..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Usun ve deneyimin aksaçlılarınki gibi, ama yüreğin masum çocuklarınki gibi olsun." -Schiller
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Kesinlikle Karşıyım! > Yûşa Irmak




20 Kasım 2020
The One Day!  
Yûşa Irmak
Işıl ışıl “one Saturday” sabahı yatağımdan kalktığım gibi “Nike” terliklerimi giyip “WC”nin yolunu tuttum. WC’ye uğradıktan sonra salondan mutfağa doğru ilerledim. Mutfakta eşimin bana kahvaltı hazırladığını görünce “good morning honey” dedim. O da “good morning bey” diye karşılık verdi.


:GHE:
Işıl ışıl “one Saturday” sabahı yatağımdan kalktığım gibi “Nike” terliklerimi giyip “WC”nin yolunu tuttum. WC’ye uğradıktan sonra salondan mutfağa doğru ilerledim. Mutfakta eşimin bana kahvaltı hazırladığını görünce “good morning honey” dedim. O da “good morning bey” diye karşılık verdi. Ehh bu sabah “Holiday” olunca bende onlara biraz zaman ayırırım düşüncesiyle eşime –kızım uyandı mı? diye sordum. –Eşim geç uyudu, biraz daha uyur dedi. “Okay” dedim. Kapıya gelen gazeteyi alıp salonda televizyonu açtım. Digiturk’te; önce show TV, Comedy Max sonra Star, ATV, Fox TV ye takıldım. Derken sıkılıp “computer”in başına geçtim. “İnternet”te “twitter, facebook ve freandfeed’e takıldım. Twitter’de bana “mentions” atanları “reply” yardımıyla cevap yetiştirdim. Güzel sözleri “favorite”ye alıp, günlük siyasi olayları “retweet” yapıp, 757 “following”, 751 “followers”lerim arası dengede bir kayma var mı diye “check up” ettim. Dostlarımızdan gelen “messages”lere hızlı bir şekilde “DM” attım. “Profile”deki “Picture” beğenmeyip daha “modern” bir resim koymalıydım.. Ben bunları yaparken hazır olan kahvaltımı da aradan çıkartayım dedim. “Deliceous” bir kahvaltıdan sonra üstümü değiştirmek için tekrar odamın yolunu tuttum. Tam o sırada kızımın odasının kapısındaki “Welcome Zeynep House” yazılı levhayı düzeltip dolabımı açtım. Altıma “Jean” giydim. Üzerime de “Abercrombie bir t-shirt”. Doğum günümde işyerinden arkadaşların hediye ettiği “Roxy’e Converse”lerimi giyip giymeme hususunda tereddüt yaşarken aniden eşimin “No” bu gün hava yağmurlu, “t-shirt”i çıkart “converse”leri de giyme daha sıcak tutacak bir kazak üstüne de “mont” giyin dediğini işittim. Allah, Allah ne “İnteresting” bir durum ki şimdi bu dedim kendi kendime. Oysa akşam eşim TV seyretmeyip gelen misafirlerin çocuklarıyla kızım için “Toysrus” tan aldığım oyuncaklarla oyun oynatmıştı nasıl hava ile ilgili bu kadar emin olabiliyor diye düşündüm. Tam bu sırada “Nokia” cep telefonumun alarmı çalmaz mı? Baktım ki iş yerinden çok sevdiğim bir arkadaşımın doğum gününü hatırlatıyor! Bu tatil gününde arkadaşımın yanında olamayacağım endişesiyle içimden “Shit” dedim.


Birden “un happy” bir ruh haletine büründüm. Ama yanında olmalıydım arkadaşımın. Hemen sitenin dış kapısının yolunu tutup “Lada Samara” arabamın anahtarını aldım ve eşime hadi “bye honey” ben çıkıyorum diye seslendim. Arabama binip yolda seyrederken sağlı sollu iş yerlerinin tabelalarına gözüm takıldı “Paradise kuyumculuk, Jasmin Çiçekçilik, Kebap and Kebap, Barber Remzi, Arnold Body salonu, Apple Computer”u okurken arkadaşımla randevulaşmadan hazır evden de erken çıkmışken içilecek sıcak bir “Cappucino”nun zevkide bir başka olur düşüncesiyle Bakırköy “Town Center”in önündeki “Levis Jeans”in yanındaki “Starbucks”a direksiyonu çevirdim.. Varır varmaz, kapıda bekleyen “valeye” arabamı verdim ve içeri girdim. O sırada yanımdaki “tiky kız”ların “croissant” yanında “espresso” menüsü aldıklarını görünce benimde aynı menüden canım çekti! Ülen şimdi “copy paste” olmasın, ayıp olur kaygısıyla “Brownie” yanında “espresso” alayım ben en iyisi dedim.

Kasadaki beyefendinin yanına geldim. O da ismimi sordu. Ben de Yuşa dedim. Hızla arkasına döndü ve ne alırdınız Mister Yuşa dedi. Bende “Bir sıcak Brownie please!” dedim gayri ihtiyari. O da arkasını dönüp çalışan elemanlara gereken talimatı verip 5-6 dakika beklemem gerektiğini nazikçe söylediler. Ben de boşta bir masanın üzerinde unutulmuş “Goal!” yazılı derginin sayfalarına şöyle bir göz gezdirdim. Tam “Champions Leage” ile ilgili bir “subject” okurken birden çalışan arkadaşlardan biri Mister Yuşa siparişleriniz hazır buyurun, afiyet olsun dedi. Yedim içtim ve oradan da çıktım… “Lamborghini”, “Porche”, “Audi” marka arabaların arkasında, “Range Rover”ın hemen yanında duran arabamı “lock on” yaptım. Tam arabaya biniyordum ki telefonum çaldı. Geçen hafta abimlere uğradığımda telefonumu elimden alan yeğenlerimin “Bluetooth” yardımıyla kendi telefonlarındaki müzikleri benim telefona yüklediklerini İstanbul’lu Kenan Doğulunun “Shake it up Şekerim” şarkısı çalar çalmaz anladım! Açtım telefonu “Alo” dedim. Arayan doğum günü olan arkadaşımdı. Dedi ki bu gün günlerden 19 Mart! Sana bir şey hatırlatıyor mu bu tarih? Hatırlatmaz mı bende sırf bunun için Bakırköy’deyim ya bu “holiday” sabahında dedim.. Hemen senle sizin evin oradaki “Burger King” de buluşalım dedim. O da “okay” diye onayladı. Kontağı çevirip arabamı ısıtırken, “Kenwood” teybime karışık bir MP3 taktım. İlk parça benim olsun ikinci parça da İstanbullulara armağan olsun filan dedim içimden. İlk parçada Murat Boz denen şarkıcının “Benim aşkım Maximum” 2. Parça da “Extra Aşk” şarkı sözlerini dinleye dinleye yol aldım. Tabii doğum günü olan arkadaşıma bir şeyler almam gerekiyordu ve arabayı bir yere eğlemem lazımdı. Eğlemem derken yani “park” etmek zorundaydım. Trafikte icat olmuştu o saatte ve yetişemem korkusuyla kapalı bir otoparka arabamı bırakıp “metrobüs” ya da “Metro”yla ancak yetişeceğimi hissettim. Ve “metrobüs”ün beni daha hızlı götüreceği inancı beynimde iyice belirince yönümü o tarafa çevirdim. “Metrobüs”te yanımda oturan “cool gençlik”ten bir yurtaşımın Ipod sesinden rahatsız olmuştum. Sırf bu kulak tırmalayan sesi bastırmak için gence: gardaş “Citys”e yakın bir yerde “Burger King” varmış Söğütlüçeşme’de nasıl gidebilirim acaba dedim. Genç güzel bir şekilde anlatınca hem şaşırdım, hem de rahatladım ve ağzıma bir “relax” çiklet attım. 20 dakika sonra “metrobüs”ten inmek için yerimden kalkınca gence tebessüm edip “Merci” gardaş dedim.. Kapıya doğru ilerlerken önümdekilerin konuşmalarına da kulak misafiri oldum. Yaşlı bir teyze orta yaşlı, “lacoste” giymiş bir beyefendiye yanlış yol tarif ediyordu. Teyze adama: “Bak oğlum, şimdi Mc Donalds’ı biliyor musun sen? Bak işte oradan sağa dönüp ilerleyecek karşına o istikamette “My house cafe”, “Hilton Hotel” ve “Friday’s” çıkacak sen buradan 3 sokak aşağısına yani “Kennedy” sokağa doğru 200 metre kadar yürüyerek gideceksin filan diyordu. Oysaki adres öyle değildi ki. “My house cafe”den düz gidip, sonra sola dönüp “Londra” yokuşu bitiminden “Accesoirize”ı geçip “Sephora”ya kadar ilerleyip “Derwish” kahvesinin karşısındaki caddeye geçip orada adresi kime sorsa “Kennedy” sokağını pekâlâ söyleyebilirlerdi diye mırıldandım. Adamında adresi anlamış tavrını “Thanks, easy o halde” ile taçlandıran söz ve kafa işaretini fark edince bende içimden kıs kıs güldüm…

Ne ise, ben nihayetinde Sögütlüçeşme’ye vardım. İndiğim durağın hemen karşısında “Garage” yazılı “İlyas Autoshow”un arazisinin “BMW, Opel, Wosvagen, Audi, Fiat” marka “otomobil”lerden çok fazla görünce iyi ki arabasız yola çıkmışım yahu diye düşündüm. Aradan 1.5 saat geçmiş, vakitte neredeyse öğle olmuştu ve Latif ile buluşmamıza da az kalmıştı. Kendim “Ultra arslan” taraftarı olmama rağmen “Fenerium”a bil-mecburiye girip koyu Fener taraftarı olan arkadaşıma bir kaşkol aldım hediye olarak.

Hızlı hızlı “Burger King”in önüne doğru ilerledim. Heyecanla karşılaştık. Hediyesini takdim ettim. Ayaküstü iki çift laf edince hazır havada güzelken beni Adalar’a götürmek ve oralarda biraz deniz havası almak üzere vapura doğru yol aldık. Bende sen şimdi acıkmışsındır dur hem sana hem de bana “hot dog” alıp geleyim dedim. Bindik vapura, sohbet ede ede gidiyorduk. Latif’in gözü de karşımızdaki adamın elindeki “gaste”ye takılmıştı. Hani İsveçli Pelle Anderson denen adamın çıkardığı şu gazeteye.

Diğer taraftan yanımızda takım elbiseli iki adamın iş üzerine konuştuğuna şahit olduk. Adam: “Dün işteyim, bir baktım “notbook”um evde kalmış, yanımda “Laptop”um olmasaydı o işi bitiremeyecektim.” filan diyordu. Bizde hem onlara hem de kendi aramızda sohbetin en koyu anlarında nihayet Adalar’a varmış idik. Karaya adım atar atmaz. günün “Holiday” olması münasebetiyle her yer “full” insan kaynar şimdi buralarda düşüncesinin oturma ve gezme yerlerinin yer yer boş olması nedeniyle taşıdığım bu kaygının da çok gereksiz olduğunu gördüm.. Faytona bindik birer “pop corn” aldık ve sevinçten “Super City” burası dedim. O sırada faytonu süren adamın “Radio”sunda Fenerbahçe’nin Galatasaray’la yaptığı maçın kritiğini yapan bir spor programını dinlediğini fark ettik. Spiker, “Fenerbahçe Fans” gruplarına üye olmaları için dinleyicilerine “web adresi” veriyordu. Misafir konuşmacılardan biri bir ara maçta Fenerbahçe taraftarlarının Galatasaray için “Kill for you” pankartı açmasını yadırgamış, Sahaya çıkan “Alex, Joseph Yobo, Mamadou Niang, Issiar Dia, Diego Alfredo Lugano Moreno, Fabio Alves Da Silva (Bilica)” gibi futbolcuların çok sert oynadığını vurguluyordu. Bunlar konuşulurken, taraftarın arka fonda “Are you ready?” şarkısı da kulaklarımızı cimdikliyordu. Gezimiz bitti ve nihayetinde Latif evine, bende evime dönmüştüm. Yorgunluktan iyice posam çıkmış, son bir hamleyle kapıyı çalıp, eşimin “Who is?” sualine ancak “Me” diyebilmiştim. İçeriye girdim, güzel bir dinlendikten sonra açık kalmış “Computer”imde tekrar facebook, MSN, Twitter ile biraz vakit geçirdikten sonra yine uykum geldi. Salon da “Ladri Di Biciclette” filmi gösterimdeydi.. Kitaplığıma bakıp ne okusam dersen gözüme ilk ilişen “Shakespeare”den ve “Hamlet”ten birkaç sayfa okuduktan sonra vurdum kafayı yattım…

İşte sevgili dostlarım genel olarak bir günümüz cennet vatanımızda artık böyle geçer oldu. Güler misin? Ağlar mısın? bilemedim ama bizi bu hale getirenlerin hallerinden utanması gerektiğini düşünüyorum. Bir kez daha emperyalizmin canım vatanımın insanlarına dayattığı şeyleri böyle yaşayarak anlatmaya az da olsa hayali şeyler de katarak azami gayret göstermeye çalıştım… Sürçü lisanım var ise affola. Hem sürçmelerimi düşmelerimi minikliğime verirsiniz artık. Ama fakat ve lakin bu gençliğin Batı özentiliğine artık dur dememiz gerektiği inancını iyiden iyiye hep birlikte taşımalıyız diye düşünüyorum. Vallahi yazık oluyor Türkçeye, dilimize, kimliğimize… Bu hal böyle devam ederde tedbirli olmaz isek sanıyorum Türkiye’mize de belli bir zaman sonra “bye bye” demek durumunda kalacağız hafazanallah…



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın kesinlikle karşıyım! kümesinde bulunan diğer yazıları...
One A Day!

Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ben Olsam Ne Yaparım
İnsan Bu "X’tir Git" Diyesi de Gelir
Chp, Gerçekten ‘demokrat’ Mıdır?
Chp’nin Psikopatolojisi
Kilidi Açmak
Milletlerin Ruhunu Taklit Öldürür
Neyimizi Kaybettik
Sinema Kültürel Meselemiz Haline Ne Zaman Gelecek?
Yarın Bekleyebilir Şiir Kitabı Üzerine
Türk Sinemasının Ezberini Bozan Yönetmen

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Bir Hicran Nağmesi [Şiir]
Geldim [Şiir]
Sakin Bir Acı [Şiir]
Sözün Çiçeği [Şiir]
Sevgiliye Hasretle [Şiir]
Geceye Kâside [Şiir]
Benimle Ölür Müsün? [Şiir]
Gözbebeği Turşusu [Şiir]
Beste-i Nigar [Şiir]
Bilemezsiniz [Şiir]


Yûşa Irmak kimdir?

Felsefe ve edebiyat aşığı! Yayıncı, gazeteci ve kitapsever. . .


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.