Aşk eski bir masaldır ama her zaman yepyenidir. -Heine |
|
||||||||||
|
İzedebiyat yıllığının hazin durumundan eminim haberdarsınız. Yıllık, biz izedebiyat yazarlarından, beklenen veya göstermemiz gereken ilgiyi görmemiş. Yıllıkta eseri olan yazarların birçoğu, yıllığı almamış. Hayret! Doğurduğu çocuğa sahip çıkmayan bir anne olabilir mi?....... Yıllığın ilgi görmemesine hem şaşırdım, hem üzüldüm. Sitedeki yüzlerce yazarın, mutlaka yıllıktan edinmek isteyeceğini düşünmüştüm çünkü. Acaba yöneticiler, talepleri karşılayabilecekler mi diye sormuştum kendime. Hatta, belki bana kalmaz diye telâşlandım bile.Yıllığın elime geçmesi gecikince, basılan yıllık sayısının ihtiyaca yanıt vermediği zannına kapıldım. Akşam kendisine oyuncak getirecek babasını bekleyen çocuğun heyecanı ve sevinciyle bekledim yıllığı. Ve sandım ki, tüm yazarlar aynı heyecan içinde.Yanılmışım. Oysa ki yıllık, beklenilen ilgiyi görememiş ne yazık. Site yazarları - yıllıkta bir eseri bulunanlar bile – yıllığa kayıtsız kalmışlar. Bu; üç yıldır, yazarlardan ve okuyuculardan hiçbir karşılık beklemeden yayın yapan izedebiyata bir haksızlık gibi geliyor...Ayrıca, o yıllık bizimdi. O yıllık bizim çocuğumuzdu. O yıllık, kendi çabamızla bahçemizde yetiştirdiğimiz bir çiçekti. Ama bizler o çiçeğe – o çocuğa sahip çıkamadık. Benim yıllığım, kütüphanemin en güzel yerinde. Onu çok seviyorum. Hepinizin veya birçoğunuzun sesi, sözü, üzüntüsü, coşkusu var onda. Eserlerini severek okuduğum yazarlar var. Kendimden izler, sesler var.Yüzlerce kişinin katkısıyla ortaya çıkmış ve türünün ilki olma özelliğine sahip bu eser, benim için çok değerli. Ona sahip olmak, onu okumak; yazar arkadaşlarımla yıllığın sayfalarında buluşmak, çok güzel bir duygu. Ona kavuştuğum, ona katkı verdiğim, katkı veren arkadaşlarımı okuyabildiğim için, gerçekten çok mutluyum.Yıllığa kavuşmam zor oldu ama, çektiğim zorluklara değdi. Çünkü gerçekten muhteşem bir eser olmuş. Günlüğümden alıntı yaparak; yıllığı nasıl dört gözle beklediğimi, ona nasıl kavuştuğumu anlatmak isterim size: İZEDEBİYAT YILLIĞINA NASIL KAVUŞTUM “ Haftalardır izedebiyat yıllığını bekliyorum, hacı yolu bekler gibi hem de. Aklım hep yıllıkta; yıllıkla oturuyorum, yıllıkla kalkıyorum. ” Şehre bir hasta geldi; derdi börek, virdi börek,” misali.....Sitedeki forumlarda bazı yazarların yıllıkla ilgili beğeni ve övgü dolu yazılarını okudukça – yalan değil – sinir basıyor. Kendi kendime , ” Nerde benim yıllığım, niye gelmedi? ” diye sızlanıp duruyorum. Yöneticilere ikide bir ileti gönderiyorum; “ Nerde bu yıllık, niye gelmedi, ne zaman gelecek? ” diye soruyorum. Alt tarafı bir yazı gönderdim ya yıllığa, zavallıları sorguya çekiyorum. Eminim ki, ” Alacağı bir fitil, pamuğun batmanını soruyor, ” diye çok söylenmişlerdir bana. Söylensinler, nasıl olsa duymuyorum. “Pamuk çuvalının altında kalsam ne olur, üstüne çıksam ne olur.” Her akşam eşim kapıdan girer girmez, bir umutla “ Bana paket var mı? ”diye soruyorum.En son sorduğumda, her gün aynı soruyla karşılaşan eşimin sabrı taşmış olmalı ki; “ Yooook! Olsa ge-ti-ri-rim,” dedi soğuk ve azıcık da kızgın bir ses tonuyla....Ama o “ getiririm ” sözü öyle bir çıktı ki ağzından, “ Şu yıllık gelse de bir kurtulsam,” şeklinde bir anlam içeriyor gibiydi. Bu kargocuları bilirim ben; paketteki adrese bırakmazlar paketi, paket götürdükleri başka bir adrese sizinkini de bırakırlar.O nedenle paketimin, eşimin iş yerine bırakılma olasılığı var. Mektuplarım da aynı akıbete uğrar. Üzerinde ev adresim yazılı olan mektuplarımı ya eşimin iş yerine götürürler ya da kendisinin posta kutusuna atarlar. Bir gün postacımıza çarşıda rastladım. ” Mektuplarımı, üzerinde ev adresim yazdığı halde neden evime getirmiyorsunuz da eşimin iş yerine bırakıyorsunuz? ” diye çıkıştım. ” Aldığım her mektuptan, her karttan eşimin haberi olması şart mı? Ya, kendisinin bilmesini istemediğim biriyle mektuplaşıyorsam ? Olamaz mı? Olur olur.” diye söylendim.... Madem postacısın; kapı kapı gezecek, her mektubu adresine bırakacaksın. Postacı olmak kolay mı? “ Yazın araması, kışın taraması olmasa, herkes manda besler,” diye boşa dememişler diye içimden söylendim. Nefesine güvenmiyorsan, borazancıbaşı olmayacaksın........Böyle bir fırça, kargocular da istiyor. Kesin, ya eşimin işyerine bıraktılar paketimi ya başka yere diye düşünüyorum. Allah vere de başına bir iş gelmiş olmaya. Sakınan göze çöp batarmış zaten. Yanılmamışım, uzun bir bekleme döneminden sonra paketimi – tahmin ettiğim gibi – başka bir adrese bıraktıklarını öğrendim. Benim gibi izedebiyata yazan arkadaşım söyledi. Yıllık gelmiş ona. ” Seninkini sordum, seni tanıyan bir dükkâna bırakmışlar, ” dedi. Önce çok sevindim yıllık geldi diye. Keyifli keyifli gülümserken aklım başıma geldi. Nasıl bulacağım bu yıllığı? Ya kaybolur giderse? Aldı mı beni bir telâş...” Leyleğin ayağını kesmişler, uçuvermiş; acısını konduğun zaman duyarsın demişler” ya; ben de kayıp yıllığımın acısını ancak bir müddet sonra duymaya başladım. Bak sen olan işe. Beni tanıyan bir dükkân.........Küçücük Mudurnu’da en az seksen tane dükkân var. İşin kötüsü hepsi de beni tanır. Beni tanımaları, özel biri olmamdan kaynaklanmıyor; birkaç binlik nüfuslu Mudurnu’da herkesin birbirini tanımasından kaynaklanıyor. Ben şimdi beni tanıyan her dükkâna gidip, paketimi mi soracağım?....Soracağım soracağım, çünkü işin ucunda yıllık var. “ Eşek çamura yatınca, sahibinden yavuz kimse olmazmış.” İş başa düştü. O gün çarşıda dolaştım durdum.Yok ekmek alacağım, yok yufka alacağım, yok gazete alacağım diye sudan bahanelerle üç – dört kez çarşıya çıktım. ” Kurt, eşek yediği dereyi günde dokuz kere dolanır,” derler ya, o hesap... Her dükkânın önünden geçerken, beni görmeleri için ne gerekiyorsa yapıyorum. Hani beni görürlerse ve yıllığım oraya bırakılmışsa, verirler diye. Alt çarşıda, orta çarşıda, üst çarşıda bir umutla dolandım. Kimseden “ tık ” yok. Eve geldim. O gün merakla bekledim; biri kapıyı çalacak, “ Hocam! Buyrun paketiniz,” diyecek diye. Boşuna bekledim saatlerce. Mudurnu’ ya paket getiren birkaç kargo şirketine telefon ettim. Adıma paket olup olmadığını sordum, yok...Ben şimdi bu yıllığı(mı) nasıl bulacağım? Kırk yılın sırtı, bir yıllıkta yazım çıkmış, ama ben yıllığa kavuşamıyorum bir türlü. Hani bir atasözü var; “ Bir kuş bir dala kırk yılda bir konar, bir daha konuncaya kadar ya dal kurur, ya kuş ölür,” diye...Bir daha ne zaman kısmet olacak bana böyle bir yıllıkta yer almak. “ Alaca keçi, her zaman püsküllü oğlak doğurmaz” demişler. Ertesi gün oldu, o beni tanıyan dükkân sahibi eşime telefon etmiş, “ Paketiniz var.” diye. Sanki yıllık eşimin adına gelmiş gibi. Herkes kaçak güreşiyor. Yıllığımı öyle bir yere bırakmışlar ki, senede belki bir kez girdiğim bir dükkân. Orada bana gerekli olabilecek şeyler satılmıyor. Nerden buldunuz orayı? İnsan hiç olmazsa bir gazete bayiine, bir fırına bırakır. Çünkü insanlar normal olarak günde bir ekmek ve bir gazete alırlar.Yıllığımı, - benim için - “ tanıyorum ” diyen o esnaf koskoca bir gün bekletmiş paketi. Ne bilsin benim dört gözle yıllık beklediğimi. Hem, ” El elin eşeğini türkü çağırarak arar ” mış. Bir akşam da eşim misafir etmiş yıllığı iş yerinde. Velhasıl yıllıkla bir türlü kavuşamıyoruz. Ben Aslı, yıllık Kerem; kavuşmak ne mümkün! O gece nasıl sabah oldu, gelin bana sorun. ” İt, kışı geçirir ama, gel de derisinden sor,” demişler. Nihayet ertesi gün eşim getirdi yıllığı. Sağ salim yıllığı görmek nasip oldu. Ellerim birbirine dolanıyor paketi açarken.Yeni doğmuş bir bebek gibi, incitmekten korkarak elime aldım yıllığı. Doğrusu beklediğimden çok güzel buldum. Kâğıt kalitesi, kapak ve sayfa düzeni mükemmel. Önsözden çok etkilendim. Ancak; şair ve yazarlar hakkında birkaç cümlelik tanıtım yazısı konulabilirdi, e-posta adresleri verilebilirdi diye düşündüm. Bazı yazıları okurken, siteden hatırladım. Bazılarını okurken de, “ Ben bunu sitede nasıl farketmedim, nasıl kaçırdım! ” diye hayıflandım. Gerçekten çok güzel şiir ve yazılar var. Bunlara “ güzel ” demeyi bile, haddimi aşmak olarak görüyorum. Evim çok hareketlidir, sürekli birileri gelir, gider. Küçük kasabamın Güzin Ablasıyım da......O gün ve sonraki günlerde evime gelen herkesin eline yıllığı tutuşturdum.Bu çok güzel ve türünün ilk örneği olduğu söylenen çalışmadan herkesin haberi olsun istiyordum. Sevincimi birileriyle paylaşmak istiyordum. Ama hiç kimse oralı bile olmadı. Hiç biri, - en azından nezaketen - benim yazımı bile merak edip okumadı. Okumak için şöyle bir göz atanlar da, daha ilk sayfada bıraktılar. Oysa ben, okusunlar diye gözlerinin içine bakıyorum. Kendimi, çocukluğumda okuduğum bir masalda, at’a et yedirmeye çalışan Keloğlan gibi hissettim. Kendi kendime, “ İt takkeyi neylesin, dingilderken düşürür,” dedim. Demek ki yanlış yere dükkân açmıştım. Velhasıl kimselere öğünemedim yıllıkla. Ne duygusuz insanlar! İçimden, ” tv’deki , birbirine benzeyen kıytırık dizileri izlersiniz ama yıllığın yüzüne bakmazsınız,” diye söylendim. Yine de inadımdan vazgeçmedim. İllâ ki birilerine göstereceğim, birilerine okutacağım. Bu yaşımdan sonra, yani gecikmeli olarak böyle güzel bir çalışmaya katkı verdiğimi birilerine göstermek istiyorum. Aklım fikrim yıllıkta. ”Altmışından sonra zurna çalmaya başlayan, artık mezarda da çalar,” derler ya, aynen öyle. Çok geç yakaladım bu yıllık sevincini. İşte o nedenle hiç aklımdan çıkmıyor. Evime gelen herkese, kahveden önce yıllığı sunuyorum. Belli mi olur, okumak isteyen biri çıkar belki. Allah’tan ümit kesilmez. Yıllık hep elimin altında. Boş kaldıkça gömülüyorum yıllığa...Böyle bir çalışmayı düşünen, emek veren, katkıda bulunan herkese; bir okuyucu olarak teşekkür ediyorum. Ayrıca, bir bütünün küçücük bir parçası olma şansını yakalayabildiğim için çok mutluyum. İşte böyle..........Şimdi şu soruya yanıt arıyorum: “ Site yazarları, yıllığa neden ilgi göstermediler acaba? "...... Bu gece hep bunu düşüneceğim.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |