Yedi iklim dört köþeyi dolandým / Meðer dünya her tarafta bir imiþ. -Dadaloðlu |
|
||||||||||
|
Kuru bir sýcak, daraltýyor; ama bir esinti baþladý, bu ilaç gibi müthiþ bir þeydi. Kuru otlarýn, aðaçlarýn kokusunu duyuyordum. Ayaklarýmýz kuru otlarýn üstünde hýþýrtý sesi çýkarýyordu, dallar çalýlar kýrýlýyordu. Etraf çok sessizdi. Seher ve Kenan’ýn nefes alýp veriþini duyuyordum. Yakýndan bir baykuþ öttü, havalanýp üstümüzden geçti. Gökyüzü binlerce yýldýzla hareketlenmiþ, akar dalgalanýr gibiydi. Ömrümde sanki böyle bir manzara hiç görmemiþtim. Ýnsan yaþam telaþýna dalýnca baþýný kaldýrýp gökyüzüne bakamýyor. Yumuþak ve tatlý esinti havanýn kuru ve sýcaklýðýný alýp götürüyordu. Kenan býçaðýný çýkardý. Avcý býçaðý. “Bunu yeni aldým” dedi, “Senin býçaðýn var mý?” “Hayýr.” Kenan, bir býçak daha çýkardý: “Býçaksýz adam olmaz. Býçak mutlaka lazým olur, hele de böyle yerlerde. Al bu býçak senin olsun. Bu ilk býçaðým. Onunla çok güzel anýlarým oldu, bunu saklayacaktým; ama içimden bunu sana vermek geldi. Seni iyi adamsýn. Sen kafalý adamsýn.” Kýlýfý belime nasýl yerleþtireceðimi gösterdi, kayýþa taktým býçaðý. “Beni seyret” dedi, koþtu ve yerde yuvarlanýp takla attý ve elindeki býçaðý düþmana sapladý. Yanýna gittik. Bir yeri acýyordu, taþa çarpmýþ. Belli etmemeye çalýþýyordu. “Nasýldým?” dedi. “Leopar gibiydin.” “Beni gerçekten önemsiyorsun sen, bu çok hoþuma gitti!” Kaþýmdaydý, bir omzuma dokundu. Kenan aðlayacak gibiydi: “Ben basit bir elektrikçiyim. Bazýlarý, bazý kýzlar beni küçük görüyor. Ýster istemez kendimi ezik hissediyorum. Tamam, vereyim sana þu ampulu tak, desem takamaz. Kim ezik, ta kendisi. Kim ampul; ta kendisi. Evinde bir elektrik arýzasý olursa diz boyu çamura düþmüþ eþek gibi kalýr, beni çaðýrýr. Ben miyim küçük adam; hayýr, Yap bir su böreði yiyelim desek, bize alýk alýk bakar; ama annem yapar, Seher de iyi yapar. O zaman ben üstün adamým, köylü kýz Seher üstün kýz, spor araba kullanmasýný bilemez, barda rujlu suratla oturmasýný da beceremez; onu zaten becermesin. O havalý zengin kýzlardan biri kaç lira kazandýðýmý sordu, üç beþ kuruþ dedim. Kýz o lafý aldý yürüdü, ikide bir takýlýyor bana, üç beþ kuruþ diye, bir cümle kuruyor, ardýna üç beþ kuruþ diyor, gülüyor, yanýndaki kýzlar da gülüyor, çok zoruma gitti, maskara oldum kýzlara. Argo kullandým, birini hedef almadým ama, aðýr bir laftý. Kýz aðladý, çekti gitti, çok üzüldüm. Meðer üç beþ kuruþ dememi çok saf, çok sempatik bulmuþ, ondan bana takýlýp duruyormuþ. Benle sevgili olmak istemiþ o lafýmdan dolayý. Ben de beni küçük görüyor sandým. Eðer ahmaklýk yapmasaydým kýz sevgilim olacaktý. Bu olaydan ders çýkardým, kim bana kaç lira kazandýðýmý sorarsa üç beþ kuruþ derim. Doktor olmak isterdim, hani þehir içinde kalabalýk bir caddede, bir yerde biri düþer, kaba saba millet yýðýlýr baþýna, çekilin ben doktorum deyip aptal yýðýný yarardým, yol verirlerdi, aval aval bakarlarken açýlýn, hasta nefes alamýyor der, ilk müdahaleyi yapardým. Bilgi, teknik, bunlar deðerlidir. Ýnsaný bunlar üstün kýlar. Eskiden bir büro iþi yapsam iyi olur sanýrdým. Ama elektrikçiyim demek kulaða karizmatik gelmiyor. Sorun deðil, sorun köle gibi çalýþmam ve bu seçeneðe hapsolmam, daha iyi bir yer bulursam çýkarým. Bir elaman vardý, o askere gidince onun iþleri de bana kaldý.” Tarlaya baktým, üstüne ay ýþýðý serilmiþ, vitamin alýr gibi ekinler. Seher, el fenerini yüzüne tuttu çeneden: “Abim beni böyle korkuturdu küçükken.” “Ben kaçayým, siz kampa dönün. Ýyi konuþtum, deþarj oldum.” Kenan, uzaklaþtý. Biz de geri dönecektik, ardýndan bakýyor, sohbet ediyorduk. Ekinler esintiyle sallanýp hýþýldýyordu. Kampa doðru yürümeye baþladýk. “Günün birinde abim de yoluna gider, uzakta bir iþ bulur, zaten gideceðim der ara ara.” dedi Seher. “Gitsin, hayatýný yaþasýn. Kendini kurtarsýn.” “Sen de gidersin, bir yerde yaþarsýn. Ben de giderim bir tarafa. Her þey deðiþir. Beni hatýrlamazsýn bile. Hiçbir þey yerinde durmuyor. Bað kurduðun insanlardan ayrý düþmek üzer insaný.” Üzgündü, aðlayacak gibiydi, abisinden dolayý olmalý. Ona sarýlmak istedim. Ay ýþýðýnýn düþtüðü gözlerine baktým, karanlýktaydý ;ama parlýyorlardý. Çok güzeldiler. “Ýnsan her þeye alýþýr” dedi, “Tabi. Bað kurduðun insanlar canavarlýk yapar, iyi ki gittiler dersin. Gitmek iyidir. Bir yere gitmek. Umutla bir yere gitmek. Zamaný gelince ben de giderim.” “Nereye?” “Bilmem. Gideceðim bir yer belirir. Bir þeyin ya da bir yerin büyüsü belirir içimde.” Bir elimi uzatýp baþaklara dokundum. Öyle bir oyunla ilerledim bir süre. Birden el fenerinin aydýnlýðýnda bir þey kaçýp gitti. “Tarla faresi.” dedi Seher. “Sen hiç tarla faresine dokundun mu?” “Yok.” “Endiþelenme. Gece sen uyurken koynuna atarým bir tane. Her canlýnýn sevgiye ve dostluða ihtiyacý vardýr.” “Sakýn!” Eðildi, tarla faresini arýyordu. Ekinlerini içine girdi. Birkaç adým, eðildi, sonra yanýma geldi. Tarla faresini bana gösterdi. Farenin baþýný okþadým, çok yumuþak ve kaygandý. Fareyi saldý. “Yolun açýk olsun farecik! Dün gece abim dertliydi, aðlamýþtý, neden aðladýn dedim, aðlamadým ki dedi, sigara gözüme kaçtý, gözüm yaþardý. Üzüldüm, hep içine atar, burada senle konuþtuðuna bakma, hiç içini açmaz o. Sen vardýn diye o kadar konuþtu. Bir kýzla gününü gün etmek istiyor, bilirsin, temiz biçimde, kafede otur, el ele dolaþ gez, dondurma ye filan, basit romantik þeyler. Ama zamaný yok, çalýþmaktan caný çýkýyor. O romantik iþlerin adamý deðil. Kýzýn biriyle tanýþmýþ. Ýlk kez buluþmuþlar, telefon görüþmelerinden sonra… Çok tatlý bir an. Kýz mutlulukla gülüyor, bizimkinin kolunu tutuyor, çay içiyorlar kafede. Kýza demiþ ki: Bana can yoldaþý olur musun? Kýz gülmeyi kesmiþ, ters ters bakmýþ. Benle ihtiyar üslubuyla konuþma, abim ses etmemiþ; ama zoruna gitmiþ, hesapta kýza sevgilim olur musun diyecek, hissettiklerini anlatacak o akþam, kýzla çok iyi anlaþýyormuþ. Kýz öyle ters konuþunca kalkmýþ masayý terk etmiþ. Sana hayatta baþarýlar deyip. Kýz öylece bakakalmýþ. Az sonra kafasýný toplayýp çiçekçiden bir kýrmýzý gül alýp kafeye dönmüþ, kýz hesabý ödeyip gitmiþ. Abim oturup aðlamýþ. Sonra öðrenmiþ ki kýz buna þakadan öyle konuþmuþ. Bir daha da abimin yüzüne bakmamýþ tabi.” Ve ne vakit ay ýþýðýnda sevdiðim biriyle ormanda yürümüþtüm? Bu insan bana hafiflik veren bir enerji saçýyordu. Ne koþuyorsun, ne geriye bakýyorsun, ne canýn acýyor ne gülüyorsun, acele etmeksizin, bir þey ummaksýzýn yürümek, bir kelebek gibi akmak. Herhalde bu yürümek bir tür meditasyondu. Mümkün olsa burada sonsuza dek kalýrdým, ne yazýk ki sora dönmek zorundaydým, iþ bulup çalýþmalý, bizimkileri memnun etmeliydim. Keþke tamamen kafama göre takýlabilseydim. Baþka bir nefes vardý burada ve biz de baþka türlü bir nefes alýyorduk. Bana ruhani gelen havada hayatýmda hiç hissetmediðim acayip güzel bir his ortaya çýktý. Satýcýlardan söz etmeye baþladý: “Ufak tefek þeyler satar gezgin satýcý. Bu iþi at arabasýyla yapar. Yer yer takas yapar. Leðen verir, tavuk alýr mesela. Çekirdek verir, yumurta alýr köylülerden. Atlarý sever misin?” “Severim.” “Hiç bindin mi?” “Hayýr.” “Baksana þu yýldýza. Ne kadar parlak! Yýldýzlarý seyretmeyi severim. Her gece yaparým bunu. Odamýn penceresinden ya da kapý önünden. Düþünsene, at arabasýyla gece yolda ilerliyoruz, gökyüzünde ay var. Takýr tukur ediyor atýn nallarý. Tozlu bir toprak yoldayýz. Rampadan ilerliyoruz, aðaçlarýn arasýndan. Aðaçlarýn kokusunu duyuyoruz. Çerçiyiz. Hayal et.” Sustu. Az sonra sordu: “Hayal ettin mi?” “Evet.” “Babama at al dedim. Siz varken ata gerek var mý dedi. Sizin boðazýnýzý zor doyuruyorum. Bizi eþya gibi görüyor, bu denilecek laf mý? Çok kaba bir adam babam. Tam dayaklýk. Ayýnýn teki. Bir de bunu derken gülmez mi?” “Takma kafana.” “Takmýyorum. Ama insan bazen gerçeði yitiriyor ve dibi boyluyor. Kafayý düzeltmenin yolu böyle aktiviteler. Burasý iyi geldi sana, deðil mi, kafan rahatladý mý? Sorunlarýndan uzaklaþtýn mý? Öte yandan sýkýcý gelebilir tabi. Müzik yok, kýzlar yok, hareket yok. Doða var sadece.” “Ben olsam buradan hiç ayrýlmazdým. Varým yoðum burasý olurdu ve buradan dýþarý adýmý atmazdým. Burasý cennet olmasa bile onun gibi bir yer.” “Tabi acýsýný çekmedin. O yönü de var. Birkaç gün önce babamla çok pis bir kavga ettim.” “Neden?” “Boþ ver, yeni bir þeyler yapmam lazým.” Yere eðilim bir avuç toprak aldým: “Bu toprak verimli mi?” “Tabi.” “Ýþte o zaman bu toprakla ilgili bir þeyler yap, ürün yetiþtir. Kýþýn sera kurabilirsiniz.” “Toprak iþi zor be dostum. Köle oluyorsun. Bitiyorsun, çalýþmaktan enerjin kalmýyor.” Yerden beyaz bir taþ bulup aldý. “Bu taþlarý kýrýp birbirine sürtersen kývýlcým çýkar, bunlarla küçükken ateþ yakmaya çalýþýrdýk.” “Bu topraðý deðerlendir, benim olsa deðerlendirirdim. Bir karýþ topraðým yok. Olsaydý keþke.” “Þimdi takýlýyorsun burada, buranýn gerçeklerini görmedin ki. Toprak iþi hiç yaptýn mý? Tarým nedir, bilir misin?” Bilmem; ama yapan çok insan var. Bir iþe girip bir adi adamýn kölesi olacaðýna kendi topraðýnýn baþýna, iþinin kölesi ol.” “Birkaç ineðe bile bakmanýn ne zor olduðunu bilmezsin. “Orasý öyle. Sende azim yok bence. Sorun bu. Ýstesen yapamayacaðýn bir þey yok.” “Bak orasýný doðru dedin.” Kamp alanýna döndük. Ateþe odun attý. Ateþ üstünde çay kaynýyordu, birer çay verdi, yanýma oturdu. Çayý karýþtýrýp bir yudum aldým. “Çay iyi geldi, bu arada babanla neden kavga ettin?” Bir süre düþündü: “Babamla hiç böyle kavga etmemiþtim. Çok canýmý sýktý. Evden uzaklaþmam lazým. Gidebileceðim bir yer yok. Þehir dýþýna bir yere gitsem iyi olacak. Antalya’da bir kýz arkadaþým var. Barda garsonluk yapýyor.” “Kim bilir neler çeviriyor. Hiç yanaþma.” “Sevgilisi var, iyi bir kýz. Saðlam bir kýz, çok para ödeyen varmýþ gel bir gece beraber olalým diye. Kabul etmiyormuþ. Antalya’ya gitmeme babam izin vermez ama. Sen geldiðinde bunu nasýl yaparým diye düþünüyordum Birkaç günlüðüne gidiyorum desem izin verir. Tamam, evden uzaklaþacaðým, kendi hayatýmý kuracaðým. Günün birinde evi tamamen terk edeceðim. Bunu önce burada baþarmalýyým. Birden þehir deðiþtirmeden önce piþmeliyim. Aksi halde kötü þeyler baþýma gelir diye çekiniyorum. Kendimi kurtarayým derken dibi boylamak istemem. Endiþem bu. Adam yaþadýðý þehri terk ediyor, iþsiz, geldiði þehirde de iþ bulamýyor. Bunalýma girip ormanda kendini asýp öldürüyor, böyle haberler var. Böyle olmak istemem. Ýnsanlara þans ver, tatlý tatlý zorla. Uyum saðlamaya çalýþ. Müzakere et. Kendini kabul ettirmekle uðraþ. Býktým! Baktým olmuyor, o zaman bildiðimi okuyacaðým!” Diþlerini sýktý. Þeytan gibi baktý. Korktum, onu hiç böyle görmemiþtim. Sessizliðe büründü Seher, kýsa bir süre geçmiþti, bir ayak sesi duyduk. Korkuya kapýlmýþtý. Gelen Melek’di. Tavuk getirmiþti, iri bir tava ve baþka yiyecekler. Býçaðý aldý, tavuðu parçalamaya baþladý, dedi ki: “Her gün tavuk yemek istiyorum. Ama mümkün deðil. Deniz kýyýsýndaki villalarýn orada dolanýrým öðle yemeði arasýnda. Adamlar bahçelerde mangal yakýyor. Mis gibi kokusu geliyor burnuma. Özellikle yaz akþamlarý yakarlar mangalý. Hava muhteþem, bahçe muhteþem. Güzel bir aile var, süs bitkileri ardýnda, güzel çocuklar, kýzlar, seçkin baba, kibar anne. Bunlar pata küte kavga etmez. Ben yarým ekmek bir þey yerim, sonra geçip onlarý seyrederim, gezerim. Ben tavuk alýp yesem öyle tatlý gelmez, kendi yaptýðýn pis kokar, verdiðin mis kokar derdi babaannem. Böyle mutlu bir manzara içinde olmak istiyorum. Yemin ettim, müthiþ hýrslandým çalýþýp para kazanýp öyle bir hayatý yaþayacaðým diye. Zor. Bir düzen kurmak o kadar zor ki. Babam baþarmýþ. Birileri baþarmýþ. Biz doðmuþuz. Peki katiller, uyuþturucu baðýmlýlarý, seks iþçileri, hýrsýzlar, suç çeteleri, tecavüzcüler, deliler nerden çýkýyor? Bizim gibi ailelerin çocuklarýndan. Peki, biz ne çýkacaðýz? Asýl mesele bu. Ailelerimiz bize iyi davranýrsa bizden kötü þeyler çýkmaz diye düþünüyorum. Konu felsefi noktalara gidiyor. Neyse boþ verin, burada takýlýyoruz.” Tavada tavuk piþmeye baþladý. Melek bir sigara yaktý. Bana uzattý. Bir tane de ben yaktým. Seher de bir sigara yaktý. Þaþýrdým. Seher’i kessen sigara içmezdi, hayret? Fena bunalýmda demek ki. Melek baðdaþ kurup oturmuþtu, dedi ki: “Abla durum hiç iyi deðil, söylemeyeyim diyorum, moralin bozulur diyorum; ama içimde tutmak da yanlýþ geliyor, þu babamýn suratýna bir patlatmak lazým. Tam ortasýna. Çok sýký bir yumruk, öyle ki baþýnýn çevresinde galaksinin döndüðünü görsün. Uçsun.” “Ne oldu?” “Mutfaktan sebze alýyordum, televizyon ýþýðýnda film izliyor, çayý koymuþtum, olmuþsa getir dedi. Az sonra getiririm dedim, sonra çayý getirdim, koydum önüne. Annen de tavuk gibi yattý, yalnýzým bu sefil filmi izliyorum. Otur birlikte izleyelim dedi, Ýþim var, kampa gideceðim deyince sesini yükseltti. Gece gece baþýnýza bir þey gelirse, nerden çýkardýnýz bu saçmalýðý dedi, ne halt yiyorsunuz orada? Çadýr kurdu ablam dedim, kafa daðýtýyor Ýsa’yla, s.çarým çadýra, derhal eve gelin. Annemden izin aldýk, kafamýza göre kurmadýk deyince sesini kesmek zorunda kaldý, iyi ne nane yerseniz yiyin, karýþmam. Ýsa’yý severim, ona selam söyle, eðer o olmasaydý gelir orayý bir güzel daðýtýrdým, dua edin siz. Ýzlediði film gotikti, oturup az izledim, ah keþke projeksiyon cihazý gibi bir þey olsa film burada izleseydik, gotik filmleri severim. Film güzelmiþ baba, dedim, demek sevdin dedi, gidiyorum dedim; kýzdý. Cehenneme kadar yolunuz var dedi, isterseniz eve hiç gelmeyin, ne yaparsanýz yapýn, umurumda deðil. Gel sen de biraz takýl bizle dedim. Seher’in geçen gün dediði laflarý henüz unutmadým. Günün birinde anne olacak. Evladý da ona aynýsýný yapar. Beddua etmiyorum dedi. Abla, geçen seferki kapýþmadan dolayý halen öfkeli sana. Ondan özür dilesen iyi olacak..” “Özür dilemesi gereken o bir kere!” “Ama sana kafayý taktý. Dengesiz dengesiz konuþmuyor, haklýyým demiyor, kýrgýn olduðunu belirtiyor.” “Umurumda deðil.” “Ne demiþti ki?” diye sordum. Seher, dudaklarýný büktü ve kýzarak bana baktý, baþýný baþka tarafa çevirdi: “Beni yalnýz býrakýn” dedi, “az uzaklaþýn.” “Peki. Tavuklara bak, yanmasýn.” Oradan uzaklaþtýk. “Ne söyledi babaya? Melek þöyle dedi: “Sen ne biçim babasýn. Bir gün bir evden çekip giderim, bir daha yüzümü göremezsin, ölene dek de gelmem. Olmaz olsun senin gibi baba.” Seher aðlýyordu, yanýna gittik, yaþlarý sildi, ne oldu, neden hemen geldiniz. Aðladýn sen Yok, neden aðlayayým ki. Ama birden yaþlar boþaldý: “Aðýr konuþmak istemezdim; ama öfkeyle aðzýmdan onlar çýktý, ne yapayým.” “E özür dilersin. Konu kapanýr.” “Tamam; ama nasýl?” “Merak etme. Ben ayarlarým.” “Nasýl? Ben onunla yüz yüze bile gelmek istemiyorum. Yüzüm yok, utanýrým.” “Baba, gözlerini kapat, kollarýný aç derim, sana bir hediye aldým. Az bekle derim, içeri sessizce girersin. Aniden ona sarýlýrsýn. Ezik bir sokak köpeði gibi yaklaþacaksýn. Küçükken yaptýðýn gibi. Yarýn yaparýz.” Güldüler. Seher dedi ki: “O zamanlar baþkaydý. Çocuktuk, ona tapardýk, genç kýzlýk sorunlarý yoktu. Bizi traktörle yola dondurma almaya götürürse sevinçten havaya uçardýk. Biz büyüyüp dondurma almaya gider olunca iþler deðiþti.” Seher, tavuklara baktý çatalla: “Az sonra piþer bunlar.” Melek salata yapmaya giriþti, bana bir domates attý öteden: “Yakala.” Yakaladým. “Bizim bahçenin domatesi, kokla.” Kokladým. Domatesi yemeye baþladým. Melek dedi ki: “Abla çok merak ettim, söyler misin, evden nasýl çekip gideceksin?” “Sana ne!” “Evlenip gidersin, baþka çaren var mý, ama evlenmekte gözün olmadýðýn çok açýk, baþka türlü evden nasýl çekip gidersin? “Zamaný gelince gidelim.” “Biriyle mi kaçýp gidersin, babam seni mahveder.” “Sen kafaný yorma. Çalýþýr ederim, giderim.” “Nasýl iþ bulacaksýn, üniversite diplomasý yok. Hiçbir þey yok. Sende o kafa yok.” “Bilmiyorsun caným.” Melek güldü: Peki nasýl? Bu iþin, yani evi terk etmenin bir planý, önce fikri alt yapýsý olmasý lazým, deðil mi?” Hak etmediðim çok þey yaþadým. Gizli gizli aðladým. Baskýya uðradým. Kendim olamadým. Hayallerim var. Özgürce yaþamak istiyorum. Bu yüzden kaçar gider, hayatýmý istediðim gibi yaþarým.” “Güzel laflar; ama babam darmadaðýn eder bu laflarý. O az geliþmiþ adama sökmez böyle laflar. Yer seni çið çið. Uðruna ölür. Ýzin vermez, ölür ama istemediði þeyi yapamazsýn ona.” “Caným birini bulurum, evlenirim, her þey anlaþmalý. Çekip giderim. Sonra orada boþanýrým.” “O kadar delirmiþ olamazsýn.” “Üniversiteyi kazanýrým, mezun olurum, iþ bulurum, sýnavlara girerim, bir yere atanýrým, devlet memuru olurum.” “Beni yanýna alýr mýsýn? Caným benim, yaparsýn sen kafaya koyunca, ben inanýyorum sana!” “Sen ne kadar yalakasýn ya.” “Beni geç, yapabilecek misin?” “Elbette. Bu evde, burada kalarak asla geliþemeyiz. Bu þehri terk etmemiz þart. Büyük sanatçýlar hep öyle yapmýþ, ressam adý neydi hatýrlayamadým, ilk resimlerini kaldýðý handa satmýþ, insanlar þanslarýný aramak için yaþadýklarý þehri terk ederler.” “Bir suç çetesi, fuhuþ çetesi eline düþersen, uyuþturucuya alýþtýrýrlarsa seni?” “Onlar filmlerde olur.” “Bak abla, en iyisi sen çýlgýn fikirlere kapýlma.” “Nasýl yani, ne peki?” “Aysel abla da çekip gitmek istedi. Kaçtý gitti bir adamla. Sonra boþandý. Kaldý bir baþýna bebeðiyle, çok acý çekti, bir daha evlenemedi. Sakýn erkeklere güvenme.” Melek, ayaða kalktý: “Az iþim var, geleceðim.” “Ne iþi? Sýrra kadem basmaya mý?” “Aynen. Perilere dikkat edin, gelip sizi kaçýrmasýnlar.” Bana el etti; “senle biraz bir sohbet yapalým.” Onunla uzaklaþtýk kamp alanýndan. “Ablam evden kaçacak belli ki. Nereye?” “Bilmem.” “Bilirsin. Sana anlatmýþtýr. Dostusun.” “Anlatmadý.” “Anlatýr, bana söyle olur mu? Onun beynine birileri girmiþ olabilir. Ona zara verirler. Kaçýþa dair aðzýndan laf alabilir misin?” “Bilmem.” “Alýrsýn alýrsýn. Bana söylersin.” “Denerim.” “Yoksa onun kaçmasýna sen mi yardým edeceksin?” “Hayýr.” “Kafa kafaya kaçma planý yapmýþ olabilirsiniz. Bugün bize gelmen garip.” “Bunun altýnda bir þey arama.” “Ararým. Onun baþýna kötü bir þey gelirse, kaçarsa seni oyarým, babam da oyar ayrýca.” Sinirlendim, gülerek dedim ki: “Paranoya yaptýn. Düþündüðün gibi deðil.” “Umarým.” “Kaybol! Ýþim var” dedi, dilenci ya da köpek azarlar gibi. “Peki.” “Çirkinleþme” diyecektim, ses etmedim, tartýþma çýkardý, çocukluðuna verdim, hem burada misafirim. Ayrýca onu kýrmaktan çekindim. Güzel, saf bir çocuk. Aramýz bozulmasýn, onda güzel þeylerin olduðunu hissetmiþtim, derinliklerinde. Bir aile trajedisi içine düþmek istemem, kabak baþýma patlarsa iyi olmaz, bizimkiler mahveder beni. Seher’e dikkat etsem iyi olacak, bu gece sadece, yarýn evdeyim. Bir sýkýntý çýkmasýn aman, gece güzel bitsin. Baþým belaya girmesin. Melek çok rahatsýz edici konuþmuþtu. Ama onun açýsýndan düþündüðümde ona hak verdim. Kýz kardeþ elbette caný gibi sevdiði ablasýný korur, bu konuda paranoyak olabilir, ben güven saðlamalýyým, gerekeni yapmalýyým. Ama ben aile terapisti deðilim, akýl ve ruh saðlýðý uzmaný deðilim, kabaðýn baþýma patlayacaðýný fark edersem basar giderim buradan, kaçarým caným. Kamp alanýna varmýþtým. Gergindim. Seher bana tatlý tatlý gülümsedi. Ne iyi geldi! Melek’le aramda olan sohbeti ona anlatacaktým, caydým, Meleðin dediði gibi ya Seher birinin yardýmýyla kaçma planý yapmýþsa? Kirli geçmiþi olan biriyle, köyden biriyle mesela, onu mahvedecek bir adamsa bu, aklýma þu geldi. Dolandýrýcýlýk yapmýþ bir genç kýz. Para toplamýþ filan. Aranýyordu. Ýnsan kaçakçýlarýndan yardým alýp ülkeyi terk etmek istemiþ, onlarla anlaþmýþ, sýnýrda bir yerde, ormanda parasý çalýnmýþ, tecavüze uðramýþ ve öldürülmüþ. Seher’in þu kaçma meselesinin iç yüzünü öðrenmeye karar verdim, diyelim kaçtý gitti, ertesi gün ölüsü bulundu, en son kimle görüþtü, ben, polis evden alýr beni, yerin dibine geçer annem, babam. Biri de iftira ederse; iþim bitik. Ailesi kýzlarýnýn kaybetmenin acýsýyla ciðerimi sökmek ister. Kýzlarý ölürse hayatý bana zindan ederler. Az sonra Melek geldi. Bana göz kýrptý, sað omzuma dokunup yanýna oturdu: “Kaba olduysam kusura bakma.” “Sorun deðil.” Tavadaki tavuktan alacaktý. “Az soðusun, aðzýn yanar” dedi Seher. Melek, tavuktan iri birkaç parça aldý, koca ekmeðini arasýna koydu, salata ekledi, kalktý. “Nereye?” “Az dolaþacaðým.” “Ne oldu?” “Gelirim; caným bir þeye sýkýldý.” “Bak dikkat et kendine. Gece gece.” “Sen merak etme.” “Çabuk gel.” “Peki. Az yalnýz kalmak, düþünmek istiyorum, gece çok güzel, býrak kiþisel romantizmimi yaþayayým.” Melek, gözden kayboldu. Tavuðu yemeye giriþtik. Tam bu esnada bize doðru yaklaþan ayak sesi duyduk, korkuyla irkilip dinlemeye koyulduk, sesi, hareketi kesmiþtik. Otlarýn, topraðýn üstünde ilerleye ayakkabý sesi, yerdeki kuru çalýlar kýrýlýp çýtýrdýyordu. “Kardeþim, aklý sýra bizi korkutacak.” dedi Seher. Yemeðe devam ettik; ama Melek ortaya çýkmadý. “Melek, ortaya çýksan iyi edersin.” Yanýt gelmedi. “Git bak þuna; alýp getir.” Kalkýp o yöne doðru ilerledim, yavaþ hareket ediyordum, onu korkutmayý planlýyordum, bunu ömrü boyunca unutamazdý herhalde. Oralarda dolanýp bakýndým; ama Meleði bulamadým. Saklanýyor, neyse diye düþündüm, kamp alanýndan epey uzaklaþmýþtým, bir el sýrtýma dokundu, korkuyla öne sýçradým ve arkama baktým, elinde balta olan bir kýzdý bu, yüzü kanlýydý, koþarak kaçtým. Kamp alanýna gelmiþtim nefes nefese. “Yüzü kanlý eli baltalý bir kýz gördüm!” “Baþka?” “Þaka yapmýyorum.” Ayak duyduk, ses çok yakýna gelmiþti. Eli baltalý kýz göründü, bize yaklaþtý yavaþ yavaþ. “Zuhal bu” dedi, Seher. Zuhal, baltayý omzuna koymuþtu, geldi yanýmýza oturdu, üstü baþý periþandý, eteðin bir kýsmý yýrtýktý, toz toprakta yuvarlanmýþ gibiydi. “Zuhal bu hal ne?” “Savaþtan mý çýktýn? Yüzüne ne oldu, yaralandýn mý?” “Hayýr.” “Yüzün fena. Ne oldu? O kan nedir, neren kanýyor?” “Birinin kulaðýný kopardým?” “Arada ben de yapayým. Kafamý bozan çok.” “Þaka mý sandýn? “Geç bunlarý.” “Ciddiyim.” “Nasýl kulak kopardýn o halde?” Baltayý kaldýrdý omzundan, uzattý: “Bu baltayla.” “Söyle bakalým, Melek nereye saklandý, biz yemeyiz böyle þakalarý?” “Sen neden söz ediyorsun?”dedi Zuhal, “ben sana kulak kopardým diyorum.” “Biz de yemedik diyoruz… Elini yüzünü yýka gel.” Zuhal, elindekini aniden fýrlattý, o þey tavanýn içine düþtü, kesik bir kulakmýþ! Seher, çýðlýk attý. “Bu gerçek mi?!” “Elbette. Gökyüzündeki ay kadar gerçek. Dokun bak Ben sana kulak kestim diyorum, zevzeklik yapýyorsun, ses tonunu Seher’in sesine benzetmeye çalýþtý: “Hý, evet, þurada þaka ekibi var, kameralar þurada, ekip arkadaþlarýmýz. “ “Kýzým manyak mýsýn sen?! Yemeðin içine neden attýn onu!?” “Özür dilerim, çok vahþi bir gece geçiriyorum, sinirlerim çok bozuk.” “Yok, o kulak sahte. Melek’le kurguladýnýz bu þakayý.” “Al incele.” Elini uzattý korkarak. Bir parmaðýyla dokundu kulaða. Dokunur dokunmaz elini çekti: “Bu gerçek gibi be!” Zuhal, kanlý kulaðý tavanýn içinden aldý. Küçük çantasýndan bir poþet çýkardý, kulaðý poþete koydu. “Çok acýktým, çok enerji harcadým.” Tavuktan çatalla bir parça aldý, yemeye baþladý, tuz nerde?” Tuzu ona verdim. “Siz neden yemiyorsunuz?” diye sordu. Þaþkýnlýkla ve dehþetle onu izliyorduk. “O tavuk yenmez artýk” dedi Seher, “Midem bulandý.” “Sorun olmaz dedim, kan bulaþmadý, tavuk ziyan edilemez.” Kulaðýn gerçek olmadýðýný sezdim. “Bu kulak kimin kulaðý?” dedi Seher. “Ýtini birinin.” “Kulaðý neden yanýnda taþýyorsun.” “Bir fare, kedi kulaðý yiyebilir. Kulak yerine dikilebilir.”
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Ýsa Kantarcý, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |