En bilge insanlar bile arasýra bir iki zýrvadan hoþlanýrlar. -Roald Dahl |
|
||||||||||
|
Bahtiyar arabasý ile tekrar yoldaydý. Akçay Köprüsünü geçerken saðýna baktý. Petrol tesisi bütün görkemi ile duruyordu. Öðrenmiþti, buraya petrol Azerbaycan’dan geliyordu. Bir yetkiliydi konuþtuðu. O gün cesaret edip bu tesise korkusuzca girmiþ, kimselerin görünmediði anda, bina içinde düzgün giyimli ama her halinden emir alan bir müdür çýkmýþ, boþ gevezelikleriyle adama sorular sormuþtu. Saðda küçük solda büyük bir askeri tesis vardý. Birinde nöbet bekleniyorlardý. “Karanlýk olsa, nöbetçinin yanýna gitse, saat sorsa, sorgusuz sualsiz silah doðrulturlardý.” Diye söylendi Bahtiyar. “O kadar güvenle korunuyor tesis.” Diye ekledi. Þehre giriþ yaparken burnuna çürümüþ çamurlarýn küf kokusu geldi. Koku rahatsýz etmiyordu ama insaný farklý hislere götürüyordu. Palmiye aðaçlarý yolda saðlý solluydu. Orta þeritte öyle. Bir kebapçý dükkanýnýn önünde durdu.Arabadan indi, kebapçýyya girdi. Üç dürüm istediðini söyledi. Beklemeye koyuldu. Kebapçý “Birader nereden gelir nereye gidersin?” dedi. Bahtiyar “Yolum uzun, Antakya’ya gidiyorum. Tahýl tüccarýyým.” Kebapçý “Oranýn künefesi güzeldir tavsiye ederim. Buraya gelenleri buralý olanlarý bilirim. Az buçuk kendini belli ederler. Ýnsanlarla karþýlaþmak insan sarrafý yapýyor. Senin buralý olmadýðýný bildim de ondan sordum.” Bahtiyar “Sen bildiðim insanlar gibi deðilsin. Sende kendini belli ediyorsun. Nereden anladým diyorsan ilim dolu insan muhabbet besler.” Kebapçý “Halden anlýyorsun.” Dedi, dürümleri bir poþet içinde Bahtiyar’a verdi. Bahtiyar kebapçýdan çýktý arabasýna bindi. Þehri dikkat ve ve sakince çýktý. Yokuþ yukarý daðlarýn üzerinden gidiyordu. Trafik seyrekti ama yol dikkat istiyordu. Bahtiyar dürümlerini yemek için az daha beklemesi gerekiyordu. O fýrsatý yakaladý. Belen’e girdi. Arabasýný park edecek müsait bir yer aradý. En uygun cami önünü gördü. Tarihi bir camiydi burasý. Kitabesine baktý, Kanuni Sultan Süleyman yaptýrmýþtý. “Ulan insanlar siz ecnebi ülkelerine imrenirsiniz, onlar Türkiye’yi aþkla ziyaret ediyorlar. Siz Türkiye’den çýktýðýnýz an lanetlenirsiniz. Neden mi, pýrýl pýrýl kalpleriniz var. Bu pýrýltý yurt dýþýnda katrana bulanýr da ondan.” Bahtiyar bu düþüncelerle dürümüne niyetlendi yemeye baþladý. Doyduðunda “Þükür oh be acýkmýþým. Ev yemeði de kebap gibidir ama açlýk krizi çekerek yersen.” Diye söylendi. Arabasýný çalýþtýrdý ilerledi. Bir kahvehanenin önünde durdu. Kahvehanede kimse yoktu, birkaç müþteri dýþarýda masadaydý. “Usta bir çay.” Diye seslendi Bahtiyar. Ýçinden “Hey gözünü sevdiðim trafik, bana dokunma Suriye’ye gireyim. Söz sana bir kilo nescafe potlacý yapacaðým.” Dedi. Çayýný yudumluyordu. Keyfine diyecek yoktu ama bir sorunu vardý. “Ýdlib’te bombalar patlýyor ajaný, tekinsizi cirit atýyor, ya beni kaçýrýrlarsa, fidye için beni alý korlarsa.” Diye düþündü. Daeþ bitmiþti ama kansýz teröristlerle bu mümkündü. “Tövbe yarabbi tövbe” diye fýsýltý halinde söylendi. Yan masadaki iki kiþi Bahtiyar’a baktý. Bahtiyar bu bakýþlarý hissetti, ilgilenmiyormuþ gibi yaptý. Öyle yapmasý gerekiyordu, baþýný derde sokmak istemiyordu. Çay parasýný çay tabaðýna koydu, içeriye seslendi. “Usta parayý býraktým.” Usta el kaldýrdý tamam der gibi. Antakya semalarý görünmüþtü. Bütün þehir aþaðý platodaydý. Bahtiyar aðýr aðýr zikzaklý yolu inmeye baþladý. Aþaðýda trafik polisleri uygulama yapýyordu. Bahtiyar o polisleri hiç tanýmýyordu. Polisler Bahtiyar’a da durmasýný iþaret ettiler. Bahtiyar Topboðazý denen bu yerde on bir tane bekleyen araba saydý, az sonra sayý on beþe çýktý. Bir polis Bahtiyar’a yaklaþtý. Bahtiyar’ýn verdiði evraklarý kontrol etmeye baþladý. Polis Bahtiyar’ýn pasaportunu görünce “Suriye’ye gireceksen üzerinde fazla para taþýmaný tavsiye etmem.” Dedi. Bahtiyar “Teþekkür ederim memur bey. Allah razý olsun uyarýnýz için.” Bahtiyar’ýn iþlemi bitince polisler onu saldý. Antakya’ya doðru ilerliyordu. Gökyüzünde ki güneþ yakýcýydý. Bahtiyar arabanýn camlarýný açtý. Müzik dinleyecekti vaz geçti. Uzun süren bir seyirden sonra Antakya þehrine girdi. Habib-i Neccar’dan himmet duasý almak istedi. Hazreti Ýsa’nýn bu havarisini gayet iyi biliyordu. Ona Ýncil’de Yuhanna diyorlardý. Heyecanlandý biraz. Habib-i Neccar havari de olsa ona hep Kuran’da ululanmýþ gözüyle bakardý. Caminin önünde heyecaný hat safhadaydý. Camide mahzene inen merdiveninde adýmlarý yavaþ ama kararlýydý. Bahtiyar’dan baþka cami hazresinde kimse yoktu. Avucunu sarnýç suyuna daldýrdý, üç avuç içti. Olmadý bunu beþe tamamladý. Biraz durdu orada. Binlerce yýl beklemekten zehirlenmiþ sudan içmekle akýl rahatsýzlýðýna yakalanacaðýný biliyordu ama bunun da çaresini bulmuþtu. Bunda psikiyatrlara çok güveniyordu, çünkü birkaç kez bu zehirli sudan içmiþ þifayý psikiyatrlarda bulmuþtu. Camiden çýktý arabasýna bindi. Antakya’yý çýkarken içindeki tüm korkular ve endiþeler gitti. Çünkü kendini Ýsa’nýn havarisi olarak görmeye baþladý. O zehirli sudan içmiþti, bu bile bu tür hayallemeye yeterdi. Sýnýra yaklaþmýþtý. Yolda ki levhaya baktý. “Sýnýr 5 km” yazýyordu. Kýsa sürede o yolu da aþtý. Sýnýr kapýsýnda yoðunluk vardý, iltica edenlerle dolup taþmýþtý. Bahtiyar’ýn iþlemleri kýsa sürdü. Suriye topraklarýna girdi. Yönünü Ýdlib kentine çevirdi. Evler harabe, savaþýn kalýntýsý bezmiþlik ve sýðýnmasýzlýk her yerde belli oluyor, kendini gösteriyordu. Bahtiyar’a baðýrýrcasýna ‘bizler deli deðiliz, bizi bölmeyin ve parçalamayýn’ diyorlardý. Ýnsanlar kendi içlerinde bölündü mü bir deliliðin yalnýzlýðýna sürüklenirlerdi. Bunun þifasý birlik ve beraberliðin aklý olan Türkiye’nin imdada yetiþmesiydi. Yolda kontrol vardý. Eli silahlý kiþiler Bahtiyar’ýn arabasýný durdurdular. Evrak istediler. Bahtiyar cüzdanýný çýkarýr çýkarmaz asker giyimli görevli cüzdaný elinden aldý. Asker cüzdanýn içini dýþýný kontrol etti. “Bize yüz dolar verirsen geçebilirsin. Aksi halde seni istasyonumuzda misafir ederiz.” Dedi. Görevli türkçe konuþuyordu. Bahtiyar çaresizdi, tüm parasýný Antakya’da bir bankaya yatýrmýþtý. Ýþler rayýnda gittiðinde parasýný Ýdlib’deki bir bankadan çekecekti. Görevlinin biri “Beni takip et. Seni istasyona götürüyoruz.” Dedi. Az sonra Bahtiyar kuzu kuzu görevliyi takibe baþladý. Görevlinin onu getirdiði istasyon bir tesisten çok malikaneye benziyordu. Bahtiyar arabasýndan inip binaya girdiðinde þok oldu. Onu demir parmaklýklý bir odaya hapsettiler. Ýçeridekilerden biri “Buradan hemen çýkacaðým diye sevinme. Biz ne askeriz ne de akýllý uslu bir görevli. Bize federal terörist derler.” Dedi. Bahtiyar o an, bundan sonra kendini ifþa etmemek için, zarf atanlara hep bilmez modunda cevap vermeye karar verdi. Çünkü zengindi bunun bilinmesi belki sonu olurdu. Tuna M. Yaþar
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Tuna M. Yaþar, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |