Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür -Atatürk |
|
||||||||||
|
Öyle ya, gündem o kadar hızlı ki; hikayelerini ne ‘’elalem ne der?’’ diye silebiliyorlar, ne gündeme yetişebiliyorlar, ne de olan bitene anlam verip bir şeyleri paylaşmak yerine yorum katabiliyorlar… En acısı, (ki en sevdiğim) kimin ne olduğunu bilenlere karşı ‘’görüldü’’ dahi atamama direncini dahi gösteremiyorlar. Peki ya hikayeleri ve kendi hikayelerini kah kafalarına, kah beklentilerine göre süre verip istediği zaman silebilenler? Hazır mıyız? Haydi… Bir şeyleri yorumlayabilmek için önce geçmişe bakmak lazım… Merak etmeyin. Hem okuyup algılama seviyenizdeki sıkıntıları örtmek için sunduğunuz bahaneyi, hem de hafızların dahi tartışılır sayıda kaldığı zamanlarda olduğumuzu bildiğim için pek fazla uzatmayacağım. Ekonominin kötü olduğu zamanlarda, doksanlarının sonuna doğru, tüm sağ partiler teker teker kapanıp ani bir oluşum oldu mu? Oldu… Namaz, niyaz, yeni bir çağ adı altında devletin tüm fabrikaları Almanya’da da öyle diye satıldı mı? Satıldı. Aylar, yıllar ve seçimler geçti. Sonra? Koalisyon ortamının uzunca bir süre sonra tekrar oluşulabilir olduğu bir anda ‘’biz onlarla -asla- yan yana gelmeyiz’’ denilerek tekrar seçime gidildi mi? Gidildi. Tekrar tekrar kazanan, bir daha kazandı mı? Kazandı. Peki ya günümüzde gerekirse çıksın sizinki kürsüden konuşsun denildi mi? Denildi. Bu seçimlerin öncesinde ve sonrasında hep beklediniz… Dip boyası gelmiş Kadıköy teyzeleri gibi parti adına oy verince gerçekten bir şeylerin değişeceği sandınız. Görüyor ve arttırıyorum. Tıpkı hacı hocanın türbesine ip bağlayan üfürükçü teyzeler tadında kerameti hep parti tabelasında beklediniz… Siz böyle olunca, haliyle sizi gören onlar da umut pompaladı mı? Pompaladı. Kalpler yapıldı mı? Yapıldı. Sonuç? Yine hüsran. Haliyle… Ekonomik değişim beklediniz, olmadı… Koalisyon tadında herkesin ortak noktada buluşması şansı oldu, olmadı… Parti levhası desen 1938’den beri kimseye hayrı yok… Demek ki nereye geliyoruz? Bu işler sizin bildiğiniz gibi olmuyor. Olmayacak da… Nedenler belli… Olacaklar da belli… O zaman bu inat diye? Niye bile bile kaybetmeyi tercih ediyorsunuz? Niye çoğunlukla aynı düşünmenin güvenli olduğunu sanıyorsunuz? Bu kadar imkan, teknoloji, geçmişi araştırma şansı var elinizde… Bu kadar salak da değilsinizdir değil mi? Gerçi bunun öncesi de var… Dinler çıkmış, yozlaşma oluşmaya başlamış… Tek bir ağızdan yorum ve düşünceler olağan sanılmaya başlanmış… Sonra? Topal bir kurt tadında birileri gelmiş, inim inim gerçekleri göstermiş, şimdiki kutsal sandıklarınızla bağı olanların mezarını dahi bırakmamış ve siz de tabi ki bu konuları açmaz olmuşsunuz… Haliyle… Yapmayın… Kişiler, isimler, toplumlar tabi ki değişiyor ama tarih ve tabiat tekerrürden ibarettir. İyiler, güçlüler ve Hakk’lılar mutlaka kazanır. Tek gerçek budur. Dahası yalan.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Alp Şahin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |