Geçmiş ölmedi. Henüz geçmedi bile. -William Faulkner |
|
||||||||||
|
Aslında olağandışı bir durum yoktu. Alışıldık şeyler karşısına dikiliyordu. Ancak, bunlar bu kez kendilerini acımasızca dayatıyordu. Daha önce az çok barış içinde yaşayıp gittiği bu şeylerle şimdi enikonu didişiyordu. Kendini bu şeylere kaptırdığı, onların peşi sıra gittiği de oluyordu. Ama bu kez iş birliği yapmamak için direniyordu. Sonra bir şey çıkıverdi. O şeyi de görmezden geliverdi. Umursamazlığı bir damla gibi aktı o şey üstüne; onu kendisinden yıkayarak. Sınırlarından duvarlar ördü; sınırları o kadar belirginmişçesine. İçine önceleri kabul etmedi onu; yaşamındaki her şey seçilmiş gibi ve o güne dek beklentilerini tamamen karşılayan nice şeyle karşılaşmış gibi hissediyordu. Evet işte bu yüzden çok kibirli duruyordu. Hatta kayıtsızca ellerini kavuşturuyor bakışını ilgisiz öğelerde gezdirip duruyordu… Sonra bir şey daha çıkıverdi. Adamdan dinledikleri tanıdık geliyordu. Bir tarafı olur, bir tarafı olmaz diyordu. Ne olacağını kestiremiyordu. Bir yığın olasılık zihnin ve gönlünün kapılarını araladı. Gerçekmişçesine içlerinde gezindi her birinin. Söyleyen adamı samimi buldu. Nihayet olur dedi. O şeyi tuttu bir yerinden. Tuttuğu yer elinden kaydı. Başka bir yerinden bir daha tuttu. Tuttuğu yer yine elinden kaydı. Bu sefer sınırları kendiliğinden duvarlar ördü. Sınırları gerçekle bilenmişçesine belirginleşmeye başlar gibiydi. O şey kendisini kabul etmedi içine. Dışarıda kaldı. Şaşkındı. Yazgısına boyun eğdi ve yerde gezdirdi bakışlarını. Sonra başka bir şey çıkıverdi. Bu kez yarım yamalak ele aldı onu. Zorunluluktu. Yalnızlık çekiyordu. Özlem duyuyordu. Hasret damarlarında kanla karışık akıp kalbinden geçtiğinde bir kanat takıp onun kollarının arasına doğru uçmak istiyordu. Evet, herkesten yaşamdaki bir şeylerin bittiğini, tek bir şeyin kaldığını söylüyordu. O ise içten içe, diğer şeylerde diretiyordu. Kancalar artık sınırlarına kadar gelip saplanıverdi. Birden çekildi, çekildi… Dört aylık bir çekilmeydi bu. Sonra onun içinden geçti gitti, hiçbir yerine tutunmadan. Benliğine dökülen yarım yamalak izdüşümlerin içinde bir ben aradı. Bulunduğu yerden üç adım uzaklaşıp, bir adım yakınlaştı. Sıkıntının temposunu tuttu işaret parmaklarıyla ve göğe özlemle kaldırdı bakışlarını… Yakalamak Düşündü… yaşamda her şey ayaküstü olup bitmiyor muydu? Nereye koyacağını bilemediğini yakalamalıydı. Ona göre o bir biçimsiz bir nesneydi. Adam başka bir şeyi beklerken, sıkışık zamanlarda o farklı bir şekilde ortaya çıkıp kendinden haberdar etmeye başladı. Onu bir yere yerleştiremiyordu. Zaten olması gerektiği yerde duruyordu durması gereken… Öylesine geçip gidiverecek bir şey değildi. Nihayet… Ele almak Yaşamını açacak olan, sıkıntıyla gelen bu yaşamın kendisi olduğunu gördü. Eğilip üzerine gölgesini düşürdü yine bir güzel mucizeyle o şey yalnızlıktan kavrulmasın diye tüm heybetiyle gölgesini üzerine çekti. Öyle ya yeryüzünde her şey biri olmak için başka birine gereksinim duymaz mıydı? Duyularına sarmalanıp geleni yakalamalıydı, bir ad verip tekrar yerleştirdi onu zihninin odacıklarına. Ve arada ziyaret etti bu odacıkları. Geçmişi, şimdilerini tekrar bağladı o adama… Dalmak Kavramları birbirine karıştırdığında, yanılsamalarının içinde buluyordu kendisini. Bilincin başlıca batıl inancı olduğuna inandığında, coşkunu bir şeye bağlayabildiğinde, zihnin geçmişi şimdiye alet ettiğinde dalmak için yeni bir yöntem gerçekleştirdi… Çıkmak Daldığı yerden çıkmak için bakışını gözündeki filtreden sıyırmayı öğrenmişti. Ölümü çokça düşünüyordu. Bir keresinde bir şarapçı gibi şöyle demişti: “Senden bir şey isteyeceğim! Ama yapacaksın! Ve yapacağına dair bana erkek sözü vereceksin!” O gün yol yorgunu olmasına, güneşin tenini kavurduğu uçsuz bucaksız arazilerde bir yudum su için nelere katlandığını unutturmadı o şey. Çünkü herkes bir kez de olsa bu arazilere gitmiştir değil mi ya? Bırak geçsin günler… Ölüme doğru adımlarımızı atacaksak o ancak birlikte olmalı. Yoksa istenilen sözün altında ezilir kalırdı adam… Sen, beni kuşkusuz tam bir gönül ve akıl ile ele al, sonra bir tarafından yakala, sonra tekrar dal ve sonra tekrar çık ki göz göze gelip kazandığımıza bir kez daha bakalım… Bir gün o gün geldi. Geri dönüp bakmadı. Bazı şeylere hiç girişmemiş, bazılarına girişememiş, bazılarına yarım yamalak girişmişti. Yüreği artık yara bere içinde değildi. Acılar içinde, gerçekleşmeyenlere de hayıflanmadı… O şimdi gerçekleşmesi için inancını korumaya kararlı, sevgisini de saklamaktan hiç haz duymuyor…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |