Yaşamak için topu toplam altı haftam kalsaydı ne mi yapardım? Tuşlara daha hızlı basmaya bakardım. -Isaac Asimov |
|
||||||||||
|
Ekrem aynada kendine son kez baktı. O an babaannesi Leyla’nın sözlerini hatırladı. “Ne taranıyorsun. Aynanın başında kız gibi bekliyorsun. Gören olursa ayıplar seni.” Demişti babaannesi. Ekrem kapıya yöneldi. Spor ayakkabısı tozlanmıştı. Temizleyecekti ama ayakkabı fırçasını da getirmemişti. Ayakkabısını giydi. Tertemiz halı üzerinde yürüyerek lavaboya girdi. Orada sehpa üzerinde duran kağıt havludan iki tane kopardı. Tekrar temiz halının üzerinden tozlu ve kirli ayakkabısı ile yürüdü, evden çıktı. Hemen bahçe çeşmesinin yanına gitti. Çeşmeyi açıp ellerini ıslattı. Spor ayakkabısını bir kaç defa elleri ile sildi. Şimdi ellerini temizlemesi gerekiyordu. Ama birden bahçe duvarından Gülistan seslendi. “Abi galiba ellerini yıkayacak sabun arıyorsun. Az önce sabunla işim bitti. Al.” Dedi. Ekrem uzatılan küçük kaplı çiti kutusunu aldı. Eline kutudan bir miktar alıp su ile köpürttü. Sonra ellerini duruladı. Gülistan hala bekliyordu. Ekrem “Al çitiyi teşekkürler.” Diye kutuyu Gülistan’a uzattı. Görmeliydiniz Gülistan’ı, sevinçten havalara uçuyordu. “O benim erkeğim, biricik aşkım.” Diye bir kaç defa eve girene kadar söylendi. Evden içeriye girerken yine söylenince Filiz “Kız kendini kaybetmiş. Kendine gel Gülistan. Duyan olursa sana deli divane derler.” Dedi. Gülistan “Derlerse desinler, banane. Hayatımın aşkını buldum ya, gerisi vız gelir.” Filiz “İki gönül bir olunca samanlık seyran olur derler. Gerçekten kıskandım seni. Düğünüme senin tatlı gölgen düşerse hiç şaşmam.” Gülistan “Aman abla beni kıskan yeter.” Ekrem düğün alanına girince kalabalığın haddi hesabının olmadığı gördü. Tahmin etmiyordu bu kadar kalabalık olacağını. Herhalde tanıdık dostların çoğu şehirden gelmişlerdi. Bir çok insanın giyim kuşamı onu gösteriyordu. Kalabalığın içinden biri Ekrem’e dönüp bakınca bütün kafalar senfoni uyumu içinde ona çevrildi. Bir kaç kişi ayağa kalkıp Ekrem’in yanına geldi. Bunlar okul arkadaşlarından Rıdvan ve Eyüp’tü. Eyüp “Hele hoş geldin Ekrem. Seni aramızda görmek büyük şeref. Gelişin düğüne rastladı. Büyük şans. Az sonra helva yemeye oturacağız dedi ekledi. Bu yanımda ki damat adayı. Adayı diyorum çünkü damadı elimizden kaçırmazsak. Ben sadıcım.” Neşe içinde Ekrem ve iki okul arkadaşı etraflarına Ekrem namına selam verip oturdular. Az sonra sahneye Eyüp ve Rıdvan davet edildi. Eyüp yanına Ekrem’i de sürükledi. Ekrem iyi stil kaşık havası oyunu bilirdi. Temposunu bir misafirin ağır başlılığı ile yavaş tuttu. Yirmi dakika boyunca boş alanda Ekrem ve iki arkadaşı tepindi durdu. Göbek attılar, ellerini şıklatarak uyum içinde eğildiler büküldüler. Orkestra yeni bir şarkıya başladı. Anamur Yolları’nı çalmaya başladı. Bozkır kaşık havasına dinleyen düğün misafirlerinden çoğu kişi alana girip göbek atıp oynadı. Şarkı bitiminde solist “Sayın misafirlerimiz, havaya silah sıkma konusunda dikkatli olun. Köyümüzde polis karakolunun olmadığı bilinciyle aşırıya kaçmadan havaya sıkabilirsiniz. Şimdi helva yeme sürecine geçiyoruz. Buyurun masalara.” Dedi. Otuza yakın masa kısa sürede doldu. Ekrem ve iki arkadaşı aynı masaya oturdular. Köylüler sıcak dağıtılacak helvalarını özlemle beklediler. Helva demişlerdi ama bir sürpriz yapılmıştı. Helva yanında etli bulgur pilavı da dağıttılar. Düğündü bu, her türlü sürpriz olurdu. Ekrem evine geç saatte gece birde geldi. Artık çantasında ki hazineyi açabilirdi. Çantasının içindeki viski şişesini çıkardı. Kapağını açtı. Yudumlamaya başladı. Şişenin üçte birini bitirince içmeyi bıraktı. Kapağını kapatıp çantasına geri koydu. Yatak odasına girdi. Divanına uzanıp sırt üstü yattı. Bugün her şey güzel gidiyordu. Rüyasında İrem diye gördüğü kız aklına geldi. Kızı ne kadar da Kız arkadaşı Banu’ya benzetmişti. Acaba İrem onun göbek adı mıydı. Bu sorgu keyfini kaçırdı. Gerçeği öğrenmeden de keyfinin yerine gelmeyeceğini hissetti. Cep telefonunu eline aldı. Sarhoş hali ile Banu’ya ne yazdığını bilmeden mesaj gönderdi. Az sonra cevap geldi. “Seni beni kim parçaladı. Ne demeye çalışıyorsun Ekrem?” Ekrem yazdığı mesaja bakınca şaştı kaldı. “Banu benim yazdığı belli ama bu mesajı ben vermedim ki.” Diye yazdı. Bir an korku içinde titredi. Bir şekilde reptilianlar devreye girmişti. Rüyası sahte olamazdı, gerçeklik payı içeriyordu. Ekrem mağaradan evine nasıl geldiğini bilemezken yabancı mesajın içinde bazı kayıp halkaları çözmeye başlıyordu. Düşünde parçalara ayrılmıştı. Peki neden acı hissetmemişti. Yoksa acıyı hissettirmeyecek bir iksir mi içirmişlerdi. Evet yavaş yavaş hatırlamaya başladı. Önce devasa boyutta ışık saçan bir sandık. Sonra kadife gibi hissettiği mavi fosfor ışığı yansıması. “Dur elimi dokunmadan önce bana seslenenleri de hatırlıyorum. Hatta bir balıkhanedeymişim gibi kokuda gelmişti burnuma.” Diye söylendi Ekrem. Banu’ya “Biraz içtim. Ne yazdığımı bilemedim. Kusura bakma.” Diye yazı gönderdi. Banu’dan kısa bir yanıt. “Çok mu dertlisin?” Ekrem “Dertli değilim aksine çok mutluyum. Ama sebebi ne bir türlü bulamıyorum. Şey soracağım. Senin göbek adın var mı?” Banu “Evet var. Göbek adım İrem. Bunu bana babaannem koydu. Köyde halen İrem diye bilinirim. Sen de bana İrem diyebilirsin.” Ekrem “Tamam seni özel isminle çağıracağım. Şey diyorum, sen bugün hiç rüyanda kötü bir şey gördün mü. Çünkü ben gördüm. Rüya ikimizle ilgiliydi. Rüya değil gerçek gibiydi. Seni ve beni karanlık bir salonda parçalara ayırıp bir cihazda birleştirdiler. Bu bir çeşit kutsamaymış.” Banu “Ne tesadüf aynı rüyayı bende gördüm. Beni karanlık bir salona ayna gibi şeyin içinden geçirerek getirdiler. Yere yatırdılar ama sarhoşmuşum. O zaman korkmadım. Kulağıma biri ‘bu eşiği de geçersen süper zeki olacaksın’ dedi. Sonrasını hatırlamıyorum.” Ekrem “Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar. Seni de uykundan uyandırdık. Sonra yine görüşürüz.” Banu “Ben uyumuyordum. Film izliyordum odamda. Sen tez hazırlıyordun. Nasıl gidiyor bitirme tezin?” Ekrem “Bir kaç sayfa yazabildim. Yazım elli sayfayı bulunca bitecek. Biliyorsun anlatmıştım sana. Köyümüzde mağara var. İlkel insanların mağara duvarına çizdikleri resimler var. Tezimde o resimleri baz alıyorum.” Banu “Halimize şükretmeli değil mi Ekrem. Düşünsene bir neandertal kahvaltı nedir bilmez. Zavallılar av peşinde ne çileler çekmiş. Sonra soyları da tükenmiş.” Ekrem “Bir kitapta okumuştum. İnsan geninde cüzi de olsa neandertal harfleri varmış.” Banu “Olması yüksek ihtimal. Çünkü aynı gezegende yaşıyoruz. Ve bir homosapience ile karşılaşmaları mümkün. Bir homohabilis olmadığıma şükrediyorum.” Ekrem “Günümüz için şükredebilirsin ama homohabilis döneminde doğası itibari ne yaşayacağı plan şuuru yok. Şuuru açık ama ona kendi halinden iğrendirecek hiç bir materyal yok. Doğa o dönemle her şeyi ile önlerine serilmiş. Bundan daha ötelerini istemeleri içgüdü inançlarını kapsar.” Konuşmaları güzel gidiyordu. İşte Ekrem’in en çok sevdiği şey. Konuşacak bir şeylerin mutlaka olmasıydı. Konu nereden nereye geldi diye Ekrem hayıflanmadı. Bir aşk sözcüğünü de esirgemedi. “Seni seviyorum aşkım.” Yazdı gönderdi. Banu “Bende seni seviyorum.” Yazdı. Mesajlaşmayı bıraktılar. Ekrem saatine baktı. Çok geç olmuştu ama hiç uykusu yoktu. Sanki yeni bir uykudan uyanmış gibi zindeydi. “Belki reptilianların bir müdahalesi.” Diye düşündü. Kendilerinde olanı ona veriyorlardı. Ezoterik bir inanışta yer altında yaşayan varlıkların hiç uyumadığını ve uyumanın güneşten kaynaklandığını, aslında karanlık bir dünyaya uykuyu güneşin getirebileceğini okumuştu. Yerinden doğruldu. Ayağa kalkıp çalışma odasına doğru adım attı. Odasından kapısı kapalı olduğu halde yoğun bir ışığın geldiğini gördü. Korkmayacaktı. Korku ile başa çıkılmazdı. Kapı kolunu indirdi. O an o yoğun ışık aniden kesildi. Bilgisayara baktı. Çalışır vaziyetteydi. Ekrem açık bıraktığını zannetmiyordu. Hemen masasına oturdu. Mausu ile word dosyalarının bulunduğu klasörü açtı. Derin bir ‘oh’ çekti. Yazamaya çalıştığı tezin word belgesini açtı. Dosya az sonra açılınca şaşkınlık yaşadı. Elli sayfa tutacak tezi tamamlanmıştı. Tezi başlangıcından itibaren okumaya başladı. Okuması bir saati buldu. Çok harika ve bilimsel yazılar olduğunu gördü. Tezde konu değişikliği de yoktu. Ekrem’in üzerinde çalıştığı argümanları içeriyordu.Bir reptilian yapacağını yapmış insanlar için gizem olan mağara resimlerinin hikayesini bir bir açıklamışlardı. Ölümsüzdü reptilianlar. Haliyle neandertallerin hayatına dokunmadan onları gözlemleyip kayıt altına almışlar, gerekli bilimsel verileri word dosyasına aktarmışlardı. Reptilianlara teşekkür etmeliydi ama gitmişlerdi. Onun yerine karşılaştığı reptilian kralına rabıta yapmayı seçti. Yerinden kalktı. Odadaki divanın üzerine oturup bağdaş kurdu. Başını kalbine eğdi. Gözlerini kapattı. Ve adının Enmeenluanna olduğunu tahmin ettiği reptilian kralına rabıtaya başladı. İçinden “Destur ya Enmeenluanna.” Dedi. Kralın kalbinden kendi kalbine çay rengindeki kırmızı nurun aktığını düşünmeye başladı. O an zihnine görüntüler geldi. Kral ona sesleniyordu. “Ne arıyorsan bizde hepsi var. Biz reptilianlar siz insanların ölüm enerjisi ile besleniriz. Nasıl dersen bir insan öldüğünde kuvvetli miktarda ölüm ışıması yapar. Biz öldürdüğümüz insanlara yeniden can vermeyiz. Ama sen ve İrem özel kişilersiniz. Sizin ruhlarınız çok kadim bir geçmişten geliyor. Bu zamana kadar reenkarne ola ola geldiniz. Reenkarnenizde reptilian olmanız da var. Evet reptilianlar ölümsüz ama bir istisna dışında. Bir reptilian insan olmaya çok heveslidir. Dileyen reptilian ölüm seçeneğini kullanabilir. Siz de öyle yaptınız." SON Tuna M. Yaşar
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Tuna M. Yaşar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |