Herkes aynı notayı söylediğinde uyum elde edilmiş olunmuyor. -Doug Floyd |
|
||||||||||
|
Doğduğum şehre doğan, havasını soluyan arıların balı; olmalı masamda bu sabah…Ağaçlarına, çiçeklerine gözü gibi bakan toprağımın üzerine binbir emekle hazırlanan kovanları içinde, dikdörtgen peteklere polen taşıyan arıların balını istiyorum bilinçli bir şekilde… Havasına, soğuğuna gözlerimi açtığım şehrin çiçekleri üzerinde gezinen minik arıların balını tatmak ama ondan önce. Uzunluk sınırını geçen tırnaklarımı kesmek istiyorum. Farkında mısın sevgili günlüğüm✍🏻 bal yemeye hazırlıyorum kendimi! Sabah ki gözlerimi yeni bir güne açışım… Çaydanlığa su ilave edişim ve Karadeniz çay otunu demliğe iki yemek kaşığı döküşüm ve bunlardan yarım saat önce tiroit ilacımı bir bardak suyla üç yudumda içişim… Tüm bu hazırlıkları takip eden elimi yüzümü yıkayışım bile farklıydı bu sabah.. Bu sabah aynaya başka baktım. Nasıl baktığımı sorsan cevabı sanki yazıda. Bir gün daha yaşlandım mı veya içimdeki çocuk bir arpa bayu daha mı büyüdü; veyahut niye öyle gözlerimin içine içine baktım ki? Felsefe mi yapıyoruz sevgili günlüğüm✍🏻? Düşünmek iyidir, felsefenin diğer adı değil midir düşünmek? Günümüze uzak olan bir kelime düşünmek! Aynı zamanda düşünmeye ne kadar muhtacız! Sana bir şey sorabilir miyim sevgili günlüğüm? Kendi düşünce ve hislerinin derinliğine ne kadar inmeyi başardın sen? Aynada kendimize inceden inceye bakmak için iki dakikayı ayırmayı bile fazla görürken, duygu ve düşünce dünyamızı görüpte anlayabilmeye vermemiz gereken değer ve zamanın ölçüsünü var sen düşün! Peki bu zaman boşa kaybedilecek bir zaman mı sence? Yoksa; ihtiyacımız olan zamanın gizi burada mı? Onu bulmamızı ve ona kulak verip duymamızı mı istiyor bu konu hakkında görüşlerini duymak isterdim… Ne sevindim aynaya baktığımda, ne de üzüldüm! Sadece bir çırpınma hissi algıladım. Güzel olduğu kadar ürpertici, soğuk olduğu kadar el yakıcı sıcaklıkta, derin olduğu kadar elimi uzattığım yakınlıkta dokunabildiğim bir histi. İçimde ki çocuk hep aynı yaşta kalırken, nasıl oluyorda beden yaş almada, yaşlanmada! Çocuk hiç değişmiyor orada oyun başında, mutluluğa kucak açmış masanın ayaklarıyla aynı hizada oturuyor vaziyette bazen çehresi bana dönük, bazen yan, bazen arkası dönük! Kimi zaman kilo alıp boyu uzayacak diye ödüm kopuyor. Ya başını masaya çarparsa, ya tay tay yürürken düşerse, ya da dünyayı farkederse gözlerime bakarken diye içim alabora oluyor yorgun düşüyorum. Senin içindeki çocuk nasıl sevgili günlüğüm✍🏻 Seninde böyle tatlı endişelerin var mı? Varsa sayabilsen ve duyabilsem ne güzel olurdu. İki gün öncesinde de böyle bir tsunami yaşadım. Şimdi dedim gözyaşlarım süzülecek yanaklarından içimdeki çocuğun ve önündeki oyuncakları bırakıp elini yanaklarına götürecek düşünecek bu ıslaklığın sebebini. Nerden geldiğini ya bana dönüp sorarsa bu yaşlar ne diye!? Sesimi duyarda, oyunu bölünecek diye sessizce ağladım. Ağlamanın mutluluğunu da yaşadım orasıda ayrı. O tane tane yaşlar süzülürken yanaklardan, sanki o berrak ve serin bir kaç peş peşe su damlası iç dünyadan dış dünyaya çığlık. Allah ilim irfan sahibi doktorlara denk getirsin hepimizi. Günler öncesi hadi dedim bir endokronoloji bölümüne randevu alayım da rutin muayene olayım. Gencecik doktorları görünce karşımda garip ama sanki yaşımın getirdiği bir ihtiyaçla daha yaş almış doktorları görmek istiyorum. Gençlere güvenmediğimden değil diyecektim ki cümlenin ayıp olmasın babında yazılması açısından! Bu isteğimin ne kadar yerinde bir duygu olduğunu tecrübeli hekim talebimin yerinde oluşunu ilerleyen satırlarda göreceksin sabırla okursan sevgili günlüğüm✍🏻 Sahile yakın bir hastanenin koridorlarından yürüyerek endokrin bölümü ve sanırım abartısız kırk hasta vardı. Eh bizde de sabır var elimizdeki kağıttada randevu saati var yani uzun lafın kısası kırk kişiyi bekleyecek değiliz. Onbeş kişiyi kesin beklemişimdir. Sonra kapısını çaldığım doktora merhaba diyerek oturdum koltuğa… Aaaa aaaa aa ah ah görüyor musun sevgili günlüğüm beni mahcup etmemek için söylemediğini biliyor ve özür diliyorum senden! Ben nasıl sana merhaba demeden başladım yazıya.. Çok özür dilerim sevgili günlüğüm sana ve bu satırları okuyan tüm güzel ruhlara gönlüm dolusu merhaba ✨ İkinci bölüme bırakalım mı hemen yazacağım söz veriyorum ikinci bölümü öğlen namazımı kılayım ve ondan önce bir kahve yapayım müsaadenle…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2025 | © Hülya Kırklaroğlu, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |