Bir önyargıyı yok etmek, atomu parçalamaktan daha zordur. -Einstein |
|
||||||||||
|
Bu konuda bir kadın yazar olarak, bayağı sıkıntı yaşamaktayım. Bazen de "tek" kaldığımı da görüyorum. Alkış tutmadığım için. "Cim" li ve "cum" lu sözcükleri kullandığımda bu yalnızlık bir şekilde yaşanmadığına da tanık gözlerim. Asi oluyorum, işte bu zamanlarda. İmitasyon iltifatlar hiç de şık durmuyor kii... Şimdi "saadede gel Emine Hanım" diyeceksiniz değil mi? Hadi buyrun bakalım bir kadın yazar bir dergiye cesurca bir yazı yazmış. Her düşünce her fikir her ortamda paylaşılmaz ama edebiyat adına paylaşımlara da saygımız olmalı değil mi? En derin saygılarımla... Emine Pişiren/Yeşil Bursa/2009 Kadınlık Bir Bilinçtir. Özdedir. Öz İse O Yasak Kelimedir: “Vajina” Konu cinsellik, cinsel birleşme, seksi etkinlikler değil, baştan vurguluyorum, okumak istediğiniz yatak ilişkileri ve tensel temaslar ise ve ne, nasıl, ne şekilde ve hangi süreçler içinde olmalıdır hakkında satırlar ise üzgünüm… Ben gerekenin ne olduğunu vurgulamak amacındayım. Konu bence ilişki aşamasına gelmeden başlaması gereken bir süreç. Bir bilinç… Kadına verilmesi gereken bir bilinç. Ben bu bilincin, erkeğin de bilincini etkileyeceğinden eminim. Erkeği doğuranın da kadın olması ve kayıtların anneden bebeğe aktarılması nedeniyle. Tabii bu bilinç, nasıl asırlarca, yavaş yavaş kazındıysa belleklerden, öyle pat diye de yerine geri konamayacak… Zaman alacak… Benim vurgulamakta ısrarlı olduğum konuya gelince, kadın cinsi için daha küçük yaşlardan itibaren, kaş, göz, saç, bacak, kol gibi, vajina kavramı da, tabusal hale getirilmeden doğal oluşla öğretilmeli… Nasıl burnunu silmeyi öğretiyorsak, nasıl okumayı yazmayı, nasıl tırnaklarını kesmeyi, nasıl zamanı gelince kişisel bakımlarını öğretiyorsak, küçük yaştan itibaren vajinal kaslarını nasıl egzersizle güçlendireceğini öğretmeliyiz ebeveyn olarak …”AA NE AYIP” tepkisi verilmeyen bir konu, minicik bir dimağda da öğrettiğiniz anlamı kazanır ancak eşittir işareti karşına gelen izah olarak… Nasıl ki, din ve tabularda da beyne angaje edilenleri doğal görüp, aksini düşünememe durumunu yaratmanın yolu beyinlerini küçük yaşlarda yıkamaktan geçiyorsa , aynı yöntem bu konuda da uygulanmalı…Vajinasını bilen ve kontrol edip kullanabilen bir küçük hanımefendiye, nerede bu konuyu dillendirip dillendirmeyeceği de, bu bölgenin mahremiyetine saygı da öğretilebilir.. Ama sadece mahremiyete ve kişisel haklarına saygı… Asla yasak, ayıp, günah vb. değil… Ve bu vajinal bölgesinin kontrol ve hakimiyetinin, onun hayatındaki artıları, ileriki yıllarda idrar kaçırabilme ihtimalinden, doğum yapmaya ve doğum sonrasındaki toparlanma sürecine ve elbette bir cinsellik yaşadığında da, vajinal gücünün kontrolünün ona nasıl doğru etkilerle yansımada bulunacağına dair normal ve çok doğalca öğretilecek pek çok bilgi … Olmadık bir patavatsızlık yaşanmaması için de nasıl onlara, bazı konuların ancak bazı yerlerde ve ancak bazı kişilerle konuşulacağı öğretiliyorsa, bu konunun da özel zamanlamalarla anne ile veya bir uzman ile vb. konuşulacağı öğretilebilir. Ben bir gelişim sürecini ve etkisini savunuyorum… Yaşanması herkes için mutlak olan doğal gerçeklik, cinsel ilişkinin uygulanış çeşidi yanlışıyla veya doğrusuyla, kadın veya erkek ancak o iki kişiyi veya kişileri etkiler, benim konu olarak seçtiğim, o aşamaya dek gelişmesi gereken bir anlayış, bilinç ve kişisel hakimiyet. Bunun kadına ve topluma katacakları hakkında iddia sahibiyim.. Konu uygulamalar değil zaten… Kaç dakika sürmüş, ne olmuş, nasıl olmuş değil… Konu bence, neden kadının bu konuda bu kadar bilgisiz, bilinçsiz ve asıl odak olması gereken ama hep varlığından bile habersiz kaldığı cinsel uzvundan kopuk olduğu… Dinler bu konuda en büyük tabuları yaratmış, hep kadın tabu, kadın bilmez, hissetmez, görmez… Tek Tanrılı dinlerden sonra , din adamı kisvesi altında erkeklerin toplumda yarattığı kaos, kadının gücü karşısında ,var olunalı beri kaldıkları aczin intikamını kadından almak için kendilerince yorumlar, açıklamalar anılar,hikayeler vb. vb. yaratmaları… Ve hep etnik kültürlerde tanrısallaştırılan veya gücüne değer verilen varlık kadınken, tek tanrılı dinlerde olay tam terse dönmüş. Tüm tek tanrılı dinlerin peygamberleri erkek… Olmamalı mı? Haşa… Konu bu değil… Burada ifade etmeye çalıştığım konu , dinlerde kadına ve anneliğine yapılan övgülerden sonra, toplumsal hayatın dışında tutulan, ikinci plana itilmeye çalışılan ve din adamı bile olamayan kadının pozisyonundaki dengenin dengesizliği…Ben burada, ilkel toplumların kadının bilgelik kapasitesi, dayanım gücü, aklı, yaratıcı yeteneği, planlama özelliği vb. pek çok özelliğine verdiği değeri ve saygıyı hatırlamadan geçemiyorum bilgilerimizin arasındaki tarihsel gerçeklerden bize yansımış olan… Erkekler için sadece çalışma, koruma, savaşma yeteneği olmasına bakıyorum sonra…. Ancak zaten doğadaki toplu yaşayan hayvanların komün yaşamında bile DİŞİ öncelikliyken, tek tanrılı dinlerle beraber, yani tüm medeni toplumlarda, erkeğin, gerek din adamı, gerek devlet adamı ve gerekse aile ve toplumun kilit pozisyonlarında olmasını bu DNA’sına kadar işlemiş olan komplekslerinden kaynaklandığını düşünüyorum… Din adı altında cennet anaların ayakları altına serilirken, hadis adı altında kadın şeytanidir denmesini anlamak akıl dini olan İslam’ın yorumlamalarla, nakledilişlerle saptırılarak aktarıldığını düşündürüyor nedense… O nedenle akıl ile ödüllendirilen insanın araştırıp okumak yerine, kendisine bahşedilen beyni kullanmak yerine, dini tarikatlarla aracıları seçtiğine ,hele bu modern yüzyılda bile şaşmamak mümkün değil… Kaldı ki eski veya cahil toplumlarda, çok daha kolay toplumsal bilinçlerle oynamak … Ben en eski ilkel toplumlarda gerçeklerin öz haliyle varlığına inanıyorum… Doğallık her zaman gerçeği yansıtır… Her toplumu araştırdım diyemem ama gerçekten de kadının üretkenliği, yetenekleri, zekası, programlama, hissedebilme, yönetebilme vb. vasıfları cidden farklılıklar taşır.. Toplumda kadının bu yönü tırpanlanarak erkeklere bir alan yaratılmış medeniyet adı altında… Erkek bedeni ve doğumsal yapısı, dayanıklı değil… Patlayıcı kuvvetler ona göre o nedenle, kardio çalışmalarda başarılı, ağırlık kaldırmak için başarılı.. Savaşır… Ama dayanımı çok zayıftır… Kadın ise inanılmaz dayanıklıdır, güçlüdür, akıllıdır, pratiktir. Erkek egosu burada dibe vuruyor testesteronun ve ostrojenin etkisi belki ama gerçek… Arılar ve karıncalar gibi en düzenli ve çalışkan hayvanlar da hep kadının gücüne işçilik ediyor, kadın zekasına, kadın üremesine… Erkekler sadece çalışan, savaşan.. Bu doğa dengesinde var. Vajinanın kutsal kase olma yorumu ve bunun Hıristiyanlıkta din adamlarınca nasıl planlı alt edildiği hakkındaki Leonardo da Vinci’nin şifresini okudunuz mu? Ben hayretle okudum okudukça ne kadar kafamdakilerle tamamlandığını gördüğüm için hayretle okudum…Tabi bu da benim anlattıklarım gibi akıla uyan bir varsayım…J) Ama olaya tek ilişki yönünden bakmamak lazım.. Vajinasının varlığı kadın için, belki de erkeğin o durup durup “acaba yerinde mi” şeklindeki -altbeyin şartlanması mı desem ne ise-, o dürtüyle “şey”ini yoklaması gibi bir şeyden öte… Biz yoklamadan varlığını anlayabiliriz. Kimseye gösterme zorunluluğumuz da yoktur. Penis boyu için tedirgin olurken erkekler, biz derinliği için endişe duymayız ama varlığını bilirsek tabii… Oysa yasak olan ve tabulaşmış kadın cinsel organını hem bekaret baskısına alıp, hem tatminde, kullanılıp, sonra da erkek orgazmı bu kadar denip, bebeklikten 3 yaşından beri neredeyse kendini zaten tanıyan kadını o şekilde tatmine -klitoral-çalışmak kadın için sürekli eksik kalan bir şeylerin birikmesi demek… Erkek daha muhteşem bir şeyi sunabilmeli. Ama bu güce sahip olabilmesi için önce komplekslerinden sıyrılması lazım. İsviçre’de –sanırım- yapılan araştırma kadının vajinal kaslarıyla 25 kg taşıyabileceği yönünde bir kas kullanımından bahsediyor.. Çalıştırırsa tabii…Peki kapasitesi bu kadar yüksek olan bir organın , ben sadece 3 dakika erkek tatmini için olduğuna inanmıyorum.. J, G noktası gibi şeylere de inanmıyorum.. Olay aslında işte orada sapıtıyor.. Sahip olunan güç ve enerji daha yaratıcı ve önemli..Yaşamsal hatta… Çünkü olayın asıl şehveti beyinde. Kadın aslında her zaman sevilmek ve güç ister, doğası gereği de kavramak..Bu sınırsız güç kullanabilme ve derinlik, kadını aslında beyinde bitirir orgazm olarak.. Sadece belli hareketlerle -ki bunlar özel pelvic pilatesle beraber yapılırsa daha da anlamlıdır-yani dokunmadan bile cinsel uzuvlarına kadın beyinde yakalar zaten orgazmı ama bunu sevdiği insanla paylaşmak önemlidir kadın için… Erkek ile bu kullanım standardını paylaşabilmesi önemli… Ama paylaşabildiği anda “vay o…. nereden öğrendin bunları” denen kadının yaşadığı toplumumuzda bu mümkün mü? Elbette hayır.. Ama “bunu” yapan bir başka kadın için erkek evini terk etmiyor mu çok zaman. Bunu yapan kadın çok mu güzel? Hayır belki çoook çirkin… Ama cazibe… Cazibe tuhaf bir öz güven… bu özgüveni yaratan vajinadır kim ne derse desin… Bu bilinci varsa kadın inanılmazdır zaten… Işık saçar.. Duruşu başkadır… Hayır, seksomanyak da olmaz… Akla bu gelmesin… Ama o istediği an vajeni kullanmak, kullandığı özel enerji yüklü bölgeden gerektiğinde bir hayat dünyaya getirebilmek yetisi inanılmaz bir özgüvendir… Erkekte bu yoktur. Hatta inisiyatifi olmadan erekte olabilen bu uzvunu nereye sokacağını şaşırdığı anlar hayatında çoktur… Ama hep sırtı sıvazlanır… Ben bunu evin küçük çocuğuna benzetiyorum. Utanır ve utanmaması için yüreklendirilir. Aslında büyük kardeş biliyordur neyin ne olduğunu ama küçüğü kazanmak için ona destek verir o da. Doğanın da bence büyük çocuğu kadın, küçük çocuğu erkektir. Aslında kadın demek toplum demektir, kadının mutluluğu da toplumun mutluluğu… Bakın, erkek egemen toplumda, daha doğrusu aslen ANAERKİL olduğu halde ATAERKİL gibi baskılana gelmiş toplumumuzda, kadının cinselliği ve kadının mutluluğu ile ilgili olabilecek her konu, özellikle cinsel konular tabu olmuştur. O kadar tabu halindedir ki, genç kızlığa girişten itibaren ayıp- günah vb. kavramlar ile üzerinde dahi konuşulmaz. Modern günümüz hayatında dahi, daha cinselliği hiç bilmeden, daha kendi cinselliğini tanımadan, nerede ve hangi organında ne olması gerektiğini bilmeden evlenen kızlar var. Bu cehaletin boyutları, cinsel hayatında kadının mutluluğu ve orgazmı bilemeden yıllarını geçirmesine sebep olacak kadar ciddi boyutlarda… Ama bakire kız isteyen erkek kadınında tatmini bulamadığında da bunu dışarıda aramakta. Oysa kadın bu aşağılanmayı hak etmediğini hissetse de bir şey yapamıyor, kendine, kadınlığına güvenini kaybediyor. Kendine güveni olmayan bir kadın ise güzel olsa dahi güzel olduğunu hissetmiyor, güzel olduğunu hissetmeyen kadın zaten güzelliğini de kaybediyor. Çünkü o ışığını kaybediyor. Hele bir de doğum yapınca, cinselliğini iyice kaybettiğini düşünüyor çünkü cinsel ilişkisi eşiyle eskisi gibi bile olmayabiliyor, ama kadının gittikçe üst düzeylere çıkan hormonları var, buna, cinselliğe de ihtiyacı var, ama…. Daha da kötüsü, özellikle hamilelik sonrası ki normal doğum yapmasa dahi, özellikle iç karın basıncının ani arttığı hallerde, yani öksürük, aksırık, kahkaha vb. hallerde idrarını kaçırabiliyor. Bu durum utanç verici geldiği için bunu kimseyle elbette doktorlarla da paylaşmıyor. Yaş ilerledikçe bu durum gizlenemez hallere de gelebiliyor. Artık ameliyatlar vs.. başlıyor ama o aşamaya gelinmeden de, bu sorun yaşanmadan bertaraf edilebilirdi diyorum ben. Pelvic Bölge kadının en önemli bölgesi bence… Kadının kadınlığı, kendine güveninin kaynağı işte bence burada. Bu da çirkin olarak görüp değerlendirdiğimiz pek çok kadının nasıl olup da bu kadar cazip olabildiğini açıklıyor. Çünkü bedeninin en gizli bölgesine tamamen hakim olmanın ona, hormonlarına ve psikolojisine kattıkları yadsınamaz. Her kadının daha genç kızlıktan itibaren, otururken, WC’ de, çalışırken, araba kullanırken, film izlerken dahi yapabileceği çok basit egzersizler var ve bunlar zor olmadığı gibi dışarıdan da belli olmuyor. Bu egzersizleri yapan kadın, doğumda da, sonrasında da ne cinsel hayatında, ne de idrar kaçırma konusunda-tabii idrar kaçırma psikolojik değilse veya başkaca bir sorundan dolayı kaynaklanmıyorsa- herhangi bir sorun yaşamadığı gibi, orgazm olabiliyor çünkü kendi bedenine hakim, bu ona mutluluk veriyor, mutlu kadın dünyayı değiştirebilir…, Yazar: Jale Dural İndigo Dergisi - Kasım 2008 BB>
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Emine Pişiren, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |