Kendinden daha uyanık insanları işe aldığın zaman, senin onlardan daha uyanık olduğunu kanıtlamış oluyorsun. -R. H. Grant |
|
||||||||||
|
Bu seçime de, geçmişteki her seçim gibi, gerçek bir demokrasi mantığından uzak; sadece kimi demokrasi kırıntılarıyla, halklarımızın gözlerini boyama oyunlarıyla giriliyor. Bu internet çağında halkları cahil ve saf yerine koymak, cehaletin ta kendisidir. Mevcut hiçbir parti, gerçekten halktan yana olmayıp, istisnasız hepsi de, sadece kendi partilerinin dar çıkarlarına endekslenerek, halka, sahte ve yapmacık jestler yaparak, birbirlerini yeme ya da birbirinden oy kapma oyunlarına devam ediyorlar. Halkların görüşü ve düşüncesi veya çıkarı ve geleceği, onlara dert değil sanki!. Bu seçimde de, adaylar yine, ya merkezden atamalarla oluyor veya kimi partilerde, merkezden önerilen aday adayları üzerinde göstermelik “önseçimler” yaptırılıyor ya da kimi partilerde yapıldığı gibi, partili kişilerin, kendilerini özgürce aday adayı olarak göstermelerine izin verip, göstermelik bir “temayül” yoklamasından geçirdikten sonra, onları, sonuçta yine merkeze çağırıp, onların üzerindeki belirleyici son kararı, parti merkezlerinin öngörüsü ve vicdanına bırakılıyor. Hep aynı bildik “demokrasi” oyunlarıdır bunlar… En kötü oyunları da; çözümüne ciddiyetsizce yaklaştıkları Kürt sorunu üzerinde oluyor ne yazık ki.. Yine, acıların en büyüğünü, Kürt halkına yaşatmak için herkes yarış içine girmiş görünüyor. Ateş düştüğü yeri yakıyor; ateş toplarını kusanlar ise, savaş tamtamları eşliğinde histerik duygularla ve çılgın danslarıyla kendilerinden geçiyorlar adeta. Olan, yine fakir halk çocuklarına oluyor sonuçta… Ortadoğu’da ve bölgemizde olagelen altüst oluşlar ve gelişmekte olan süreçler sonucunda öyle bir aşamadayız ki, hiçbir parti, oluşum veya potansiyel şahıs, tek başına kendini/kendilerini Kürt sorunun asli unsuru olduğunu iddia edemez ve hiç kimse, sorunun vazgeçilemez aktörü olarak kendisini/kendilerini ileri süremez/ler. Kürt sorunu, uluslararası bir sorundur ve çözümü de uluslararası büyük güç dengelerinin, ortak paydalarda ortaklaşabildikleri oranda çözülebileceği artık aşikârdır. Bu sürecin hızlı veya yavaş ilerlemesini; kanlı mı, kansız mı çözüleceği; bu dengelerin politik planları ve çıkarlarının durumunun yanı sıra, içerdeki lokomotif kadrolarının öngörülü/öngörüsüz duruşları belirleyecektir. Yerli aktörlerden hangisi, bu gelişmelerin kodlarını doğru okuyabilir ve sürece gerektiği kadar bilinçli bir katkı ve katılım sağlayabilirse, o denli sürecin barışçıl birer parçası olabilecek veya (icabında kanlı/kansız) tasfiye olabileceklerdir. Eğer, uluslararası büyük güç dengelerinin ortak çıkarı, bir “Birleşik ve Bağımsız Kürdistan” kurulması gerektirirse, bu mutlaka kurulacaktır (kurulmasına da çalışılacaktır) ve bölgemizdeki aktörlerin tümü de kendilerine düşen rolü oynayacaktır. Kimi aktörler, operasyon üstüne operasyon yapıp, Kürtleri isyan noktasına sürüklerken, kimi aktörler de, isyana mecbur bırakılan Kürtleri, silahlı mücadeleye katmak için koşturacaktır. Her eğilimin politik aktörleri de, kendi kulvarlarına uygun sloganları üretip meydanlarda naralar atacaklardır. Tüm barışçıl kanallar bir anda kapatılıp, yerini silahlı çatışmalara bırakacaktır. Uluslararası güçler bu aşamada devreye girecek ve bölünme de, kaçınılmaz olarak kendini dayatacaktır.… Yok, eğer uluslar arası dengelerin çıkarı, Kürt sorununun çözümünü, mevcut sınırlar bozulmadan ve barışçıl geçişlerle hal edilmesinden geçiyorsa; bu da olacaktır ve yine bölgemizin aktörleri, kendilerine düşen rolleri oynayacaklardır. Şu andaki süreç de, bu seçeneğin yürürlükte olduğunu gösteriyor. Dengelerin rüzgârı her an değişebilir de. Bu bağlamda, yakın geçmişiyle sürece bir bakalım: Dün, Kürt diye bir halkın var olmadığını iddia edenler, kendilerini, öyle oldu-bitti bir emr- i vaki ile karşı karşıya gördüler ki, aniden “Kürtçe” diye bir dil var oluverdi kafalarında, TRT 6 (Şeş) diye bir TV kanalı, kanunu bile daha çıkarılamadan kuruluverdi. Kimi üniversitelerde “Kürdoloji” bölümleri açılıverdi. “Tek Millet, Tek Dil, Tek Bayrak, Tek Devlet” söylemini, Kürt bölgesinde, (Kürt halkını tahrik eder gibi) slogan şeklinde kullanan bir zihniyetten bu adımlar veya daha ileri adımlar beklenebilir miydi? Hayır. Ama, daha da ileri adımların geleceği kesindir. Ucu nerelere kadar varacağını, “iktidar” olanların bile bilmediğini tahmin edebilmek artık zor olmasa gerek!. Dün, kendilerini Kürt sorununun yegâne temsilcisi olarak görenler de; “Birleşik ve Bağımsız Sosyalist Kürdistan” tezini, biricik çözüm yolu olduğunu iddia edenler, bunun dışında ( Tek parçada bağımsızlık da dahil) başka çözümleri isteyenlere karşı silahlı mücadele verip onları dağıtanlar, bugün, bütün o keskin iddialarından nasıl ve neden vazgeçtiklerini anlayabilmek için, ancak uluslararası ölçekte bir bakış tarzıyla, bu ani ve hızlı değişimi ciddi bir sorgulamadan geçirmek gerekiyor. Hareketin içindeki kadroların bile bu değişimleri anlamakta sıkıntı yaşadıkları, çözümlemesinde zorluk çektikleri ortadadır. Nasıl zorluk çekilmesin ki; -Dün, dört parçada “Bağımsız, Birleşik, Sosyalist Kürdistan” denilirken; şimdi ise, tek parçada bile ulus devlete karşı çıkılıyor; bana devleti altın tepside sunsalar bile kabul etmeyeceğim, deniliyor. Federasyon bile istenmiyor; isteyenlerle alay ediliyor… İstenen “Demokratik Özerklik” de coğrafik temelde değilse(Avukat görüşmelerinden), neyi ifade ediyor acaba? Hala bilemiyoruz. -Yanı başlarında, ( tüm kurum ve kuruluşlarıyla tam bir devlet gibi) Federatif bir Kürdistan kuruldu ve bu oluşumu coşkuyla karşılayacak tek bir miting bile yapmaya gerek görülmedi. Uzun yıllardır, Kürt olarak, Kürtlerin bu kazanımlarına sevinecekleri yerde, onu eleştiriyorlar… (Bu oluşumu kendileri kurmadıkları için midir acaba? Bilemiyoruz.) -2005 yılındaki Mersin “Bayrak Olayı”ndan bu yana, Newrozlar dahil, hiçbir Kürt mitingi ve gösterilerinde artık bildiğimiz “Kürt Bayrağı” da kullanılmıyor, terk edilmiş sanki. (O bayrağı, kendilerinden önce, başka Kürt partileri resmen kullanabildiği için mi karşıdırlar acaba? Bilemiyoruz.) - Ellerinde, elle tutulur bir “Ana dille eğitim” kalmış; onu da başta Adigeler olmak üzere, her azınlık halk da isteyebilir artık. Çünkü bu, en sıradan demokratik ve doğal bir hak talebidir... - Kaç partileri kuruldu; aralarındaki ilke farkları nelerdi, hangisinin programı nasıldı; illegal olan diğer mevcut oluşumlar arasındaki farklar nelerdir, her birinin işlevi ne içindir, hangisi, son tahlilde belirleyici olabiliyor, bilen var mıdır? O parti ve oluşumların sadece adlarını sayabilmek bile birçok kişiye zor gelebiliyordur belki. -İttifaklar konusu da çok karışık; bir Kürt gücü olarak, neden Kürt oluşumları değil de hep Türk sol siyasi oluşumlarıyla ciddi olarak ittifak arayışı amaçlanıyor? (Seçimlere çok az zaman kala, Kürt çevrelerine formalite olduğu belli çağrıların pek anlamlı bir sonuç vermeyeceği ta başından görülebildiği için ciddi bir girişim sayılmıyor zaten) vb.. Bir sürü kafaya takılan böylesine soru işaretleri oluşturulmuşken, bir Kürt kadrosu için bütün gelişmeleri çözümlemek, mümkün olabilir mi? Dışarıdaki ve bölgedeki süreci neredeyse herkes okuyabildiği halde, içerdeki süreci bir türlü okuyamıyoruz. Çözüm süreci yavaş yürürken, fikirlerdeki değişimler çok mu hızlı oluyor; yoksa, biz mi anlamakta veya gelişmeleri takipte zorlanıyoruz?. Bilemiyoruz. Görülen odur ki; uluslararası güç dengelerini hesaba katmadan, hiçbir güç, parti veya oluşum, kendisini merkeze koyup, (dengelere rağmen) bu sorunu ancak ben çözebilirim, diyemez. Tersi durumda da, çözülmesi gereken bu Kürt sorununa ciddi olarak yaklaşmayan güç ve partiler, hantal davranarak veya işi gevşek tutarak uzatmaları oynamaları, acelesi olan (olabilen) uluslararası (dış) güçlerin sabrını tüketebilir ve onları, kendilerini devre dışı bırakmaya mecbur bırakabilirler. Onun için, siz ey mevcut parti ve güç odakları, kendilerinizi de, bizleri de kandırmayınız. Kürt sorununda ilerlemeler varsa, yine dış güçlerin ve dışımızdaki bölgesel gelişmelerin dayatması sonucudur. Gerilemeler ve durgunluklar ise, sizlerden kaynaklanıyor olabilir; sebebi, bağnaz ırkçılık ve hazımsızlığınız olabilir. Gerçekte, sizlere düşen, bu sorunun çözümünde rol alırken, mümkün mertebe, en az tahribatla, kan dökülmeden ve halkları birbirine küstürmeden, barışçıl ve demokratik yollarla, ama kesintisiz ve hızlı yürüyerek çözüme devam etmektir. Öyle emekleyerek uzatmaları oynamak çok tehlikelidir; elinizdeki o değerli zamanı sorumsuzca heba ediyorsunuz. Siz, çözemeyecekseniz, yerinize yeni aktörleri bulmakta veya yaratmakta (dış) dünya güçleri zorlanmayacaklardır. Onların, her zaman A’ dan sonra bir B, C veya D planları vardır. Onun için, “Tek muhatap benim” veya “Bu sorun, benim sorunumdur” kavgası yerine, çözümde pratik adımların atılması önemlidir. Ulusal sorunlar, ulusların sorunudur; şahıs veya partilerin değil. Hiç kimse kendisini ulusüstü görmemelidir. Lider olanlar, varlıklarını, halklarının fedakârlığına borçlu olduğunu bilenlerdir; kendilerini halklarının üstünde gören liderler, gücünü başkalarından almıyorsa, belki tesadüfen lider olmuşlardır ve lider kalışları da tesadüflere bağlı olabilir ancak. Öyleleri geçici olarak tayin edilmiş de olabilirler… Orta Doğu, Yakın Doğu, Kuzey Afrika’da neler oluyor, bakmak lazımdır ve sürecin kodlarını doğru okumak gerekiyor. Irak’taki, Mısır’daki, Tunus’taki, Libya’daki, değişim sürecine kim, nasıl müdahil oluyorsa, Türkiye’deki değişimlerde ve Kürt sorunun çözümünde de onlar müdahil olmaktadır ve olacaktır. Önemli olan, sizler, bu sürece set mi oluyorsunuz; yoksa sürece adapte mi olacaksınız? Dünyalı mısınız; yoksa dünyaya yabancı mısınız? Bu büyük değişim sürecine engel mi olacaksınız; yoksa uyum içinde katkı sunarak, süreçteki yerinizi mi alacaksınız? Sizler, halkınızı belaya mı sürükleyeceksiniz; yoksa onlara, dünyada onurlu yerlerini almada yardımcı ve önaçıcı mı olacaksınız? Sıra Suriye ve İran’a gelmeden, çabuk değişin; yoksa o gün geldiğinde, yapacağınız tüm çabalar boşuna olabilir. Ayakta kalabilirseniz, mucize sayılacaktır. Bütün dünya, demokrasiden yana değişirken, sizler, kendinizi yenilemeden, kendinizi hiç dönüştürmeden, üstünüze doğru gelen bu dünya çaplı büyük değişimin devasa yel değirmenine karşı pişkince ahkâm keserek, Don Kişot’ luk yapmanız, ne derece mantıklı olabilir ki? Yanlışta direnenleri gördük; uyum sağlayanları da görüyoruz. Artık süreci okumayı bilmek, anlamak gerekiyor; neyi, nasıl ve ne zaman yapmamız gerektiğini öngörmek gerekiyor. Halklarımıza, barışı, huzuru ve demokrasiyi çok görmeyelim. Biz de, barışa, demokrasiye giden yolda; halklarımızın eşit, özgür ve kardeşçe bir arada yaşayabilme sürecine katkı sunalım ve programlarıyla, gündemleriyle katkı sunanları destekleyelim. Kazanan, insanlık, kardeşlik, barış ve özgür birliktelik olsun. Selam ve sevgiyle kalın. M.Nazım Güler info@mnazim.com http://www.mnazim.com/konu-bu-secim-de-gecmistekiler-gibi-876.html
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © M.Nazım Güler, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |