..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Aşk eski bir masaldır ama her zaman yepyenidir. -Heine
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
İzEdebiyat - Yazar Portresi - Serdar Yıldırım
Serdar Yıldırım - Serdarca
Site İçi Arama:


Ana Sayfa
  Türk Askeri Çanakkale'de - Serdar Yıldırım (Serdar Yıldırım) 22 Ekim 2022 Başkaldırı 


  O Cesur Yürekte Yüzlerce Aslan Yatar - Serdar Yıldırım (Serdar Yıldırım) 22 Ekim 2022 Başkaldırı 


  Dünyadan Bir Mustafa Kemal Geçti - Serdar Yıldırım (Serdar Yıldırım) 6 Şubat 2023 Başkaldırı 


  Bir Mustafa Kemal Yaratmak - Serdar Yıldırım (Serdar Yıldırım) 6 Şubat 2023 Başkaldırı 


  Ya Atatürk Olmasaydı? - Serdar Yıldırım (Serdar Yıldırım) 6 Şubat 2023 Yaşam 


  Atatürk'ü Sevmek Zorundasın - Serdar Yıldırım (Serdar Yıldırım) 6 Şubat 2023 Umut 


  Atatürk Bir Deha - Serdar Yıldırım (Serdar Yıldırım) 17 Şubat 2023 Toplumcu 


  Sivrikoz Zamana Karşı (Serdar Yıldırım) 16 Kasım 2020 Çocuk 

SİVRİKOZ ZAMANA KARŞI Sivrikoz'un küçük yaşlardan itibaren kafasına takılan sorular vardır. Yıllar geçtikçe bu sorular daha da belirginleşir. Annesine, babasına, amcasına, dayısına bu soruları sorar fakat gelen cevaplar tatminkar olmaz. İyi, güzel diyorsunuz da benim beklediğim cevaplar bunlar değil, der. Babası bir gün: " Sivrikoz beklediğin cevaplar bunlar değilse sen sorduğun soruların cevabını biliyorsun demektir. " der de Sivrikoz babasına cevaplardan tam olarak emin olmadığını söyler. Sivrikoz'un sorduğu sorular nedir? Acımasızca geçen zaman, insanları neden yaşlandırıyor? İnsanların görünüşleri neden değişiyor? Zaman geçtiği için, insanlar yaşlanıyorsa zamanı durdurmak mümkün değil midir? Sivrikoz bir gün babası Hacivat'tan izin alır ve zamanı arayıp bulmak, onunla hesaplaşmak için, yola çıkar.

  Katil Sakız (Serdar Yıldırım) 16 Kasım 2020 Çocuk 

KATİL SAKIZ On beş yaşındaki iki kız arkadaş Gizem ile Çağla evin balkonunda oturmuş, konuşuyorlardı. Aniden bir güvercin geldi ve bahçedeki ağaçlardan birine kondu. Güvercini gören Çağla çiğnemekte olduğu sakızı ağzından çıkardı: " Bak Gizem, şu sakızı güvercine atacağım. Güvercin sakızı görmezse iyi ama görür de yerse dünyası değişir. " " Dünyası mı değişir? O zaman atma sakızı. Güvercine yazık. " " Hayır atacağım. İşte attım. " Çağla'nın attığı sakızı güvercin gördü ve kanatlarını çırparak, sakıza doğru uçtu. Bunun üzerine Gizem heyecanla bağırdı: " Dur güvercin, yeme o sakızı. Senin sonun olabilir. "

  Ressam Van Gogh İle Serdar Yıldırım (Serdar Yıldırım) 24 Mayıs 2020 Gerilim 

Ressam Van Gogh İle Serdar Yıldırım Zaman gezgini olarak bir araya geldik. Ben bu hikayenin yazarı Serdar Yıldırım ve dünyanın gelmiş geçmiş en büyük ressamı olarak adı anılan Hollandalı Van Gogh. Paris'te bir müzayede salonunda Van Gogh'un "Kafede Akşam" adındaki tablosu satıldı. Yüzden kapı açıldı. Yüz on, yüz yirmi derken, iki yüz milyon dolara alıcı buldu. Van Gogh her pey sürüşte vay be, vay be dedi, durdu. Ben: " Sayın Van Gogh, bu bir dünya rekoru. Bugüne kadar hiçbir ressamın tablosu böylesine astronomik fiyata satılmadı. " Van Gogh: " Arkadaş, bilmem inanır mısın, ben birkaç tablomla birlikte bu tablomu da mahalle bakkalına bırakmıştım. Tanesine on gulden dersin demiştim. O zamanlar on gulden iki dolar ediyordu. Tabloları alan olmadı. Biri satılsa zeytin, peynir ve ekmek alacaktım. Zaman bana çok zalim davrandı. Yetenek var ama açsın, bırak Van Gogh'un aklı kaçsın. Çıldırmak işten değil. " Ben: " Sayın Van Gogh, siz ortaya çıksanız, ben bu tabloyu yapan ressam Van Gogh'um deseniz. Tablonuzu satın almak için, fiyat artıran şu dolar milyonerleri, size yüz dolar bağış yapmazlar. "

  Dev Hamsi (Serdar Yıldırım) 11 Mayıs 2020 Çocuk 

Yavru hamsi annesi ile birlikte Karadeniz’de yaşıyormuş. Onlar sık sık deniz yüzeyine çıkıp etrafı seyrediyorlarmış. Yavru hamsi annesini sorduğu sorularla bunaltıyormuş: “ Anne, bu dünya niye var? Sen neden varsın? Ben neden varım? Bu deniz niye dalgalı? Neden büyük balıklar küçük balıkları yiyor? “ Annesi yavru hamsinin sorduğu sorulara bir cevap bulamazken, yavru hamsi bir soru daha sormuş: “ Anne, sen anne olmuşsun ama neden az büyümüşsün? Pek çok balığın yavrusu senden büyük. “ Bunun üzerine annesi: “ Yavrum, hamsiler en çok yirmi santimetre olurlar. Bizim cinsimiz böyle. Fazla uzamıyoruz. “ Yavru hamsi: “ Anne, balinalar yirmi metre olurmuş. Ben de büyüdüğümde yirmi metre olabilir miyim? Bunun için ne yapmam gerekir? “ Anne hamsi: “ Canım yavrum, beni geçen yıla döndürdün. Aynı şeyi ben de düşünmüştüm. O zamanlar senin kadar bir yavruydum. Palamut sürüsü, bizim sürüyle birlikte annemi de yutmuştu. Tek ben kurtulmuştum ama bu koca denizde yalnız ve çaresiz kalmıştım. Birden uzaklardan gökkuşağı belirdi. Gökkuşağının altından geçenin dileği kabul olurmuş. Çok uğraşmama karşın, gökkuşağına erişemedim. “

  Şampiyon Ördek (Serdar Yıldırım) 6 Mayıs 2020 Çocuk 

Bir gölün çevresinde binlerce ördek yaşıyordu. Bu ördekler, çeşitli yarışmalar düzenlerler, centilmence mücadele ederler ve birinci gelenleri ödüllendirirlerdi. Son birkaç yıldır yapılan yarışmalarda birinciliği Gadro kazanıyordu. Yüzme yarışı olsun, dalma olsun, güzel yürüme yarışması olsun Gadro hep önde, hep birinciydi. Gadro, arkadaşları oyun oynarken tek başına antrenman yapmış, hırsla kendini büyük bir şampiyon olacağım diyerek yetiştirmişti. Birinci olamamak diye bir şeyi düşünemezdi. Zaten her şeyden emin olmadan yarışmalara katılmamış ve girdiği ilk yarışmadan zaferle çıkmıştı.

  Karagöz İle Hacivat: Ayaklı Kütüphane (Serdar Yıldırım) 1 Mayıs 2020 Gülmece (Mizah) 

KARAGÖZ İLE HACİVAT: AYAKLI KÜTÜPHANE Karagöz ile Hacivat yolda karşılaşırlar. Karagöz: "Hacivat, evi taşımışsın? " Hacivat: " Doğru taşıdım. " Karagöz: " Nereye taşıdın? " Hacivat: " Şu kilisenin beş ev yukarısına. " Karagöz: " Kilis'e mi taşındın? " Hacivat: " Kilis demedim Karagözüm. Kilise dedim. " Karagöz: " Kilis'e taşındığına göre Konya'yı görmüşsündür. " Hacivat: " Konya da nereden çıktı? " Karagöz: " Kilis'e giderken kervan Konya'dan geçer. " Hacivat: " Ne Konya'sı, ne kervanı? " Karagöz: " Mervan dayım Konya'da otururdu. Çocukken gitmiştik. " Hacivat: " Dayının adı Mervan mıydı? " Karagöz: " Van daha ileride Acem sınırında. " Hacivat: " Eee? " Karagöz: " Orada bir göl varmış. Deniz kadar büyükmüş. " Hacivat: " Göl deniz kadar büyük olur mu? Deniz gölden büyüktür. " Karagöz: " Marmara Denizi, Ege Denizi. " Hacivat: " .... " Karagöz: " Karadeniz, Akdeniz. " Hacivat: " Bunları niye sayıyorsun? " Karagöz: " Saymayı bilirim, bir, iki, üç. " Hacivat: " Sonra. " Karagöz: " Üç, iki, bir. " Hacivat: " Sonrası yok mu? Sen kaça kadar okudun? " Karagöz: " Üçe kadar. Matematikte birinciydim. " Hacivat: " Belli, sondan birinci. "

  Keloğlan Dört Haramiler (Serdar Yıldırım) 25 Nisan 2020 Çocuk 

Bir varmış bir yokmuş. Bir Keloğlan varmış. Anasıyla birlikte karınca kararınca geçinip giderlermiş. Bir yıl hiç yağmur yağmamış, kıtlık olmuş. Ekinler tarlada, meyveler dalda, üzümler bağda susuzluktan kavrulmuş. Dereler, ırmaklar kurumuş. Bunun üzerine anası Keloğlan'ı iş bulup çalışarak para kazanması ve kışlık yiyecek alması için kasabaya gitmeye ikna etmiş.

  Gezgin Şehmuz İle Fakir Padişah (Serdar Yıldırım) 19 Nisan 2020 Başkaldırı 


  Karagöz İle Hacivat: Matiz (Serdar Yıldırım) 13 Nisan 2020 Başkaldırı 

Hacivat'ı gece uyku tutmaz. Sabah erkenden kalkar, giyinip dışarı çıkar. Karagöz'ün evinin kapısını çalar. Bir daha çalar. Karagöz uykulu gözlerle pencereye çıkar. Bakar kapıyı çalan Hacivat'tır: " Hacivat, sabahın seher vakti neden kapıyı çalarsın? " diye sorar. Hacivat: " İn aşağı Karagözüm, yarenlik edelim. Ben söyleyeyim, sen dinle. Sen söyle ben dinleyeyim. "

  Gezgin Şehmuz İle Vezir Cambaz Ali (Serdar Yıldırım) 12 Nisan 2020 Başkaldırı 

Gezgin Şehmuz daha önce adını hiç duymadığı bir ülkeye gitmiş. Bu ülkenin insanları mert, dürüst ve cengâver kimselermiş. Komşu ülkelerden birisi hariç diğerleriyle iyi geçinirlermiş. O iyi geçinemedikleri ülkenin kralı kendi halkına bile rahat, huzur vermezmiş. Ortada hiçbir sebep yokken sefere çıkılacak diye para toplar, genç-yaşlı demeden herkesi silah altına alır, küçük bir sınır olayını bahane ederek komşu ülkelerden birine saldırıp savaş çıkarırmış.

  Karanlık Benden Korktu (Serdar Yıldırım) 12 Kasım 2017 Başkaldırı 


  Timsah Kıkı İle Hacer (Serdar Yıldırım) 16 Ekim 2017 Başkaldırı 

Timsah Kıkı, Nil Nehri’nin kıyısında dinlenirken, duyduğu çığlıklarla yerinden fırladı. Hemen bir kayanın üstüne çıkıp etrafına bakındı. Bir çocuk akıntıya kapılmış sürüklenirken, karşı kıyıda insanlar koşarak çocuğu izliyordu.

  Robot Kartal (Serdar Yıldırım) 16 Ekim 2017 Fantastik 

Profesör Jack Stingo üniversitedeki görevinden arta kalan zamanlarda laboratuvar haline getirdiği evinin bodrum katında çeşitli deneyler yapıyor, yeni buluşlar gerçekleştirmeye çalışıyordu. Son birkaç yıldır bütün dikkatini robot kartal yapımına vermiş ve çalışmalarını bu yönde yoğunlaştırmıştı. Gerçi şimdiye kadar iki robot kartal yapmış ve bunları şehrin varoşlarındaki evinin geniş bahçesinde uzaktan kumanda ederek uçurmuştu, ama onun asıl amacı bu değildi.

 

 



Sevgi insanın kalbinde doğuştan yer etmiştir. Anne sevgisi bunun gelişmesine neden olur. Babamızı severiz, kardeşimizi severiz, arkadaşımızı severiz, okula gider öğretmenimizi severiz, düşüncelerimiz büyüdükçe vatanımızı severiz. Düşüncelerimiz daha da büyüdükçe üstünde yaşadığımız dünyayı severiz ve o dünyada yaşayan insanları severiz. İnsan sevgisi çok önemli bir duygudur ve insanı hayata bağlar. Sevelim, sevilelim, bırakalım kalbimiz sevgiyle dolsun.


  25.02.2008 21:45:59  

 

 

 

GİTARCI  ASLAN

 

 

Ormanlar Kralı aslan  bir varisi olmadığından yakınıyordu. Nedeni bilinmezdi fakat hiç yavrusu olmamıştı. Bir erkek yavrusu olsa bir iki yıla kalmaz kocaman olurdu. Şöyle yelesini  savurarak boy boy dolaşırdı ortalıkta. Ormana asayişi kontrol için çıktığında bir kükredi miydi, suçlular ve suç hazırlığı içinde bulunanlar saklanacak delik aramalıydı. Neden sanki tacını, tahtını bırakacağı bir varisi yoktu. Yakın akrabaları falan  da  yoktu  ki, onlardan  birini  yanına  alsın, yetiştirsin, kendinden sonrası için kral olmaya hazırlasın. Kral dediğin soylu olurdu, asil olurdu, öyle her önüne gelen krallık yapamazdı. Tutsa alelade bir aslanı kendinden sonrası için vasiyet etse, yeni kral beceriksiz çıkacak ve yönetim etkisiz kalınca  da  orman  karışıklığa,  kargaşalığa,  kaosa sürüklenecekti.

 

“ Hayır, gözüm arkada kalmamalı “ diye düşündü Ormanlar Kralı aslan. “ Soy kütüğümü tekrar kontrol etmeliyim. Hem bu defa  öncekiler gibi  olmamalı, çok  daha  dikkatli  davranmalıyım. Babamı, dedemi ve tüm soyumu, sopumu en ince ayrıntılarına  kadar  incelemeliyim. Mutlaka bulmalıyım, damarlarında asalet kanı taşıyan bir aslan mutlaka bulmalıyım. ”

 

Ormanlar Kralı aslanın günlerce süren araştırması sonunda meyvesini verdi. Dört nesil öncesinde krallık yapan aslan yerine büyük oğlunu vasiyet edince küçük oğlu bu duruma üzülmüş ve çekip gitmişti. Onun çok uzaklardaki Grandr Ormanı’na gittiği  ve  orada  sakin  bir  yaşam  sürmeye başladığı belirtilmişti. Konu hakkında daha sonra ne  olduğu  gibi  bir  bilgiye  rastlanmıyordu. Ormanlar Kralı aslan tilkiyi huzuruna  çağırdı  ve  ona  durumu  anlatıp,  Grandr  Ormanı’nda araştırma  yapmasını, eğer varsa, akrabalarından genç ve yetenekli bir erkek aslanı alıp saraya getirmesini emretti. Tilki tamamen sessiz iş görecek ve dışarıya bilgi sızdırmayacaktı.

 

Tilki,  Grandr Ormanı’na vardığında küçük bir kalabalık gördü.Bu kalabalığın ortasında genç bir erkek aslan gitar çalıyordu. Tilki daha önce gitar çalan bir aslan görmediği için çok şaşırdı. Pek de güzel çalıyordu canım bu aslan gitarı. Gitar sesini yakından dinlemek için ön sıraya geçmek lazımdı. Haydi ne duruyordu geçseydi ya ön sıraya. Tilki  kalabalığın  arasından  sıyrılarak  ön sıraya geçti. İşte şimdi gitar sesi kulağına daha bir hoş  geliyordu. Bir  süre  bu  gitarcı  aslanın konserini dinledikten sonra onun oldukça yetenekli olduğunda  karar  kıldı. Hani  gitarcı  aslan hava karardıktan sonra konserini bitirip dinleyenlere teşekkür edip kalkıp gitmese sabaha kadar onun çaldıklarını dinlemeye razıydı. Bu kadar olurdu canım, bu kadar olurdu.

 

Tilki ertesi gün yoğun bir çaba içine girdi. Sağa  gitti, sola gitti, gezdi, dolaştı. Pek  çok  orman hayvanıyla konuşmalar yaptı. Ne yaptı etti, sözü döndürdü, dolaştırdı, dört nesil öncesinde kral olan aslanın küçük oğlunun ne olduğu, nasıl yaşadığı ve soyunun devam edip etmediği sorularını onlara sordu. Konuya doğru dürüst bir açıklama  getiren  yoktu. Hep  ben ne  bileyim,  ben  ne bileyim. Fakat iş dedikodu anlatmaya geldi miydi fındık kırdırıyorlardı. Birbirlerinin arkasından demediklerini bırakmıyorlardı. Dedikodu kötü bir alışkanlıktı, bunu bari bilselerdi ya..

 

Tilkinin Grandr Ormanı’ndaki araştırması on gün devam etti. Sonunda  bir yaşlı  aslan  konuyu aydınlığa kavuşturdu. Kraliyet ailesinden şu anda hayatta olan bir aslan kalmıştı. O  da  gitarcı aslandı. Tilki için gitarcı aslanı bulmak  zor olmadı. Yine  aynı  yerde  konser  veriyordu. Tilki konser sona erdikten sonra gitarcı aslanın yanına giderek, Ormanlar Kralı aslan tarafından buraya gönderildiğini, kralın kendisini konser vermek için saraya davet ettiğini söyledi. Bu teklifi kabul eden gitarcı aslan, ertesi gün tilki ile birlikte yola çıktılar.

 

Saraya varınca tilki gitarcı aslana kalacağı odayı gösterdikten sonra kralın huzuruna çıktı ve en başından başlayarak olanları anlattı. Damarlarında asalet kanı taşıyan genç ve yetenekli bir erkek aslan nihayet bulunmuştu. Fakat şu gitar çalma işi kralı hem şaşırtmış, hem de düşündürmüştü. Nereden aklına gelmişti bilmem ki bu aslanın gitar  çalmak?  Akşam  yemeği  sarayın  yemek salonunda yendikten sonra gitarcı aslan konserine başladı. Sanki  sihirli  bir  el  gitarın  telleri üzerinde dolaşıyordu ve dinleyenler bu tellerden çıkan nağmelerle büyüleniyorlardı. Bazı bazı gitarcı aslan sesiyle de iştirak ediyordu bu nağmelere ve  gerçekten büyüleyici bir tablo ortaya çıkıyordu.

 

Günler günleri kovaladı. Geçen günlerle birlikte kral gitarcı aslanı  tanıdıkça  daha  bir  sevdi. Asildi, soyluydu, bilgiliydi, kültürlüydü, saygılıydı. Daha  ne  olsundu  canım  aynı  zamanda kuzeniydi ya bu gitarcı aslan.Yerine vasiyet ederdi olur biterdi.Ama bunu ona nasıl söyleyecekti. İşin en zor tarafına sıra gelmişti. Günler geçip gidiyor fakat kral bir  türlü  ona  söyleyemiyordu. Sonunda kral bir gün cesaret bulup her şeyi olduğu gibi anlattı.

 

“ İşte soy kütüğü burada. İşte şunlar dört nesil öncesinde dedelerimizin adları. Benim dedem kral tarafından vasiyet edilince, senin deden Grandr Ormanı’na gitmiş. Onun  soyundan  sadece  sen yaşıyorsun. Yani sen benim kuzenim oluyorsun. Benim  tahtımın,  tacımın  tek  varisi  sensin. “

 

Kralın anlattıkları gitarcı aslanı hiç şaşırtmadı. Zaten  o  bütün  bunları  babasından  defalarca dinlemişti. Her şeyi bildiğini krala söyledi. Kral, gitarcı aslanı açık sözlülüğünden dolayı kutladı. Çünkü gitarcı aslan her şeyi bildiği  halde  bildiğini  söylemeyiverse  hem  kendini  aldatmış sayılırdı, hem de kralı. Kral bunun farkındaydı ve böylesine mert bir aslanın  varisliği  kabul etmesinden kıvanç duydu.

 

Yazan: Serdar  Yıldırım

 

 

 

"Boşluksuz Bir Yazı."

  25.02.2008 21:36:26  

KORKAK  TAVŞAN

 

Orman kenarında bir Korkak Tavşan yaşarmış. Geceleri gizlendiği ağaç kovuğundan hiç  çıkmazmış. Uyurken korkulu rüya gördüğü zamanlar  kan ter  içinde  uyanır,  rüyasında gördükleri sanki gerçekten oluyormuş gibi titrer dururmuş. Günlerden bir gün yuvasından fazla uzaklaşmadan yiyecek aramaya çıkmış. Dört beş adım  atıp çevresine bakınır, tehlike olmadığına kanaat getirir, öyle ilerlermiş.  Ceviz  ağacının dalından bir ceviz Korkak Tavşan’ ın yanı başına düşmesin mi?  Korkak, neye uğradığını  şaşırmış. Aklı başından gitmiş. Gerisin geriye dönüp arkasına bile bakmadan  can derdiyle  koşarak yuvasına gelmiş. Kapının  sürgülerini  takıp,  yatağın  altına  saklanmış.  Korkak   Tavşan’ ın  daldan düşen bir cevizden kaçtığını Bilge Tavşan görmüş. Yerden cevizi alıp, cebine koymuş. Korkak Tavşan’ ın yuvasına gelmiş ve kapıyı çalmış. “ Tavşan kardeş, kapıyı açar mısın? Ben geldim. Ben Bilge Tavşan’ım. Seninle konuşmak istiyorum. “  

 

Korkak Tavşan,  Bilge Tavşan’ ın sesini duyunca rahatlamış. Gizlendiği yatağın altından çıkmış. Kapının sürgülerini çekip kapıyı açmış: “ Hoş geldin Bilge Tavşan..Buyurun, gelin içeriye, size havuç ikram edeyim..”Ev sahibinin bir tabak içinde getirdiği havuçlar yenilmiş. Oradan buradan  konuşulmuş. Derken  Bilge Tavşan  asıl konuya geçme zamanının geldiğine karar verip  karşısındakini   incitmemeye, gururunu kırmamaya, üzmemeye dikkat ederek şöyle demiş:   “ Sevgili tavşan kardeş, bundan bir saat kadar önce orman kenarında gezintiye çıkmıştım. Biraz ilerde sizi gördüm, geliyordunuz. Birdenbire geriye dönüp koşmaya başladınız.  Niçin?  Acaba ne oldu?  Diye  merak  ettim. Geçerken  uğrayıp  sorayım  dedim. “   

Korkak Tavşan  ezile büzüle: “ Şey… Bilge Tavşan  “ demiş. “ Ağaçtan üstüme bir aslan  atladı.Yan tarafıma düştü. İkinci hamleyi yapmasına fırsat bırakmadan kaçtım. “ 

 

Bilge Tavşan: “ Sen hiç merak etme, tavşan kardeş. Ben o aslanı yakalayıp cezasını verdim. İşte burada…”  demiş ve cebinden çıkardığı cevizi tabağın içine bırakmış.

 

Korkak Tavşan: “ Aaa!..Bu aslan değil, ama bu bir ceviz…” demiş.

 

Bilge Tavşan: “ Tavşan kardeş, ceviz ağacının yanından geçerken daldan bu ceviz düştü. Her an karşına bir aslan veya bir yılan çıkacakmış gibi dört beş adımda  bir  durup  bakınarak  yürürken, daldan düşen bu cevizi sana saldıran aslan  zannettin.  Gereğinden  fazla  korktun.  Dikkatli  olmak, tehlikelerden belli ölçüler içinde sakınmak gerçekten her zaman her yerde faydalıdır. Fakat çeşitli alışkanlıklarda olduğu gibi korku eyleminde de aşırıya kaçmak, fazla  önem  vermek doğru değildir. Hepimizin korktuğu  bir  şeyler  vardır.  Korkulması  gereken,  bize  zararlı olabilecek durumlar sayılamaz. Korku beyinde düşüncedir, kurtulursun. Evet, sevgili tavşan kardeş, artık yalnız değilsin. Ben varım. Sana yardım edeceğim ve ikimiz el ele  verip bu korkaklık illetini söküp atacağız. Var mısın?    demiş ve elini uzatmış.

 

Korkak Tavşan: “ Varım, Bay Bilge. Bundan sonra korku kelimesini aklımdan sildim. Korkmıycam işte, ne olacaksa…” demiş ve Bilge Tavşan’ın  elini sıkmış. Aradan bir yıl geçmiş. Korkak Tavşan  artık ormanda yokmuş, yerine Cesur Tavşan varmış. Üstün cesareti sayesinde “ Tavşanların Başkanı “  olmuş. Ormandaki hayvanlar arasındaki konuşmalarda  bazı hayvanlar  gecenin karanlığında, ormanın derinliklerinde bir tavşanı yalnız başına dolaşırken gördüklerini yeminler ederek anlatırlarmış.  

 

Yazan:  Serdar  Yıldırım 

 

 

"Boşluksuz Bir Yazı."

  25.02.2008 21:32:29  

 

                                                              FAKİR  AHMET

 

Annesi, babası fakirdi Ahmet’in.  Tek göz odalı bir gecekonduda oturuyorlardı. Babasının ciğerleri hasta olduğundan zorunlu emekliye ayrılmıştı. Ahmet okul olmadığı zamanlar simit satarak zorlukla ilkokulu bitirdi. Daha sonra komşusunun yardımıyla bir lokantaya bulaşıkçı olarak girdi. Ahmet hayalini gerçekleştirmek için ilk adımını atmıştı. Eskiden lokantaların camları arkasında gördüğü o güzelim yemeklere kavuşmuştu. Artık günde üç öğün karnı doyuyordu. Lokantada yemek pişiren Veli dayıyı göz hapsine almıştı. Ondan yemek yapmayı öğrenecek ve kendi de bir aşçı olacaktı ama Ahmet başkasının lokantasında değil kendi lokantasında görevini yerine getirecekti.

 

Ahmet askerden geldikten sonra şehrin mevki yerinde lokanta açtı. Yaptığı yemekler çok lezzetli olduğu için  lokanta müşterilerle dolup taşıyordu. Kazancı yerindeydi. Ara sıra muhtaç insanlar lokantaya gelirdi ve bedava yemek yerlerdi.

 

Lokantada çalışan garsonlar ve müşteriler Ahmet’in  öğle vakitleri boş bir masaya giderek masanın üstüne iki tabak yemek bırakmasına bir anlam veremezlerdi. Onlar ne bileceklerdi yıllar önce sefaletin bitirdiği anne ve babasına Ahmet’in  armağanını. Hem onlar duyamazlardı ki, tabakları masanın üstüne bırakırken Ahmet’in  “ Bundan sonra aç kalmayacaksınız anneciğim ve babacığım. Alın yemeklerinizi karnınızı bir güzel doyurun “  diye mırıldandığını.

 

Yazan: Serdar Yıldırım

 

 

"Boşluksuz Bir Yazı."


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2023 | © Serdar Yıldırım, 2023
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.

 

Bu dosyanın son güncelleme tarihi: 28.03.2023 21:13:25