Her devrim yokolup gidiyor ve peşinden yalnızca yeni bir bürokrasinin artıklarını bırakıyor. -Kafka |
|
||||||||||
|
-N’oldu kambur,beni gördüğüne pek memnun olmamış gibisin! -Bu kadar çabuk geleceğini ummamıştım. Sen buradan gideli sadece iki gün oldu da… -İşle ilgili bir pürüz çıkmasaydı dün bile gelebilirdim. -Acelen ne? Merak ettim doğrusu. -Birincisi anlatacaklarım bitmedi, ikincisi ise aşağıdaki gördüklerim beni merak içinde bıraktı. -Başla öyleyse anlatmaya. -Ormandaki korkunç geceden bahsetmiştim. Hayatımda en çok korktuğum iki olaydan birisi oydu. -Diğeri? -Diğeri de annemin babam tarafından öldürüldüğü gece. İkisinde de karanlık, gök gürültüsü ve çaresizliğim vardı. -Korkularını fazla düşünme. Çünkü korku, ondan korktuğunu anlarsa, korkutmaya devam eder. -Doğru. Defalarca yaşadım o geceleri düşüncelerimde ve gerçekmişler gibi de korktum. Neyse,bunları bir kenara bırakayım da bilmediğin olayları anlatayım: O geceki başarısız yer keşfimden sonra, birkaç günlük düşünme süresi koydum araya. Karımla son bir kez daha konuşmayı denedim. Kararında bir değişiklik olmadığını anlayınca, onun cesedini gömebileceğim yeni bir yer aramaya başladım. Bu sefer gece değil de gündüz arama işine koyuldum. Şehirden oldukça uzak bir yerde küçük bir köyün yanından geçerken dikkatimi yıkılmış bazı evler çekti. Zaten topu topu 15-20 ev vardı ve bunlardan çoğu yıkılmıştı. Sağlam kalan 2-3 tane kadardı. Belki de burası köy de değil,mezra gibi bir yerdi. -Bu yerleşim yeri ile, planın arasında bir ilişki kuramadım. -Hem de esaslı bir ilişki var. Burada yaşayanların ölülerini gömdükleri bir yer olmalıydı. Nitekim kısa bir araştırmadan sonra mezarlığı buldum. Bir tepenin yamacında, gözden ırak bir yerdeydi.Tam istediğim gibi . Pek sık ziyaret edilmeyen hatta terkedilmiş bir mezarlığa benziyordu. Az sayıda mezar vardı ve hemen hemen hepsi de çok eskiydi. Hatta iki-üç tanesi hariç diğerlerinde mezar taşı bile yoktu. Dahasını da söyleyeyim, biraz eşelenip bırakılmış boş bir mezar yeri bile buldum. Şanslı olduğumu düşündüm. Hemen geri dönüp bir nalburdan bir kazma ve bir de kürek alıp geldim. Toprak hafif ıslaktı, ama bu tür işlere pek alışık olmadığım için gene de kazarken oldukça zorlandım. Yorulunca bıraktım, kürek ve kazmayı arabanın bagajına yerleştirip eve gittim. Daha sonra kazı işine devam edebilirdim. Nasıl olsa zamanım vardı. Çünkü karımı öldüreceğim gün, evde çocukların bulunmaması gerekirdi ve böyle bir ortamın da ne zaman gerçekleşebileceğini o sırada kestiremiyordum. -Kararlı görünüyorsun, yoksa onca zahmete neden katlanasın. -Tabii kararlıyım. Ancak anlatmaya daha sonra devam ederim, aşağısını görmek istiyorum. Gidebilir miyiz? Beraber gitsek diyorum. -Gördüklerin seni olumsuz etkilemeyecekse gidebiliriz. -Nasıl etkiler bilemem, merak daha ağır basıyor da. -Öyleyse beni takip et. Gaz lambalarının ışıkları yetersiz olabilir, bastığın yere dikkat et. -Tamam, seni izliyorum. -Son basamak biraz kaygandır, zeminde ise tehlike yaratacak bir durum söz konusu değildir. -Bu sesler çok rahatsız edici. Burada olup da bağırmayan insan yok gibi. -Olmaz mı? Ağızlarından tek kelime bile çıkmayanlar var. -Bu adam ne yapıyor öyle? Bir yılana sarılmış, hüngür hüngür ağlıyor. -Senin gibi bir mecnun.Hayatını bir kadın uğruna heba etmiş, belki de pişmanlığını bu şekilde ifade ediyor. -Yan odadaki İsa gibi çarmığa çivilenmiş sanki… -O tam bir mazoşist.Yani kendisine acı çektirilmesinden zevk alan birisi. Üstelik bunu yaptırdığı kişilere para da veriyor. -Bu feryatlara yürek dayanmaz. Sen bu duyduklarından ve gördüklerinden etkilenmiyor musun kambur? Sende acıma duygusu yok mu? -Bunu bana söyleyene bak hele! Az önce anlattıklarını bir düşünsene. -Burada bir kadın var. Çırıl çıplak bir buz kalıbının üzerinde yatıyor. Attığı kahkaha mı, çığlık mı belli değil. -Seks manyağı bir kadın. Sevgilisiyle bir olup, beraberliklerine engel olduğunu düşündüğü üç yaşındaki oğlunu vahşice öldürmüş. -Saçları bembeyaz bu delikanlının, ellerini açmış,sanki dua eder gibi. -Bir tavuk bile kesemeyecek birisi, ancak bir miras kavgası sırasında akrabalarından dört kişiyi öldürmüş. -Bu adam niçin boynuna ucu yerde olan bir ilmek geçirmiş? Biraz da küfürbaz galiba. -İşlediği hiç bir suç yok gerçekte, fakat kendisini çok büyük bir günahkar olarak görüyor ve asarak cezalandırıyor. Onun yanındaki odada gördüğün çocuk,buraya geldiğinde henüz 15 yaşındaydı. Şimdi yirmiyi geçmiştir. Daha o yaşta bile çok iyi bir hırsızdı. Girilemez denilen yerlere giriyor, açılamaz denilen kapıları açıyordu. Bu gün kim bilir ne oldu? -Kambur sen suç işlediğinin farkında değil misin? Hadi onca insanı buraya neden kapattığını açıklayacak mazeretlerin var diyelim. Peki bu ufacık çocuğa çektirdiklerini nasıl izah edeceksin? Cezan çok ağır olacak,çook.. -Yargıçlığı bırak da işimizi tamamlayalım. Şurada saçı başı dağınık, feryat eden kadın bir anne. Çocuğu öleli aylar olmuş, fakat o buna inanmıyor ve ısrarla bir gün çocuğunun geleceğini söylüyor. İnkarcılığından onu vaz geçirmek mümkün olmadı. Yan odadaki bir polis memuru. Yıllarca dürüstlüğüne halel getirmemiş, sonunda o da şeytana uyup rüşvet yemiş. Çok pişman. Şu iki kadın lezbiyen. Birlikte geldiler. Aralarında büyük bir aşk var. Toplumsal baskı ve az da olsa duydukları suçluluk duygusu onları buraya getirmiş. -En son odadaki şu adam ne yapıyor öyle? El kol haraketleriyle bir şeyler anlatıyor, arada sırada da önündeki masa gibi şeyi yumrukluyor. Bağırmaktan sesi kısılmış. -O mu? Sıradan bir insan görünümünde,ancak tam anlamıyla negativist bir kişiliğe sahip. Yani her şeye karşı çıkan, itiraz eden bir tip. Çevresindeki insanlar tarafından sevilmediği, dışlandığı düşüncesinde. -Bak kambur, bu insanları derhal serbest bırakmalısın. Yoksa başın belaya girer. - Ben hiç kimseyi zorla tutmuyorum ki. Dikkat ettiysen her odanın kapısı da, penceresi de açık. Zorla alıkonmuş olsalar her taraf kilitlenirdi. -Bu kadar çok insana kim bakıyor? Yemeleri, içmeleri ve diğer ihtiyaçları vardır? Nasıl karşılanıyor? Tek başına bu kadar işle uğraşamıyacağına göre, burada başka çalışanlar da olmalı. Hani mağarada senden başka insan yoktu? -Evet yok! -Yalancı, pis yalancı… -Onların bakımı için insan gerekmiyor, çünkü gördüklerinin hepsi sadece bir görüntü. -Nasıl yani? -Çok basit. Sorunları için buraya gelenler giderken cisimlerini götürüyorlar, görüntülerini ise bırakıyorlar. Söylediklerimin doğru olduğunu hemen kanıtlayabilirim. Odaların birine camdan ya da kapıdan gir bakalım ne olacak? -Girmeye çekinirim. Bana bir zarar verebilirler. -Hiç biri zarar veremez. Mesela şu hırsız delikanlının yanına gitmeyi bir dene.Herhalde ondan da korkacak değilsin. -Tamam giriyorum odaya. -Ne oldu? -Adımımı atar atmaz sert bir cisime çarptım ayağımı. -Yani duvara. İnandın mı? -Evet. O zaman, bu gördüklerim bir hallüsinasyon mu? -Evet,öyle sayılabilir. -Bunun altındaki kata ve diğerlerine de inecek miyiz? -Bilemem. Belki diyeyim. Bu günlük de bu kadar. Şimdi gitme zamanı. -Hayır gitmek istemiyorum. Daha konuşmamız gerekiyor. -İstersen sen kal, ben gidiyorum. Yalnız başına burada kalmaya cesaretin varsa tabii. -Bekle, ben de geliyorum. Burada bırakma beni. -Tamam bekliyorum.Unutmadan söyleyeyim:Bir sonraki buluşmamızı ancak bir ay sonra yapabiliriz. -O kadar uzun mu? -Evet.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |