Bilge kişi her şeye şaşan kişidir. -Andre Gide |
|
||||||||||
|
Fikret Kızılok’un en çok sevdiğim artık kült bir şarkısı olan: “Bu Kalp Seni Unutur mu?”da geçen bu dize zaman zaman dilime takılır… Başlıktaki söz ve şarkının tamamını mırıldanınca; halin susup, dilin konuştuğu ve sözün çürümeye başladığı bir zamanın bedbahtlarından bir bahtsız olarak, sessizliğin kalbindeki o sükunete giremediğimi de bilvesile paylaşmak isterim. Bizlere bunun gibi nice güzel şarkıları miras bırakan usta sanatçının acılarından ve anılarından söz etmek ve biraz da olsa sevgiliye halimi bugün bu şekilde anlatmak istiyorum… Evet, Fikret Kızılok’un bana göre en iyi şarkısı, “Gönül” idi. Gönül bir deniz, dil ise kıyı ve denizde ne varsa kıyıya o vururmuş derler ya eskiler, işte o nevinden, Kızılok’un gönlünde de; “gözlerin bakar da, görmez ellerin tutar da bilmez gece gündüz fark edilmez demedim mi sana gönül” şarkısının hikâyesi vardı ki, “yıllar geçse de üstünden bu kalp seni unutur mu? kader gibi istemeden bu kalp seni unutur mu?” diyerek geçip gitti bu deni dünyadan… Evet, o da bir sosyalistti! “Devrimci”, “Solcu”, “Agnostik” vs. idi; ama “gönül”den dem vuruyordu, kalpten, unutuş ve hatırlayıştan söz açıyordu.. Yukarıdaki bahis bizim kadim medeniyetimizin hikâyelerinden alınmıştır kuşkusuz. Zira “gönül” kelimesinin hiçbir Batı dilinde karşılığı yoktur! Kalp veya yürek vardır da gönülün yoktur! Gönülsüz bir uygarlıktır onlarınki… Öylesine gönülsüzdür ki, yüz binlerce insanı çıkar ve menfaatleri uğruna kimyasal silahlarla gözlerini kırpmadan öldürebilirler. Minicik çocukların bedenlerini lime lime edip, kadınların iffetini rahatlıkla çiğneyebilirler… Gönül yanına “Alçak” kelimesini aldığında dâhi erdemli bir halin adı oluverir. Yani ”Alçakgönüllü” olmak, bizi “fark etmeden saran” ve “benliği ben”den alan” bir sır da esasen gönlün içinde gömülüdür… Gönül, O’nun evidir. Yeryüzünde Kâbe ne ise insanda da gönül odur… O’nun ikamet ettiği yer gönüldür. “Bu kalp seni unutur mu?” diyen, bu sırrın kıyısından bucağından konuşmaktadır, bütün sevgiler ve aşklar, O’ndandır, İlahi değildir; ama İlahi aşktandır. İşte Kızılok da, böylesi bir sırrın sızısıyla kıvranıp durmuş belli ki. İlkeli oluşunu da buna bağlamak gerekir. Cahit Oben’le 1963 yılında yaptıkları, “I Wanna Be Your Man”ini bulduğum bir sahaf abimiz, cebimdeki son kuruşa kadar alıp, yol paramı cebime koyarak beni eve göndermişti. Evet, yıllar sonra geleneksel halk müziğiyle başlayan, bir dönem Âşık Veysel’in dizlerinin dibinden ayrılmayıp müridi olan bu nadide insanın; sessiz, dingin, içteki fırtınaları anlatırken bile sakin, nezih ve temiz tınılı şarkılarını, kendisine benzeyen gitarından dinlemekten hiç mi hiç sıkılmadım, bıkmadım, usanmadım doğrusu… Şimdi yine o demdeyim. “Bu kalp seni unutur mu?” diyorum. Gecenin bir vaktinde, “Gönül”ü, “Pencere Önü Çiçeği”ni gözyaşlarıyla dinlemeye, yıllar önceki garımda mırıldandığım gibi bıkmadan usanmadan tekrar dinliyorum… Egemen müzikal ve siyasal duyumları duruşuyla reddeden Kızılok’un, yine altmışlarda söylediği “Uzun İnce Bir Yoldayım” şarkısındaki gibi yolu, o denli uzun olmasa da hep ince olacaktı elbette. Bu “incelik” bir insanın bedenine adı konulamaz bir kanseri yüklemez mi? Eh yükler tabii… Tarkovski, o büyük bilgeye uğradığı gibi… Dünya zalimdir, hele hele bu zamanlar, Necip Fazıl’ın çığlığından fazlasını hak etmektedir: “Aman Efendim aman galiba ahir zaman manzarası yurdumun tufan gününden yaman”. Bu tufanın sonu nereye çıkar, kestirmek imkansız! Böylesi bir dünyada, “Yağmur Olsam” diyebilmek için insanın çok merhametli olması gerekir. Zaten “Gönül”den söz ediyorsa, gönülden söylüyorsa, kalbin şarkılarını dile getirip söylüyorsa, gözlerini rahmetin yağmurlarına da dikmemesi mümkün değildir herhalde. Evet, hakiki insan; iyi, iyi insan ise çok güzeldir. Modern insan hakikati, iyiliği ve güzelliği artık yitirdi! Frithjof Schuon’un dediği gibi, “Modern insan, anahtar koleksiyonu yapar; ama onlarla herhangi bir kapıyı açmasını bilmez…” der. Ahh ne doğru, ne haklı bir cümle değil mi sizce de? Kalbimi koydum ben şu söze! Bu, bilim ve düşüncenin, iktidarın çıkarlarına hizmet ettiği bir dünyanın insanıdır üstelik. Oysa Gönül’ün sözlüğünde hâlâ yer aldığı bir iklimin kadim bilgesi Bayezid-i Bistami; “Allah’ı bilen ve seven kimse için cennet bile değerini ve çekiciliğini yitirir.” sözüne ne demeli? O’nu bulan neyi yitirir, O’nu yitiren neyi bulur ki! Kızılok’un şarkıları, bir bakıma bu yitirişin sızılarıyla doludur işte. “Aşkın Olmadığı Yerde” şarkısını bu duygularla dinlemek daha yerinde olacaktır sayın gururlu Beste! Gazzali’nin beyanı üzre, “Müzik, insanın kalbinde ne varsa onu güçlendirir, hangi tutku baskınsa onu canlandırır…” sözü, Kızılok’un “Bir Nihavend Yalnızlık”ı da, “Hamak”ı da, “Kırlangıç Şarkısı” da bu açılardan dinleyebilirsin’iz… Bu ülkede hatta ve hatta dünyada varoluş çilesi çeken her duru kalp Kızılok’u unut(a)maz. Onun bir başka niteliği, Ortaçgil gibi şiire en yakın, hatta şiir sayılabilecek şarkı sözlerinin de sahibi olmasıdır. “Fark Etmeden Senin Olmuşum” gibi onlarca sözü vardır ki, acılarımızı yalın bir dille anlatır: “Güneşin gölgede kalışı gibi uykunun düşlere dalışı gibi kalbimin nabzımda atışı gibi bir yolun bir yere varışı gibi vazgeçip uzaktan senin yanında kendime cevapsız soru sormuşum kaybolup giderken fırtınalarda gönlümce bir ıssız ada bulmuşum fark etmeden senin olmuşum…” İnsan, “bir yolun bir yerden bir yere varışı”ndan söz ediyorsa, yolun gerçeğinden bir sırra bulaşmıştır artık. Sevgili ressam, yazar, şair Schuon’dan ödünç alarak söyleyecek olursam; “Alem açısından bakıldığında, İlke, perdelerin arkasında gizlidir…” der. Peki bu gizi kim bilebilir ki! Kızılok’un sözlerinin ve ritim gitarından çıkan ezgilerin “Ürkek”liği ve sessizliğe doğru bükülüşü bana işte bu lanet olası çaresizliği iliklerime kadar hissettirir… Bir saniye! Lanet okumaktan vazgeçtim! Evet bu çaresizliği hisseden herkesin içinde bence gül bitmeli. “Bir gül biter içimde tam bildiğim biçimde tam gecenin üçünde sevda gibi kanımda can verirken elimde pençe gibi düşümde uy değil uyku değil” diye söyletmeli hatta. Gerçeğin çeşitli düzeyleri içerisinde bizim âlemimiz, “aşağıların en aşağısı” olmakla kalmaz, alabildiğine kirlenir, yeri gelir kana bulaşır ve bir zulüm diyarına dönüşürse, şöyle söylenmekten başka çare kalmayabilir: “Kalbim, neden hep olmazlarda neden hep çıkmaz sokaklarda dayanmak artık kolay değil bırakacak gibisin yarı yolda sevdin olmadı bir dünya istedin kardeşçe, olamadı kalbim, dayanmak artık kolay değil bırakacak gibisin yarı yolda…” Ah! Ah! Bu benim gibiler için geçerli tabi. Kızılok gibileri yarı yolda bırakmadı… İşte 21 Eylül 2001 yılında terk ettiği dünya her ne kadar daha zalim ve kanlı ise de onun gibi sade ve alçakgönüllü insanların varlığı bizim gibi yeni yetmelere hâlâ umut olabiliyor… Sevgilisine “Seni Seviyorum” der gibi şarkı söyleyen bu adamın politik duruşu da konfor ve rahatlığın en paradoksal biçimi olan umutsuzluk lüksünden şahsen beni kurtarmaya yetiyor. Egemen – muktedir(leri) ve onun bir parçası olan muhalifleri dışlayan, özgürlükçü bir duruştur çünkü bu bana göre. Sibel Sezal’la birlikte, tek bir gitar eşliğinde söylediği o unutulmaz şarkısı; “Bu Kalp Seni Unutur mu?”nun üstünden yıllar geçse de bazı şeyler unutulmuyor! Bize sesiyle, gitarıyla, sözleri ve hissettirdikleriyle halis bir sanatçının, dünya için daima bir ada, bir orman, bir bulut ve bir umut olduğunu anlatıp duruyor… Kendisi, sözlerin anlamının olmadığından söz etse bile… Son söz: Kalbinizde sevdiklerinize karşı, kin, nefret kalmasın aksi takdirde; “Ömür biter, insan söyleyemez yaşamına acıdığını…” sözünü dilinize dolar durursunuz! Kalın sağlıcakla…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |