..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. -Atatürk
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Bireysel > Yûşa Irmak




31 Ekim 2020
Kim Bilir?  
Yûşa Irmak
Kaç defadır bitiremediğim romanımı yazmak için bilgisayarımın başına geçmeye çalışsam her defasında önüme aşamadığım bir sürü engel çıkıyor… Hatta yukarıdaki giriş cümlesini yazarken bile telefonum çaldı ve “yine mi yarım kalacak bu yazım, yine mi isteğimi gerçekleştiremeyeceğim” diye hayıflanmaya başlamıştım ki, arayanın bankanın telefonu olduğunu görünce hemen meşgule aldım… Böylece yüreğime su serpilmişti ve rahatsız edilme korkusunun eşiğinden kıl payı dönmüştüm…


:ADHH:
Kaç defadır bitiremediğim romanımı yazmak için bilgisayarımın başına geçmeye çalışsam her defasında önüme aşamadığım bir sürü engel çıkıyor… Hatta yukarıdaki giriş cümlesini yazarken bile telefonum çaldı ve “yine mi yarım kalacak bu yazım, yine mi isteğimi gerçekleştiremeyeceğim” diye hayıflanmaya başlamıştım ki, arayanın bankanın telefonu olduğunu görünce hemen meşgule aldım… Böylece yüreğime su serpilmişti ve rahatsız edilme korkusunun eşiğinden kıl payı dönmüştüm…

Aslında bu teşebbüste bulunurken unuttuğum bazı gerçekler zihnimin içinden film şeridi gibi geçmeye başladı… Bu filmin metninde altı kalınca çizilesi önemli yeri ise “hayat mücadelesini devam ettiriyorum” cümlesiydi. Her girişimin ucunu tez bir şekilde bırakırsam, karşılaşacağım engeller yüzünden ideal hedeflerime hiçbir vakit ulaşamayacaktım. Aslında bu hakikate henüz ulaşmak benim için geç bile sayılırdı, çünkü yaşamımda bu tip tecrübelerim sayılamayacak kadar çoktu… Ancak insan nisyanla malûldü ve ben de iradesine hâkim olamayan zayıf bir insandım. Gerçi irademe hâkim olamadığımı daha önceleri birçok defa tespit etmiş pişmanlıklarımı da bir bir sıralamıştım. İşte bugün kader beni yine bu gerçeğin pençesine sürükledi. Her seferinde: “ah bu lanet olası zaaflarım” diye ahvah ediyorum, fakat bu kısır döngünün içinden bir türlü de sıyrılamıyordum. Yani bazı şeylerin farkında olmam çözüm için geçerli ve yeterli bir şey değilmiş…

Pekâlâ tüm bu gerçeklerin farkında olmam ve oturup serzenişte bulunmam doğru mu? Değil elbette… Peki abi ben ne yapmalıyım? Kafamı kurcalıyor bu fikirler, sorular, parçalı bulutlu, ipe sapa gelmez düşüncelerden sıyrılamıyorum, toparlayamıyorum kendimi, sağlam bir kafayla düşünemiyorum…

Beynimdeki hücre sayısı kadar sorunlarım var desem inanır mısınız? Öyle uçuşuyor ki düşüncelerim sağa sola yalpa yaparak geçişiyor tüm bedenimden. Ve en kötüsü de bu düşüncelerimin hiç birinin ipini elimde tutamıyor, hakimiyet kuramıyorum. Öyle anlar oluyor ki inanın bazen belleğim çatlayacak gibi geliyor ve bu durumdan gerçekten çok rahatsız oluyorum… Çoğu zaman bu aşırı düşünce yüzünden: ülser olmuş mideme, beyazlamış saçlarıma, ağrıyan bedenime reva gördüğüm acılardan dolayı da garip bir pişmanlık duyuyorum…

Geceleri geziyorum. Gündüzleri yazıyorum. Sürekli gözlem yapıyorum çevremde. İnsanlarla konuşuyor, dertlerini, özlemlerini, aşklarını, ihtiyaçlarını, sorunlarını, sıkıntılarını dinliyorum… Bazen dili yokmuş gibi davranan kişilerin yüz ve gözlerinde ise derin bir yara olduğunu fark ediyorum. Gördüğüm herşeyi en ince ayrıntısına kadar süzüyorum. Bazı insanların çıkmazını görünce de kendi hâlime artık daha çok şükrediyorum. Çünkü onların durumu gerçekten benimkinden de vahim ve bunun çoğu henüz farkında değil…

Ne acı bir durum içine düşülen çıkmazın farkına varamamak, hayatı gaflet içinde devam ettirmek. Bir ağacın gölgesinde gölgelenmekten ibaret hayatı ebedî zannetmek. Eğlencenin çeperleri arasında seneleri öğütmek. Aciz olmanın acziyetini idrak edememek… Unutmak çevrede cereyan eden ibret dolu hâdiseleri. Meydana gelen afetlerden kendimizi masun görmek. Evet, çok acı…

Acı olan bu şeyleri dile getirerek, kendimizi acındırmak çözüm mü? Yoksa zayıflığımızın tescili mi, başkalarına sığınarak acılardan sıyrılma isteği. Tüm bunlar acz ve zaafımızı bize haykırmak için mi? Hiçbir şeye mâlik olmadığımızın açık bir ifadesi mi? Çok mu güvenmeye başlamıştık kendimize… İhmal mi ediyorduk iç âlemimizi? Biz de mi dünyevîleşmiştik madde perestler gibi. Maddenin kucağına mı bırakmıştık kendimizi, annemizin kucağındaki huzuru arayarak. Gaflet perdeleri mi sarıp sarmalamıştı dört bir yanımızı?

Sımsıcak bir atmosferimiz vardı ya, çevremize kulaklarımızı tıkamıştık belki de… Bana dokunmayan yılan bin yaşasın misali, dışımızda bir dünya olduğunu unutmuştuk. Tepkisizdik çevremizdeki inlemelere, çünkü ucu bize dokunmuyordu, haksızlıkların, açlığın, sefaletin ve, ve, ve…. Unutmuştuk bu vasatın tasarımcısını.. Kendimizi herşeye mâlik zannediyorduk, tasalanmadan…

Kim bilir, belki bundan sarsıldık. Kim bilir, belki de “özünüze dönün ve kendinize gelin” dendi bize, kim bilir?




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın bireysel kümesinde bulunan diğer yazıları...
Mavi Deniz Marmara ve Sen
Tarziye / تَرْضِيَه
Hayat Akıyor Bay X Bakıyor!
Similia, Similibus, Curentur!

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Aldanıyor Muyuz? Aldatıyor Muyuz?
Balatlı Deli Behram’ı Kaybettik
Ehram Yokuşu, Beşiktaş
Dörtnala
Bir Şey
Esre Ânı, Hâr Ânı…
Bir Ziyafet
Bir Canım Benim
Çokça Pınarın Başındayım
Güzeller Şahı, Pervanene Selam Ver (!) Sen…

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Geldim [Şiir]
Bir Hicran Nağmesi [Şiir]
Sakin Bir Acı [Şiir]
Sözün Çiçeği [Şiir]
Sevgiliye Hasretle [Şiir]
Geceye Kâside [Şiir]
Benimle Ölür Müsün? [Şiir]
Gözbebeği Turşusu [Şiir]
Beste-i Nigar [Şiir]
Bilemezsiniz [Şiir]


Yûşa Irmak kimdir?

Felsefe ve edebiyat aşığı! Yayıncı, gazeteci ve kitapsever. . .


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.