Hayatımızdaki bazı önemli seçimlere sayılı günler kaldı… O yüzden kişi, kurum ya da kuruluş adı vermeden bazı şeyleri benim gözümden görmenizi isterim… Belki size göre ben yanlışımdır amma velakin kabul edin ki bu topraklar kolay yollarla kazanılmadı… Kaybedildiğinde ise tekrar kazanılması ağır bedellerle ve güçlü bir lider sayesinde sağlandı. İnanmıyorsanız açar bakarsınız tarihin tozlu sayfalarına… İnanmamakta da direniyorsanız eyvallah derim, karışmam yolunuza… Kaç medeniyet gelmiş, kaç medeniyet gitmiş, kaç farklı din süregelmiş bu topraklarda…

Bu coğrafyada ne yazık ki hep savaş olmuştur… Emin olun ki biz öldükten sonra da devam edecektir… Niye? Dünya’daki en verimli ve en güzel topraklara sahibiz de ondan… Kuzey’e gidiyorsun İngiltere havası… Güney’e iniyorsun İspanya sıcaklığı… Aman burası çok sıcak diyorsun gidiyorsun Batı’ya, buluyorsun pek şahane bir İtalya havası… Beni hava civa bağlamaz dersen de gidiyorsun Doğu’ya, görüyorsun geçmiş yıllardaki tarihi, medeniyeti ve belki Sümbül kokan Dağlardaki salt kimsesizliği…

Dolayısıyla… Madem burası altın değerinde bir yer… Madem bu toprakların kurucusu asker asıllı başarılı bir komutan… Madem bizlere demokrasiyi, ilkeleri ve yeni düşünceleri getiren yine bu kişi şakır şakır Fransızca konuşabilen, geometri kitabı yazmış ve Batı’ya politika öyle olmaz böyle olur deyip politikayı öğreten bir deha…

O zaman şunu sormamız gerekmez mi? Niye bu parti kaç senedir kimsesiz? Niye bu partiye doğru bir lider gelmiyor, gelemiyor? Tercih etmek zorunda kaldıklarımızı da görüyoruz… Öyle ya… Düşünün… Elinde 100 küsür yaşında bir parti adı var… Teşkilatlanma var… Parti il binaları, yedi sülalesi parti için mücadele etmiş tayfa var… Bu zamana kadar hala halk tarafından seçilemiyor ve tercih edilemiyorsa suç kimde? Bu topraklara hayat verenlerle aynı fikirde olup yeni bir alternatif üretenlerde mi? Yoksa her seferinde güçsüz liderde ve sistem böyle deyip bu liderlere boyun eğenlerde mi? Düşünmeli bunları.