İnsanlığı tanımak insanları teker teker tanımaktan kolaydır. -La Rochefoucauld |
|
||||||||||
|
CÜBBENİN SAHİBİ Akşehir kadısı keyfine düşkün bir adammış. Akşehirde halkın yanında içki içemeyeceğini iyi bilen kadı efendi, canı içmek isteyince; şarap şişesini alıp, bağlara gidermiş. Kadı efendi bir gün şarap şişesini alıp bağlara gitmiş, kendisini kimsenin görmeyeceği bir yere varınca; şarabını içmeye başlamış. İyice sarhoş olan kadı efendi, cübbesini, sarığını bir yere fırlatıp atmış ve kendisi de sızıp kalmış. Nasrettin Hoca'nın da bir cübbeye ihtiyacı varmış. Üstündeki epey eskiymiş. Yerlere atılmış cübbeyi görünce hemen alıp sırtına giymiş. Kadı akşama doğru ayılmış, bir bakmış ki; cübbe yok. Cübbesini arayan kadı efendi, bulamayınca; çalındığını sanmış. O halde evine gelen kadı efendi, adamlarına emir vermiş: - Yarın sabah kimin sırtında benim cübbeyi görürseniz; hemen yakalayıp getirin!.. Ertesi gün çarşıyı pazarı dolaşan kadının adamları, bir bakmışlar ki; kadının cübbesi Nasreddin Hoca'nın sırtında. Bunu gören adamlar, Hoca'yı apar topar yakalayıp kadının huzuruna getirmişler. Kadı cübbeyi tanıyınca sormuş: - Hoca efendi, bu cübbeyi nerden buldun? - Dün bazı arkadaşlarla bağda dolaşıyorduk. Bir de ne görelim? Saçı sakalı ağarmış, şöyle sizin gibi kelli felli bir adam, zil zurna sarhoş olmuş yatmıyor mu? Yanında da içilmesi haram olan koca bir şişe şarap da var. Cübbesini sarığını çıkartıp atmış. Bu halde oralardan bir hırsız geçecek olsa cübbeyi çalacak. Buna meydan vermemek için cübbeyi aldım. Sahibi çıkınca hemen çıkarıp vereceğim. Şahitlerim de var. Kadı şöyle sakalını bir sıvazladıktan sonra biraz düşünmüş ve demiş ki: - Sen o cübbeyi sağlıkla giymeğe devam et Hoca efendi, o cübbenin sahibi çıkmaz!.. ** HADDİNİ BİL Nasrettin Hoca her gün Allaha yalvarırmış: - Allahım bana 1000 altın ver, 999 altın versen kabul etmem!.. Bu yakarışları Yahudi komşusu duymuş, alay etmek için Nasrettin Hoca'nın geçeceği yola 999 altın bırakarak, bir köşeye gizlenmiş. Biraz sonra Nasrettin Hoca gelmiş, yerdeki altınları görmüş, toplamış, tek tek saymış 999 altın. Nasrettin Hoca altınları cebine atıp, şükretmiş: - Allahım, dualarımı kabul ettiğin için sana şükürler olsun. 999 altını veren 1000 altını da verir!.. Demiş. Köşeden bizim hocayı gözetleyen Yahudi atılmış: - Dur Hoca, ne yapıyorsun? Altınlar benim!.. Hoca da içinden "Demek benimle alay etmek için yoluma altın dökersin ha!.. Ben seni bir süründüreyim de gör!.." diye gülmüş kendi kendine. Yahudiyi gıcık etmek için demiş ki: - Bak komşu, bu altınlar senin değil!.. Ben yüce Rabbime yalvardım; bu altınları da bana o verdi. Yahudi başlamış ağlamaya: - Altınlarım gitti!.. Altınlarım gitti!.. Nasrettin Hoca da Yahudinin hâline gülmeye başlamış. Yahudi de yapışmış hocanın yakasına: - Kadıya gidelim!.. Hoca da gönülsüz gönülsüz cevap vermiş: - Kadıya gitmesine gidelim de, benim sırtımdaki kürkümle, başımdaki börküm eski. Yahudi bakmış başka çare yok; sırtındaki kürkünü, başındaki börkünü çıkarıp hocaya vemiş. Hoca kürkü sırtına, börkü başına geçirdikten sonra sormuş: - Bu kürkle, bu börkle insan yaya yürür mü? Yahudi çaresiz "Yeter ki Nasrettin Hoca benimle kadıya gelsin." diye atını da vermiş, düşmüşler yola, gelmişler kadıya. Yahudi şikâyet etmiş: - Nasrettin Hoca 999 altınımı aldı, geri vermiyor!.. Kadı, soran gözlerle Nasrettin Hoca'ya bakmış. Hoca da kendini savunmuş: - Yalan kadı efendi, bu arkadaşta biraz delilik vardır, biraz sonra sırtımdaki kürke, başımdaki börke dahi sahip çıkacaktır!.. Kadı, Yahudiye dönüp sormuş: - Öyle mi? Yahudi telaşla atılmış: - Kürk de benim, börk de benim!.. Ağlayan Yahudiye bakıp, içinden kıs kıs gülen Nasrettin Hoca yine söz almış: - Gördünüz mü kadı efendi? Nerdeyse altımdaki ata da sahip çıkacak!.. İyice telâşlanan Yahudi bağırmış: - At da benim!.. Kadı da Yahudiye bağırmış: - Haddini bil efendi!.. Sinirlenen kadı, Yahudiyi kovmuş. Nasrettin Hoca, Yahudiyi kırk gün yalvartmış, kırk gün sonra da sormuş: - Akıllandın mı? ** ALLAH VERSİN! Nasrettin Hoca çatıyı aktarırken, kapı çalınmış. Hoca eğilip aşağı bakmış; kapının önünde bir adam duruyormuş. Hoca seslenmiş: -Buyur efendi!.. Adam rica etmiş: - Kapıya kadar gelebilir misin? Hoca "Her halde çok önemli" diye düşünmüş, kırk basamak merdiveni inmiş, soluk soluğa kapıya gelmiş. Adam demiş ki: - Allah rızası için bir sadaka!.. Nasrettin Hoca öyle bir sinirlenmiş ki; sinirlendiğini belli etmeden adamı çağırmış: - Gel benimle!.. Adam Hoca'nın peşine takılmış, kırk ayak merdiveni oflaya puflaya çıkarak, çatıya gelmiş. Hoca da geri dönüp şöyle demiş: - Allah versin!..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |