En bilge insanlar bile arasıra bir iki zırvadan hoşlanırlar. -Roald Dahl |
|
||||||||||
|
Aşk özel bir serüvendir. Her aşkın ne kendine has yaşanmışlıkları, duyguları ve izleri vardır. Hiçbir aşk bir diğer aşka benzemez. Benzeyen: ayrılık, acılar, kaybetme, kavuşamama gibi sonuç hallerin varlığıdır. Bu sonuçların dillendirilmesi ortak bir sese dönüşür. Böylece hisler, arzular hazza dönüşür. Başkalarının aşkını dinlemek ve izlemenin uyandırdığı duygunun kişideki ağırlığı bundandır. Kişi kendini başkasının aşkıyla özdeşleştirir. Kendini diğer kahramanların yerine koyar. Yaşadıklarını ve yaşamak istediklerinin yansıması haline dönüşür başkaların aşkları. Kendi aşkların kurbanı olanlar, başkaların aşklarıyla tatmin olur. Başkaların aşklarıyla kendilerinden geçerler. Başkaların fantezi aşklarını gerçek sanıp, özenirler. Başkaların hazinle biten aşklarını kendi aşklarına dönüştürürler. İçlerinde biriken ve ifade edilmeyen aşklarını, başkalarında gördüklerinde, kendilerinden geçmeleri de bundandır. Yaralı kalp, her türlü duygusal etkiye açıktır. Bu etkinin nereden nasıl geldiğinin önemi yoktur. Yeter ki içinde aşk olsun, elle tutuşma olsun; yeter ki için sevişme olsun, yeter ki içinde kahvaltı olsun, yeter ki arada oynaşmalar olsun. Bir şey olsun ve adı aşk olsun bu yeterlidir. Yaralı kalp bu sanal saçmalığı gerçek sanıp, sahiplenir. Hem de kör bir inatla sahiplenir. Yarası çok olan bir toplumun yaralı kalplerinden faydalanmak, yaralı kalpler üzerinde etki kurup, denetim altında tutmak tam da sinema yapımcıların işidir. Sinema yapımcıların bol bol aşkı işlemelerinin bir nedeni toplumdaki yaralı aşkın çokluğu ve kişilerin bunu onaracak iradesizlikleridir. İçinde aşk olsunda b.tan olsun sinema izleyicisinin genel bir kriterine dönüşmüş halde. Arayış da olan insanlar önlerine konan tatsız tuzsuz her şeyi sahiplenir oldular, çünkü tadı bilmeyenlerin hazin durumu budur. Zayıflığımız, yönlendirilmezi kolaylaştıran bir durumdur. Aşka karşı zayıf bir toplumuz çünkü duygusal yaralarımız fazla. Peki, bu yaradan kimler nasıl faydalanıyor? Burada algılarla nasıl oynanılıyor? Bunun üzerinden insanların dünya görüşü ve ahlak anlayışları nasıl değişime uğruyor? Bu sorular sorulmuyor, çünkü yaralı bir kalp bunlarla uğraşmaz, çünkü tek derdi kendini tatmin etmek olan insanın, aradığı haz ve doyumdur. Yukarda da dediğimiz gibi bu durumdan en iyi faydalanan görselliğin gücünden faydalanan sinemadır. Sinema hayat gerçekliğinden ve sorunlarından yola çıkarak oluşturduğu kurgu insanlara çok cazip gelmekte, çünkü -beyaz perdeye kilitlenen kalp ve zihin- duygunun kendisine yaşatılmasını kolaylaştırmaktadır. Bunun son örneği: İncir Reçeli filmi. Biz birinci film değinmeden, ikinci film üzerinden bir değerlendirmeye gideceğiz. Metin, Duygu’yu yitirmiş/kaybetmiş olmanın perişan halleri beyaz perdeye kilitlenen yaralı kalplere hüzün ve acı vermektedir. Metinle beraber acıyı beraber teneffüs eden yaralı seyirci kendinden geçercesine derinden ama yavaş nefes alırcasına ekrana kilitlenmesinin anormalliği gayet normal bir halle dönüşüyor. Kaybetmek/yitirmek hayatın bir parçasıdır. Zaten aşkı ilginç ve cazip yapan da yitirmek değil midir? Mutlu sonlarla kim ilgilenir ki. Sorun Metin kişiliğinden ekrana kilitlenenleredir. Gecesi gündüzü belli olmayan bir ayyaşa dönüşen, hiçbir şeyi umursamayan, kendini salmış, hayatta bir derdi olmayan bir karakterin örnek bir aşık modelinin sunulması sorundur işte. Hayatı içkinin her türlüsünü tüketmek ve kendisini bara kilitleyen ve başka bir hayatı olmayan ve kimseyi önemsemeyen bir kişinin aşkı sorundur. Hayatı sadece aşk olarak sunan, ölüler aldatılmaz, yaralı yaralının derdinden anlar cümlelerin arkasına sığınarak cinselliği ve aldatmayı meşrulaştıran bir anlayış sorundur. Sahi her beraberliğin öncesi ve sonunda gözümüze gözümüze sokulmayan çalışılan “Ölülüler aldatılmaz” repliği neyin nesidir. Bu nasıl bir algı oyunudur. Bu nasıl cinselliği meşrulaştırmadır. Bu nasıl aldatma hissi uyandırmaktır. Bu cümlenin devamı ben ayrıldım, ayrıyım bu aldatılmak sayılmaza giden bir zihniyet oluşturmadır. Bu, o beni aldattı, bende aldattır zihniyete zemin hazırlayan değerleri, inançları yıkmaya yönelik anlayışları aşılama adımı değil midir? Ayyaşlığın ve sarhoşluğun nedenini geçici olarak unutturuyor diye, insanları ayyaşlığa davet etmenin algısı, ben istersem içmem kurgusuyla örtmek değilse nedir. Üzerine basıla basıla, gözümüze sokularcasına içki bardakların görüntüsünün altındaki mesaj neyin nesidir? Aşk ve içki ikilisinin bu kadar kolay meşhurlaştırma yolunu gösteren film azdır. Mantığa büründürerek insanları aşklarını anestezi formatına içmeye çağıran kaç film repliği vardır. Hayatta başka derdi olmayan ayyaşın aşkı maalesef ağzı pis kokuyor. Hiç de zevk vermiyor. Ve Gizem’in açılış sahnesindeki gibi insanın midesi bulanıyor… Bu aşk içki kokuyor. Sevgi kokmuyor. Bu aşk bencillik rengiyle süslenmiş. Hayat sevinci, hayata dönüş yok. Bu aşk, ilk kadınla beraber olmayı ön görüyor. Bu aşk kadına ve erkeğe saygıyı öğretmiyor. Bu aşk kirli, ama temizmiş gibi lanse ediliyor. Bar aşkı ancak bir köpeğin alasız aracılığıyla birlikteliği olacak kadar gerçek olabilir. Bar aşkı: insanımızın, halkımızın aşkı değildir. Sadece çaresiz insanların içinde bulunduğu durumdan faydalanma ve aldatmaktır. Modern insanın kimliksizliği kadar bu bar aşkı da kimliksizdir. Bar aşkı, bir çöplüktür yani kalpları ve akılları bulanmışların yeridir. Aşkta elbette hüzün olacak, gözyaşı olacak ama bunun bir etiği vardır. Aşk, ayyaş olmak değildir. Aşk, hayata küsmek değildir. Aşk, barda insanları eğlendirmek değildir. Asıl tuhafı nedir biliyor musunuz? Bar aşklarının halkın sahiplenmesidir. Hâlbuki bu halkın aşkı, bar aşkına dönüşmemelidir. Bu halkın aşkları barda başlayan, barda devam eden bir aşk değildir. Bu halkın aşkı yücedir. Mahremdir. Umuttur. Yarındır. İnançtır… Duyguların hazzı bizim aşkımızı bar aşkına dönüştüren İncir Reçeli filmlere tepkiler sese dönüşmediği sürece biz kendimizi içki şişelerin arasında bulacağız ve birileri de buna kısaca anestezi deyip, bizimle dalgasını geçecektir. Osman Tatlı osmantatli@gmail.com www.osmantatli.com.tr Film: İncir Reçeli Yapımı : 2014 - Türkiye Tür : Dram , Romantik Süre: 108 Dak. Yönetmen : Aytaç Ağırlar Oyuncular : Halil Sezai Paracıkoğlu , Sinan Çalışkanoğlu , Şafak Pekdemir , Ahmet Uz , Selim Akgül Senaryo : Aytaç Ağırlar Yapımcı : Necati Akpınar , Arda Erkman
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © osman tatlı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |