.Beklemekten neredeyse aðaca dönmüþtü.Bir ara gitmeyi bile düþündü,tam o sýrada Remzi bey görünmüþtü.
Remzi bey yatýþmamýþtý.Gene öfkeyle:
-Çekil yolumdan,geçeceðim,dedi.
-Olmaaaz,þeker amcam olmaz!Biz burada amme hizmeti görüyoruz.Seni býrakayým da kurda,çakala yem mi olasýn?Baksana aç köpekler açmýþlar aðýzlarýný seni tuzaklarýna düþürmek için bekleþiyorlar.
Anlaþýlan bundan kurtuluþ yoktu.Çaresiz onunla yazýhaneye gitti.Bilet satýlan yerdeki bilgisayarýn önünde genç bir kýz oturuyordu.Karþýsýndaki koltuklarda da iki tane yolcu vardý.
Girer girmez Cazgýr,Remzi beye oturabileceði en iyi yeri gösteriyor,bir yandan da zafer kazanmýþ bir kumandan edasýyla kýzdan izin istemeye gerek bile görmeden önündeki telefonu kaparak yüksek bir sesle:
-Oðlum,torpillisinden Remzi bey amcama bir çay getir!diyordu.
Oysa çayýn geldiði yerde telefon baðlantýsý yoktu.Baðýrýnca kolaylýkla içirici sesi duyup çayý getiriyordu.Bu da Neþet’in zararsýz bir numarasýydý.
Gelen çayý kendi elleriyle Remzi beyin önündeki sehpaya koydu ve baþladý sorgulamaya:
-Amcacýðým,hem çayýný iç hem de sohbet edelim.Yolculuk nereye?
-An…’ya!Oðlum asker de…Onu ziyarete gideceðim.
-Oðluna hayýrlý teskereler amcacýðým,inþallah sað salim tamamlar.
-Ýnþallah,derken Remzi beyin çok sevdiði oðlu aklýna geldiði için gözleri nemlenmiþti. Daha dün elinden tutup parkta gezdiriyordu bu gün ise asker…
Cazgýr gene konuþmaya baþladý ama Remzi bey konuþmasýnýn çoðuna aldýrýþ bile etmiyordu. Çünkü Cazgýr firmasýyla ilgili reklam yapýyordu.Daha önce söylediði özellikleri bir kere daha saydý.Ayrýca onlara 4-5 tane daha ekledi.Ýçinden de “Yalandan kim ölmüþ ki” diye düþünüyordu.Öyle abarttý ki neredeyse “Arzu edenlere otobüsümüzün içinde oryantal dans da sunuyoruz” diyecekti.Dilinin ucuna kadar geldi bu sözler,ama palavra olduðu anlaþýlýr diye vazgeçti.
-Amcacýðým,bizi seçtiðin için hem ucuz,hem de konforlu bir yolculuk yapacaksýn.En kýsa zamanda jet hýzýyla gitmek istediðin yere ulaþacaksýn.Burada bizimle yarýþacak,rekabet edecek firma yok.Biz artýk ya kendimizle ya da Hava Yollarý ile yarýþýyoruz.
-Amma yaptýn ha!
-Binip gittikten sonra anlayacaksýn.Bundan sonra hep bizim firmamýzý arayacaksýn…..caksýn….caksýn….caksýn’lar devam edip gidiyordu.Bankonun arkasýndaki genç kýzýn þaþkýnlýktan aðzý açýk kalmýþtý.Nasýl bir firmada çalýþýyormuþ da haberi yokmuþ! Neþet’e baktý,bir þey soracaktý, vazgeçti, konuþmasýný bölmek istemedi.
-Yakýþýklý amcam,bak þu anda sat 20,30.Sen An…’ya gitmek için binsen binsen 21,00, yani akþam 9 arabasýna binersin.Diyelim bindin.An… buraya kaç saat çeker bilir misin?
-Evet bilirim:6 saat.
-Tamam iþte,ben de sana onu anlatýyorum.Saat dokuzda bindiðinde buna 6 saat ekle,sen tam 03’te orada olursun.Doðru mu?
-Doðru.
-Oraya 03’te indin,o saatte o bilmediðin yerde ne yapacaksýn?Yol bilmezsin,iz bilmezsin…
-Bilmem ki…
-Çocuðunun yanýna o saatte araba bulup da gidemezsin.Diyelim ki buldun ve gittin, gitsen bile seni askeri birliðin býrak içine sokmayý yanýna bile uðratmazlar.Haklý mýyým?
-Haklýsýn.
-Ah,benim dediðime gelmeye baþladýn.Sana güzel bir teklifim var.Gel seni son model arabalarýmýzla önce Ýz…’e göndereyim.
-Ne yapacaðým ben orada?Benim Ýz…’le iþim olmaz!
-Dur,gözünün yaðýný yediðim amcam bir dinle hele.Diyelim ki 9’da Ýz… arabasýna bindin.Ýz… buraya 3 saat.Saat 24’te yani gece 12’de Ýz…’e inersin.Bizim oradaki yazýhanede oturur çayýný içersin,ha sahi unuttum,inince yazýhanenin solundaki büfeden bir tane akþam simidi alýrsýn.Çok lezzetlidir.O yazýhanenin çayýnýn tadýna doyum olmaz.Simidini çayla yedin bitirdin.
-Evet,yedim bitirdim.Sonra?
-Dur,acele etme.Oradaki yazýhane yeni açýldýðý için firmanýn ilave ikramlarý da var.Mesela o saatte bol sirkeli,sarýmsaklý bir iþkembe çorbasý istemez misin?
-Ýstemem mi,çoktandýr içmedim.Bizim burada adam gibi bir iþkembeci açýlmadý gitti.
-Ýç amcacýðým,çorbaný da iç!Afiyet olsun.Çorban bitince hazýrlan,çünkü An… arabamýz 01’de kalkýyor.Fabrikadan en yeni çýkan arabayý bu sefere koydular.Yeni ,yani sýfýr sayýlýr. Buradan telefon edip sana o arabada þoförün arkasýndan,en önden yer ayýrtacaðým.Yolu,etrafý seyrede seyrede gidersin.
-Peki,Ýz…Ank… arasý ne kadar?
-Yedi sat kadar.Yani en geç sabah 08’de An…’da sevgili askerinin yanýndasýn.
Bu fikre nasýlsa Remzi beyin aklý yatmýþtý.Aklýný çelen teklif acaba bir tas sýcak, sarýmsaklý sirkeli iþkembe çorbasý mýydý?
-Tamam mý amcacýðým?Tamamsa ver parayý,kýz kessin Ýz… biletini.
-Tamam be tamam.Yýllardýr Memleketimden dýþarý adým atmadým,hem böylece biraz gezmiþ olurum.Al parayý!
Cazgýr hemen kaptý,kýza göz kýrpýp parayý önüne attý:
-Kes amcama bir Ýz… bileti.En iyi yerden olsun!
Cazgýr’ýn firmasýnýn o geceki son arabasý Remzi beyi binmeye ikna ettiði Ýz… otobüsüydü ve topu topu üç tane yolcusu vardý…

X X X


Memleketim’de iki tane banka vardý.Birisi Mangýrbank,diðeri ise Týngýrbank idi.Bankalar pek müþteri sýkýntýsý çekmiyorlardý.Bilhassa verdiði yüksek faiz nedeniyle Týngýrbank’ýn müþterisi oldukça fazlaydý.Hesap açtýranlarla,para çekenlerle,havale gönderenlerle, kredi alanlarla,fatura ödeyenlerle dolup dolup taþýyordu.Bazý tasarruf sahipleri son zamanlarda bilhassa,kendi deyimleriyle “Ofu-Sor” hesabý açtýrýyorlardý.Bu hesaptaki paralarý,sözüm ona yurt dýþýnda çok verimli bir þekilde deðerlendirildiðinden bu tür hesaplarýn getirisi çok yüksekti. Duyan koþuyor,malýný mülkünü satýyor,Mangýrbank’taki hesabýný kapatýyor “Ofu-Sor” hesabýna yatýrýyordu.Faizle geçinenlerin sayýsý her geçen gün artýyordu. Bazýlarý aldýklarý faiz yetip arttýðý için güzelim iþlerinden istifa bile etmiþlerdi.
Sayacý Ahmet,ayakkabý iþiyle uðraþýyordu.Dükkaný kapatýp Týngýrbank’a geldiði için huzursuzdu ve bir an önce o meþhur hesaptan açýp dönmek için sabýrsýzlanýyordu.Önündeki Tuluk Necip iri gövdesiyle görüþ alanýný daralttýðý için ona kýzýyordu.Bir ara:
-Tuluk,biraz yan dur da görüþ ufkumuz açýlsýn,ileriyi görebilelim,dedi.
Necip,çok þiþmandý,yüz kýrk kilo kadar vardý.O yüzden “Tuluk” adý takýlmýþtý kendisine.Ahmet’e cevap verdi:
-Görüp de ne olacak Sayacý?Sen de o hesaptan mý açtýracaksýn?
-Evet,ya sen?
-Ben de o hesaptan açtýrmaya karar verdim.Baksana Pinti Memiþ Aða bile o hesaba geçmiþ.
Pinti Memiþ Aða,parasýnýn hesabýný çok iyi bilirdi.Asla yaþ tahtaya bastýðý görülmemiþti. Faizle verdiði borçlarý bile ipoteklerle, senetlerle, bir-iki deðil üç kefille garantiye alýrdý.Bu tür bir hesaba para yatýrýp yatýrmadýðý þüpheliydi,ama böyle bir haber kulaktan kulaða hýzla yayýlmýþtý.Tuluk Necip’in bu söyledikleri su faturasý ödemek için kuyrukta bekleyen Züðürt Sinan tarafýndan da duyulmuþtu.Konuþmaya katýldý:
-Hadi caným siz de!Pinti’de o göz var mý?Þimdi yatýrýrsýnýz “Ofu-Sor”a sonra paralar buharlaþýnca da bilmem neyi sorarsýnýz
Züðürt Sinan’ýn bu konuþmasý bir çok müþteriyi kýzdýrmýþtý.
Nazlý Müge,fabrikadan aldýðý ikramiyelerini bu hesaba yatýrmak için bekleyenlerdendi. Kendi kendine “Olur mu öyle þey caným?Baksana adamlar ne diyor:Borcumuzun kölesiyiz.” diye düþünüyordu.
Gerçekten de bankanýn içinde,hemen karþýda “Sayýn Mudi,bize yatýrdýðýnýz her kuruþ,size olan borcumuzdur.Biz borcumuzun kölesiyiz.Ne veririz ne de inkar ederiz.”yazýyordu.Aslýnda yazýnýn tamamýný dikkatle okuyan bunlarýn niyetlerini kolaylýkla anlardý,ama yazýnýn tamamýný okuyabilen kimse bugüne kadar çýkmamýþtý.Çünkü diðer cümleler okunamayacak kadar küçük yazýlmýþken “BORCUMUZUN KÖLESÝYÝZ” Ýse metrelerce uzaktan fark edilecek büyüklükteydi.Doðal olarak zihinlere kazýnan da o ifade idi.Züðürt devam etti:
-Hoþ,zaten böyle hesaplara yatýracak param da yok ya!Olmasýn, param yok;ama düþmaným da derdim de yok.Para insana düþman ve dert kazandýrýr.
Sülük Saffet hafifçe gülümsedi,sonra dudaðýný büktü ve:
-Züðürt tesellisi iþte!dedi.
Mangýrbank’ýn dillere destan güzellikte bir bayan þefi vardý.Adý Süslü Hale olarak anýlýrdý.Bir çok erkek müþteri onun hatýrýna Mangýrbank’a giderdi.Sarhoþ Cemal,onunla konuþurken içki içtiði belli olmasýn diye gündüzleri içmekten vazgeçmiþti.Artýk her gün traþ oluyor,kokacak yiyecekler yemiyor,hatta gitmeden on dakika önce güzel koksun diye aðzýna bir tane karanfil atýyordu.Karanfil bulamadýðýnda büfe iþleten Dalgacý Sema’dan bir naneli ciklet alýyordu.Sema her zamanki kahkahalarýndan birini patlatýyor ve:
-Ne o sarhoþ abi,herhalde gene sana Mangýrbank yolu göründü,diyordu.
-Hadi be,ben cikleti sigarayý azaltmak için çiðniyorum.Mangýrbank’la iþim yok!
Balýkçý Sadi’nin gözü de Süslü Hale’deydi.Sattýðý balýklarýn parasýný yatýrmayý bir an bile geciktirmezdi,hemen koþardý Mangýrbank’a.Sadi de diðer avcýlar gibi atmasyon av hikayeleri anlatmaya bayýlýyordu.Bazen çok aþýrýya kaçtýðý da oluyordu.Bir keresinde denizin ortasýnda düþürdüðü oltasýný bulabilmek için beline baðladýðý elli kiloluk kaya ile denizin dibine nasýl daldýðý hikayesini Hale’ye anlatma gafletine düþtü.O günden sonra da pek yüz bulamadý.Çünkü Hale,açýkça yüzüne:
-Kocaman bir kaya ile denizin dibine dalan bir insan tekrar su üstüne çýkamaz ki.Hem denizin ortasýnda kayayý nereden buldunuz?Bu,ben lisedeyken bir Matematik öðretmenimiz Mehmet bey vardý,onun söylediklerine benziyor.Tahtaya bir problem yazar ve derdi ki “Alýn size kolay bir soru!Eðer bunu da çözemezseniz,gidin denizin ortasýnda kendinizi asýn!” Denizin ortasýnda bir insanýn kendisini nasýl asabileceðini günlerce sorgulamýþ,bir sonuca varamamýþtýk,dedi.
Balýkçý Sadi çok bozulmuþtu.Oysa defalarca anlattýðý bu hikaye bir çok yerde çok iyi tutmuþtu.Burada sonunu hazýrlayacaðýný nereden bilebilirdi ki!
Hale’yi en çok etkileyen ise Yazar Rýfký’ydý. Rýfký otuz beþ yaþlarýndaydý.Hep spor ve marka giyinirdi.Düzgün kesilmiþ saçlarý,çenesinde bir tutam sakalý vardý.Bazen hiç yakmadýðý bir pipo tutardý elinde.Çünkü tütün kullanmazdý.Yazar Rýfký’nýn gazetelerde yayýmlanan þiirleri ve ona gönderdiði mektuplar Hale’yi etkiliyordu.”Aydýn,kültürlü,modern bir insan.Ötekilerden farký var.Üstelik oldukça romantik.”diyordu.
Rýfký’nýn “Memleketimin Sesi” gazetesinde her hafta bir tane þiiri yayýmlanýrdý.Bu þiirler sadece Hale’yi deðil bir çok genç kýzý etkilerdi. Mangýrbank’ta Rýfký’nýn þiirlerini beðendiðini söyleyen bir bayan olduðunda Hale için için kýskanýrdý.
Bir gün gazete müdürü Rýfký’yý bürosuna davet etmiþti.Müdür lafý dolandýrmadan hemen konuya girdi:
-Rýfký bey,ben birkaç þiirinizi meþhur bazý þairlerin þiirlerine benzettim.Sizi suçlamak istemiyorum,ama bu benzetmem doðruysa hem o þairlere saygýsýzlýk etmiþ oluruz hem de yasal yönden suçlu duruma düþeriz,demiþti.
Rýfký piþkin piþkin cevaplamýþtý:
-Ben olduðu gibi almýyorum,aldýklarýmý uyarlýyorum.Ne varmýþ bunda saygý ve yasallýk açýsýndan?Uyarladýktan sonra o þiir o þairin olmaktan çýkmaz mý?
-Çýkmaz efendim çýkmaz!Bu yaptýðýnýz etik açýdan yanlýþ,dedi müdür ve o günden sonra da Rýfký’nýn þiirlerine o gazetede rastlayan olmadý.
Hale,Yazar Rýfký’ya defalarca artýk gazeteye neden þiir yazmadýðýný sorduðu halde cevap alamadý.”Belki ücrette anlaþamadýlar da,ben ne kadar paragöz adam derim,diye söylemiyor”,þeklinde düþünüyordu.
Olsun,þiirleri yoktu ama o duygusal mektuplarý vardý ya!Hale ile artýk parklarda, cafelerde geç saatlere kadar dolaþmaya ve gönderdiði mektuplarý tartýþmaya baþlamýþlardý.Tek bir mektubu deðerlendirmek bile haftalarý alabilirdi.
Mayýs’ýn son günü Hale’nin doðum günüydü.Hale’ye bir çok arkadaþýndan olduðu gibi Sarhoþ Cemal’den,Balýkçý Sadi’den ve tabii ki Rýfký’dan hediyeler gelmiþti.
Hale’nin arkadaþý Havalý Rana hediyesi olan kitabý verirken:
-Mutlaka oku Haleciðim!Senin bu kitabý çok beðeneceðini umuyorum,demiþti.
Rana,lakabýndan da anlaþýlacaðý gibi çok havalýydý.Bir þeyi kolay kolay beðenmezdi.O beðendiðine göre iyi bir kitap olabileceði düþüncesiyle hediyenin ambalajýný yýrttý.”Milena’ya Mektuplar-Kafka” yazýsýný Rýfký dahil bir çok kiþi görmüþtü.Bir kaç dakika içinde de Rýfký sýrra kadem basmýþtý.O günden sonra Rýfký Mangýrbank’ýn yanýndan bile geçmedi .
Hale,Milena’ya Mektuplar’ý okumaya baþladý.Oradaki duygusal aþký okudukça heyecanlanýyordu.Çünkü kitap ona bildiði bazý þeyleri anlatýyordu.Bir ara “Acaba Kafka yýllar öncesinden benim ruhumu mu okudu?” diye düþündü.Okudukça düðüm çözülüyordu.Bir mektubun ortasýnda okumayý býraktý, çekmeceden Rýfký’nýn gönderdiði son mektubu aldý, kitaptaki ile karþýlaþtýrdý:Virgülüne kadar aynýydý.Rýfký’nýn bir önceki mektubuyla kitaptaki bir öncekini karþýlaþtýrdý.O da ve diðerleri de aynýydý.Yýkýlmýþtý.Ellerini yüzüne kapayýp saatlerce aðlamak istiyordu.Bir yandan da rüyasýndan uyanmasýna neden olduðu için kitabý hediye eden Rana’ya kýzýyordu.Keþke bu kitap hiç yazýlmamýþ olsaydý!...

X X X


Belediye Baþkaný Belediye Parký’nýn ortasýna,üzerine keçeli uçlu kalemle yazýlabilen uzunluðu dört,yüksekliði iki metre olan bir pano yerleþtirmiþ,tepesine “Zýrva Gazetesi” yazdýrmýþtý.Özel kalem bölmeleri ve yukarýlara yazabilmek için bir merdiveni bile vardý.
Halkýn deþarj olmasý amaçlandýðýndan hiçbir yetkili yazýlanlardan dolayý soruþturma açmaz,kimse kimseyi kýnamazdý.Dileyen beðenmediði yazýyý silebilirdi.Tek bir þart vardý: Yazýyý yazan kim olduðunu da belirtecekti.Ýþte ilk hafta Zýrva’da yer alan yazýlardan bazý seçmeler:
“Hocam,biraz insaf etsen!”Öðrencin Murat.
“Ye beni!”Histerik Leyla.
“”Geç de göreyim.”Þoför Hasan.
“Küçükken severken derdiniz tosun,þimdi insafý olan tabaðýma bir kaþýk yemek koysun” Ýþçi Adnan.
“Müjde,bir kiralýk ev var” Ýþbitirici Sait.
“Sinirli intikamým yaman olacak” Sarsak Hüsnü.
“Geç bunlarý Hüsnü,laf deðil eylem ortaya koy” Sinirli Sami.
“Lütfen çöpleri poþete koyalým.Biz de insanýz yani deðil mi?Kokudan hasta olduk valla.”Çöpçü Kasým.
“Kesilmiþ hayvan kellelerini atmayýn,bana verin.” Demirkoparan.
“Valla mesh’im gýcýrdadý.”Ali Aða Güm Tak Tak.
“Hale ne olur beni affet!”Yazar Rýfký
“Çok geç Rýfký!” Süslü Hale
“Üç aydýr düðün fotoðraflarýný almayan sevgili müþterim,paran yoksa yardýmcý olalým.”Beþ Dakika Mehmet
“Ben karýyý boþadým bile,fotolar senin olsun Mehmet!”Yanýk Ahmet
“Tamir iþleriniz itina ile yapýlýr.” Keyfekeder Zühtü
“Tüm fabrikalar kapansýn.Dumanlarý halký zehirliyor.”Astikli Zifir Ömer
“Gürültü etmeyin uykum var.”Uyuþuk Hasan
“Malý çok olan beni evlatlýk alabilir.”Mirasyedi Cafer
“Dert etme,çaresi bulunur.”Hallederiz Çetin
“Benim derdim daðlarý aþtý.”Dertli Yeliþ
“Fazla ekmekleriniz iþtah ile yenir.”Doymaz Hamit
“Düþük ücretle yaðcýlýk yapýlýr.”Bilgiseverof Yalaka Hamdi
“Paranýn ne önemi var,mühim olan felsefedir.”Bilgiseverof Umursamaz Rüþtü
“Ne duydum bir bilseniz!”Dedikoducu Safiye
“Dansa davetlisiniz.”Hipap Can
“Fazla yiyecek var,isteyene verilir.”Sýska Umut
“Tarihini bilmeyen bir ulus yok olmaya mahkumdur.”Tarihçi Zagof
“Kimsesizlere yardým,bir insanlýk borcudur.”
Bu son zýrva ,yazan kimliðini belirtmediði için bir sonraki zýrvalayýcý tarafýndan hemen silindi.Çünkü kurala uyulmamýþtý.

X X X

O gün Memleketim’de “Büyükler Emekleme Þenlikleri” vardý.Bazý yerlerde bebek emekleme yarýþmalarý yapýlýrken burada büyükler emekleyerek yarýþýyorlardý.Baþkan yaptýðý açýlýþ konuþmasýnda katýlan davetlilere teþekkür ettikten sonra,yarýþmanýn kurallarýný açýkladý:
-Yarýþmacý,100 metrelik kulvarý emekleyerek tamamlamak zorundadýr.Ayaða kalkmak,elini baþýndan yukarý kaldýrmak,rakibine el ya da ayakla vurmak diskalifiye nedenidir.
En sonunda da bu þenliklerin düzenlenme nedeni hakkýnda konuþtu:
-Vatandaþýmýz bir yýlýn 364 gününü sürünerek geçiriyor.Ýstedik ki hiç olmazsa bir gün emekleyerek teselli bulsun!...
Baþkanýn konuþmasý bitince izleyicilerin alkýþýyla birlikte saðanak halinde yaðmur da yaðmaya baþladý.Çok þiddetli yaðýyordu.Yaklaþýk yarým saat süren yaðýþýn sonunda Memleketim Deresi’nin taþmasý nedeniyle alçak yerleri-ki buna Hükümet Konaðýnýn bulunduðu yer de dahildi- sel basmasý ihtimali vardý.
Yarýþýn ve þenliklerin yapýldýðý stadýn olduðu yer yüksekte bulunduðundan orayý sel basmamýþtý,ama her taraf çamur içindeydi.Buna raðmen yarýþ yapýlmak zorundaydý.
Yarýþmacýlar yerlerini aldýlar.Baþkanýn düdük çalarak verdiði iþaretle otuz dört tane erkek yarýþmacý emeklemeye baþladýlar.Yarýþmacýlar arasýnda kimler yoktu ki:Sinirli Sami,Tuluk Necip,Sarsak Hüsnü,Naççik Veli, Demirkoparan, Bilgiseverof Umursamaz Rüþtü,Kasýntý Rami v.s…
Ýzleyiciler kocaman cüssesine karþýlýk hiç bir yarýþmadan geri kalmayan Tuluk Necip’in çamurun içinde debelenmesine,elleri ve ayaklarýyla sýçrattýðý çamurun diðer yarýþmacýlarý rahatsýz etmesine çok güldüler.
Bilgiseveroflarýn hem yarýþýp hem de atýþmalarý da ilginçti.Yalaka Hamdi:
-Umursamaz adam olamadýn ama hiç olmazsa yarýþmacý oldun,derken diðeri hemen cevabý yapýþtýrýyordu:
-Köpek gibi yalakalýk yapsaydým,baþkalarý gibi beni de adam yerine koyarlardý.
Yarýþýlan mesafe fazla uzun deðildi,fakat çamur yarýþmayý uzatmýþtý. Bittiðinde yarýþmacýlar çamurdan tanýnamayacak bir haldeydiler.Jüri,kýsa bir toplantý yapýp birinciyi belirledikten sonra Baþkan yarýþmacýnýn elini havaya kaldýrdýðýnda herkes birbirine soruyordu:
-Kim o,birinci olan kim?
Seyirciler bunu sormakta haklýydý,çünkü en yakýndakiler bile iri cüssesinden dolayý sadece Tuluk Necip’i tanýyabiliyorlardý.Geriye kalan 33 tane çamurdan adam ise birbirinin benzeriydi.
Sorular baþkanýn kulaðýna kadar geldiði için mikrofonla birinciyi açýklamak zorunda kaldý:
-Bu yýlki Büyükler Emekleme Þenlikleri’nde düzenlenen yarýþmamýzýn birincisi, Bilgiseverof Umursamaz Rüþtü olmuþtur.Kendisini kutluyorum.
Baþkan birinciyi ilan edince izleyiciler coþkuyla alkýþlamaya baþladýlar;bir çoðu bu baþarýyý ayakta alkýþlamayý tercih etmiþti.Alkýþlara ýslýk sesleri ve davul sesleri de karýþýnca ortalýk az önceki karamsar havadan kurtulup þenliðe benzemeye baþlamýþtý.
Birinciye ödülünü vermeye çalýþan Baþkan ile,Umursamaz arasýnda bir itiþ kakýþmanýn olduðu uzaktan bile görülüyordu.Ödülü almasý için ýsrar eden Baþkaný çamurlu elleriyle iteleyen Umursamaz ,adamcaðýzýn yeni aldýðý elbisesini çamur içinde býrakmýþtý.Yaptýðý hata için özür dilemek amacýyla Baþkaný kucaklayan,öpen Umursamaz iþi daha da karýþtýrmýþtý. Hangisinin Baþkan hangisinin Umursamaz olduðu artýk kolay kolay ayýrt edilemiyordu. Baþkan da çamur içindeydi.Umursamaz:
-Ben ödül için,para için yarýþmadým.Amacým bir bilgiseverofun neler yapabileceðini göstermekti.Hem yarýþmayý kazanarak duyduðum manevi hazzý bana hangi ödül ya da hangi para verebilir ki..deyince Baþkan da ikna oldu ve ýsrarýndan vazgeçti.
Yarýþmadan sonra seyircilerden biri:
-Bu tür yarýþmalara bayanlarý da alsalar ya!dedi.Diðeri:
-Onlara “girmeyin” diyen mi var?Bir baþkasý:
-Senin amacýn baþka.Yarýþma deðil emekleyen güzeller görmek istiyorsun!dedi.
Þenlikler þarký,türkü ve halk oyunlarý ile devam etti.Birçok Memleketimli þenliklerdeydi. O yüzden alçak yerleri,sel basýp basmadýðý ile ilgili kimsenin haberi yoktu. Þenlik bitince yine ilk uyanan Baþkan oldu ve:
-Haydi arkadaþlar,acele edelim.Bakalým bu yaðmur Memleketimize bir zarar verdi mi?
Memleketimin çukurda kalan yerlerine doðru gittikçe selin büyük zararlara neden olduðunu gördüler.Ýþ makineleri evlerde,iþyerlerinde mahsur kalanlarý kurtarmaya baþlamýþlardý bile. Fakat kurtar kurtar bitecek gibi deðildi.Hükümet Konaðý’nýn önünde en az iki metre yüksekliðinde su vardý ve alt kattaki Adliye evraklarý,dosyalarý suyun üzerinde yüzüyordu.
Selden yararlananlar da yok deðildi.En baþta çocuklar denize girercesine zevkle suya atlýyorlar,çamurla bulanmýþ yarýþmacýlar da ellerini,yüzlerini sel sularýyla yýkýyorlardý.
Çocuklarý suda yýkanýrken görünce Demirkoparan dayanamadý.”Zaten evde su yok,bir daha bu fýrsat ele geçmez. Onca çamur nasýl temizlenir?” diye düþündü ve :
-Ya Allah!deyip suya atladý,çocuklarla birlikte yüzmeye baþladý.Bir yandan da 6-7 santim uzunluðundaki sakalýnda kurumuþ olan çamurlarý temizlemeye çalýþýyordu.
Demirkoparan Roman bir vatandaþtý.Karýsý ve beþ çocuðu ile birlikte yaþýyor,hurda toplayarak geçimini saðlýyordu.Demirkoparan aþaðý,Demirkoparan yukarý diye diye herkes onun da gerçek ismini unutmuþtu.
Ona Demirkoparan adýnýn verilmesinin nedeni de;kasaba dýþýnda çok saðlam demirden bir bahçe kapýsýnýn demirlerini elleriyle kýrýp yürütmesinden dolayý idi.Bu iþi yaparken yakalanmýþ, ancak mal sahibi þikayetçi olmadýðý için ceza almaktan kurtulmuþtu.
Demirkoparan ve ailesi hemen her gece saðdan soldan topladýklarý çalý çýrpýyý bahçelerinde yakarlar;o ateþte kelle kýzartýrlardý.Kellenin gözlerini,hatta kulaklarýný bile piþirip zevkle yerlerdi.Kýsacasý kellenin kemik kýsmý hariç hiçbir yaný ziyan edilmezdi.Kelle yemeyi çok severlerdi,ama bu sevgi biraz da kellenin ucuz olmasýndan kaynaklanýrdý.
Demirkoparan suyun içinde yüzerken biraz ilerde gözündeki kurumuþ çamurlarý yýkamaya çalýþan,birinciliði kazanan bilgiseverofu gördü ve seslendi:
-Umursamaz,gel bir yarýþ da burada yapalým.Bakalým gene birinci olabilecek misin?Anladýk,sürünmeye alýþýksýn,o yüzden emeklemede birinci oldun.Gel bir de burada dene þansýný!Hem çamurlarýn temizlenir,hem de vücudun yýllar sonra su görmüþ olur.Gel hadi,kirlerini yumuþatýp onlardan kurtulmak istemez misin?
-Hayýr istemem.Çünkü o kirler benim.Kirlerim beni dýþ uyarýcýlarýn zararlý etkisinden koruyor.Ayrýca onlardan kurtulursam Sýska Umut’tan da zayýf görünürüm,diye cevap verdi Umursamaz.

X X X

Memleketim’de belediye ile ilgili iþlerde “Rüþvet alýnýyor” þikayetleri Baþkan’ý rahatsýz ediyordu.O nedenle iki soruluk bir anket hazýrladý:
1-Hiç rüþvet verdiniz mi?
2-Nereye,kime rüþvet verdiniz?
Daha sonra baþkalarýný rahatsýz eder düþüncesiyle ikinci soruyu anketten çýkardý.Anket formlarý önceden basýldýðý için ikinci sorunun üzerini çizdirdi.Üzeri çizik olan soru kolaylýkla okunduðundan vatandaþlarýn çoðu bilerek veya yanlýþlýkla o soruyu da cevaplandýrmýþlardý. Cevaplarda kimlerin isimleri yer almýyordu ki..
Anketler evlere daðýtýldý.Ýsimsiz olduðu için herkes çekinmeden cevaplandýrabilirdi. Anketler toplanýp,sonuçlar deðerlendirildiðinde “Evet verdim.” diyenlerin oraný %70,65 idi.
Baþkan,sinirden aðzý köpürerek mecliste bu sonucu açýklýyordu:
-Ýster misiniz sorulmadýðý halde kime rüþvet verdiklerini yazanlarýn dediklerini de açýklayayým? Bilesiniz ki sizin çoðunuzun ismi de var orada.%70,65 ne demektir,bir düþünün! Bu rüþvet vermeden iþ yapýlamadýðýný göstermez mi?Pazar yerlerinden,kaçak inþaatlardan, seyyar satýcýlardan,iþyeri ruhsatlarýndan,su iþlerinden rüþvet alýnýyormuþ.Burasý küçük bir örnek, bunu tüm ülke için düþünün ve olayýn ulaþtýðý boyutu görün!Her yerde ve her iþte rüþvet var.Ýþin ilginç yaný,rüþvetin olduðunu hepimiz biliyoruz;ama yokmuþ gibi,bilmiyormuþ gibi davranýyoruz.En namuslu,en dürüst geçinenlerimizin çoðu hýrsýz!Bize namuslu görünmeye çalýþýyorlar.Biz buna inanmasak da gerçeði yüzlerine haykýramýyoruz,”Sen hýrsýzsýn” diyemiyoruz.Yenen her rüþvet; senin, benim,yetimin,yoksulun,köylünün yani hepimizin parasý.Kaldýrýn rüþveti,çözülsün bir çok sorun! Ben iddia ediyorum ki enflasyonun da nedeni rüþvettir.Rüþvet bitsin, enflasyon da biter.
Meclis üyelerinden birisi “Baþkan amma da attý ha!Enflasyonun rüþvetle ne iliþkisi olabilir ki?Bu adam Don Kiþotluða soyunuyor.”diye düþündü ama baþkaný konuþmasýnýn tam burasýnda en çok o alkýþladý.
Baþkan konuþmasýný sürdürdü:
-Rüþvetle gelen para gereksiz þeylere harcanýyor.Aþýrý ve gereksiz harcama fiyatlarý artýrýyor.Bu da enflasyon demektir.Kesin rüþveti,ahlak dýþý olaylar ve zararlý alýþkanlýklar da azalsýn.Rüþvet alamayan içkici daha az içecektir,rüþvet alamayan hovarda metres tutamayacaktýr.
-Bu kadarý da olmaz! diyen bir üye konuþtuktan sonra eliyle aðzýný kapattý ise de baþkan dahil herkes ne söylediðini duymuþtu.Baþkan onun dediðini umursamadan devam etti:
-Bize gördüðü halde görmediðini söyleyen,bildiði halde bilmiyormuþ gibi davranan bireyler lazým deðil.Bize “Kral çýplak!” diyebilen kiþiler lazým,diyerek konuþmasýný tamamladýðýnda salon adeta alkýþtan yýkýlýyordu.
Üyeler salondan çýkarken önlerine bakýyor, birbirleriyle göz göze gelmekten kaçýnýyorlardý. Çoðunun ortak korkusu ve sorusu “Benim de rüþvet aldýðýmý acaba baþkalarý da anladý mý?” idi.
X X X


Baþkan rüþvetin kökünü kazýmaya kararlýydý.Bu iþ için kollarý sývadý.Önce Zabýta Amiri’ni görevden aldý.Daha sonra hoparlörden defalarca anons yaptýrarak ve yerel gazeteye ilan vererek sýnavla Zabýta Amiri alýnacaðýný duyurdu.Sýnava baþ vurmanýn tek koþulu olarak da bugüne kadar hiç rüþvet almamýþ olmayý açýkladý.
Sýnav sorusunu kendi hazýrladý.Bu tek bir soruydu:”Kuyunun içine ay düþerse ne yaparsýnýz?”
Sýnavý sözlü olarak,kendisi yapacaktý.Sýnav için yüzlerce baþvuru olmuþtu.Herkes kuyrukta heyecanla sýranýn kendisine gelmesini bekliyordu. Sýnavdan çýkanlar “Ne soruyor?” sorusu ile karþýlaþýyordu.Cevaplarýn çoðu:
-Saçma bir soru.
-Kolay ama dalga geçer gibi bir soru.
-Öyle soru olur mu?
-Girince görürsün!
-Nasýl bir soruysa,çok güldüm,þeklindeydi.
Sýrada bekleyenler arasýnda Çavuþ Hilmi de vardý.Çavuþ Hilmi 35 yaþlarýnda,tek kolu dirseðinden kesilmiþ,akli dengesi yerinde olmayan birisiydi. Askerliðini yaparken Çavuþ olmuþtu.Bu onun için çok büyük bir sevinç kaynaðýydý. Ancak çavuþluðunun daha dokuzuncu gününde malulen askerden ayýrmýþlardý.Çünkü teröristleri takip ederken mangasýnda bulunan bir asker bir mayýna basarak gözlerinin önünde parçalanmýþ,Hilmi de bu olayda tek kolunu kaybetmiþti.Yaþadýðý þok,ruhsal dengesini de etkilemiþ,tedavi olmasýna raðmen iyileþememiþti.
Hilmi,deli doluydu ama hem çok dürüsttü,hem de çok çalýþkan.Tek kolu olmasýna raðmen hangi iþ olursa olsun yapmaya çalýþýrdý.
Bekleyen diðer adaylardaki heyecan belirtisi Hilmi’de görülmüyordu. Bekleyenlerden birisi Hilmi’ye takýlmadan edemedi:
-Ne o Çavuþ,yoksa sen de mi sýnava geldin?Ýster misin Baþkan seni seçsin? Zaten Baþkan da senin kafadan!..dedi.Hilmi cevap vermedi.
Baþkan’ýn sorusunu duyan adaylar önce þaþýrýyor,sonra gülmek istiyor,ama “Ciddi olayým,belki denemek için böyle bir soru sormuþtur.Gülersem kazanabileceðim bir sýnavý kaybedebilirim.”diye düþünüyorlardý.Adaylarýn hemen hepsi mantýk çerçevesinde,hoþa gidecek cevaplar vermeye çalýþýyorlardý.Verilen cevaplarýn hiç biri Baþkan’ý tatmin etmemiþti. Yorulduðunu hissetti.Zile bastý,içeri giren odacýya:
-Git bana bir kahve yap!Dýþarýda bekleyenlere de söyle,sýnava yarým sat ara verdim.
Odacý dýþarý çýktýktan sonra adaylardan gelen homurtularý Baþkan da duydu ve mesajýn iletildiðini anladý.Az sonra gelen kahvesini yudum yudum içmeye baþladý.Odacý gene suyu unutmuþtu ama olsun.
Kahve Baþkan’ýn tüm yorgunluðunu almýþtý.Devam edebilirdi.Sýnav tam yarým saat sonra baþladýðýnda Baþkan’ýn odasýna ilk giren aday Çavuþ Hilmi’ydi.Baþkan onu güler yüzle karþýladý.
-Hoþ geldin Çavuþ!Geç otur.Nasýlsýn?
-Sað olun Baþkaným,dedi Hilmi ama bir türlü oturup oturmamaya karar veremiyordu.
-Otur Çavuþ,otur,çekinme!
Neden sonra bir koltuðun köþesine iliþti.Baþkan:
-Ýþin ne olduðunu biliyor musun?
-Biliyorum Baþkaným.
-Sýnavý kazanýrsan bu görevi yapabileceðine inanýyor musun?
-Nasýl inanmam Baþkaným?Ben manga komutanýydým askerde.On tane askeri idare ettim.Bunu mu yapamayacaðým?
-Bu iþ asker idare etmeye,teröristle savaþmaya benzemez.Bu iþin içindeki rüþvetçi, dolandýrýcý,hýrsýz,ahlaksýz ve sorumsuzla savaþmak inan ki Çavuþ teröristle savaþmaktan daha zordur.Teröristin kökünü kurutabilirsin ama bunlarý yok etmek ne mümkün..
-Olsun,ben üstesinden gelirim.
-O zaman sana da sorumu soruyorum:Kuyunun içine ay düþerse ne yaparsýn?
-Gider önce güçlü kuvvetli beþ-altý kiþi bulurum Baþkaným.
-Ne yapacaksýn beþ-altý adamý?
-Biraz sonra gerekecekler Baþkaným.
-Peki,sen anlat.Sonra?
-Sonra,bir kovanýn ucuna saðlam bir halat baðlarým,salarým kovayý kuyunun içine.
-Eee,sonra?
-Adamlarýma halatý sýký tutmalarýný tembih ederim.Kova suya daldýðýnda yukarý çektiririm.
-Çektin,sudan baþka kovada bir þey gelmedi.Senin aklýn yok mu,kuyuya ay düþer mi diye düþünmez misin?
-Düþünmesine düþünürüm de böylesi bir þeyi Baþkan dediðine göre,ya doðruysa diye de sorarým kendi kendime.Her ihtimali akýl etmek gerekmez mi Baþkaným.Bile bile kovayý çekmemin,adamlarý tutmamýn sebebi bu!
Baþkan yerinden kalktý ve Çavuþ Hilmi’nin alnýndan öperek:
-Sýnavý sen kazandýn.Zabýta Amirim görevine hoþ geldin!dedi.
Çavuþ çok sevinmiþti.Sevinçten þaþkýndý.Az önce duymadýðý heyecaný þimdi duyuyordu. Eli ayaðýna dolaþýyor,ne yapacaðýný,ne diyeceðini bilemiyordu. ”Zabýta Amiri heyecanýný da yenmesini bilmeli..”diye düþününce kendisine gelir gibi oldu.
Baþkan Çavuþ’un elinden tutup,toplantý halindeki meclise girdi ve:
-Arkadaþlar,yeni Zabýta Amiriniz karþýnýzda.Herkes dikkatli olsun.Çünkü bu amir “Kral çýplak” diyenlerden.
Meclis üyelerinin aðzý açýk kalmýþtý.Neredeyse tamamý “Baþkan,kendi gibi bir kaçýk buldu!”diye akýllarýndan geçiriyorlardý.

X X X


O gün Aþiyan caddesinde, iki tane açýlýþ birden vardý.Üçer saat arayla açýlýþlar gerçekleþti.Bunlardan birisi “Beraber Kazanalým Bürosu”ydu ve hemen caddenin baþýndaki dört katlý bir binanýn altýndaydý.Diðeri ise bundan 15-20 dükkan aþaðýda iki katlý bir binada yer alan “Borcunu Bana Yatýr Bürosu”.
Açýlýþlar çok þaþaalý oldu.Yiyecekler,içecekler gýrla gitti.Memleketim halkýndan açýlýþlara katýlanlardan hiç birisi o gün öðlen ve akþam yemek yeme ihtiyacý hissetmediler.O kadar çok doyurmuþlardý karýnlarýný.
Ýki büronun da gerçek sahibi Sülük Saffet idi.Ama bürolarýn gerçek sahipleri evrak üzerinde baþka iki kiþi görünüyordu.
Özel giysiler içersinde sekreter kýzlar ve havalý görünüþleri ile güvenlik görevlileri herkesi etkilemiþti.Bütün personelin boyunlarýna asýlý kimlik bilgileri,görenlere güven veriyordu.
“Beraber Kazanalým Bürosu”nda yerler kaliteli bir mermerle döþenmiþ,her taraf klima ve bilgisayarla doldurulmuþtu.Büronun hizmetleri arasýnda her türlü elemana iþ bulma,her türlü iþ yerine eleman bulma,inþaat,ithalat ve ihracat iþleri baþta geliyordu.Diðer yan iþlerle de uðraþmýyor deðildi.
“Beraber Kazanalým Bürosu”nun ilk müþterisi Sat Kaç Mümin oldu.Mümin geçmiþte bir daireyi yedi kiþiye noter senediyle satmýþ,parasýný peþin aldýðý kýrk iki kiþinin dairelerini yarým býrakmýþ,parsellediði arsalarý müstakil tapulu deyip müþterilere vermiþ,bunlarýn sonradan müþterek tapu olduðu ortaya çýkmýþ ve sonunda kaçarak Memleketim’e yerleþmiþti.
Beraber Kazanalým Bürosu’nun görünen sahibi Fahri beyin odasýnda konuþuyorlardý.Çayýn,kahvenin birisi gidiyor,diðeri geliyordu.
Fahri bey,kelli felli,çok iyi giyimli bir adamdý.Konuþtuðu kiþiyi etkilemesini bilirdi. Ayrýca o kiþinin zaaflarýný da kolaylýkla görebiliyordu.Karþýsýnda bolca parasý olan bir dolandýrýcý bulunduðunu anlamakta gecikmedi.
Misafirine yeni bir ikramda bulunmak için telefona sarýldý.Misafirlere ikram elemaný olarak görevlendirdiði genç kýzý çaðýrdý:
-Kýzým,bize amerikan bardan iki tane viski hazýrlar mýsýn?Buzlu olsun lütfen!Ýçeriz deðil mi Mümin bey?
-Tabii,tabii;ama zahmet olmasýn!
Bir saat içinde bir þiþe viski boþalmýþtý bile.Mümin içtikçe coþuyor,coþtukça içiyordu. Fahri bey ise temkinliydi.Mümin bey üç kadeh içerse kendisi bir kadeh içiyordu.Ýþi baðlayabilmesi için ayýk kalmasý gerekiyordu.Mümin:
-Ben inþaat iþiyle uðraþýyorum.Biraz birikimim var.Sizin gibi bir firma ile ortak çalýþmak isterim.
-Biz de bundan onur duyarýz.Dilerseniz yurt dýþýnda,Bulgaristan’da yaptýrdýðýmýz inþaatlar var.Daha doðrusu baðlantýmýz olan güvenilir büyük bir þirket var.Sizin birikiminizi orada deðerlendirebiliriz.Biliyorsunuz Komünist rejim bittikten sonra Bulgaristan’da çok büyük inþaat gereksinimi olduðu ortaya çýktý.Sahi ne kadar birikiminiz var?
-Yaklaþýk 750-800 bin dolar civarýnda.
-Güzel,çünkü biz bu iþte 100 bin dolardan aþaðýsýný kullanamýyoruz.Þirketle yaptýðýmýz anlaþma daha az para ile iþe girmemizi engelliyor.
-Ben kendimi sýksam,söylediðimden de fazlasýný çýkarabilirim.
-Buna gerek yok beyefendi.Bu kadarý yeterli.Ýnanýn iki senede paranýzý ikiye katlama imkanýnýz var.Þirket size her türlü yasal garantiyi verecektir.Ýsterseniz birkaç gün düþünün sonra karar verirseniz gelin,tekrar görüþelim.
-Yok caným,düþünecek ne var?Ben yarýn size parayý nakit olarak veririm. Görüþmek üzere,deyip bürodan ayrýldý.
Ertesi gün Týngýrbank’taki tüm parasýný müdürün ýsrarýna raðmen çekti ve büroya getirip teslim etti.Karþýlýðýnda bir not yazýlý kaðýt bile almadý.Çünkü Fahri bey on-on beþ gün içinde Bulgaristan’daki þirketten yasal güvencelerin ulaþacaðýný,gelir gelmez onu arayacaklarýný söylemiþti.
Daha sonra,on beþ gün dolunca Mümin bey büroya gidecek ama her defasýnda Fahri bey onu ikna edip gönderecekti.Bu oyalama yaklaþýk üç ay sürecekti ve Mümin bey,parasýný da güvencesini de alamayacaktý.Kýsacasý ava giderken avlanmýþtý.Diðer bir deyiþle el elden üstündü.
Mümin parasýný büroya yatýrdýktan sonra etrafýndaki parasý olan arkadaþlarýna olayý anlatmýþ,büronun gönüllü bir reklamcýsý olmuþ ve ona inanan birkaç arkadaþý da paralarýný götürüp büroya yatýrmýþlardý.Mümin beyin bu iþe girdiðini duyan bazý zenginler,hatta parasýný çekmemesi için onu ikna etmek için dil döken banka müdürü bile ayný tuzaða düþmüþtü.
Büroyu ziyaret edenler bunlarla sýnýrlý deðildi.Büronun diðer ziyaretçileri arsýnda fabrika müdürleri ve iþ arayan elemanlar da vardý.Büronun geç saatlere kadar ýþýklarýnýn yandýðý görülüyordu.Bu demekti ki bazý görüþmeler,anlaþmalar yapýlýyordu.Memur ve güvenlik elemanlarý saati hiç belli olmayan bir mesai uygulamasýna tabi idiler.Bazý günler evlerine gecenin yarýsýnda gittikleri bile oluyordu.Kimi elemanlar bu aðýr iþ þartlarýna alýþamayýp istifa etti.Kimi memurlarýn istifasý bile etrafta duyulunca büro için olumlu bir reklam oldu.Çünkü bu,tutulduðunun ve iyi iþ yaptýðýnýn bir göstergesiydi!
Büroya gelip gidenler sadece varlýklý insanlar deðildi elbette.Gariban,iþsiz insanlar da vardý.Bunlarla da Fahri bey,ayrý ayrý ilgileniyor,bir fabrikatöre gösterdiði misafirperverliði bir iþ arayan kiþiye de gösteriyordu.Bu da halk arasýnda “Ne kadar alçak gönüllü bir adam! Zenginle fakir arasýnda ayýrým yapmýyor,herkesin problemini çözmeye çalýþýyor.Bu adam ülkede bir sene baþbakanlýk yapsa iþsiz insan kalmaz!” þeklinde konuþmalara neden oluyordu.
Sarý Ethem evleneli üç ay olmuþtu.Evlendikten bir ay sonra çalýþtýðý fabrika onu iþten çýkardý.Düðünde takýlan altýn ve paralarla iki ay idare ettiler.Karýsýnýn kolunda birkaç bilezik kalmýþtý.O nedenle durmadan iþ arýyordu.Ýþ bulmak burada gerçekten zordu.Son bir çare olarak Fahri beye baþvurdu.
Fahri bey onu da kibarca karþýladý,soðuk bir meþrubat getirtti.Viski alýp almayacaðýný sordu.Ethem:
-Viski de nedir ki?dedi.
-Ýçki caným,hani rengi biraz biraya benzer.
-Yok,ben almayayým.Birkaç kere bira içtim,ama bilmediðim bir þeyi içmesem!
-Siz bilirsiniz.Size nasýl yardýmcý olabilirim?
-Ýþ arýyorum da.
-Nasýl bir iþ olsun,ne iþ yaparsýnýz?
-Her iþi yaparým
-Olmadý iþte,bu olmadý!Çaðýmýzda her iþi yaparým yok.Her iþi yaparým derseniz hiçbir iþten anlamam,sonucu çýkar bundan.Günümüzde iþler uzmanlýk gerektiriyor.Yani bir kiþi bir iþ yapar,ama en iyi þekilde yapar.
Bu konuþma Sarý Ethem’in moralini bozmuþtu.Yüzü asýldý.Fahri bey bunu hemen fark etti ve :
-Üzülmeyin caným,bizde onun da çaresi var.Sizin durumunuzda olan insanlar için düzenlediðimiz meslek kurslarý var.
Fahri bey,önündeki ince ekranlý bilgisayarýn bir tuþuna bastý:
-Bakýn burada düzenleyeceðimiz tam 32 tane kurs var:Ýnþaat ustalýðý, dökümcülük, boyacýlýk, pazarlamacýlýk, güvenlik, sekreterlik,þoförlük gibi… devam edip gidiyor.Bunlardan size uyan bir iþ var mý?
-Evet,boyacýlýk uyar.
-O zaman tamam.Sizi bu kursa yazýyorum.Kurs bitiminde iþiniz hazýr.Þu an biz kurs öðretmenleriyle anlaþmalar yapýyoruz.Kurs merkezi olarak dört katlý bir bina tuttuk.Þu derenin alt tarafýnda.
-Ben de dereye yakýn oturuyorum.Demek ki kursa gidip gelmem kolay olacak.
-Desenize þans sizden yana.Ne diyordum?Bina tutuldu,içinin düzenlemesini yaptýrýyorum. Tahtalarý, sýralarý, eðitim-öðretim araçlarý v.s alýnacak.Sanýyorum bunlarýn hepsi iki ay içinde biter ve kursa baþlarýz.
-Ýyi.Biraz daha idare ederim.
-On beþ gün içinde size iþi öðreteceðiz ve sizi iþinize yerleþtireceðiz. Yalnýz iþverenler biraz nazlý oluyor.Ýþçilerin iþi býrakýp gitmesinden korkuyorlar.O yüzden iþe alacaklarý elemanlardan bir miktar teminat istiyorlar.
-Ne kadar?
-2400 dolar kadar.Bir de tabii bu iþlemler için yasal harç ve vergiler var.Bu da 100 dolar tutar.Yani sizin bir an önce 2500 dolar verip bugün yaptýðýmýz ön kaydý kesinleþtirmeniz lazým.
-2500 dolar çok para.
-Bunun 2400 dolarý her koþulda zaten sizin.Ýþten ayrýlýrken kýdem tazminatýnýzla birlikte bu teminatý da alacaksýnýz.
Sarý Ethem,eve gittiðinde karýsýyla bu konuyu uzun uzadýya konuþtu.Sonunda karýsýnýn kolundaki bilezikleri satmak ve etraftan bulacaklarý borç ile 2500 dolarý tamamlayýp kesin kayýt yaptýrmaya karar verdiler.
Ertesi gün Ethem’in 2500 dolarý Fahri beyin kasasýna girmiþti.Fahri bey,Ethem’in adresini ve telefon numaralarýný sözde kayýt evrakýnýn üzerine yazdý ve:
-Sizi en geç iki ay içersinde arayýp,kursumuza davet edeceðiz,dedi.
Ethem’in iki ay sonra iþ bulacaðý haberi çabuk duyuldu.Ortalýkta bir sürü iþsiz insan vardý.Karýsýnýn altýnlarýný satan,saðdan soldan borç alan,köylerindeki tarlalarýný satan, babalarýna ineklerini sattýran, hatta bankadan kredi çeken yüze yakýn iþsiz,soluðu Fahri beyin yanýnda aldý.
Beraber kazanalým Bürosu’nda dolarlar havada uçuþuyordu.Her taraf dolar dolmuþtu.Yalnýz o ara önemli bir problem de çýktý: Çalýþanlarýn çoðu,büroda bazý dümenlerin döndüðünden haberdar olmuþlardý.Bunu kendi aralarýnda çekinmeden konuþuyorlardý.Fahri bey bunu öðrenince hemen çözümü de üretti:Ay baþýnda her çalýþana sürpriz bir ikramiye verilecekti; hem de dolar olarak…
Aldýklarý dolarlarý sevinçle çanta ya da ceplerine yerleþtiren çalýþanlar:
-Ne kadar fesat insanlar var.Çýkardýklarý dedikoduya bak.Büro herkesi dolandýrýyormuþ da…Hepsi yalan.Burasý dolandýrýcýlýk yapsa bizim maaþýmýzý verir mi?Paramýzý týkýr týkýr alýyoruz,hem de fazlasýyla.Kýskanç þeyler ne olacak!diyorlardý.

X X X

.Eleþtiriler & Yorumlar

:: Sayýn Akkuþ ve Sayýn Ölçer teþekkürler
Gönderen: Ömer Faruk Hüsmüllü / , Türkiye
18 Kasým 2010
Beðenmenize çok memnun oldum. Okuma zahmetine katlandýðýnýz için çok sað olun. Selam, sevgi ve saygýlarýmla.

:: :)
Gönderen: Levent Ölçer / , Türkiye
18 Kasým 2010
Elinize saðlýk Ömer Bey. Hem gülüp hem aðladým desem yeridir. Ýyi yakalamýþ, iyi yazmýþsýnýz.

:: .)
Gönderen: Nihal AKKUÞ / , Türkiye
21 Mart 2010
Ýçinde hayattan dersler barýndýran mizah türünde çok güzel öyküler,tebrikler.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn 1. bölüm kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 35 Son Bölüm
Memleketimin Delileri - 2
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 33
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 34
Köpeðin Adý Badi - 80 (Son Bölüm)
Demokratik Deliler Devleti - 37 (Son Bölüm)
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 32
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 26
Göçe Göçe - Köyümüz Yok Olmuþ - 48 (Son Bölüm)
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 31

Yazarýn roman ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Ücretsiz Kitap Daðýtabileceðim Ýstanbul’da Bir Mekan Arýyorum
Bir Edebiyatçý Gözüyle Maðaranýn Kamburu - Yorum: 4
Bir Felsefeci’nin Kaleminden Maðaranýn Kamburu – Yorum: 6
Maðaranýn Kamburu
Bir Romanýn Anatomisi: Maðaranýn Kamburu
Bir Aný Defteri Buldum - Roman
Ömer Seyfettin Eserlerini Nasýl Yazardý?
Maðaranýn Kamburu Romanýna Yönelik Okuyucu Yorum ve Eleþtirileri
Maðaranýn Kamburu Romanýna Yönelik Okuyucu Yorum ve Eleþtirileri - 2
Maðaranýn Kamburu Romanýna Yönelik Okuyucu Yorum ve Eleþtirileri - 3

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Siyasi Taþlama: Neþezâde - 2 [Þiir]
Siyasi Taþlama: Karamsarzâde [Þiir]
Kusurî"den Týrtýklama [Þiir]
Zam Zam Zam... [Þiir]
Týrtýklama (Kazak Abdal'dan) [Þiir]
Yoklar ve Varlar [Þiir]
Ýstanbul,sana Âþýk Bu Kul [Þiir]
Âþýk Dertli"den Týrtýklama [Þiir]
Namuslu Karaborsacý [Þiir]
Dostlarým [Þiir]


Ömer Faruk Hüsmüllü kimdir?

Uzun süre Oruç Yýldýrým adýný kullanarak çeþitli forumlara yazý yazdým. Ýddiasýz iki romaným var. Çok sayýda siyasi içerikli yazýya ve biraz da denemelere sahibim. Emekli bir felsefe öðretmeniyim. Yazmaya çalýþan her kiþiye büyük bir saygým var. Çünkü yazýlan her satýr ömürden verilen bir parçadýr.

Etkilendiði Yazarlar:
Az veya çok okuduðum tüm yazarlardan etkilenirim.


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.