Yaşama karşı sımsıcak bir sevgi besliyorum... -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Günler öncesinden gündü, mekandı, olacaklardı; kafada kurdukça kuruyor, şunlar olursa şöyle yaparsın, sonra böyle devam edersin diye düşündükçe düşünüyorum tabi… Bir şekilde ‘’vatandaşım kardeşim ben, vatandaşım ne var yani bu isteğimde?’’ triplerine girip Çankaya Köşkü’nü mü kapatmalı diye düşünüyorum; yoksa yalnızlığın kulesi Kız Kulesi’nde artistik hareketlere girip ‘’sen de tıpkı kız kulesindeki prenses gibi kalbime hapis olsana’’ hareketlerine mi girmeli diye sorguluyorum; hatta hatta ‘’gel abi gel, bizim adımız var, havan olur’’ restaurantlarını mı seçeyim, bir türlü karar veremiyorum… Oraya bakıyorum, buraya bakıyorum. Baktıkça da aynı samimiyetsizliği ve sıradanlığı görüyorum. Öyle ya… Aşk bu yapılanlar değil ki. Aşk… Ailenin, toplumun, ya da bazı mercilerin vermiş ve uygun gördüğü bir şey değil ki. İstediğin ve hissettiğin gibi olmalı… Bir nevi kafana göre olmalı. Sonra düşündüm, ettim… Sonsuz ve kendim hissedebileceğim yer olmalıydı… Kontrolsüz, garantisiz, uçsuz bucaksız, cevap ‘’hayır’’ bile olsa biz bize olabileceğimiz bir yer olmalıydı… O da denizdi. Ne güzeldi… Özgürlüğe açılmış, Marmara’nın ortasında hem beraber olmak istediğim kadınlaydım, ''viski içecen viski'' diyeceklerden uzakta biramı yudumluyordum, hem de ısındırma turları tadında ufak ufak müzikleri yavaş yavaş açıyordum. Başka bir yemeğe gidiyormuşuz gibi kendimce kandırdığıma inanmama rağmen; yata ilk adım attığımızda haliyle anladı kalbimin sahibi olacak olayları baştan sona… Yine de… Bak mesela koskoca evet koskoca 2 sene geçmiş… Yine de kendi ilişkilerinin herkesinkinden farklı olduğuna inananlar; ‘’Ay canım 2 ne ki, bizim 12 oldu’’ tarzı mesajlar atmadan önce şunu demek isterim ki; bizim o dönem o kadar kolay olmadı işte… Hiçbir risk almayıp aynı şehirlerde tekrar tekrar yaşayıp daha sonra rast gelmedik. Öyle ya... Öyle olsa her şey garanti. Önemli olan garanti olmamasına rağmen kalbini açabiliyor musun? Fedakarlıklar verilmesi gerekti… Hem de ya İstiklal, ya ölüm tadında; Ya Kıbrıs, ya İstanbul’a geldi olay… İstiklal seçildi… Kafada ulan yanlış mı yapıyorum acaba diye soru işaretleri varken KKTC’deki dostlar ‘’illa iş bulursun, korkma ’’ diye destek olurken, Türkiye’deki dış güçler ‘’bunlar ayrılır, alp burada yapamaz’’ diye dedikodu yaptı. Bitti mi? Hayır… Yarasa gribi ortaya çıktı. Hepimiz öleceğiz tarzı çığırtkanlıklar, dışarı çıkmamalar, karantinalar geldi. O oldu, bu oldu, şu oldu… Gün sonunda ben aşık olduğum kadınlayım. Bana inanan bir kadınlayım. Benim kararlarıma, isyanlarıma, kafama saygı duyan, benim ‘’hayır’’larımın neden, niye olduğunu anlayan bir kadınlayım… Ne mutlu ki bazı huylarımı düzeltmeme zaman veren de bir kadınlayım… Öyle bir kadın işte… Gel de evlenme… Evlendim tabi. İyikimsin bal gözlüm.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Alp Şahin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |