Dünya hiçbir padişaha kalmadı, sana da kalmayacaktır. -Nizamî |
|
||||||||||
|
Hala inanamamıştı. O ışık ve içeridekiler. Neydi öyle? Her şey okul partisinde başlamıştı. Rıdvan okulunu başarı ile bitirmiş ve okul tatili olarak sınıfça Antakya’ya gideceklerdi. Sözleşildiği gibi sabah sekizde okulun önüne otobüs yanaşmış, güle oynaya otobüse binmişlerdi. Önce lüks binaların önünden geçtiler. Sonra dağa rampa çıkmaya başladılar. Uzun sürenin sonunda düzlüğe geldiler. Karşılarında Amik ovası sere serpeydi. Öğrenciler buna alkış tufanı ile karşılık verdi. Öğretmenleri “Önce Beyazid-i Bestami’yi ziyaret edeceğiz. Otobüs yokuş aşağı inerken çıt çıkarmayın. Nazar değebilir. Şoförün konsantresini bozmayalım.” Yavaş yavaş dağdan aşağıya inmeye başladılar. Kırıkhan Antakya ayrımında trafik polisleri kontrol yapıyordu. Polis işareti ile durmadan Kırıkhan istikametine yol aldı. Öğrenciler kendi aralarında konuşuyorlardı. Bektaş “Ramazan ayında şeytanlar zincirlerle buralarda bir yerlerde bağlanırlarmış. Şeytanlar ay boyunca kimselere zarar veremezmiş.” Rıdvan “Ben de duydum bu efsaneyi ama benimki biraz değişik. Şeytanları tutan zincirleri Bestami hazretleri kitlermiş.” Bektaş “Nasıl olur bu? Beyazidi Bestami bin sene önce öldü.” Rıdvan “Bazı evliyaların öldükten sonra manevi tasarrufları devam eder.” Herkesi derin bir düşünce aldı. Otobüste Beyazidi Bestaminin bulunduğu yere doğru tepeyi tırmanmaya başladı. Kısa süre sonra makama geldiler. Öğrenciler otobüsten indi. Sorumlu öğretmen “Burada bir saat mola vereceğiz. Dileyen uzaklaşabilir ama bize yakın olmak şartıyla.” Rıdvan ve üç arkadaş daha önce geldikleri burayı inceleme yapmadı. İçeriye girip makamın önünde dua ettiler. Dışarı çıktılar. Makamın arkasına geçtiler. Rıdvan “Öğretmen görmesin sigara içtiğinizi.” Bektaş “Kendi de içiyor bir şey demez.” Bunu der demez Bektaş’ın elindeki sigara közü üzerine düştü. Bektaş telaşla eliyle üzerini silkeledi. Rıdvan “Öğretmen görmedi ama Bestami hazretleri gördü, sonra ekledi. Ben buraya çok geldim. Bir gelişimde buralarda bir yerlerde mağara gibi bir yer gördüm. Ama ondan sonra bir daha geldim. Mağara yoktu.” Arkadaşları meraklanmıştı. Bektaş “Gel de bizi oraya götür, bakalım.” Belki şimdi vardır.” Kalktılar. Geride kalan arkadaşlarına haber edip oradan uzaklaştılar. On dakikadır yürüyorlardı. Bektaş “Geç kalmayalım. Gittiğimiz yer uzak mı?” Rıdvan “İşte orada mağara.” Ama mağaranın girişinde nur yüzlü bir yaşlı elinde, asası ile gelenlere bakıyordu. “Gelin korkmayın.” Dedi yaşlı adam. “Şeytanları görmek istiyorsanız içeri girin. Bektaş heyecanla “Ciddi mi?” dedi. Yaşlı cevap vermedi. Beraberce mağaradan içeriye girdiler. Yaşlı “Siz mağaradan içeriye girdiğiniz an Ramazan ayı başlamıştır. Bazı şeytanlar hiçbir zaman buradan kurtulamıyorlar. O yüzden Ramazan ayı gibi bir hal yaşıyorlar. Allah onlara toplantılarının daimi surette burada olacağını yazdı.” Rıdvan “Hani hiç şeytan görmedik üstelik meşale olmadı halde bu karanlıkta etrafı görebiliyoruz.” Birden önlerinde devasa alevler yükseldi. Br müddet bu böyle devam etti. Sonra alevler şekil almaya başladı. İnsan boyutunda, kulakları sivri, kuyrukları olan, kuyruklarının ucu üçgen şeklinde şeytanlardı bunlar. Şeytanlardan biri “Ya Bestami bizi zincirlediğin halde yine bizi gösteriye mi .çıkartıyorsun?” Yaşlı adam “Ey Sarra sana ve içeridekilere müjde getirdim. Bu müjdenin daim olması için çocukların sorularına doğru cevap verin.” Sarra şeytan “Sorun da görelim bakalım.” Dedi gençlere doğru. Rıdvan “Madem şeytansın bilirsin. Matematik nereye kadar ilerler?” Sarra şeytan bir kahkaha koyuverdi. Ardından diğer şeytanlar. Sarra şeytan “İnsanoğlu bilirde bildiği yoldan ilerlerse matematik çağ atlar. Sana söyleyebileceklerim yalnız bu kadar.” Rıdvan’ın gözleri yaşlı adamı aradı ama bulamadı. Bektaş’ta baktı sağına soluna, ortalıkta yok. Şeytanlardan biri başından beri zincirini kırmaya çalışıyordu. Bunu başarmıştı. Dört öğrenci çığlık atarak mağaranın ağzına doğru koşmaya başladı. Onları yine o yaşlı adam karşıladı. “Bir daha buralara gelmezseniz sevinirim. Sizin iyiliğiniz için.” Dedi. Gençler cevap vermeden koşarak oradan uzaklaştılar. Makama gelmişlerdi. Molanın bitmesine az bir süre kalmıştı. Görevli öğretmen bir öğrenciyi kafileyi toplaması için görevlendirdi. Rıdvan’ın yanında İnci vardı. İkide bir Rıdvan’ın yüzüne bakıp duruyordu. “Ne oldu sana böyle? Dut yemiş bülbül gibisin.” Rıdvan “Başımıza neler geldi sorma. Tepenin birinde şeytanları gördük.” Sonra ayrıntıları ile mağarada yaşananları anlattı. Rıdvan ve üç arkadaşı diğer gibi, tarihi yerleri gezerlerken, dikkat kesilmiyorlardı. Akılları hep o şeytanların toplantısındaydı. Rıdvan “O yaşlıya şeytan Bestami diye hitap etti. Acaba o Beyaziid Bestami olabilir mi?” Bektaş “Ben onun Bestami inanıyorum. Baksana adamın yüzü nurlarla dolmuş.” Rıdvan “Acaba Ramazan ayında neler ooluyor o mağarada? Aama oraya bir daha gitsek bildiğimiz gibi mağaranın yerini bulamayız. Bir görünüyor, bir görünmüyor.” Sanki orayı koruyan var.” Okul gezisi bitmiş öğrenciler, Antakya’dan İskenderun’a bin bir zahmetle gelmiş, herkes yorgun argın evlerine dağılmıştı. Bir gece vaktiydi. Rıdvan ve Bektaş antlaşmış yanlarına mahalleden iki arkadaş almışlar, tepeyi tırmanıyorlardı. Mağarayı görmüşlerdi. İçeriye sinerek girdiler. Bu sefer Yaşlı amca Bestami yoktu. Şeytanları göreceklerini zannediyorlardı. Ama bir ışık hüzmesi onları yuttu. Bir anda kendilerini güneşin öğlen olduğu ormanlık bir yerde buldular. Korkuları yoktu Ama aşırı heyecanlıydılar. Hepsi farkındaydı. Başka bir ülkeye ışınlanmışlardı. Ama alet edevat yokken ve üstelik cihazsız. Bu kontrolleri dışındaydı. Üstelik ışınlanma teknolojisi icat edilmeden. Ormanda ilerlemeye başladılar. Bir süre sonra asfalt yola çıktılar. Yanlarından tek tük arabalar geçiyordu. Yabancı plakalıydılar. Bir iki otostop denediler. En sonunda bir tır durdu. Rıdvan İngilizcesine güvenerek adama ormanda kaybolduklarını anlattı. Şoför gayet iyi anlıyordu Rıdvan’ı. “Ormana neyle geldiniz? Herhalde yürüyerek değil.?” “Otostop yaparak geldik” yalanını uydurdu. Doğruları anlatsa şoför inanmayacaktı. Şoför “Karnınız aç mı? Az ileride benzinci var. Güzel yemekleri çıkıyor. Ben biraz yiyeceğim. Ardından ekledi. Benim adım Alex. Ya sizin?” Rıdvan “Ben Rıdvan, Bektaş, Veli, Hakana.” Dedi. Şoför “Siz Müslüman mısınız?” Rıdvan “Evet. Müslümanız. Demek görüntümüz bizi hemen ele veriyor.” Tır görkemli bir şekilde korna çalarak, benzin istasyonuna girdi. Pompacı ona yardım ederek tırın durması gereken yeri gösterdi. Tırdan aşağı indiler. Issız bir yer olsa da yabancı gençlerin bu mekanı yadırgadığı söylenemezdi. Etrafına hayran hayran bakıyorlardı. Görünürlerde pek bir şey yoktu. Ama uzaktan görünen şehrin silueti olsun, içinde bulundukları istasyon olsun, onları cezbetmişti. Yemeklerini iştahla yediler. Yemekten sonra şoför “İstediğiniz yere kadar götürebilirim sizi.” Diye teklifte bulundu. Rıdvan “Buradan zaten şehir görünüyor. Teşekkür ederiz yardımlarınız için.” Şoför şapkasını sallayıp gitti. Benzinlikte birkaç oda pansiyon vardı. Biraz dinlenmek istiyorlardı. Ama dövizleri yoktu. Lokantada ki iyi giyimli biri yerinden kalktı. Yabancı gençlerin yanına geldi. “Galiba paranız yok. Burada bir gece bedava uyuyabilirsiniz.” Ardından ellerine anahtar tutuşturdu. Öyle yorulmuşlardı ki, hemen yatıp uyudular. Dikkat çeken dört kişi vardı geniş caddenin kaldırımında Kimse bunlara dönüp bakmıyordu. Herkes birbirine yabancıydı. Uzun süre yürüdüler. Bir kitapevinin önünden dinlenme molası verdiler. İçerideki bir bayanın gözleri onların üzerindeydi. Bayan kapıya kadar geldi. “Buyurun içeriye. Size nescafe yapayım.” Gençler davete icabet etti. Onlardan başka beş altı kişi daha vardı. Kitapları inceliyorlardı. Rıdvan ve üç arkadaşı tek kişilik koltuklarda, kendilerine yapılan ikramın tadını çıkarıyorlardı. Kapı zili çaldı. İçeriye polisler girdi. Rıdvan “Arkadaşlar, kesinlikle saçmalamayın. Polislerin bilgilerine göre cevap verin.” Dedi. Polis sordu “Şikago da ne arıyorsunuz?” Rıdvan’ın “Amerika özgür bir ülke. Kaybolan her şeyi arıyoruz.” Dedi. Polisin bu akıllıca cevaba diyecekleri bir şey yoktu. Sonra içeriyi şöyle bir gezdiler. Ardından kitapevinden dışarıya çıktılar. Hemen kitapevinin sahibi geldi. “Polislerin rutin işleri. Bazen gelip kontrol ediyorlar. Keyfinize bakın.” Dedi. Tuna M. Yaşar
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Tuna Mustafa Yaşar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |