Sevginin ölçüsü ölçüsüz sevmektir. -Spinoza |
![]() |
|
||||||||||
|
![]() Evet, Batý kendi tarihleriyle iç içe yaþayarak modern olurken, biz tarihimizden koparak modern olacaðýmýzý zannettiðimiz için, yüzyýllarýn emeði ve idrakiyle dokunan Divan edebiyatýmýzý gündemimizden çýkardýk. Adeta onu bir sandýða koyup, kapaðýný kapadýk, hayatýmýzýn dýþýna býraktýk. Pala, hac yolundaki karýnca misali, bu hazinenin peþine düþtü; sandýðýn kapaðýný açtý; eserlere olan hakimiyeti ile birlikte kendi zevkiyle bu eserlerden bizlere de haz aldýrmaya çalýþtý. Ýlk gayret ettiði günlerden bugünlere bakýnca sularý tersine akýttýðýný net bir þekilde söyleyebiliriz. Ýskender Hoca, Divan edebiyatýndaki derinliði, lezzeti hayatýmýza katmak için “Babil’de Ölüm, Ýstanbul’da Aþk” adýnda ki eseri kitapçýlara geldiðinde ilk alýp okuyanlardan biriydim. Kitabýn dört dörtlük bir romanda olmasý gereken tüm unsurlardan; “kültür”, “tarih”, “aþk” ve “merak” tam anlamýyla bu kitabý anlatan kelimeler olmuþ. Ayrýca verilen bilgilerde ki sahicilik, çoðu eserde yama gibi duran bilgilerden kendisini hemen ayýrýyordu. Eser, güldeki kokuyu andýrýyor, hissettiriyor fakat hiçbir zaman onu elle tutturmuyordu. Kitabý ilk okuduðumda bambaþka bir atmosfere girmiþtim. Doðu’nun zenginliðini, çeþitliliðini, bilgeliðini yaþayýp, o sýrlarla dolu atmosferini teneffüs ettim.. Çeyrek asýrdýr bu topraklarda yetiþen yazarlar arasýnda “iþte bu bizim romanýmýz” diyebileceðim bir eseri alýp okumadým. Bu durum ister istemez “Yunus’un, Mevlana’nýn, Fuzuli’nin, Baki’nin topraðý nasýl da çoraklaþmýþ” dedirttiriyor insana . Üzülüyor, kahroluyorsunuz.. Nihayetinde “Babil’de Ölüm, Ýstanbul’da Aþk” 2003 yýlýnda okuyucularýyla buluþmaya baþladýðýnda benim de bir okursever olarak tepkim: özü milli, lezzeti beynelmilel; sanatý asaletiyle donanmýþ, ne eksiði, ne fazlasý var; duyguyla, dikkatle dokunmuþ güzel bir eser demiþtim. Belki bu ifadelerim çoðuna abartý gelecektir ama bana göre eserin gerek dili, gerek anlatýmý ve tasvirleri beni böyle düþündürmüþtü. “Aþk” deyince dünyada akla gelen birkaç isimden biri hiç þüphesiz Fuzuli’dir; o ayný zamanda Divan edebiyatýnýn baþmimarlarýndandýr. “Bende Mecnun’dan füzun aþýklýk istidadý var Aþýk–ý sadýk benim Mecnun’un ancak adý var.” Elbette Mecnun’un aþkýný yazabilmek için onu ihata edebilmek gerekir. Böyle bir romanda okuyucuyu Fuzuli ile karþýlaþtýrmaktan daha isabetli ne olabilir? Eserini aklýna ve bilgisine güvenip yazsaydý, belki þurasý eksik kalmýþ diyebilirdim; ama o romanýna duygularýyla yaþadýðý hisleri yerleþtirmiþ; ilk sayfasýndan son sayfasýna kadar ayný canlýlýk ve ayný sýcaklýkla çarpan bir yürek gibi tatlý bir ritm ile okumaya ara vermek istemiyorsunuz. Herhalde bu kocaman yüreðin ana damarý þu cümlelerde atýyordu: “Ben Mecnun, efendim Hilleli Mehmet Fuzuli’nin dizelerinde yaþayan köle… Çilek idim kazanlara attýlar, kâðýt diye pazarlarda sattýlar. Hücrelerim iki tomarý doldurmuþtu; Baðdat çarþýsýnda iki koyuna takas edildim ve kendimi Hilleli lirik þairin kulu bildim. Onun evinde aþký tanýdým, sonra acýya ulaþtým, aþk mektebinde yýllar yýlý Leyla’yý çalýþtým. Yazýldým kitap oldum, dile geldim, söyledim hitap oldum. Ben Kays!.. O muhteþem köle… Ve sultaným Leylaaaa!…” Beri taraftan Süryani kütüphanecinin; “Aþký bilen biri için yedi gerçek sýr vardýr, ona sahip olan dünyaya sahip olur.” sözü kitap boyunca bizi alýp götürüyor. Bu sözler romanda oluþan esrarlý atmosferi daha da renkli hale getiriyor; Mecnun’un feryatlarýný takip ederken bize yüreðimizin varlýðýný hissettiriyor; her sayfasýnda aþký görüyor ve yaþýyoruz; onun bize ekmek kadar, su kadar gerekli olduðunu idrak ediyoruz. Bu kitap hararetli bir avuçla sýkýlsa aþk damlar; bu damlalarda da biz hayatýmýzýn derinliðini, köklü heyecanlarýmýzýn kaynaðýný buluruz diye ümit ediyorum. Evet, bir kâðýdýn oluþumuyla baþlýyor her þey; kazanlarda kaynayýp darbelerle gün ýþýðýna çýkan kâðýdýn en büyük ümidi ve duasý, baðrýna “Leyla” yazýlmasýydý. Duasý fazlasýyla kabul oldu ki “Leyla”yý Fuzuli yazdý. Onun gördüðü Leyla’yý Mecnun’dan baþka hangi göz görebilir, onun gibi kim ifade edebilirdi; zira onun duygularý kartal kanatlýydý. “Yedi sýrrý” bilecek kadar da idrak sahibiydi. Fuzuli kâðýdýn üzerine Leyla ile Mecnun’un aþkýný yazmaya baþlayýnca bir çilekten kâðýt oluncaya kadar çektiði bütün acýlarý unuttu… Pala, sonrasýna yine “aþk ve sýr” dedi. Ama “Ýstanbul’da Aþk”ý yazarak sýrrýný da ele verdi. Böylece bize “aþkýn sýrrý” olmaz demeye getirdi. Olsun, onu bakan göz görür, duyan kulak iþitir; çünkü o yüzlerde ýzdýraptýr; tavýrda elemdir; gök kubbede feryattýr; öyle bir feryattýr ki bazen Mecnun’unki gibi ufuklarý hallaç pamuðu gibi atar, çaðlar boyunca yankýlar… Öyle deðil mi? Kalýn saðlýcakla…
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
![]() | Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2023 | © Yûþa Irmak, 2023
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |