..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bütün sanatlarda insanı şaşırtan bir yan vardır. -Alain
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Beklenmedik > Ömür İsfendiyaroğlu




15 Nisan 2004
Seni Seviyorum...  
Ömür İsfendiyaroğlu
ASLINDA TAM OLARAK İÇİME SİNMEYEN... OLMADI DEDİRTEN AMA ELİMİNDE DEĞİŞTİRMEYE BİR TÜRLÜ GİTMEDİĞİ ÖYKÜ OLMA YOLUNDA BİR YAZI


:CADE:

Evin içinde bir süredir garip şeyler olmaktaydı. Herşeyden önce evin içinde değişik bir hava vardı sanki. Belli belirsiz bir koku – kokuların rengi olsaydı pekala pastel rengi olacak bir koku…
Zaman zaman hiçbir kapı veya pencerenin açık olmamasına rağmen hafiften bir rüzgar hissediliyordu. En garibi de göz ucuyla hissedilen ama bir türlü yakalanamayan hareketlerdi. Hep var olduğunu bildiği ama her karşılaştığında da ilk kez görüyormuşcasına şaşırdığı hareketler sesler…
Seslerin arasında sıkışıp kaldığını hissettiği, sıcaklığıyla aynı oranda keyifli ve tembel bir Pazar ikindisiydi. Genç kadın okuma koltuğuna gömülüp kitabını okumaya başladı. Kafası başka yerlerde olduğu için her satırı birkaç kez okumak zorunda kalıyordu. Bir anda birçok şeyi yapmak istediğini farketti. Yeni aldığı tüm kitapları birden okumak, en sevdiği albümleri birer birer dinlemek, birkaç çizim denemesi yapmak, sevgilisine bir iki satır birşeyler yazmak… Liste, yapmak istediklerini düşündükçe kabarıyordu. Zaten gözlerini açık tutmakta da zorlanmaktaydı. Nitekim bir süre sonra gözleri kapandı ve tekrar açılamadan derin bir uykuya daldı. Genç kadın uykuya ait uzun soluklu nefesler almaya başladığı zaman yüreğinin bir köşesinde tuhaf kıpırtılar başladı. Bir kitap devrildi, ardından sessizlik oldu. Kıpırtının sahibi genç kadının uyanmadığına emin olunca cesaretlendi ve odaya hafif ama sürekli bir ses yayıldı.
İçeri giren uzun boylu bir gençti. Genç kadının daha önce hiç görmediği ve görülmüş olmaktan rahatsızlık duymayacak biri olmalıydı ki, yüzüne herhangi bir maske takmamıştı. Odanın içerisinde bir aşağı nbir yukarı dolandı. Genç kadına hissettirmeden uzun uzun yüzüne baktı. Genç kadının beyaz teninden gözlerini ayırdığı bir anda kızın hemen yanıbaşında duran kitaplıktaki bir kitap ilgisini çekti. Ve satırları olduğu yerde içinden okumaya başladı. Kitaptaki satırlar onu öylesine sarıp sarmalamıştı ki kendini genç kadının hemen karşısında duran koltuğa bıraktı. Pencere kenarında duran kadife koltuğun rahatlığı genç adamı oldukça rahatlatmıştı. Üzerine çöken rehavetin etkisinden ürken ve daha önce böyle bir huzur duygusu ile karşılaşmadığını düşünen genç adam hemen yanıbaşında duran pencereyi açıp kendini bahçeye attı.
Genç adamın evden ayrılışından hemen sonra genç kadın içeri dolan serin rüzgarın etkisiyle gözlerini açtı. Genç adam, onun uyanmasına dakikalar kala evin bahçesinden koşar adımlarla uzaklaşmıştı bile…
Genç kadın üzerindeki uykunun ağırlığından tam olarak sıyrılamamıştı. Gözleri yarı açık yarı kapalı bir biçimde bahçeye doğru uçuşan beyaz tülleri evin içerisine sokarak pencereyi kapadı. Perdelerle yaşamış olduğu o küçük kargaşadan sonra, kütüphaneden tüm kalınlığı ile devrilen bir kitabın sesiyle irkildi. Kitaplıkta duran kitapların genç kadının yapmış olduğu bir sıraya göre belirli ve hiç değişmeyen bir düzenleri vardı. Alfabetik sırayla dizilmemişlerdi; yazarların isimlerine göre bir sıra içerisinde de değillerdi. Sadece genç kadının bilebildiği ama hiç şaşmayan bir düzen içerisinde öylece dururlardı. Genç kadın en sevdiği kitabın yerinde yeller estiğini görünce şaşırdı. Ama kitabın oradan nasıl gitmiş olabileceği sorusu ve bu evde gerçekten garip birşeylerin gerçekleşiyor olabilme ihtimali konusundaki şüpheler. Bunların hiçbiri kitabın kayboluşundan duymuş olduğu üzüntünün yerini alabilecek güçte düşünceler değildi. Bu kitap genç kadın için çok değerli bir kitaptı. Ve onu yitirmiş olmak onu gerçekten çok üzmüştü. Boğazına birşey düğümlenmiş öylece otururken bir anda gözü karşısındaki koltuğun üzerindeki kitaba ilişti. İşte koca *Céline orada duruyordu. Böyle saçmasapan bir düşünce ile bir an için bile olsa kendi kendini hırpaladığı için gülmeye başladı.
Son zamanlarda kendine çok dikkat etmediğini düşündü. Uyku problemi vardı. Ve o bunun üzerine gitmek yerine bu durumdan keyif alıyordu. Geceleri herkes uyurken, uyanık olmak, kitap okumak , gündelik işlerini yapmak kısacası günü geceye taşımak hoşuna gidiyordu. İlk başlarda ani gece uyanmaları basit huzursuzluklar gibi görünse de uyuyamadığı saatler uyuduklarının üzerine geçmeye başlayınca bunun ciddi bir problem olduğunun farkına varmıştı. Ama en son yaşadığı, kendi koyduğu kitabı koyduğu yerde bulamıyınca yaşadığı kısa süreli şok, bunun ciddi bir hastalık olduğu ve doktora gitmesi gerektiği konusunda bir uyarıcı olmalıydı. Gündüzleri yaşanan yarım yamalak huzursuz uykular ona yetmiyordu. Evde uzun süredir, garip şeylerin olduğunu düşünmeye başlamış olması ise hastalığın onu farklı şekillerde etkilediğinin göstergesiydi belki de…
“*Céline”i kitaplıktaki yerine yerleştirirken,
-     Uykuya dalmadan önce alıp bakmış olmalıyım, tanrım iyice saçmalamaya başladım. dedi.
Genç kadın yorgunluğuna rağmen odasına geçip üzerine birşeyler giydi. Makyaj yaptı. Telefon rehberinden hemen yakınlardaki bir hastanenin numarasını bulup, randevu alamak üzere salondaki telefona yöneldi. Ahizeyi kaldırdığında karşı taraftan bir sinyal sesi yerine derin bir sessizlikle karşılaştı. Evin içerisinde duyduğu tıkırtılar ve üzerine duyduğu derin sessizlik genç kadının bir kat daha ürkmesine neden oldu. O an sadece evi dinliyordu. Sadece kulaktı. Tüm duyularını kapatmış, sadece duyuyordu sanki…Kulaklarının, gözlerine izin verdiği küçük bir anda telefon fişinin yerinden çıkmış olduğunu gördü. Kapıldığı paniğin yersiz olduğunu ortaya çıkaran telefon kablosu da genç kadının içine bir su serpememişti. Telefon fişini yerine takıp arkasına bakmadan birşeylerden kaçarmışcasına evden kendini dışarı attı. Evet birşeylerden kaçıyordu belki de…Evde derin bir sessizlik dışında hiçbirşey kalmamıştı. Bahçeden dışarı çıktığında evdeki sessizliğe tezat bir manzaratam karşısındaydı. Sokakta top oynayan çocukların sesi, arabaların gürültüsüne karışıyordu. Etraftan gelen onlarca ses vardı. Evdeki sessizliğe karşı onlarca ses…
Evin yakınındaki taksi durağı görüş mesafesine girdiğinde neden taksi durağını arayıp bir taksi çağırmadığını düşündü. O an evde yaşamış olduğu kısa süreli panik aklına geldi.
-     Hastaneden bir randevu almayı da unuttum. diye aklından geçirirken, taksi durağı da çoktan geride kalmıştı.

Biraz daha yürüyüp sahile inmek belki de herşeye iyi gelebilirdi.

Bahçeden hızla koşarak eve dönmüştü genç adam. Ama birkaç saat önce kendini dışarıya salıverdiği pencere sıkı sıkıya kapanmıştı. Genç kadının hayatına yeniden girebilmek için yeni yollar açmalıydı kendine..Evin arka tarafına doğru dolandı. Oradan da herhangi bir giriş bulamamıştı. Genç kadın içeriye kimsenin girmesine izin vermeyecek kadar sıkı sıkı kapatmış olmalıydı tüm pencere ve kapıları. Genç adamın arka bahçeden kendisine yeni giriş yolları aradığı sırada nön taraftaki demir bahçe kapısının sesi duyuldu. Genç kadın bahçeye girmiş ve hemen arkasından demir sürgüyü çekmişti. Bu acı içinde bağıran zamanla paslanan kapının sesi olmalıydı. Demir kapının sesini duyan genç adam, ön tarafa doğru çömelerek ilerlemeye çalıştı. Genç kadın evinin kapısını açmak için çırpınıyordu adeta, içerden gelen telefon sesini duyana dek, genç adam bu çırpınışa bir anlam verememişti. Kadınsa herzaman yaşadığı bu paniklere alışık olmasına rağmen; ilk kez yaşadığı bir olaymış gibi heyecanla yaklaşıyordu bu duruma… Derin siyah bir boşluk ve içerisinde kaybolmuş parlak anahtarlar. İçeriden yükselen telefon sesi ise elin ayağın birbirine dolanmasına destek verir gibi susmaya niyetli değildi. Kadın kendisine çok uzun gelen bir iki dakika içerisinde kapıyı açmış olmalıydı ki; telefona yetişti. Arayan ses çok uzaklardan gelen biriydi. Kadın onun sesini duyduğuna mutlu olmuş olacaktı ki; telefon kablosunun uzadığı yere kadar gidip yendien telefonundurduğu yere geri geliyordu. Telefon konuşması boyunca yüzündeki gülümseme, heyecan silinmemişti. Pencerenin önünde bir iki dakikaya yakın kalmış olmasına rağmen bahçede onu izleyen genç adamı farketmedi. Farkedilmediğinin farkında olan genç adam ise, kadının içeri girerken aralık bırakmış olduğu kapının çoktan farkına varmış ve kendisini farkettirmeden içeriye girmenin bir yolunu bulmuştu bile.
Genç kadın ise bir yandan telefonla konuşurken bir yandan da pencereyi açmaya çalışıyordu. Açılan pencere ile genç adamın kapıyı kapaması bir oldu. Genç kadın belki telefonda konuşmakta olduğu adamın etkisinden, belki de arka odalardaki kapılardan birinin rüzgarın etkisi ile çarpmış olacağı gibi basit bir düşünce ile içeriden gelen sese aldırmadı. Genç adam yeniden kadının hayatının içindeydi. Onu izlemek gerçekten çok hoşuna gidiyordu. Gülüşü, saçları, teni, saatlerce pencere kenarındaki koltuğa oturup kitap okuması, yeni aldığı bir şeyi eve getirdiğindeki heyecanı ve daha birçok şey…Hatta bir keresinde yeni aldığı bir kitabın onu ne kadar sevindirdiğini görüp “Acaba beni evinde görse onu aynı şekilde heyecanlandırabilir miyim?”diye düşünmeden edememişti. Bu ufak düşünce genç adamın o an için gülümsemesini sağlamış olsa da çok geçmeden bunun saçma bir düşünce olduğunu anımsayıp eski yüz ifadesine döndü. Genç adam bu saçma düşünce eşliğinde, genç kadını hayatına soktuğundan beri birçok şeyin değiştiğini farketti. Soktuğundan beri diyorum, çünkü genç kadının bu adamın hayatına isteyerek girme gibi bir niyeti yoktu belki de… Genç adam, kendi kendine genç kadının hayatının orta yerindeydi artık. Genç kadına ait olan herşey onu mutlu ediyordu. Onun yürüdüğü yerlerde yürümek, onun eşyalarına dokunmak, onun sesini duymak kadına ait herşey hoşuna gidiyordu. Genç kadının sesvgilisi ile yaptığı seyrek ama uzun telefon konuşmaları bile, genç adam üzerinde adeta afyon etkisi yapıyordu.

Genç kadın, bir yıldır anne ve babasından kalma bu eski evde tek başına yaşıyordu. Emir’le olan ilişkisinin başlangıcı ise bu eve taşındığı tarihlere rastlıyordu belki de bilemiyordu. Tarihleri aklında tutmak konusunda diğer kadınlara göre başarısız sayılabilirdi. Emir’le henüz altı aydır birliktelerdi. Emir büyük bir inşaat şirketinde çalışan başarılı bir mühendisti.İşi dolayısı ile sürekli seyahat ediyordu. Genç kadın onu oturduğu semte ilk taşındığı günde görmüştü. Açıkçası Emir’in daha sonra hangi sebeple o semtte olduğunu merak etmemişti. Emir’de genç kadından ilk görüşte etkilenmişti ve güzel bir beraberlik başlamıştı. Tanıştıklarından ikibuçuk ay sonra Emir’in Dubai’ye gidişini saymazlar ise herşey dörtdörtlüktü. Genç kadın ilişkisinin şimdiye kadar yaşadığı en güzel şey olduğuna inandığı bir sırada Emir’in beş aylığına Dubai’ye gitmesi gerektiğini öğrenmişti. Genç kadın bunun sevgisini arttıracak bir unsur olduğunu düşünerek, sevgilisini Dubai’ye yollarken herhangi bir tereddüte düşmemişti.

Genç adam Ela’yı Emir’den çok daha iyi tanıdığını düşünüyordu. Emir’in gidişi ile genç kadını daha yakından görebilme fırsatını yakalamıştı. Emir genç kadının hayatına girmeden önce de onun varlığından haberdardı. Ela’yı eve taşındığı ilk günden beri takip ediyordu.Emir’i ise ilk kez, genç kadının, kendi mahallelerine taşınışından bir altı ay kadar sonra genç kadının evinin önünde görmüş ve çok üzülmüştü. Ama bu üzüntüsü çok sürmedi.Emir birkaç ay sonra ne olduysa ortadan kayboldu. İlk başlarda ilişkilerinin bittiğini düşünüp Ela’ya biraz daha yakınlaştığında, aslında bu ilişkinin bitmeyip daha da canlandığını görmek genç adamın canını yakmıştı. Ama her ne olursa olsun Ela’dan vazgeçmeye hiç mi hiç niyeti yoktu.

-     Ela’dan ayrılamaya karar verdim. Bunu ona bir hafta sonra İstanbul’da söyleyeceğim. Gerçi İstanbul’a döneceğimi bile söylemedim ama olsun. O da süpriz olur! Onu bir aydır hiç özlemediğimi farkettim. Oysa ki beraber öyle güzeldi ki herşey! Pazar sabahları boğaza gidip kahvaltı yapıyorduk, ayrıldıktan sonra neredeyse hiç telefonla konuşmadığımız günlerimiz oluyordu.

Evet herşey çok güzeldi. Saatlerce verandada oturuyor, üzerlerine örttükleri battaniyenin altından birbirlerine dokunuyor, arada uzun uzun öpüşüyor, hiç bitmemesini istediğim sohbetler ediyor, saat geç olduğunda içeri geçip uzun uzun sevişiyorlardı belki de, bilemiyorum. Hiçbir zaman Ela’yı Emir’lerin evine kadar takip etme cesaretini kendimde bulamadım. Emir çok özlemediyse telefonda konuşmayı sevmezdi. Birbirlerini iki gün görmeseler, kıskançlıkla birbirlerini sorgulamıyor, ilişki için sonrası adına kararlar vermiyor, hiçbirşeyi isimlendirmiyorlardı.

-     Birbirimizi iki gün görmesek kıskançlıkla birbirimizi sorgulamıyorduk, ilişki sonrası adına kararlar vermiyor, hiçbirşeyi isimlendirmiyorduk. Bu harikaydı, çünkü değer verdiğim herhangi birşeyi kendim çizmediğim sınırlar içinde tanımlamaktan nefret ederim. Nefret ettiğim başka şeyler arasam bulamam şimdi. Birlikteliğimiz ikibuçuk aydır sürüyordu ki ben buraya geldim ve sonrasını sende biliyorsun dostum, işimi çok seviyorum ve bir kadın için mesleğimden vazgeçme gibi aptal birşeye kalkışmam, zaten Ela’nın benden böyle bir isteği de hiç olmadı. Giderken ilişkimizi bitirmemiş olmakla hata yapıp yapmadığımdan emin değildim. Başka kadınlarda istiyordum. Gittiğim tüm astrologlar ve falcılar da bana çok eşliliğe mahkum olduğumu söylemişlerdi. Ayrılmalı mıydım? Hayır. Hayır çünkü açgözlü olduğumu biliyordum. Falcıların ise herşeyi bilmelerine izin veremezdim. Kimdi ki onlar! Kadere o zaman kadar inanmamıştım, o zamandan sonra da inanmamalıydım. Çok kişi bana “ canın başkalarını istiyorsa git onu aldat,ona da hiçbirşey söyleme” dedi. Aldattım. Söylemedim. Peki dostum sence, şimdi bunun verdiği korkunç suçluluk duygusundan dolayı mı ayrılmayı planlıyorum?
Hayır, hayır. Bundan dolayı hiç suçluluk duymadım. Sanırım daha çok suçluluk duymadığım için ayrılmak istiyorum. Aldatıp sonra suçluluk duymamak için çok güzel bir insan o.

İstanbul’a geldikten iki gün sonra, Emir genç kadının evine gitti. Ona Dubai’den almış olduğu ufak hediyeyi de götürdü. İlginç şeyler satan bir dükkandan aldığı, mor kadife kaplı bir kutuda bir sürü deniz kabuğu… Ela’nın Emir’le karşılaştığı anda yaşadığı heyecanı anlatmama gerek yok sanırım. Ela yıllardır almayı hayal ettiği mor kutudaki deniz kabuklarını avuçlarında tutuyor olmaktan mı, yoksa o kabukları alan kişinin sevgilisi olmasından mı ya da hergün telefonda konuştuğu Emir’i karşısında görmüş olmanın şaşkınlığından mı bilinmez, bembeyaz suratı ile kapıda öylece kalakalmıştı. Ela’nın şaşkınlığı Emir’in onun evinde geçirdiği beş gün içerisinde tabii ki geçti. Emir’in Ela’nın evine gittiği o günden beri bir hafta geçti, bu süre boyunca onda hep garip bir soğukluk oldu. Bu Emir kadar bana da yansıdı tabi. İnsan kendini dinlemeyen biri ile nasıl konuşabilirdi ki? Ela susuyordu. Emir konuşunca ise onu dinlemiyor başka başka yerlere dalıyordu. Emir bu soğukluk hakkında Ela ile hiç konuşmadı. Ela arada sırada Emir’in yanına gidip onun vücuduna dokunuyordu, sonra rahatsız bir şekilde, annesine küsmüş çocuk misali içine kapanıyordu. Onun bu durumuna hem üzülüyor, hem kızıyordum. Ela’nın durumuna benden çok daha fazla kızan biri var ise o da Emir’di. Ama kızgınlığının kendisini kontrol etmesine izin veremezdi. Emir İstanbul’a kısa
Bir süreliğine dönüşünü kutlamak amacı ile tüm arkadaşlarına bir yemek daveti verme kararı aldı. Tabii Emir’lerin evinde… Gecenin sonunda Ela kendi evine dönmek istemiş olacaktı ki, gece yarısını bir saat geçe demir kapının gecenin içerisinde yankılanan gıcırtısını duydum. Gıcırtının ardından, bahçedeki sessizliğe akan sesler…
-     Gece boyunca hep köşene çekiktin. Ben de dahil, diğer herkesin sorularına: “İyiyim, sadece yorgunum” şeklinde cevap veriyordun. Ben yine de epey eğlendim. Ama ismi dışında artık yokmuş gibi görünen ilişkimizin sessizliği kulaklarımda çınlıyor. Sanırım bu konuda bir açıklama yapmanızın zamanı geldi; Ela Hanım!

Ela belki de ilk kez benim tarafımı tutuyordu. Emir’e tek bir cevap bile vermedi. İçeri girdiler. Yeniden yataktaydılar. Sırtlarını soğuk duvara yaslamış yanyana oturuyorlardı. Ela soğuk ve sessizliğe daha fazla dayanamamış olacak ki konuşmaya başladı.
-     Bariz uzaklığımıza rağmen bu yanyanalık rahatsız edici değil mi?
Bende o sırada belki sevişme seslerini daha az duyabilme adına Ela’nın sevdiği şiirlerini yazdığı koca deftere gömülmüştüm. Şiirleri bağdaş kurup tek tek okumaya başladım. O defteri bir gün buradan gitmek zorunda kalırsam yanımda götürmek isterdim. Şiirler çok güzel en az Ela kadar… Şiirlerin güzelliği ile Ela’nın güzelliği arasında gidip gelirken onları görebileceğim bir köşeye geçtim. Ela yatakta oturuşunu birdenbire değiştirdi. Emir’in beni görebilmiş olabileceğini düşünüp ürktüm. Ela sanki ansızın rahatsızlanmış gibi davranıyordu.Ufaldı, kıvrıldı. Kızarmış yüzünü Emir’in yüzüne dayayarak;
-     Biliyormusun…dedi.
Nihayet beklediğim konuşma başlamıştı.
-     Eskisi gibi değiliz.
O an bir “Ohh ya!”patlatmak geldi içimden. Ama Emir’in”Hadi ya!”sözü ile irkildim ve yetindim.
- Hadi ya! Peki sence farklı olan nedir? diye sordu.
-     Bilmiyorum.
Emir’in bu “bilmiyorum”un anlamını sökmesi zaman alabilirdi.
Aslında herşey çok hızlı gelişmişti. Ela Emir’in yokluğunda onun eksikliği ile belki de birçokşeyi daha iyi net bir şekilde görebilmişti. Ela çok zor bir insandı. Belki de Emir’i uyarması gerekiyordu: Kendisi hakkında. Çok zor bir insandı ve eski, yalnız, kendine güvenli hayatını sürekli özlüyordu. Bu yüzden zaman zaman ona kızıp, ondan uzak durmak istiyordu. Ama herzaman böyle hissetmiyordu. Emir inanırmıydı neredeyse çift kişilikli olduğuna. Üstelik ne istediğini de bilmiyordu. Emir’i istiyordu, ama yalnızbaşınalığını da istiyordu. Kendine güvenmemekten bıkmıştı. Emir “Peki ne yapmak istiyorsun”dediğinde de cavabı utangaç bir “bilmiyorum”du. “Bilmiyorum”ları yavaş yavaş Emir’i kızdırmaya başlamış olsalar da, aslında ben de bu durumda ne yapacağımı bilmiyordum. Emir sürekli kendine bitmeli mi, sürmeli mi diye sorup dururken aynı sorunun içindeydim ben de. Oysa ki, aslında bitmişti işte. Emir bunu hemen kabullenemedi. Ayrılmayı isteyen Emir şimdi bırakılan oluyor ve bunu taşıyamıyordu. Konuşmaları epeyce devam etti ama gerisi hep birbirlerini rahatlatmak üzerine edilen, üzerine hiç düşünmeden ezbere söyledikleri sözlerdi. Sonuçta, Emir’in Ela için en rahat çözümü uysalca kabullenmesi Ela kadar beni de şaşırtmıştı. Ama Ela’nın ne kadar mutlu olduğunu gözlerinden görebiliyordum. Bu yüzden olacak, sevişmek istedi. Seviştiler…
O sevişme sırasında ilişkinin bitmesi gerektiğini reddetmeye devam etmek, her ikisi içinde mümkün değildi artık. Ama Emir’in o sevişme sırasında birşey hissettiğini hiç sanmıyorum.Çünkü tamamendağılmıştı. Belki de oradan gitmek istiyordu. Belki de yaşadığı yalnızca zevkti. Etraf sadece zevk yaşayabileceği hafif ruhlu kızlarla dolu iken, halen benim Ela’m ile ne yapıyordu bu lanet herif!
O an yanyanalardı ama Emir düşünceleri ile yapayalnızdı. O yüzden de yandaki odaya geçip orada uyudu. Belki de düşüncelerle boğuşmaktan yorulmuştu. Uyuduğu falan yoktu. Sabah hemen oradan ayrıldım. Hemen arkamdan da Emir çıkmış olmalı, o yalnızlığa dayanacak tipte bir adam değil. Akşam Ela’nın evine döndüğümde Ela’ya yazılmış bir zarf buldum. Zavallı Emir ayrılığın şokundan mı yoksa, Ela’nın evinin bir köşesine bırakılmış mektubun onun dışında hiç kimse tarafından okunmayacağının garantisinden mi bilemiyorum, zarfı kapatmamıştı.

Sevgili Ela

Sana bir mektup yazmaya karar vereli ne kadar oldu bilemiyorum kaç mektubu yarıda bıraktığımı sayamadım Hala noktalam işaretlerini kullanmasını öğrenmemiş bir insanın onları hiç kullanmaması garip gelmedi umarım belki de beni eleştirmiş olmandan korkarak yaptım bunu bilemiyorum

Küçük ve önemsiz şeylerin bazen insanın hayatını tamanlamıyla değiştirebileceğine inanmazdım Bu sözü arada bir senden duyardım ama hiçbir zaman üzerinde düşünmedim O küçük ve önemsiz şeylerden biri hayatıma son hızla çarpıncaya dek

Bu gece yalnız başıma rahat bir uyku uyuyup sabah gelip seninle konuşacağım

Gördüğün gibi kafam epey dağınık düşüncelerimi toparlamakta zorlanıyorum

Güneş battıkça oda kararıyor Eşyalarım oraya buraya saçılmış durumda Oysa çok tertipli bir insanımdır demek düzenli insanlarda böylesine dağılabiliyormuş seni tanıyamadığım gibi kendimi de tanıyamamışım

Seni Seviyorum

Emir








Emir’in yazdığı satırları okudum. Ela’nın kararının bilemesem de karar verme zorunluluğunda olan, sadece bendim. Emir’in yazmış olduğu satırların altına bir iki sözcük eklemeden edemezdim. Emir’in belki de hep içinde sakladıklarını ortaya çıkarcak bir iki kelime. Ela’mın mutlu olmasını sağlayacak bir satır…

Sahi o koca şiir defterini gören oldu mu?





Ömür İsfendiyaroğlu
30 Mart 2004
          
* Louis - Ferdinand Céline- Gecenin Sonuna Yolculuk
     
     




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın beklenmedik kümesinde bulunan diğer yazıları...
Servi
Buluşma
Düşmek
Nar'ın Bahçesi
Yaz Uykusu
Bir; Mayıs İntiharı

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bulmaca
Pulkanatlı Öykü
İçinden bir isim tut
O Pity Pity Karamela Sepeti
Maskeli
Sinek
Deli Çamur ve Yalnızlık
Zamansız Yolculuk

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Hayatımda İlk Kez Bir Kadın İçin Heyecanlanıyorum [Deneme]
Hayata Dokunmak [Deneme]
Nilüfer'e, Nilüferime... [Deneme]
İstanbul Calling, İstanbul Embracing [Deneme]
Nişa Oyunu [Deneme]
Meleklerin Gözyaşı [Deneme]
Yaşam Mucizedir [Deneme]
Bir Rüya [Deneme]
Şimdi [Deneme]
Yıldızlar [Deneme]


Ömür İsfendiyaroğlu kimdir?

Kişiliğimin tam anlamıyla gitmek istediği yoldan gitmek ve bunu yaparken de başkalarının bam tellerine dokunabilme isteği çoğu zaman hissettiğim. Yaşamımın hiçbir evresinde yazı olmadan yaşayabileceğimi düşünmüyorum.

Etkilendiği Yazarlar:
Okuduğum her kitaptan, her satırdan, her cümleden kısacası; yaşamın sözcüklerinden etkilenirim


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ömür İsfendiyaroğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.