Yalnýzlýk güzel birþey, ama birilerinin yanýnýza gelip yalnýzlýðýn güzel birþey olduðunu söylemesi gerekir. -Balzac |
|
||||||||||
|
Sibel’den gelen ilk mektubun üzerinden bir aydan fazla bir zaman geçtikten sonra ikincisi de geldi. Mektubu okuduktan sonra anladým ki, Sibel’le olan bu iliþkim, adeta býçak sýrtýnda gidiyordu. Her an bitebilirdi. Mektubun baþýnda uzun uzun anlatýlanlardan bu kanaate varmýþtým. Defalarca yazdýðý mektuplarý silmiþ, vazgeçtiðini bildiren mektuplar yazmýþ ve en sonunda da bunu göndermeye karar vermiþ… Tabi bu þartlar altýnda benim yapabileceðim pek fazla bir þey yok. Bu öykü ile ilgili vereceði bir olumsuz kararý deðiþtirebilmem mümkün deðil. O yüzden sabýrla, onun özgür iradesi ile yapacaðý davranýþlarý beklemek durumundayým. Mektubun baþ kýsmý az önce de söylediðim gibi bu konularla ilgili. Aslýnda bunlar okuyucuyu pek ilgilendirmeyeceðinden, konu ile ilgili kýsmýný aktarýyorum: “Akýl hastanesinde yattýðým günlerde “Ben deli miyim?” sorusunu kendime sorduðum zamanlar oluyordu. Her defasýnda cevabým “Hayýr”dý. Çevremde olup bitenlerden haberdardým, diðer hastalarla kendimi mukayese ettiðimde farklý olduðumu anlýyordum. Olaylara karþý kayýtsýzdým, hiç kimse ile konuþmuyordum, kendi iç dünyamda yaþýyordum. Ama tehlikeli durumlardan korunmasýný da biliyordum. Mevsim kýþtý. Çünkü hava soðuktu. Ancak “hangi ay, ya da yýl?” diye sorarsanýz cevaplandýramam. Buradaki zamaný algýlama þeklim normal yaþamýmdakinden farklýydý. Günlerden ne olduðu, hangi ayda bulunduðumuz veya kaç yýlýydý gibi sorular beni hiç ilgilendirmiyordu. Zaman ile ilgili olarak sadece sabah, öðlen ve akþamý biliyordum. Uyandýktan sonra kahvaltý ettiðimde sabahtý, yemek yeme zamaný geldiðinde öðlendi ve hava kararmaya baþladýðýnda veya ikinci yemekte de akþamdý. Bildiðim bu kadardý ve bu da bana yetiyordu. Öðlenleyin kar yaðmaya baþladý; tâ ertesi günün sabahýna kadar. Her taraf bembeyaz olmuþtu. Derken öðlen biraz geçince hava açtý, güneþ yüzünü gösterdi. Hatta kar yavaþ yavaþ erimeye baþladý. Sonra, hava gene kapattý. Soðuk arttý. Pencerenin yanýna gidip dýþarýya baktýðýmda aðaçlarýn dallarý sanki camla kaplanmýþ gibiydi. Demek ki eriyen kar sularý, ani soðuk nedeniyle buza dönüþmüþtü. Koðuþtakilerin hemen hepsi yataklarýna yatmýþlar, yorganýn altýna girmiþlerdi. Yoksa soðuktan baþka türlü korunamazlardý. Çoðu zaman olduðu gibi, o gün de kaloriferler yanmýyordu. Kazan dairesinden gelen çekiç sesleri yapmaya çalýþtýklarýnýn iþaretiydi. Bu tamirat iþinin biraz uzun süreceðini tahmin ediyordum, çünkü önceki tecrübelerimden bunu öðrenmiþtim. Üþüdüm. Pencere kenarýndan ayrýlýp yataðýma gittim. Az önce koðuþta ayaktaki tek kiþi benim sanýyordum, yanýlmýþým. Benden baþka bir kiþi daha vardý. Yürürken çýkardýðý gürültüden kim olduðunu tahnin etmiþtim: Belâ geliyordu… Evet bu kadýn, tam bir belâydý. Geçen gün onu bizim koðuþa getirdiklerinde görünüþünden bile korkmuþtum. Cüsseli, iri yarý, pazulu, güçlü-kuvvetli bir kadýn. Yüksek sesle konuþuyor, o konuþurken bir baþkasýnýn konuþmasýna asla tahammül edemiyordu. Saldýrgandý. Sebepli sebepsiz insanlara vuruyor, yiyeceklerini ya da eþyalarýný ellerinden çekip alýyordu. Bana doðru yürüdüðünü gördüm. Geldi, baþucumda durdu. Bana kötü kötü baktý. Ben de ona baktým. Sonra bakýþlarýmý kaçýrýp, baþýmý yorganýn altýna soktum. Bir yandan da bir an önce defolup gitmesi için dua ettim. Ayak seslerinden gittiðini anladým, yorganý baþýmdan indirip arkasýndan baktým. Yataðýna gidip yatacaðýný sandým, öyle olmadý. Bir karyolanýn yanýnda durdu. Orada 18-19 yaþlarýnda bir genç kýz yatýyordu. Ona doðru saldýrýya geçti. Bir þeyler almak ister gibiydi. Kýz da vermemek için direniyordu. Kýzý karyoladan aþaðýya atýp, üzerine çýktý ve çiðnemeye baþladý. Kýz çýðlýk atýyordu. Biz ise hepimiz bu olayý sadece seyretmekle yetiniyorduk. Dakikalarca kýzý çiðnedi. Bu da yetmemiþ olmalý ki kýzcaðýzý havaya kaldýrýp duvara çarptý. Genç kýzýn bedeni yere yýðýldý kaldý. Hareketsizdi ve artýk baðýrmýyordu. Büyük bir ihtimalle ölmüþ olmalýydý. Baðýrýþlarý duyan iki hastabakýcý içeriye girdi. Bumu gören kadýn, onlara karþý da saldýrýya geçti. Hastabakýcýlar koðuþtan kaçmakta buldular çareyi. Hastanedeki diðer personelden yardým alýp tekrar geri döndüler. 7-8 kiþi bu saldýrgan hastayý zor zaptettiler ve oradan götürdüler. Sonra da kýzcaðýzýn bedenini bir sedyeye koyup dýþarý çýkardýlar. Bir daha ne bu hastayý ne de kýzý gördüm. Bu olay koðuþtaki hastalarýn hemen hepsini etkilemiþti. Soðuða korku da eklendiðinden, ben dahil tir tir titreyen hasta sayýsý oldukça fazlaydý. Koðuþtaki yaþamýn eski haline dönmesi fazla sürmedi. Olaydan sonraki gün, ne Belâ’yý ne de ölen kýzcaðýzý hatýrlayan vardý. Yalnýz bir deðiþiklik olmuþtu. O da koðuþta bir hastabakýcýnýn sürekli nöbet tutmasýydý. Doktorlarýn da daha sýk gelmeye baþladýklarýný söylemek gerekir. Bir gün doktor ve iki hemþire koðuþa geldiler. Ben dahil dört kiþiyi seçtiler ve bize “Eþyalarýnýzý toplayýn.” Dediler. Taburcu edileceðimizi düþünmüþtük. Ama onlar bizi baþka bir odaya götürdüler. Sanýrým Belâ’dan sonra bazý tedbirler almayý düþünmüþlerdi. Çünkü koðuþta baþka saldýrgan hastalar da vardý. Bunlarýn bizim gibi sessiz, kendisini koruyamayacak durumda olan hastalara zarar vermesini önlemek için böyle bir tedbir düþünmüþ olmalýlar. Yeni odamýzda tam on tane yatak vardý. Biz dört kiþiye yerlerimiz gösterildikten sonra bir yatak boþ bile kalmýþtý. Yani þimdilik burada dokuz kiþiydik. Duvar kenarýna sýralanmýþ, çoðunun kapaðý kýrýk dolaplardan boþ olan bir tanesine eþyalarýmý koydum. Eþyalarým dediðim de ufacýk bir bohça… Bu oda, daha aydýnlýktý, ötekine göre sýcaktý da. Yerlerin pisliði bakýmýndan diðerinden farký yoktu. Bir de rahatsýz edici aðýr bir koku vardý. Galiba kanalizasyondan geliyordu. Neyse ki bu kokuya da alýþacaktým. Demek ki hayat insaný her zaman aðlatmýyor, güldürdüðü ve sevindirdiði zamanlar da oluyormuþ… Burada çok uzun süre kaldýðýmý tahmin ediyorum. Ýfade çok klasik bir söz olacak, ama söylemeliyim: Bu odada ben birinci “yeniden doðuþumu” yaþadým. Neden birinci? Çünkü ikincisi de var. Demek ki hayat insaný her zaman aðlatmýyor, güldürdüðü ve sevindirdiði zamanlar da oluyormuþ… Yeniden doðuþlarýmý buluþtuðumuzda siz anlatacaðým. Yakýnda görüþeceðiz. Hoþça kalýn.” (Devam edecek)
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |