Değişim dışında hiçbir şey sürekli değildir. -Heraklitos |
|
||||||||||
|
“-O evde ne oturuyorsun be adam? Taşınsana başka yere” derler, köy kahvesinde herkes onla dalga geçermiş. O da -”Gidecek başka yerim yurdum yok ki, ne yapayım?” der boynunu büker, otururmuş. Bu yüzden adı budalaya çıkmış. Gel zaman git zaman ihtiyarın bir gün canına tak etmiş, kızlarını ve oğullarını almış hep birlikte kazma kürekle bu iki dağı kazmaya başlamışlar. Dağlardan kopup gelen kayalar, taşlar üzerlerine düşüyor, kafası gözü delinen, kolu, bacağı kırılan oluyor, ama onlar aldırmadan kazmaya devam ediyorlarmış. Köy ahalisi onların bu halini görünce yaşasın eğlence çıktı diye hop oturup hop kalkmış, hasırlarını, örtülerini, heybelerini, çıkınlarını, mangallarını alıp bunları seyre gelmişler. -Yahu sizde karınca kadar beyin yokmuş be ya. Hiç bu koca dağlar kazma kürekle delinir mi? Kafanız gözünüz kırılacak, çatlayıp gebereceksiniz” demişler. Budala ihtiyar hiç istifini bozmadan, kazmaya devam ederken yanıtı yapıştırmış: -Olsun. Ben ölürsem, eşim, oğullarım, kızlarım sürdürür bu işi; onlardan sonra onların çocukları, sonra da torunları devam eder ve bu durmadan sürüp gider. Ancak, gelecek kuşakları kurtarmış oluruz. Çünkü, dağlar ne kadar yüksek olursa olsun daha fazla büyüyemezler.”demiş. -Yahu şu sizin yaptığınız hoca Nasrettin'in göle yoğurt çalmasına benziyor. Ya tutarsa ha?” diye katıla katıla gülmüş köylüler. Beriki yine hiç oralı olmadan: -Aynı şey değil işte. Niye anlamıyorsunuz? O öyküdeki yanlışlığı bugüne kadar göremediniz mi? Yoğurt yapmak için maya süte çalınır, suya çalınmaz ! Bir tas suya bile maya çalsan o asla tutmaz ! Nerde kaldı koca göl? Üstelik, göl büyür, küçülür, dalgalanır, durulur, kurur. Ancak, dağlar asla değişmez, büyümez, yükselmez, kıpırdamaz, hep olduğu gibi kalır. Ama bizim her vuruşumuzda biraz daha küçülürler. Neden onları yok edemeyelim ki?” demiş. Ve tüm aile hiç durmadan kazmayı sürdürmüşler. Köy halkı bu umulmadık yanıt karşısında şallak mallak apışıp kalmış. Diyecek bir söz bulamamışlar. En çok da Nasrettin hoca masalının fos çıkmasına bozulmuşlar. Herkes kös kös yoluna gitmiş. Sabaha kadar kimse gözünü kırpmamış. Ertesi gün erkenden hepsi kazma ve kürekleri alıp gelmişler, birlikte kazmaya başlamışlar. Ama dağlar bu işe çok öfkelenmiş. Şiştikçe şişmişler, şiştikçe şişmişler. Sanki daha da devleşip büyür gibi olmuşlar. Korkunç gölgelerini, kara bulutları, yağmurla doluyu, şimşek ve gök gürültüsünü köye salmışlar. Her yer koyu karanlık, göz gözü görmez, kulak işitmez olmuş. Öyle ki yanlışlıkla birbirine kazma sallayanlar da olmuş. Ancak, sonunda onların çabasını gören Gök Tanrı yeryüzüne üç melek yollamış. Bu meleklerden biri rüzgarların düğümlerini çözmüş, öteki soğuk bir boran estirmiş, üçüncüsü de güneşi parlatınca o koca dağlar çatır çatır çatlamış, paramparça olmuşlar. Özgürce esen rüzgarlar da geriye kalan taş, pislik ve molozları püfürdenek üfleyip uzaklara süpürmüşler. Sonunda güneş ışıkları eve ulaşmış. Eve doluşmuş olan akrep, çiyan, örümcek ve haşarat yakıcı ışıklarla kavrularak ciyak ciyak ölmüşler. Küreye küreye zorlukla temizlemişler evlerini. İhtiyar ve çocukları gün ışığıyla aydınlanan evlerinde çok uzun yıllar mutlu ve kutlu yaşamışlar... Bugün Türk halkının sırtına çöreklenmiş, bütün ağırlığıyla duran iki büyük kambur dağ vardır. Bunlardan biri küresel egemenlerin maşaları yerli işbirlikçiler, öteki de şeriatçı feodal dindir. Benim halkım yüzyıllardır özüne yabancı, Türklükle ilgisi olmayan bilmediği bir tanrıya ve dine inanmakta, bu dinle kandırılmakta, işbirlikçilere oy vermektedir. Gözündeki perde bir gün kalkacak eğrileri ve doğruları görecektir. İşbirlikçiler ile din hoşgörüsüz ve acımasızdır. Kubilay'ı, ilericileri, devrimcileri öldürenler bunlardır. Kuzu postu giymiş olmalarına kanmamak gerekir. Bunlar birbirinden beslenir, birbirinden güç alır. Halkı güdülemek, karanlıklar içinde uyuşturmak ve birbirine kırdırmaktan başka ülkeye biraz olsun faydaları yoktur. Bunlardan mutlaka ve mutlaka kurtulmak gerekmektedir. Bu uğurda yaralanabilir, hatta ölebiliriz de. Ama yılmadan mücadeleyi sürdürmeliyiz. Bu iki kamburun kökünün kazınması ülkeye dirlik, düzen, barış, aydınlık ve sevgi gelmesi için elzemdir. İstenç göstermeli, bıkmadan, usanmadan, durmadan çalışmalı, düşünce rüzgarlarının önünü açmalıyız. Böyle yaparsak kitleler de etkilenir, onlar da ayaklanıp hep birlikte kazarsa bu iki dağı niye yerle bir etmeyelim ? (Eski bir Çin masalından esinlenerek)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hulki Can Duru, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |