Çocukların eğitimi, zaman kazanmak için nasıl zaman yitireceğimizi bilmemiz gereken bir meslektir. -Rousseau |
|
||||||||||
|
Benim sıkıntım ya da telâşım, pazara gidebilmek için gideceğim yoldan kaynaklanmamaktadır zaten. Pazarda yaşayacaklarım,göreceklerimdir beni sıkıntıya düşüren. Pazar dönüşünde kafamım bana ağır geldiğini,vücudumda kaldıramayacağım bir yorgunluk olduğunu hissederim. O nedenle bir an önce pazara gitmek ve bu yükten bir an önce kurtulmak isterim. Bir yandan da “Ha şimdi, ha birazdan!” diye, gitmeyi geciktiririm. Neden mi böyle problem yapıyorum pazar işini? Anlatması inanın pek kolay değil. Ama yine de deneyeceğim. Anlatmakla olmaz aslında. Benimle şöyle bir pazara gitmeniz gerekir. İşte o zaman bana hak verirsiniz. Şimdi evden birlikte çıkalım ve pazara gidelim. Ancak, biraz sabırlı olmanız gerek. Öyle her şeyi mesele yapan biri iseniz, işiniz kötü. Haydi çıkalım evden, şu pazar yerine bir gidelim bakalım: Sokak aralarına gelişigüzel parkedilmiş onlarca arabanın arasından kendinize yol bulmak için çaba sarfetmekle başlar pazar maceranız. Pazar yerine yaklaşır yaklaşmaz,bir uğultu duyarsınız. Biraz daha yaklaştıkça,bu uğultu gürültüye,daha sonra da ne olduğunu anlayamadığınız acayip seslere dönüşür. Daha Pazar girişinde sinirleriniz bozulur. Bir satıcı girişte karşılar sizi:”Ablaaaaaa! Portakal verelim portakaaaaaaal!” Diğeri ondan geri mi kalacak? Hemen alır sırasını: “Finike bunlar Finikeeeeeee! Şekerde yok böyle tat alimallahhhh!” Satıcılar birbirlerini kollar dururlar. Bağıran bir meslektaşının gerisinde kalmamak için, seslerini, güçlerinin sonuna kadar kullanırlar. Sonra bir başkası alır sırayı:” Bi datlı bi datlı ,gaynanamın dilinden bile datlı!” Siz yoğun bir hafta geçirmişsiniz, iş yorgunusunuz, belki hastasınız, kimin umurunda? Lâstik satan bir çocuk düşer peşinize. Lâstiği âdeta gözünüze sokacakmış gibi uzatarak “Teyze lâstik lâzım mı?” diye sorar. “Hayır!” dersiniz, anlamaz.”Ama çok ucuz.” Diye peşinize takılır. Bir ara kalabalıkta kaybeder sizi, sonra tekrar çıkar karşınıza. Ve aynı soruyu sorar:”Ablaaa! Lâstik lâzım mı?” Alacaksanız da sinirlenir, almazsınız. Sırf inat olsun diye. Ben öyle yaparım genelde. Bir domates satıcısı,tezgâha yanaşan yaşlı bir kadına ;”Testereniz var mı teyze testereniz?”diye sorar sırıtarak. Kadın şaşkınlıkla, “Ne testeresi evlâdım?” der demez; satıcı patlatır cevabını:”Teyzeciğim! Bu domatesler kaya gibi. Üstünden kamyon geçse bir şeycikler olmaz alimallah! Bıçak bile işlemez bunlara. Ancak testere ile kesebilirsiniz. Kaya marka kayyyyaaaaaa!” Kadın içinden eminim bir “Fesüphanallah!” çeker. Kadın domatesleri seçmek için daha elini tezgâha uzatır uzatmaz satıcı uyarır : ”Mıncıklama teyze. Ben veririm sana.” Bir makine hızıyla domatesleri poşete koyar. Şöyle arkalardan arkalardan alır hep. Önde iri,taş gibi, üzerinden kamyon bile geçse(!!!) hiçbir şey olamayacak olan domatesler dururken, o el çabukluğundan yararlanır. Ezik ya da olgunlaşmamış veya küçük domatesleri doldurur. Hem de kadının istediğinden bir kilo fazla tartar.”Üç kilo geldi be teyzeciğim. Olsun mu?” Kadının “olmaz” demesine zaman bırakmadan, başlar lâf ebeliğine:”Teyzeciğim iki ay durur bu domatesler. Bulmuşken al üç kilo. Her zaman bulamazsın böyle kaya gibi domates.” Böylece kadına,istediğinden bir kilo fazlasını verir. Başka türlü nasıl bitirsin bir kamyon domatesi? Bazı satıcıların bağırışlarını duyarsınız da,(Duymak ne demek, kulağınızda seslerin yankılandığını hissedersiniz.) ne dediklerini anlayamazsınız. Söylediği kelimelerin içinden, sattığı şeyin adını anlayabilirsiniz ancak. Belli ki ürünün özelliklerini, ne bileyim meziyetlerini sayıyordur bağıra bağıra. Yani, bunun böyle olması gerektiği düşüncesinden hareketle tahmin edersiniz, sattığı ürünü övdüğünü. Bağıran bağırana. Herkes birbirinin sesini bastırmaya çalışır. Bir de bazı yiyeceklerinin kilosunun kaça geldiğini de hesaplayamazsınız o kargaşa içinde. Örneğin patatesi sorarsınız, “Beş kilosu 1.000.000 Lira, üç kilosu 700,000 Lira, iki kilosu 500.000 Lira.” deyiverir bir jet hızıyla. İşte o an bütün matematik bilginiz yok oluverir. Zaten kafanız gürültüden allak bullak olduğu için, patatesin bir kilosunun kaça geldiğini hesaplayamazsınız. Ancak şunu anlayabilirsiniz:Demek ki birkaç kilo fazla alırsam, kilosu daha ucuza gelecek.” Bunu anlayabilmeniz,bu sonuca varabilmeniz bile bir başarıdır aslında o kargaşa içinde. Bir sebzeden yarım kilo,hele hele 250 gram almak gibi bir seçeneğiniz yoktur. Paranızın az olabileceğini ya da size yarım kilonun yetebileceğini anlayamazlar, anlamak istemezler.”Bir kilo verelim abla.” Derler. Bunu derken de satıcının dişlerini gıcırdattığını farkedersiniz.”Bozuk para da yok zaten.” Diye hemen bir bahane bulurlar.Bozuk paranızın olduğunu söylediğinizde ise poşeti bahane ederler.”Yarım kilo için poşet mi verelim?” derler.Poşetiniz varsa eğer, onların da başka bir bahanesi vardır.Bu defa da yarım kilolarının,ya da 250 gramlarının olmadığını söylerler.Sanki bu işin eğitimini almışçasına, ustaca yaparlar işlerini.Size yarım kilo, bir kilo fazla vermek için, ellerindeki bütün kozlarını oynarlar. Eğer ne yapıp edip yarım kilo almayı başarırsanız, bu defa da satıcı ile poşet kavgası yapmanız gerekir.”Yarım kilo için bir de poşet mi vereceğiz!” diye azarlanırsınız. Hep satıcıların günahını almayalım. Sorun sadece satıcılar değildir. Pazara gelen vatandaşlar da gününüzün eziyete dönüşmesi için, ne gerekiyorsa yaparlar. Tezgâhlar arasındaki daracık geçitlerde ayak üstü muhabbete dalanlar olur. Yanlarından geçenlerin kendilerine dirsek atmalarından, omuz vurmalarından hiç rahatsız olmazlar. Koyu bir muhabbete dalmışlardır. Kimi ev sahibinden yakınır,kimi kiracısından. Hatta hükümet hakkında atıp tutarlar. Her şeyin ne kadar pahalı olduğundan, bir devlet dairesindeki işlerinin nasıl zora sokulduğundan söz ederler. Sanki bir açık oturumda gibidirler. Bir de aylak aylak dolaşanlar olur pazar yerinde. Bunlar çok belli olurlar. Herkesin gözleri tezgâhlardaki sebze ve meyvelerde iken, bu kişilerin gözleri fıldır fıldır etraftadır. Bir yanda ellerindeki tesbihi şakırdatırken, diğer yandan etrafı dikizlerler.Suçlu arayan bir polis gibi, herkesin yüzünde gezdirirler gözlerini. Hatta yanınızdan geçerken sanki kazara çarpmış gibi, size sert bir omuz darbesi indirmeyi çok ustaca başarırlar. Bazıları, alacakları meyvelerin tadına bakarlar. Yerlere mandalina kabuğu, çocuklarına yedirdikleri muzların kabuklarını atarlar. Tezgâh aralarındaki dar geçitlerden bir an önce geçmek için sizi iterler,kakarlar,ayağınıza basarlar. Satıcıların gürültüleri bir yandan,kalabalık bir yandan, görgü kurallarından habersiz vatandaşların davranışları bir yanda derken, iyice sinirleriniz gerilir. Kendinizi eve nasıl atacağınızı bilemezsiniz. Eve gelip pazar malzemelerini boşaltırken, nasıl olup da çürük-çarık sebzeleri,meyveleri –deyim yerindeyse-size nasıl gagaladıklarına şaşırır, kendinizi saf hissedersiniz. Pazarın size verdiği yorgunluk nedeniyle, üzerinde fazla durmazsınız bunun. Pazar işini görmek gibi büyük bir yükü atlatmış olmanın verdiği rahatlıkla ve yorgunlukla kendinizi bir koltuğa ya da bir divana atarsınız... Bir bakarsınız ki, bir pazar daha gelivermiş göz açıp yumuncaya kadar. Bir hafta önce yaşadıklarınızın yeniden tekrarlanacak olacağından emin bir şekilde ve çaresiz yeniden pazarın yolunu tutarsınız.... Haydi kolay gelsin! Bu dert hepimizin. Bu filmi her hafta izliyoruz. Kahramanları belli, figüranları belli. Ya yönetmen? İşte onu hiç kimse bilmiyor.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |