Öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile mesela zeytin dikeceksin. -Nâzım Hikmet |
|
||||||||||
|
Rüyamda; ölmekten, öldürülmekten, kaçırılmaktan çok korkuyormuşum. Hani ünlü birisi olsam “ suikast ” tan korkacağım. Sıradan bir vatandaş olduğum için “ suikast ” tan değil, bir cinayete kurban gitmekten korkuyormuşum. Herkesten şüpheleniyorum ama herkesten. Askeri, sivili, esnafı, memuru , herkes bana düşman; benden ne istiyorlar, anlamıyorum diye nöbetler geçiriyorum. Örneğin, karşı komşumuz…..Komşumuzun, evime bakan penceresinin perdesi sürekli açık duruyormuş. Oradan beni izliyorlar, her an bana tabancayla ateş edebilirler diye gece - gündüz uyuyamıyorum. Bir akşam, yakın komşum beni gecenin on’unda kahve içmeye davet ediyor. Ne kadar şüpheli bir davranış. O saatte kahve mi içilir ? Sanırım bana bir tuzak kuracak gecenin yarısında diye teklifini reddediyorum. Telefonumdaki “ numara yok ” ibareli aramalar da neyin nesi diye korkuyorum ayrıca. Hem de sabaha karşı….Uykuda olup olmadığımı, ya da telefon sesine uyanıp uyanmayacağımı kontrol ediyorlar galiba .Bu kişiler, kesin hırsız diyorum. Kapıma güvenlik kamerası koymaya, kapıma üç- beş kilit taktırmaya karar veriyorum. Yüzünü bile seçemediğim bir arkadaşa uğruyorum ayaküstü. Böööyle sisler arasında bir ev. Beni yaka paça içeri alıyor. Tünel gibi koridordan geçip, salona giriyoruz. Evde kimse yok. Hani beni öldürmeye kalksa, tanıklık yapacak kedi bile yok. Arkadaşım bana sigara ikram ediyor ayıptır söylemesi…Beni kanser edip öldürmek istiyor. Bir fırsatını bulup kaçıyorum evinden. Kendisi hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunmaya karar veriyorum. Rüyamda, sigara tiryakisiymişim - yine söylemesi ayıp- . Damadım bir akşam akşam, bir paket sigara istediğim halde 3 paket sigara getiriyor bana. ” Çok iç, çabuk öl.” demek istiyor. Oysa ben ona ne kadar güveniyordum. Kendisi hakkında yanıldığımı anlayıp, hüngür hüngür ağlıyorum. Rüya bu ya, gözlerimin akan musluklarını bir türlü kapatamıyorum. Vanayı kapatmak aklıma gelmiyor. Evimi sel basıyor sonunda. En sevdiğim arkadaşım bile bana düşmanmış. İkide bir telefonda iktidar partisi hakkında atıp tutuyormuş. Beni konuşturup konuşturup, sesimi banda alıp savcılığa suç duyurunda bulunmak istiyor galiba. Ne galibası canım, kesin öyle. Bu ajan arkadaşımla bütün bağlarımı koparmaya karar veriyorum. Derken, başka bir arkadaşım geliyor güya kahve içmeye. Kahveyi yapıp kendisine ikram etmek için salona girdiğimde, ağzı kımıldıyor arkadaşımın. Sakız çiğniyormuş gibi yapıyor ama , inanmıyorum.Gizli bir belgeyi yutmaya çalışıyordu ben görmeyeyim diye. Ayrıca, ikide bir saçlarını kulak arkası yapıyor, bir yandan da hırkasının yakasını çekiştiriyordu. Bu şüpheli davranışına bir anlam veremiyorum. Acaba kim gönderdi bunu ? Rüya bu ya, saçmalık dolu. Pazardaki portakalcım bile bana tuzak kuruyormuş. Bir hafta “ Şeker gibi tatlı bunlar. ” diyerek turşu gibi ekşi portakal vermiş bana Az daha midem delinecekti. İki hafta kendisinden değil, yanındaki portakalcıdan alış- veriş yaptım diye intikam almak istedi benden diye düşünüyorum. Mide kanamasından öleyim diye ekşi portakal verdi bana. Kendisini kime şikâyet edeceğimi bilemiyorum. Hava kararmak üzere….Evimin penceresinden bir bakıyorum, ne görüyorum dersiniz ? Eski bir araba, evimin bulunduğu sokağa giriyor, sonra geri geri gidiyor. Bir daha bir daha. Tam üç kez tekrarlandı bu gidiş- geliş. Üstelik araba geri geri giderken, birkaç kişi ittiriyordu. Bu araba neden evimin önüne geldi, neden geri gitti? Çok telâşlanıyorum. Bu, bir çete işi olmalı. Molotof kokteyli mi atacaklar, n’apacaklar ? Zaten, arabaya dayananların kılığını hiç beğenmiyorum. Kot pantolonun üstüne, turuncu bir kazak giymişti içlerinden biri. Tam bir provokatör rengi yani. İçlerinde en genç görünümlü olan delikanlının iki kulağında da karpuz gibi kocaman küpe vardı. Ne yaptıklarını sorduğumda ise; utanmadan, “ Arabanın aküsü bitmişti abla, o nedenle dayandık arabaya.” gibi yalan uyduruyorlar. Hemen polise haber veriyorum. Gelen polisler de sırıtıyorlar bana. İşbirlikçiler diye bağırıyorum avaz avaz. Komploların ardı arkası kesilmiyor bir türlü. Aradan az bir zaman geçiyor , bu kez bir kamyon duruyor evimin önünde. Şoför kamyonu kenara çekip gidiyor…Bir bakıyorum, kamyonun plakası, ismimin baş harfiyle başlıyor. Birileri tarafından, özel olarak gönderildiğini hemen anlıyorum. Plaka numarası da 316 . Olamaz ! Benim ortaokul numaram yani. Mesaj veriliyor birilerine. Ve o birileri beni öldürmek mi istiyor, kaçırmak mı istiyor, anlayamıyorum. Hemen telefonu alıyorum elime, 155’ i arıyorum.” İmdaaaaaaaaaaaaat ! Kurtarın beniiiiiii ! “ diye bağırma sesime uyanıyorum, bir bakıyorum sıcacık yatağımdayım. Neden böyle saçma sapan rüyalar gördüğüme bir türlü anlam veremiyorum. Siz bir anlam verebildiniz mi?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |